> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü A-İ > Eshab-ı Kiram Düşmanlığı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Eshab-ı Kiram Düşmanlığı  (Okunma Sayısı 789 defa)
29 Mart 2010, 04:04:14
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 29 Mart 2010, 04:04:14 »



Eshab-ı Kiram Düşmanlığı

Evliyânın büyüklerinden İbrâhim Gülşenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamanında Erdebil Hânedânına mensup Safevî Eshâb-ı kirâm düşmanları, Tebriz´deki Ehl-i sünnet müslümanları ortadan kaldırmak ve İbrâhim Gülşenî´ye zulmetmek için harekete geçtiler. Ateşe tapan mecûsîler ile birleşerek, Tebrîz´i işgâl ettiler. Her tarafı yakıp yıktılar. Önlerine gelen genç, yaşlı, kadın, erkek demeden herkesi öldürmeğe başladılar.

İbrâhim Gülşenî hazretleri bu fitneden kurtulmak için hicrete karar verdi. Mâcerâlı bir yolculuktan sonra oğlu Ahmed Hayâlî ile Diyarbakır´a ulaştı İbrâhim Gülşenî´ye, şehrin hâkimi, Âmir Bey ile kardeşi Kayıtmaz Bey son derece hürmet gösterdiler. İzzet ve ikrâmlarda bulundular. Fakat orada fazla kalmayıp, yollarına devâm ederek Mısır´a ulaştılar.

İbrâhim Gülşenî´nin hocası Ömer Rûşenî hazretlerinin talebelerinden Tîmûrtaş ile Şâhin efendiler de daha önce Mısır´a gelip yerleşmişlerdi. Mısır halkı onlara değer veriyor, saygı ve hürmette kusûr etmiyorlardı. İbrâhim Gülşenî´nin Mısır´a gelmesini halk büyük bir sevinçle karşıladı. Kâdı´l-kudât Abdülberr bin Şahna, Tîmûrtaş ve Şâhin efendilerin ricâsı üzerine Kubbet-ül-Mustafâ denilen yerde yerleşti. İnsanlara nasîhate, ibâdetleri yapmanın, haramlardan kaçmanın fazîletini anlatmaya başladı. Kısa zamanda Sultan Gavrî başta olmak üzere herkes onu çok sevdi. Onun kalblere şifâ olan sözlerini hep dinlemek, hiç kaçırmamak için huzûrunda bulunmaya gayret ettiler. Gelenlerin çok olması üzerine, hükümdâr ona, Müeyyediye´de bir medrese yaptırdı. İbrâhim Gülşenî oraya giderek, insanlara Ehl-i sünnet îtikâdını ve Gülşeniyye yolunu anlatmaya başladı.

Bu arada Memlûklerin Safevîleri desteklemesi yüzünden Osmanlılarla arası açılmıştı. Sultan Gavri, İbrâhim Gülşenî hazrelerinin karşı çık- masına rağmen, devlet adamlarının ısrarı üzerine, Yavuz Sultan Selîm üzerine yürüdü. Ancak yapılan savaşta hayâtını kaybetti. Onun yerine tahta çıkan Tomanbay, İbrâhim Gülşenî´ye gelip duâ istirhâm eyledi. Şeyh dedi ki: "Siz duâya kâbiliyet ve istidâd hâsıl eyleyin ki duâ size ulaşsın. Sultanların duâya istidâdı adâlettir. Ol dahi Allahü teâlânın kitâbı ile hüküm vermektir. Her kim Allahü teâlânın emri üzere hüküm etmez ise zâlimdir. Sultanım! Eğer makâm-ı selâmette olmak istersen, Selîm´e tâbi olasın." Bu nasîhatlere rağmen Tomanbay Ridâniye´de Yavuz´un karşısına çıktı. Bozguna uğradı, sonra yakalanarak îdâm edildi.

Sultan Selîm Han böylece Mısır´ı zaptettiğinde, İbrâhim Gülşenî hazretleri onu:

Azîzim hayr-ı makdem ömrümün vârı safâ geldin.

Keremler eyledin gönlümün sultânı safâ geldin.



diyerek karşıladı. Yavuz Sultan Selîm Han da bu büyük âlime çok gönül- den hürmet gösterdi. Pekçok yeniçeri ve sipâhi sohbetiyle şereflendi, duâsını alarak feyz ve bereketlerinden istifâde etmeye çalıştılar.

Mısır´da İbrâhim Gülşenî hazretlerinin talebeleri ve sevenleri çoğaldı. Nâmı, zamânın sultânı Kânûnî Sultan Süleymân Hana erişti. Sultan Süleymân Han, onu İstanbul´a dâvet eyledi. İstanbul´a gelen İbrâhim Gül- şenî hazretlerine çok hürmet gösterdi, ikrâmlarda bulundu. O sıralarda İbrâhim Gülşenî yüz dört yaşlarındaydı. Gözlerinde bir rahatsızlık hisse- diyordu. Görmesi çok zayıflamıştı. Durumu Pâdişâha arz eyledi. Sultan da Kehhâlbaşı´na (Sürmecibaşına) emrederek, gerekli ihtimâmı göster- mesini emretti. Kehhâlbaşı, bütün gayretini sarf ederek, Allahü teâlânın izniyle kısa zamanda yeniden gözlerinin açılmasına sebeb oldu. İbrâhim Gülşenî sıhhate kavuşunca, Çıkrıkçılar başındaki Atik İbrâhim Paşa Câ- miinde halka vâz ve nasîhat etmeye başladı. Kısa zamanda İstanbullu- ların gönlünde taht kuran İbrâhim Gülşenî´ye, devlet erkânından ve halktan pekçok kimse talebe olmakla şereflendi. Pâdişâh, şeyhülislâm, âlimler ve evliyâ onun ilimdeki üstünlüğünü çok takdir ettiler. Bir müddet İstanbul´da kalan İbrâhim Gülşenî hazretleri, Pâdişâhtan izin alarak tekrar Mısır´a döndü.

Anadolu´da yetişen büyük velîlerden Kara Şems (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini, vâz ve nasîhat etmesi için civâr köy ve kasaba halkı dâvet ederlerdi. Bir talebesiyle dâvete icâbet edip giderken bir köyde konakladı. O köy halkı, hazret-i Ali´yi sevdiğini iddiâ ederek, sevgili Peygamber efendimizin seçilmiş Eshâb-ı kirâmı hakkında kötü sözler söylüyorlardı. Kendilerine ve hayvanlarına paralarıyla yiyecek bir şeyler almak istediklerinde vermedikleri gibi, onları zulüm ve işkenceyle öldürmek is­tediler. O zaman Şemseddîn Sivâsî hazretleri, iki rekat namaz kılıp, Allahü teâlâya duâ etti. Aradan fazla zaman geçmeden, köyün ileri gelenleri ve kalabalık bir topluluk türlü türlü yiyecekler ve hediyelerle geldiler. Taaccüb edip; "Önce siz bize yemek vermeyip öldürmek istediğiniz halde bu muhabbet ve sevgi nedir?" diye sorulduğunda; "Biz de bilmeyiz ne hal oldu. Kalbimize, şu azîzin muhabbet ve sevgisi yerleşti. Mümkün olsa canımızı bile fedâ etmeyi isteriz." diye cevap verdiler. Sonra talebesi, Şemseddîn Sivâsî hazretlerine; "Sultânım, düşmanlıktan sonra bu muhabbet nedir?" diye sordu. Tesbihini gösterdi. Onlar bu şekilde sohbet ederken o topluluğun reisi gelip; "Sultanım küçük bir kızım var. Bâzan sara tutar. Günlerce bu halden kurtulamaz, kurtulunca da kendini bilmez. Söylenen sözleri anlamaz. Başka evlâdım da yok. Huzûrunuza getireyim de hayır duâ buyurun. Zîrâ bana "Kara Şems´in dergâhından ne isterseniz geri çevrilmez." diye bildirildi. O da bir an önce getirmesini isteyince adamcağız kızını bir hayvana bindirip getirdi ve bir ölü gibi Şemseddîn Sivâsî hazretlerinin huzûruna koydu. Hazret-i Şeyh bir müddet teveccüh buyurup; "Fâtiha." dediğinde, kızcağız sıçrayarak ayağa kalktı. Sevinerek evlerine döndü. Nakledilir ki: O hastalık bir daha gelmedi. Aklı başında iffetli bir hâtun oldu. Bu kerâmeti gören köy halkı, Eshâb-ı kirâm hakkındaki kötü düşüncelerinden vaz geçip, tövbe ettiler. Hepsi, Şeyh Şemseddîn Sivâsî´nin sevenleri ve talebeleri oldu.

Hindistan evliyâsının büyüklerinden Kutb-i Zaman Seyyid Celâl Bu- hârî hazretleri, İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Mektûbât´ında, okunmasını tavsiye ettiği Hızâne-i Celâlî kitabının yazarı- dır. İmâm-ı Rabbânî, talebelerinden Seyyid Şeyh Ferîd´e yazdığı mektu- bunda bu kıymetli eser hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Meclîs-i şerîfinizde, Kutb-i Zaman Bendegî Mahdûm-i Cihâniyân´ın kıymetli kitaplarından, her gün bir mikdâr okutulursa, Eshâb-ı kirâmın na- sıl medh ve senâ edildiği, isimlerinin ne kadar edeple yazıldığı görülür. Böylece, o din büyüklerine dil uzatanlar, mahcûb olup, utanır. Bu kötü yolu tutmuş zındıklar, bugünlerde işi azıttı. Her memlekete yayılarak, Es- hâb-ı kirâmı (radıyallahü anhüm) kendileri gibi sanıp, kötülüyorlar. Bunun için birkaç kelime yazdım ki, meclîs-i şerîfinizde böylelere yer ve­rilme- sin."

Hindistan´da yetişen büyük velîlerden Mirzâ Hüsâmeddîn Ahmed hazretlerine; İmâm-ı Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin yazdığı birinci cild, 207. mektubunda buyuruyorlar ki: "Herhâlde uzakta kalan bu kardeşlerinizi unuttuğunuz anlaşılıyor. Evet, yakında bulunmanın, kalplerin birleşmesinde büyük tesiri vardır. Bunun içindir ki, hiçbir velî bir Sahâbînin derecesine yükselemez. Veysel Karânî, o kadar şânı yüce olduğu hâlde, Resûlullah efendimizi hiç görmediği için, Eshâb-ı kirâmdan en aşağı olanın derecesine yetişemedi. Abdullah bin Mübârek hazretlerinden soruldu ki; "Hazret-i Muâviye ile Ömer bin Abdülazîz´den hangisi daha yüksektir?" Cevâb olarak: "Muâviye Resûlullah efendimizin yanında giderken atının burnuna giren toz, Ömer bin Abdülazîz´den kat kat daha yüksektir." buyurdu.

Burada bulunanların hepsi iyiyiz. Allahü teâlâya bunun için, belki bü- tün nîmetleri için hamd ve şükürler olsun. Nîmetlerinin en büyüğü olan, müslüman yaptığı için ve mahlûkların en iyisinin yolunda bulundurduğu için, ne kadar çok hamd edilse yine azdır. Çünkü O´nun yolunda bulun- mak, iyiliklerin başı, kurtulmanın çâresi, dünyâ ve âhiret saâdetlerinin ka- pısıdır. Allahü teâlâ Peygamberlerin en üstünü hürmetine bizleri ve sizle- ri her zaman bu yolda bulundursun. Âmîn. Fârisî mısrâ tercümesi.

"İş budur, bundan başkası hiçtir!"

Hirat´ta yetişen âlim ve büyük velîlerden Molla Câmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini çok sevenlerden biri anlattı: "Eshâb-ı kirâm düş- manlarından biri, Mevlânâ Câmî ile münâzara etti. Eshâb-ı kirâm aley- hinde kelimeler sarfetti. Buna Mevlânâ Câmî öyle güzel cevaplar verdi ki, o Eshâb-ı kirâm düşmanı, konuşacak tek kelime bulamayıp sustu. Fakat Mevlânâ hazretlerine buğz etmeye, ona gizliden düşmanlığa başladı. Biz bu adamın en kısa zamanda bir belâya uğrayacağını ve Eshâb-ı kirâm efendilerimize dil uzatmanın cezâsını ânında çekeceğine inanıyor ve bekliyorduk. O, biraz ötede duran atının yanına gidip, yemini yiyip yeme- diğini kontrol etmek için, elini atın başındaki torbanın içine soktu. At, birden sâhibinin şehâdet parmağını ısırıp kopardı. Bağırmaya, feryâd ve figâna başladı. Herkes ne oluyor ne var diye etrâfına toplandı. Biraz son- ra yere yıkıldı ve büyük bir ızdırap içinde kasıla kasıla öldü. Doğrusu, cezânın bu kadar kısa bir zaman içinde verileceğini tahmin etmiyorduk."

Osmanlı sultanları, Mevlânâ Abdurrahmân Molla Câmî hazretlerini çok sevdiler. Onun duâsına kavuşmak için can attılar. Bu sebeple Fâtih Sultan Mehmed Hân, onu Anadolu´ya dâvet etti. Konya´ya geldiğinde, Fâtih Sultan Mehmed Hânın vefât haberini alınca geri döndü.

Osmanlılar, Molla Câmî´yi ne kadar çok sevdilerse, İran´daki Safevî şahları da o kadar çok düşmanlık ettiler. Eshâb-ı kirâm düşmanları Horasan´a hücûm ettikleri sırada, Molla Câmî´nin oğlu, babasının kabrini açarak, mübârek cenâzesini başka bir yere defnetti. Eshâb-ı kirâm düşmanları Horasan´ı istilâ edip, Molla Câmî´nin kabr-i şerîfini açtıkları zaman, mübârek cenâzesini bulamadılar. Ona olan düşmanlıkl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Eshab-ı Kiram Düşmanlığı
« Posted on: 19 Nisan 2024, 03:48:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Eshab-ı Kiram Düşmanlığı rüya tabiri,Eshab-ı Kiram Düşmanlığı mekke canlı, Eshab-ı Kiram Düşmanlığı kabe canlı yayın, Eshab-ı Kiram Düşmanlığı Üç boyutlu kuran oku Eshab-ı Kiram Düşmanlığı kuran ı kerim, Eshab-ı Kiram Düşmanlığı peygamber kıssaları,Eshab-ı Kiram Düşmanlığı ilitam ders soruları, Eshab-ı Kiram Düşmanlığıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes