> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü A-İ > Dünya
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dünya  (Okunma Sayısı 3757 defa)
31 Mart 2010, 14:35:32
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 31 Mart 2010, 14:35:32 »



Dünya

Evliyânın büyüklerinden İbn-i Atâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyânın geçici lezzetlerine dalan, hakîkatleri bulamaz. Bu lezzetlere dalması, onun kuvvetini azaltır."

Yine buyurdular ki: "Allahü teâlâ için en sevimli şey, kulun dünyâdan yüz çevirmesi, O´na ulaşılacak en iyi vesile ise, kulun nefsinden vazgeçmesidir."

Anadolu´da yaşayan evliyânın ve âlimlerin büyüklerinden İbrâhim Hak- kı Erzurûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri dünyâya bağlanmanın kö- tülüğünü bir sohbetinde şöyle anlattı: Dünyâ zıll-i zâildir. Ona güvenen nâ- dimdir. O seninle kalsa da, sen onunla kalamazsın. Dünyâdan çıkmadan önce, kalbinden dünyâ sevgisini çıkar. Dünyâ lezzetlerine aldanmayan Cennet nîmetlerine kavuşur. İki âlemde azîz ve muhterem olur. Dünyâ ha- raptır. Şerbetleri seraptır. Nîmetleri zehirli, safâları keder­lidir. Bedenleri yıpratır. Emelleri arttırır. Kendini kovalayandan kaçar. Kaçanı kovalar. Dünyâ bala, içine düşenler de sineğe benzer. Nîmetleri geçici, hâlleri deği- şicidir. Dünyâya ve buna düşkün olanlara inanılmaz. Çünkü, bunlarda vefâ ve sefâ bulunmaz. Fânî olanı ver ki, bâkî olanı alasın. Kendini bilen kişinin bu dünyâya düşkün olmasına şaşılır. Şakîler dünyâya sarılır. Saîdler bâkî olana sarılır. Bedeninle dünyâda ol, kalbinle âhireti bul! Nefsin arzularını terk eden pâk olur, âfetlerden selâmet bulur. Allahü teâlânın râzı olmadı- ğını terk edene, Allahü teâlâ ondan iyisini ihsân eder. Dünyâyı anlayan, onun sıkıntılarından üzülmez. Dünyâyı anlayan, ondan sakınır. Ondan sa- kınan, nefsini tanır. Nefsini tanıyan, Rabbini bulur. Mevlâsına hizmet ede- ne, dünyâ hizmetçi olur. Dünyâ insanın gölgesine benzer. Kovalarsan ka- çar. Kaçarsan, seni kovalar. Dünyâ, âşıklarına mihnet yeridir. Lezzetlerine aldanmayanlara, nîmet yeridir. İbâdet edenlere kazanç yeridir. İbret alanla- ra hikmet yeridir. Onu tanıyanlara selâmet yeridir. Ana rahmine nisbetle, Cennet gibidir. Âhirete nisbetle çöplük gibidir.

Ölümden önce olan her şeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden son- ra faydası olanlar, dünyâdan değil âhiretten sayılırlar. Çünkü, dünyâ âhiret i- çin tarladır. Âhirete yaramayan dünyâlıklar, zararlıdır. Haramlar, günahlar ve mübâhların fazlası böyledir. Dünyâda olanlar dînimize uygun kullanılır- sa, âhirete faydalı olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de âhiret nîmetlerine kavuşulur. Mal iyi de değildir, kötü de değildir. İyilik, kötülük, onu kullanan- dadır. O hâlde mel´ûn olan, kötü olan dünyâ, Allahü teâlânın râzı olmadığı, âhireti yıkıcı yerlerde kullanılan şeyler demektir. Kendini ve Rabbini unu- tup, lezzetlerine, şehvetlerine düşkün olanlar, yolda hayvanının süsü ile, palanı ile, otu ile uğraşıp, arkadaşlarından geri kalan yolcuya benzer. Çöl- de yalnız kalıp, helâk olur. İnsan da ne için yaratılmış olduğunu unutup, dünyâ zînetlerine aldanır, âhiret hazırlığı yapmazsa, ebedî felâkete sürük- lenir. Dünyâ sevgisi âhirete hazırlanmaya mâni olur. Çünkü, kalb onu dü- şünmekle, Allah´ı unutur. Beden, onu elde etmeye uğraşarak ibâdet yapa- maz olur. Dünyâ ile âhiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekin- den uzak olur. Bir kimse ibâdetini yapmaz ve geçiminde, kazancında, Alla- hü teâlânın emir ve yasaklarını gözetmezse, dünyâya düşkün olmuş olur. Allahü teâlâ herkesin kalbini bundan soğutur. Bunu kimse sevmez.

Irak velîlerinden Seyyid Hüseyin Burhâneddîn Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin kalblere huzur veren vâzları vardı. Bu vâzların- dan biri şöyledir: "Allahü teâlâ; "Dünyâ hayâtı ancak metâ-ı gurûr´dur" bu-yurmaktadır. Bâzı ârifler de: "Dünyâyı üç talakla boşa! Kendine ondan başka birini ara! Çünkü dünyâ kötü bir zevcedir. O kendine gelene kıymet vermez. Ondan Rabbine dön! O sana ezâ etmeden önce ondan korun ve onun hevâsından uzaklaş. İşte bu sûrette Cennet´e girersin." buyurmak- tadır. Hepimiz dünyânın birgün yok olacağını, kendine sarılanları yalnız bı- rakacağını biliyoruz. Böyle olduğu o kadar açıktır ki, bunun için delil getir- meye bile hâcet yoktur. Fakat nefs, şeytan, tûl-i emel, nefsin arzu ve istek- leri kalbde kalın perdeler meydana getirmiştir ki, bu yüzden gözler uykuda, basiretler kapalıdır.

İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar. Fakat fırsat elden gider. Artık kaçırılan fırsatlara pişmanlığın faydası yoktur. Hiç geri dönme arzusu fayda verir mi? Gidenin geri dönmesi mümkün olur mu? Çünkü dün geçti, bir daha geri gelmez. Âhirette kurtuluşa erenler, haramlardan ve dünyâ sevgisinden yüz çevirip, hâlis bir niyet ile Allahü teâlâya dönenlerdir. Allahü teâlâya götüren yol yalnız bunlara açıktır. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîfte; "Dünyâ sevgisi her kötülüğün başıdır." bu­yurdu. İki sevgi kalbde bir araya gelmez.

Bu kısa hayâta aldanmaktan sakının. Ahmed Rufâî hazretleri ne güzel îkâz ediyor: "Ey nefesleri sayılı insan! İnsan ömrünün sonu olan gün elbette gelecek!"

Tâbiînin büyüklerinden, âlim ve velî Şumeyt bin Aclân (rahmetullahi teâlâ aleyh) dünyâ için çalışıp, bütün arzusu ve düşüncesi dünyâ olan insanlardan hoşlanmaz, onlardan kaçardı. Bu insanların, uğruna ölmeyi dahi göze aldıkları malları ve mülklerinden, çok kısa bir zaman sonra ayrıldık- larını ve bütün ömürlerini harcadıkları mallarının dünyâda kalıp âhirete bir şey götüremediklerini görür ve bu insanlara acırdı. Onların gafletlerini ve i- çinde bulundukları hâli anlatarak şöyle buyurdu: "Dünyânın âşıkları (ha- ramlara dalanlar) sarhoşturlar. Gönül verdikleri dünyâ onlardan kaçar, hal- buki onlar dünyâya âşık olmuşlardır. Süt emen çocukların annelerini ara- yıp, bağlandıkları gibi dünyâya bağlıdırlar. Aslâ ondan ayrılmayı istemez- ler. Allahü teâlâ onlardan birisine bir nîmet ihsân ettiği zaman, onlara bir ri- yâ ve şöhret gelir. Onlar, haram helal her ne olursa olsun dünyâya (mala, mülke) bağlanır, onu isterler. Sonra insanlara döner; "Geliniz bizim malla- rımıza bakınız" diyerek öğünürler. Müminler ise, kendilerine gelen şeyler i- çin; "Allah´a yemîn ederiz ki helâlden olmayan bir şeyde güzellik yoktur. Eğer haramdan olursa Allahü teâlâ onu yok etsin" derler. Münâfıklara gelince; "Bize yazıklar olsun. Keşke bizim daha çok malımız olsaydı." der- ler. Çocukları için yağlar ve ballar ister, bunu fakir ve miskin çocukların yanında yerler. Fakir çocuklar annelerine gidip; "Ey annemiz, bize yağ ve bal ver. Çünkü biz, filânın çocuğunu, onları yerken gördük." derler. Onlara anneleri; "Bunlar çok pahalı şeyler yavrularım, ben size ancak tuz ve ekmek verebilirim." der.

Şumeyt bin Aclân hazretlerinin oğlu Ubeydullah; babasının dünyâ a- damlarını şöyle târif ettiğini haber vermiştir: "Dünyâya düşkün olanlar, akıl- ları kısa ve ahmak olanlardır. Onların arzuları, yiyecekleri, şehvetleri ve kendilerini süslemeleridir. Onlar şöyle derler: Ne zaman sabah olacak. Sa- bah olsun ki, yiyelim, içelim, oynayalım. Ne zaman akşam olacak? Akşam olsa da uyusak. Onların geceleri pislik içerisindedir, günah işlerler. Gün- düzleri ise tembeldirler."

Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisi olan Seyyid Tâhâ-i Hakkârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamânında, İran Şâhı, Şemdinan´a yakın 145 pâre köyü, her şeyi ile berâber Seyyid Tâhâ´- ya bağışladı. Bu haberi kendisine getirdiklerinde, bir an başını eğip kaldır- dıktan sonra; "Elhamdülillah." dedi. İran şâhı ölünce, oğlu bu köyleri geri aldı. Haberi Seyyid Tâhâ´ya getirdiklerinde, yine başını eğip bir an sonra kaldırdı ve; "Elhamdülillah." buyurdu. Eshâbından Halîfe Köse; "Efendim! Köyleri size hediye ettikleri zaman da hamd ettiniz. Geri aldıklarında da hamd ettiniz. Hikmeti nedir?" diye arzedince; "Hediye ettikleri zaman kal- bimi yokladım. Dünyâ malına sevinmediğimi gördüm, bunun için hamd ettim. Şimdi geri aldıklarında, yine kalbime baktım. Hiç üzüntü bulunmadı- ğını gördüm. Yine hamd ettim." buyurdu.

Nişâbur´da yetişen büyük velîlerden Ebû Muhammed Râzî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "Dünyâ sevgisi nedir?" denildi. O; "Dünyâ, Allahü teâlâ ile senin aranda perde olan her şeydir." buyurdular.

Evliyânın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir yolculuğu sırasında Kûfe´ye uğradı ve şehrin ileri gelenlerinden birisinin sarayını gördü. Saray çok güzel ve süslü, kapısında hizmetçiler vardı. Penceresinde birisi şu mânâda şiir söylüyordu: "Ey Saray! Sana hüzün, gam, keder, girmez. Zaman senin sâkinlerine, içindekilere bir şey yapmaz. Sen muhtaçlar için ne güzel bir konaksın." Aradan bir müddet geçtikten sonra Cüneyd-i Bağdâdî oraya tekrar uğradı. Bu sefer o sarayı öncekinden daha başka buldu. Kapısı kararmış, içinde yaşayanlar dağılmış, o güzelim saray perişan virâne bir vaziyetteydi. O manzara lisan-ı hâl ile sanki şunları fısıldıyordu: "Bu sarayın güzellikleri gitti. Yerini gördüğün şu manzara, aldı. Zaman içerisinde hiçbir şey aynı iyi hâl üzere kalmaz. İşte gördüğün şu sa- ray güzel durumunu bu yalnızlık, gariplik hâline, sevincini gam ve kedere bıraktı." Cüneyd-i Bağdâdî sarayın kapısını çaldı. İçeriden gâyet zayıf bir sesle birisi; "Buyurun." deyince; "Bu sarayın o güzelliğine ne oldu? Nerede onun o parlak hâli, nerede onun içerisinde en kıymetli elbiselerle gezinen- ler, hani o gelip giden ziyâretçileri?" diye sordu. O şahıs ağlayarak; "Efen- dim! Onlar burada emânetçi olarak kalıyorlardı. Ömürleri bitip, bu dünyâ- dan âhirete göçtüler. Dünyânın hâli böyledir. Ona gelen gider. Bu dünyâ kendisine iyilik edenlere kötülük eder." dedi. Cüneyd-i Bağdâdî; "Daha ön- ce buraya uğradığımda birisi bu sarayın penceresinde; "Ey saray! Sana hüzün, gam ve keder girmez, diyordu." deyince, o şahıs ağlayıp; "Vallahi şiiri okuyan bendim. Bu sarayın sâkinlerinden benden başka kimse kalma- dı. Ah! Dünyâya aldananlara yazık!" dedi. Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdâ- dî; "Bu harâbe, virâne olmuş yerde nasıl kalıyorsun, kalbin nasıl rahat edi- yor?" diye sorunca; "O nasıl söz. Burası sevdiklerimin evi değil mi? Bu on- ların yâdi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dünya
« Posted on: 27 Nisan 2024, 14:47:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dünya rüya tabiri,Dünya mekke canlı, Dünya kabe canlı yayın, Dünya Üç boyutlu kuran oku Dünya kuran ı kerim, Dünya peygamber kıssaları,Dünya ilitam ders soruları, Dünyaönlisans arapça,
Logged
31 Mart 2010, 14:36:35
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 31 Mart 2010, 14:36:35 »

Zulm eylemez nâsa zerrece Hudâ,

Lâyık olduk geldi bize bu şifâ,

Amele göredir herkese cezâ,

Taksîr iden lâ-büd cezâsın bulur.



Kalbinden adâlet merhamet gitti,

Pâdişâhı bize musallat etti,

Emr-i Hallâk ile halkı incitti,

Anlamayan onu kul itti sanır.



Uzattın kat´et sözün Kuddûsî,

Uyandırmak kasdın pend idip nâsî,

Vir nefsine öğüt ey kalbi kâsî,

Gözsüzleri nice edebilir kör.



Büyük velîlerinden Ahmed bin Mesrûk (rahmetullahi teâlâ aleyh) bu- yurdular ki: "Dünyâdan uzaklaşmak, takvâ sahiblerine, haramlardan uzak- laşanlara kolay gelir."

Türkistan´da yetişen büyük velîlerden Ahmed Yesevî (rahmetullahi te- âlâ aleyh) sohbetlerinde talebelerine buyururdu ki: "Akıllı ve uyanık kimse isen, dünyâya gönül bağlama. Şeytan seni kandırıp, dünyâya meylettirirse, seni emri altına almış demektir. Bundan sonra felâketler- den felâketlere sürüklenirsin de hiç haberin olmaz."

Evliyânın büyüklerinden Ali bin Bendâr Sayrafî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyâ temeli zorluk üzerine kurulmuş bir evdir. Ora- da zorluk olmadan yaşamak imkânsızdır."

Buhârâ evliyâsından ve Şâfiî mezhebi âlimlerinden Ali bin Muham- med (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine sohbetlerinde sık sık şöyle bu- yururdu: Kişinin dünyâ malını arttırmaya çalışması, kendisi için bir noksan- lık ve onun kârı, kazancı ise, hayır olmayıp hüsrandır."

Nakşibendî büyüklerinden Alvarlı Muhammed Lütfi (rahmetullahi teâlâ aleyh) dünyâyı hiç sevmezdi. Dünyâ malıyla hiç ilgilenmedi. Doksan senelik hayâtında taş taş üstüne koymadı. Bir evi yoktu. Cenâb-ı Hakka hamdederek; "Elhamdülillah, tapuda kaydım dünyâlık bir şeyim yok. Ba- bam bu dünyâya bir çivi çakmamıştı. Benim de bir çivim yok." derdi.

Muhammed Lütfi (Efe) hazretlerinin "Şenper-i zenburi değmez bu cihan kâşânesi" (Bu cihanın saltanatı bir sinek kanadına bile değmez) sözü dik- kate şâyandır. Yine dünyânın boş olduğunu şu mısrâları ile dile getirmekte- dir.

İster allan güller gibi her seher

Âhiri ölümdür hayâldesin

İster olsun hazinende dür, güher

Âhiri ölümdür ne hayâldesin.



İster emirâne kur taht-ı revân

Şâhâne üstünde kurul nev-civân

Hüsrev gibi her gün eyle bir dîvân

Âhiri ölümdür ne hayaldesin



İsterse bu dünyâ hep senin olsun

Şân ü şöhret şerâfetinle dolsun.

Halk-ı zemân hep emrinde bulunsun

Âhiri ölümdür ne hayaldesin.



Tâbiînin meşhurlarından olan, Âmir bin Abdullah (rahmetullahi teâlâ aleyh) her şeyini Allah yoluna fedâ etmişti. Süfyân bin Uyeyne: "Âmir bin Abdullah yedi diyetle nefsini Allahü teâlâya sattı." buyurmuştur. Dünyâya zerre kadar ehemmiyet vermezdi. Eline geçen her dünyâlığı Allah yolunda sarfeder yanında bir gece dahi kalmazdı. Ma´n bin Îsâ, onun çok defâ içe- risinde on bin dirhem bulunan bir kese ile müslümanların arasına çıktığını ve bunların tamâmını dağıtmadıkça yatsı namazını kılmadığını haber ver- miştir. Bir defâ nalınları çalındı. Bir daha ölünceye kadar nalın giymedi.

"Bir şeyi arayan onun peşinden koştuğu ve bir şeyden korkan ondan kaçtığı halde, Cennet´i arayıp Cehennem´den kaçan kimselerin, bunlara hiç aldırış etmeden uyuyup kalmaları ne kadar şaşılacak şeydir!" buyurdu.

Tâbiînden ve evliyânın meşhurlarından Âmir bin Abdullah Anberî (radıyallahü anh) hazretlerine; Dünyâya dalan, keyfine düşkün olan ehl-i hevâ için ne dersin diye sorulunca; "Onlar hakkında ne söylememi istersi- niz. Eshâb-ı kirâmdan biriyle görüşüp, sohbet ettim. Şöyle söyledi: "Bize bildirildi ki, kıyâmet günü îmânı en nurlu olanlar dünyâda iken nefsini şid- detle hesâba çekenlerdir. Dünyâya dalarak çok sevinenler, kıyâmet gü- nünde üzüntüsü en şiddetli olacak olanlardır. Dünyâda çok gülenler, kıyâ- met günü çok ağlarlar. Yine bize bildirildi ki, Allahü teâlâ emir ve yasaklar bildirdi. Emirlere uyup yasaklardan sakınanlar Cennet´e girer. Emirleri ya- pıp yasaklardan sakınmayan ve sonra da tövbe eden, azapla ve korkularla karşılaşır sonra Cennet´e girer. Emirlere uyup, yasaklardan sakınmayan ve bunda ısrar edip bu hâl üzere ölenleri ise, Allahü teâlâ dilerse affeder, dilerse azâb eder."

Âlim ve evliyâdan Amr bin Mürre (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebesi Selîm bin Rüstem anlatır: Dünyâyı sevip onun peşinde ömrünü tüketenler hakkında; "Kim dünyâya yönelip dünyâlık peşinde koşarsa âhiretini yıkar. Kim ahirete faydalı amel yaparsa, dünyâya düşkün olmak- tan kurtulur. Böylece fânî geçici olanı verip bâki, kalıcı olanı alır." buyur- dular.

Tâbiîn devrinin tanınmış hadîs ve tefsîr âlimlerinden Atâ bin Mey- sere el-Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) nasîhat isteyenlere: "Dünyâ- ya çok düşkün olduğunuzu görüyorum. Size âhireti tavsiye ederim. Dünyâ işleriyle uğraşırken âhiretinizi unutmayınız. Bir kimsenin dünyâda makam, mal ve mülk sâhibi olması, herkesin yanında sözünün geçmesi, âhirette Cehennem´e düşmesine, ateşte yanmasına mâni olamaz. Orada hüküm, Allahü teâlânındır. Dilerse azâb eder, dilerse Cennet´ine koyar. Onun için bu dünyâda, Allahü teâlânın rızâsını kazanmaya, şu imtihan yurdunda, î- mân edip, sâlih ameller yapan, iyiliği emredip, kötülükten alıkoyan, bu u- ğurda gelen sıkıntılara katlananlardan olmaya çalışmak lâzımdır." buyurur- du.

Anadolu´da yetişen velîlerin büyüklerinden Azîz Mahmûd Hüdâyî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, Osmanlı tahtında yirmi yıl kadar saltanat süren Üçüncü Murâd Han, büyük muhabbet besler ve yapacağı işlerde onun ile istişâre yapardı. Pâdişâh 1595 Haziranında vefât ettiği zaman, Hüdâyî hazretleri şu ilâhîyi söylemiştir.



Yalancı dünyâya aldanma yâ hû,

Bu dernek dağılır dîvân eğlenmez.

İki kapılı bir virânedir bu,

Bunda konan göçer, konuk eğlenmez.



Bakma bunun karasına ağına,

Gönül verme bostanına bağına,

Benzer hemân çocuk oyuncağına,

Burda aklı olan insan eğlenmez.



Vârını îsâr et Mevlâ yoluna,

Bunda ne eylersen anda buluna,

Bir gün sefer düşer berzah iline,

Otağı kalkacak Sultan eğlenmez.



Sen ey gâfil ne sandın rûzigârı,

Durur mu anladın leyl-ü-nehârı,

Yükün yeynildigör evvelden bârı,

Yoksa yolcu gider kervan eğlenmez.



Doğrusuna gidegör bu yolların

Geçegör sarpını yüce bellerin,

Dünyâ zindânıdır mümin kulların,

Zindanda olan kul kolay eğlenmez.



Ömür tamam olup defter dürülür,

Sırat köprüsü ve mîzân kurulur,

Hakkın dergâhında elbet durulur,

Buyruğu tutulur fermân eğlenmez.



Hüdâyî n´oldu bu kadar peygamber,

Ebû Bekr u Ömer, Osman u Haydar,

Hani Habîbullah Sıddîk-ı Ekber,

Bunda gelen gider bir cân eğlenmez.



Üçüncü Murâd Han Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretleri, oğullarından birisinin sünneti için yaptırdığı merâsim dolayısıyla "dünyâya meyletti" denilmesi üzerine şu şiiri söyledi:

Alan sensin veren sensin kılan sen

Ne verdinse odur dahi nemiz var

Hakîkat üzre anlayıp bilen sen

Ne verdinse odur dahî nemiz var



Tutan el u ayak senden gelüpdür

Gören göz u kulak senden gelüpdür

Efendi dil dudak senden gelüpdür

Ne verdinse odur dahî nemiz var



Hudâyâ biz bu zâtı kanda bulduk

Neye ef´âl sıfâtı kanda bulduk

Fenâyı yâ sebâtı kanda bulduk

Ne verdinse odur dahî nemiz var



Bizim ahvâlimiz ey Hayy-u Kayyûm

Cenâb-ı Pâkine hep cümle mâlûm

Buyurdun oldu illa kaldı mâdûm

Ne verdinse odur dahî nemiz var



Hüdâyî´yi sen eriştir murâda

Senindir çünkü hükm arz u semâda

Efendi dahli yok ğayrın arada

Ne verdinse odur dahî nemiz var



YALAN DÜNYA DEĞİL MİSİN!



Kim umar senden vefâyı,

Yalan dünyâ değil misin?

Muhammed-ül-Mustafâyı,

Alan dünyâ değil misin?



Yürü hey vefâsız yürü,

Sensin hod bir köhne karı,

Nice yüzbin erden geri,

Kalan dünyâ değil misin?



Kimisini nâlân edip,

Kimisini giryân edip,

Âhir-i kâr üryân edip,

Soyan dünyâ değil misin?



Kasdedip halkın özüne,

Toprak doldurup gözüne,

Ehl-i gafletin yüzüne,

Gülen dünyâ değil misin?



Eğer şâh u eğer bende,

Her kişiyi salan bende,

Kimse mekân tutmaz sende,

Virân dünyâ değil misin?



Sihr ile donatıp kendin,

Meydana salan semendin,

Âleme mihnet kemendin,

Salan dünyâ değil misin?



İşin gücün dâim yalan,

Çok kişiden arta kalan,

Nice kere boşalarak

Dolan dünyâ değil misin?



Mâverâünnehir böldesinde yetişen velîlerin büyüklerinden Aziz Ne- sefî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: "Ey oğul! Dünyâ sevgisini gönülden çıkar. Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak yolunda senin önüne ve yoluna bir şey engel olursa onu terk eyle.

Ey oğul! Dünyâ ve dünyâ nîmeti hayaldir. Gök kubbesi altında hiçbir şey aynı hal üzere kalmaz, hep değişir. Onun için dünyâ malına, makâmına ve dünyâ hayâtına güvenme. Biz bu dünyâda misâfiriz, yolcuyuz. Sonunda ayrılıp ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

28 Temmuz 2023, 09:12:01
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.958


« Yanıtla #2 : 28 Temmuz 2023, 09:12:01 »

Esselâmu Aleyküm Rabbim bizleri dünya sevgisine dalıpta ahiretini unutan kullarından eylemesin inşaAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes