> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü A-İ > Hicret
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hicret  (Okunma Sayısı 928 defa)
27 Mart 2010, 15:14:32
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 27 Mart 2010, 15:14:32 »



Hicret

Osmanlı Devleti´nin kuruluş devrinde, Ankara´nın Çamlıdere beldesinde yaşayan büyük velîlerden Ali Semerkandî (rahmetullahi teâlâ aleyh) H.720 senesinde İsfehan´da doğdu. Babasının ismi Yahyâ olup, hazret-i Ömer´e dayanır. Çok zekî ve pek akıllı idi. Küçük yaşda Kur´ân-ı kerîmi ezberledi ve muhtelif kırâatlere göre okumasını öğrendi. Genç yaşında; tefsîr, hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde pek yüksek derecelere kavuştu. Mekke-i mükerreme, Medîne-i münevvere, Şam, Kudüs, Irak, Semerkand, Çamlıdere gibi pekçok beldelerde İslâmiyeti öğretmek, emr-i mârûf nehy-i münker yapmak, Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildirmek için dolaştı.

Ali Semerkandî, tahsîlini tamamladıktan sonra, Mekke-i mükerreme- ye gitti. Kâbe-i muazzamada yıllarca imâmlık yaptı. Orada, insanları Ehl-i sünnet îtikâdına uygun bir îmân ile yaşamaları, ibâdetlerini sünnet-i şerî- fe uygun yapabilmeleri için çok çalıştı. Mânevî bir işâret ile Medîne-i mü- nevvereye geldi. Orada Resûlullah efendimizin mübârek türbelerinde ye- di sene kadar türbedârlık hizmetinde bulundu. Bir gün rü­yâsında, Peygamber efendimizin kerîmeleri Fâtımâ vâlidemizi gördü. Rüyâda; "Yâ Ali! Resûlullah´ın huzûruna git. Seni mânevî evlatlığa kabûl buyuracak!" dedi. Ali Semerkandî uyanınca, hemen Resûlullah´ın mübârek huzûruna koştu. Mübârek kabrinin karşısına geçip, diz üzerinde edeble oturdu. Başını önüne eğerek, murâkabe hâlinde beklemeye başladı. Bir müddet sonra Ravda-i mutahheradan Resûlullah efendimizin; "Buyur yâ Ali! Seni mânevî evlâdım olarak kabûl ettim. Kıyâmete kadar bu mûcizem bâkî kalsın. Yâ Ali! Öyle bir beldeye git ki, fakirlikleri sebebiyle beni ziyâret edemeyen ümmetim, seni ziyâret etsinler. Sen benim evlâdım olduğun için, sana yapılan ziyâreti bana yapılmış gibi kabûl ederim." mübârek sözlerini işitti. Bu sözleri, büyük bir zevk ile dinleyen Ali Semerkandî hazretleri, sevincinden ağladı ve cenâb-ı Hakk´ın verdiği bu nîmetten dolayı şükür secdesi yaptı. Anadolu´ya gitmesi gerektiğini anladı ve he- men harekete geçti.

Ali Semerkandî, bugünkü Ankara´nın Çamlıdere havâlisine geldi. (Çamlıdere´nin eski ismi Şeyhler olup, bu zâta izâfeten verildi.) Çamlı- dere´ye bir derviş kıyâfetinde gelen Ali Semerkandî, oradaki insanların çok fakir olduğunu görerek, işâret buyurulan yerin burası olduğunu mâ- nevî keşf ile anladı. Buradaki insanların irşâdı, Allahü teâlânın emirlerini bildirmek, yasaklarından sakındırmak için yıllarca çalıştı. Pekçok talebe- leri oldu. İslâmiyeti yaymak için çalıştı.

Ali Semerkandî, bir gün kırda sığırları otlatırken, bir kurdun, bir öküzü öldürmek için hazırlandığını gördü. Hemen yanlarına varıp, kurda; "Ey kurt! Bu öküzü öldürmek için kimden izin aldın?" deyince, kurt dile gelip; "Ey Allahü teâlânın sevgili kulu! Bu öküz benim nasîbimdir. Allahü teâlânın izni ile bunu öldürüp yiyeceğim." dedi. O da; "Ey kurt! Öküzün sâhibine durumu anlatayım. Haberi olsun ki, bize bir kabahat bulup dil uzatarak âhiretini yıkmasın. Bugün müsâade et, yarın gel." buyurdu. Kurt, peki diyerek oradan ayrıldı. Akşam durumu öküzün sâhibine anlattı. Fakat öküzün sâhibi, Ali Semerkandî hazretlerinin büyüklüğünü idrâk edemiyenlerden idi. Onun bu anlattıklarının olamayacağını söyleyerek, ertesi gün öküzü yine gönderdi. O gün kurt, yine gelip öküzün başına dikildi. Hâdiseyi tâkib eden Ali Semerkandî, kurdun yanına gelip; "Mâdem ki yiyeceksin, hiç olmazsa derisini delik deşik etme de, sâhibinin işine yarasın!" dedi. Kurt, öküzü öldürüp, derisine zarar vermeyecek şekilde etini yedi. Akşam, öküzün yerine derisinin geldiğini gören öküzün sâhibi, doğruca Ali Semerkandî´nin yanına koşup, durumu sordu. Hâdiseyi öğrenince, inanmayıp Ali Semerkandî´ye uygun olmayan sözler söyledi ve ertesi günü kâdıya şikâyet etti. Kâdı, her iki tarafı dinledikten sonra, Ali Semerkandî hazretlerine; "Şâhidin var mı?" diye sordu. O da; "Orada bu hâdiseyi gören ağaçlar ve kayalar şâhidimdir." der demez, hâdisenin geçtiği bölgeden bir gürültüdür koptu. Kayalar ve ağaçlar harekete geçmiş, kâdı efendinin bulunduğu yere doğru geliyordu. Herkes korkudan kaçmaya başladı. Bunun üzerine Ali Semerkandî hazretleri; "Ey kayalar ve ağaçlar! Olduğunuz yerde durun!" buyurunca, durdular. Kâdı ile dâvacı ve inanmayan kimselerin hayretlerinden akılları gideyazdı. Ali Semerkandî´nin büyüklüğünü kabûl edip, onun talebelerinden oldular.

Yaz mevsiminde, kadınlar tarlada ekin biçiyorlardı. Oralarda sığır otlatan Ali Semerkandî, namaz vakti girdiği hâlde abdest tâzeleyecek bir su bulamadı. Âsâsını yere vurarak; "Çık, yâ mübârek!" deyince, yerden gövde kalınlığında bir su çıktı. Sular, hızla meyilli arâzide etrâfa yayılırken, kadınlar bağırmaya başladılar: "Su çıkarmanın da zamânı mı? Ekinlerimiz sular altında kalacak..." Bunun yanısıra, Ali Semerkandî´ye hakâret dolu sözler ettiler. O da suyun çıktığı yere bakarak; "Ey mübârek su! Ne çıktığın belli olsun, ne de aktığın!" buyurdu. Bu söz üzerine suyun çıktığı yer, kuyu ağzı gibi olup hareketsiz kaldı.

O târihlerde Osmanlı pâyitahtı olan Bursa´da bir çekirge âfeti oldu. Her tarafı çekirge kaplamış, mahsûlleri ve çiçekleri harâb etmiş idi. Bu âfetten kurtulmak için, zamânın zirâatçılarından çâre soruldu. Yapılan bütün araştırmalardan bir netice alınamayınca, âlimlere ve velîlere haber gönderildi. Bu çekirge âfetinden kurtulma çâresinin ne olduğu soruldu. Bu haber, Çamlıdere´de yaşayan Ali Semerkandî´ye de ulaştı. Ali Semer- kandî hazretleri, dağda asâsıyla çıkardığı sudan bir mikdâr Bursa´ya gönderdi. Bu suyu, zarar veren haşerâtın bulunduğu bölgeye dökmele- rini tenbih etti. Suyu Bursa´ya götürdüler. Çekirge âfetinin bulunduğu bölgelere azar azar döktüler, çok kısa bir zaman içinde çekirgeler kay- boldu. Mahsûller, bitkiler, çiçekler çekirgelerin istilâsından böylece kur- tuldu. Bir rivâyete göre bu su, bir kap içinde yüksek bir yere asıldı. Allahü teâlânın izni ile suyun götürüldüğü yerde sığırcık kuşları toplanıp, bir an- da çekirge sürülerini mahvettiler.

Pâdişâh, Bursa´nın çekirgelerden kurtulmasına vesîle olan Ali Se- merkandî´yi Bursa´ya dâvet etti. Ali Semerkandî Bursa´ya geldiğinde, Pâ- dişâh ona çok izzet ve ikrâmlarda bulundu. Pek fazla iltifât edip, Bursa´da kalmasını arzu etti. Fakat Ali Semerkandî, nâzik bir ifâdeyle Bursa´da kalamıyacağını, bu ümmetin fakir olup, Resûlullah efendimizi ziyârete gidemeyen insanların bulunduğu bölgede kalmak istediğini bildirdi. Bunun üzerine Pâdişâh, bir istekte bulunmasını arzu etti. Ali Semerkandî de; "Çamlıdere havâlisindeki tebanız çok fakirdir. Onları, askerlik ve top­rak kirâsı mükellefiyetinden muaf tutmanızı arzu ediyorum." buyurdu. Pâdişâh derhâl bir ferman yazdırarak, bundan sonra Çamlıdere havâlisinde bulunan kimselerin askerlik yapmayacağını ve toprak kirâsının alınmayacağını bildirdi. O günden, İstiklâl Harbi sıralarına kadar Çamlı- dere bölgesinden vergi alınmadı ve askere giden olmadı. Bütün pâdişâh- lar, o fermana riâyet ettiler. Ayrıca, "Çekirge Suyu" ismi ile meşhûr olan sudan zaman zaman alınarak, çekirgelerin zarar yaptığı bölgelere götü- rüldü. Bu su; hâlen Çamlıdere´nin kuzeyinde, Gerede´nin doğusunda, Eskipazar´ın güneyinde bulunmaktadır.

Çamlıdere´de Ali Semerkandî´nin külliyâtında bulunan bu fermânın bâzı maddeleri şöyledir: 1) Çamlıdere´de bulunan müslümanlar, Şeyh Ali Semerkandî hazretlerinin mânevî evlâdlarıdır. 2) Yine bu bölgenin halkına askerlik mükellefiyeti yoktur. 3) Toprak kirâsından muaf tutulacaklardır. 4) Çekirgeleri yok eden Sığırcık suyu, Şeyh Ali Semerkandî ve onun mânevî evlâdlarına âittir... Bu fermân, zaman zaman yenilenmiştir.

Evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah Hadramî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamanında Hadramut tarafları bâzı kimseler tarafından işgâl edilmeye başlanınca, âlim bir zât olan Şeyh Ebü´l-Gays bin Cemîl, Ebû Abdullah Hadramî hazretleri´ne mektup yazarak, istilâcıların fitnesinden kurtulmak arzusuyla, Yemen illerinden birlikte hicret edelim diye arz etti. Muhammed bin İsmâil Hadramî, yazdığı cevâbî mektupta ona; "Benim çoluk-çocuğum var. Âilem kalabalıktır. Onları bırakıp göç etmem mümkün olmadığı gibi, onlarla berâber göç etmem de mümkün değildir. Bana iki cihetimi de korumak düşer, siz de cihetinizi himâye ediniz." buyurdu. Vatanından ayrılmadı. Daha sonra bu tehlike ortadan kalktı.

Mısır´da yetişen evliyâ ve şâirlerden Emîr Hayâlî Çelebi (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hayatta iken, Şah İsmâil ve çevresinde toplanan ça- pulcular, Akkoyunlu Devletinin merkezi olan Tebrîz´i işgâl etmeden önce, İbrâhim Gülşenî hazretleri bir rüyâ gördü. Rüyâsında gözlerini kan bürü- müş, işi-gücü insanlara zulmetmek olan Şâh İsmâil ve çapulcularının, Tebrîz´i işgâl ederek, her evi talan edip, yakıp-yıktıklarını gördü. Bu rüyâ- dan sonra yakınlarına durumu anlattı. "Bu belâ gelmeden buradan gide- lim." dedi. Talebeleri ve yakınları ile yola çıktılar. Bu sırada oğlu Emîr- Ahmed Hayâlî küçük bir çocuktu. Babası; "Evlâdım, korkuyor musun?" dedi. Ahmed Hayâlî; "Mâdem ki sizinle berâberim; hiçbir şeyden korku ve endişe etmem." dedi. İbrâhim Gülşenî hazretleri; "Bizden ayrı olduğun zamanda da Allahü teâlâ seni korkudan muhâfaza etsin. Arkana bakma, İhlâs sûresini okumaya devâm et." dedi. Bundan sonrasını Emîr Ahmed Hayâlî şöyle anlatır: "Ondan sonra kalbim rahatladı. Artık hiç korku ve endişem kalmadı. İhlâs sûresini her okuyuşumda, kalbimde yeni bir nûr meydana gelirdi. Böyle hep berâber giderken, açık bir arâziye geldik. Ben, babamın atının terkisinde idim. Babam benimle meşgûl olurken çok yoruluyordu. Ona bir hayli sıkıntı vermiştim. Kalbimden; "Keşke babamın yanında olmasaydım da rahat etseydi." diye geçirdim. Ben bu düşünce- de iken, babam bana dönüp; "Ahmed, istersen birkaç gün bizden ayrıl. Sakın ha namazlarını terk etmeyesin. Su bulamazsan, yoldan biraz içeri git, su ve yiyecek bulursun. Düşmandan kurtulur, sonra bana ulaşırsın." deyip, beni attan indirdi. Kendisi atını koşturup gitti. Gece karanlığında, ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hicret
« Posted on: 28 Mart 2024, 20:39:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hicret rüya tabiri,Hicret mekke canlı, Hicret kabe canlı yayın, Hicret Üç boyutlu kuran oku Hicret kuran ı kerim, Hicret peygamber kıssaları,Hicret ilitam ders soruları, Hicretönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes