> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü A-İ > Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat  (Okunma Sayısı 2440 defa)
31 Mart 2010, 16:00:42
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 31 Mart 2010, 16:00:42 »



Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat

Büyük velîlerden Seyyid Ahmed Rıfâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine devlet ileri gelenleri sık sık mektup yazarak nasihat isterlerdi. Çünkü onlar Ahmed Rıfâî´nin büyük âlim ve evliyâ bir zât olduğunu biliyorlardı. Bunlardan biri olan Abbâsî halîfesi Ebû Ahmed Müstencid Billâh, bir adamını göndererek, Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinden nasîhat istedi. Halîfe, Ahmed Rıfâî hazretlerine gönderdiği mektupta şöyle yazıyordu:

"Bismillâhirrahmânirrahîm. Emîrul-mü´minîn´den Seyyid Ahmed Rıfâî´ye! Sizden nasîhat istiyorum. Çünkü ben, sizin nasîhatlarınıza çok muhtâcım. Bana yapacağınız nasîhatlar çok faydalı olacak. Allahü teâ- lânın size ihsân ettiği kıymetli bilgilerden bana yazınız. Çünkü siz, Allahü teâlânın mânevî lütuflarına mazhar olan bir zâtsınız. Bana ve bütün müs- lümanlara duâ ediniz."

Seyyid Ahmed Rıfâî, mektubu okuduktan sonra; "Ne diyeyim! Eğer nasîhate gücüm yetmez desem, riyâ olur. Eğer gücüm yeter desem, hoş bir şey olmaz. Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil-azîm." dedi. Sonra kâğıt istedi. Talebelerinden Ahmed bin Abdülmuhsin Tarrî´ye şöyle yazdırdı:

"Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahü teâlâya hamd ü senâlar olsun. Onun Resûlüne salât ve selâm olsun. Nasîhat isteyen mektubunuz bana ulaştı. Peygamber efendimiz; "Din nasîhattir, din nasîhattir, din nasîhattir." buyurdu. Eğer bu hadîs-i şerîf olmasaydı, sana bu nasîhati yapmazdım. Çünkü, senin gibi insanlara nasîhat için iki şart lâzımdır: 1) Nasîhat edenin ihlâslı olması, 2) Amel etmek şartıyla, din kardeşinin yaptığı nasîhatı kabûl etmek.

Ey müminlerin emîri! Resûlullah´ın sünnetine tâbi olarak, Allahü teâlânın emirlerini nefsinde yaşar ve Allah´ın emirlerine saygı gösterirsen, insanlar da senin memurlarına saygı gösterirler.

Ey emîr! Bizans Kayserinin ve mecûsî sultanlarının memleketlerindeki kuvvetlerine bakma. Onlar câhil oldukları için, hakdan uzaklaşıp, dünyâlıklara yöneldiler. Onlar ölünceye kadar dünyâ muhabbeti ve arzusu ile yaşadılar. Emri altında olanlara, yumuşaklıkla iyi muâmele etmediler. Onlara güç gelecek işler emrettiler.

Ey müminlerin emîri! Sana gelince; sen, müslümanların malını, canını ve memleketlerini muhâfaza et. Her işinde Allahü teâlâdan kork. Her hâlinde Peygamber efendimizin emrine uy. O zaman, Allahü teâlânın himâyesinde, Resûlullah´ın gölgesinde olur, sözü geçerli biri olursun. Allahü teâlâ meleklerden olan ordularını sana yardımcı gönderir.

Ey müminlerin emîri! Bu dünyâda, yiyecek, içecek ve giyecek şeylerden her gelene dikkat et. İnsanlara zulm etmekden sakın. Şeytan seni aldatıp zulme yönelttiği zaman, nefsine; "Şâyet zulmedilen, hapsedilen, kahredilen, iftirâ edilen sen olsaydın, kendin için sultandan ne isterdin?" diye sor. Kendine nasıl muâmele edilmesini istiyorsan, insanlara öyle muâmele et. Çünkü sen böyle yaparsan, adâleti ve insanlığın îcâbını yerine getirmiş olursun. Şunu iyi bil ki senin mülk ve devletin, Allahü teâlâ- nın mülküne göre pek azdır. Sen ve senin mülkün, Allahü teâlânın mül- küdür.

Ey müminlerin emîri! Senin dünyâda nasîbin; seni gölgeleyecek mik- dârda gölge, seni örtecek kadar elbise, seni doyuracak kadar yiyecek, mallarından sana âit olan mikdârdır. Sen, Allahü teâlânın emirlerine riâ- yet etmek sûretiyle, O´na karşı olan edebi gözetirsen, Allahü tealânın lü- tuf ve ihsânlarına kavuşursun. Allahü teâlânın emrine uymaz, mahlûklarına zarar verirsen, zâlim olursun.

Ey müminlerin emîri! Şunu iyi bil ki, sultanların ordusu, adâlettir. Bek- çileri, yaptıkları işlerdir. Hâllerini bildiren defterleri ise, emri altında çalı- şanlar ve arkadaşlarıdır. Bu defterler, halkın gözü önündedir. Onun için bu defterleri ıslâh et, muhâfazasını sağlam yap, ordunu kuvvetlendir. Akıllı ve dindar kimselerle berâber ol. Katı kalbli, zâlim ve dalâlette olan, sapık kimselerden uzak dur. Çünkü böyle kimseler, senin düşmanlarındır. İşlerini, kadınların, gençlerin ve mürüvvetsiz kimselerin eline verip, onların oyuncağı hâline getirme. Çünkü onlar işleri karıştırır, kötü bir şekilde sonuçlanmasına yol açarlar.

Bir işi yapmak istediğin zaman, insaflı ve adâletli ol ki, hakkı olmayan birine o işi teslim etmeyesin. Allahü teâlâyı zikret. Kendini haksızlık yap- maktan uzak tut. Çünkü bulunduğun makam, hak üzere bulunulacak, hak üzere yürünülecek bir makamdır. Kızdığın zaman affa sarıl. Çünkü affetmek sûretiyle yapacağın hatâ, cezâ vermek sûretiyle yapacağın hâ- tadan daha iyidir.

İşlerinde, dindâr, hikmet ehli, din gayreti bulunan kimseleri seç. Onlar arasından da, tabiat bakımından güzel, akıl bakımından olgun, görüşü ve konuşması iyi, delîli sağlam olanlarını seç. Allah ve Resûlünü en iyi bilen kimseleri seç. Adâlet husûsunda, iyi veya kötü, mümin veya kâfir, herkese eşit muâmele et. Dînin ve din ehlinin, âlimlerin hakkını gözet. Vefât edip Rabbine kavuştuğun zaman, âkıbetinin iyi olmasına vesîle olacak işleri yap."

İstanbul´un mânevî fâtihi, büyük âlim, üstad, hekim ve velî Akşem- seddîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir mektubunda Fâtih Sultan Mehme- d´e şöyle nasihat etmektedir: "Bir dünyevî râhat ve cismânî lezzete, bir de uhrevî rahat ve rûhânî lezzete dayanan iki türlü hayat tarzı vardır. Birincisi ikinciye bakarak değersiz ve geçicidir. Şu halde ona iltifât etme. Esâsen peygamberlere, velîlere, halîfelere rahat değil, cefâlar ve müşkil- ler lâyıktır. Sen de onların yolundasın. Nasîbinden elem değil zevk duy... Sen herhangi bir insan gibi değilsin, memleketin durumu, senin durumu- na bağlıdır. Bedende görünen her şey ruhun eseri olduğu gibi, memle- kette meydana gelen şeyler de Fâtih´in eseri olacaktır. Çünkü bedene oranla ruh ne ise, memlekete oranla sultanlar da aynı şeydir."

Tâbiînin büyüklerinden, velî, hadîs ve fıkıh âlimi Atâ bin Ebû Re- bâh (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, Halîfe Abdülmelik´in, hac için Mekke´ye geldiğini duyup, onunla görüşmek istedi. Bu görüşmeyi Esmâî şöyle anlatır: "Halîfe Abdülmelik, devletin ileri gelenleriyle birlikte oturu- yorlardı. O sırada Halîfeye, Atâ bin Ebû Rebâh´ın içeri girmek istediğini haber verdiler. Bunu duyan Halîfe hemen ayağa kalkarak, Atâ hazretlerini karşıladı. Elinden tutup, yanına oturttu. Hâlini hatırını sorup, gön- lünü aldı. Ziyâretinin sebebini sordu. Bunun üzerine; "Ey müminlerin Emîri! Mescid-i Harâmın ve Mescid-i Nebînin bakım ve tâmiri hakkında Allahü teâlâdan kork, bu hususa çok ehemmiyet ver." diye tavsiyede bulununca, Halîfe; "Bu tavsiyenizi yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağım." dedi. Atâ hazretleri tekrar şu nasîhatı yaptı: "Eshâb-ı kirâmın evlâdına iyi muâmele et. Onları incitme. Çünkü sen, onların vâsıtasıyla bu makâma gelebildin. Emrin altında bulunanların durumlarını da gözet. Sınır boylarında düşmana karşı nöbet bekleyen müslümanlar hakkında da Allahü teâlâdan kork. Çünkü onlar düşmana karşı müslü- manların kal´asıdır. İhtiyaçlarını gider. Onları unutma. Sonra müslüman- ların işlerini, hâllerini yokla araştır. Çünkü sen bunlardan mes´ûlsün. Kapında emrin altında bulunanlar hakkında da Allahü teâlâdan kork, onların hâllerinden habersiz olma. Kapıyı kilitleyip, onları kapı dışında bırakma." Atâ bin Ebû Rebâh hazretleri nasîhatını yapıp, bitirdikten sonra, gitmeye hazırlanırken, Halîfe; "Ey Ebû Muhammed! Bütün buyur- duklarını yapacağım. Fakat hep başkasının ihtiyâcından söz ettin. Sizin hiç ihtiyâcınız yok mu?" diye sorunca; "Ben, dileklerimi, her şeyin sâhibi ve mâliki olan Allahü teâlâya arz eder, O´ndan isterim. Burada size, müslümanların ihtiyaçlarını dile getirdim." deyince, Abdülmelik; "İşte şeref ve üstünlük budur. Zâten seni yükselten de bu hâlindir." dedi.

Meczûb. Hak âşığı. Çok tanınmış evliyâdan Behlül-i Dânâ (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyururdu ki:



ÖLÜM BİR NASÎHATTİR



Hârun Reşid devrinde, yaşayan velî bir zât,

Aslen Kûfeliyse de, Bağdat´ta sürdü hayat.



Hârûn Reşîd bu zâtı, kıymetli tutuyordu,

Nasîhatları ile, ferahlık duyuyordu.



Bir gün onu görünce, dedi ki: "Beni dinle,

Görüşmek istiyordum, çok zamandır seninle."

O, oralı olmayıp, etmedi hiç iltifât,

Dedi: "Öyle bir arzu, olmadı bende fakat."



Kızmadı Hârûn Reşîd, cevâbına Behlül´ün,

Dedi: "Biraz nasîhat, etsene bana bu gün."



Buyurdu: "Ey hükümdâr, ne diyeyim ben sana,

Bir şu sarayına bak, bir de şu kabristana.



Bundan ibret almayan, başka neden alır ki,

Ölümden daha büyük, nasihatçı var mı ki?



Ey emîrel müminin, nolacak senin hâlin?

Huzûr-u ilâhîye, çıkarsın sen de yârın.



İşlediğin her işten, soracaklar sana hep,

Onlara verilecek, cevâbın var mı acep?



O gün çıkar meydana, çok perişan olduğun,

Başka ne nasîhati, istiyorsun ey Hârun?"



Tanınmış büyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretlerini, bir gün Selçuklu Sultanı İzzeddîn Keykâvus ziyârete gelmişti. Mevlânâ hazretleri ona gerektiği gibi iltifat etmedi. Sul- tan bu hâle şaştı ve tevâzu gösterip; "Mevlânâ hazretleri bana nasîhatte bulunsun." dedi. Bunun üzerine Mevlânâ hazretleri; "Sana ne nasîhat ve- reyim? Sana çobanlık emretmişler, sen kurtluk edi­yorsun. Sana bekçilik emretmişler sen hırsızlık yapıyorsun. Allahü teâlâ seni sultan yaptı, sen şeytanın sözü ile hareket ediyorsun." buyurdu. Bu ağır nasîhat üzerine Sultan ağlayarak dışarı çıktı. Medresenin kapısında başını açıp tövbe et- ti ve; "Yâ Rabbî! Mevlânâ hazretleri bana sert sözler söyledi ise de senin için söyledi. Ben zavallı kul da bu alçak gönüllülüğü ve yakarışı göste- riyor ve sana yalvarıyorum. Bana merhâmet et." dedi ve pişmanlıkla or...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat
« Posted on: 26 Nisan 2024, 22:57:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat rüya tabiri,Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat mekke canlı, Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat kabe canlı yayın, Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat Üç boyutlu kuran oku Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat kuran ı kerim, Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat peygamber kıssaları,Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihat ilitam ders soruları, Devlet Başkanlarına ve İdarecilere Nasihatönlisans arapça,
Logged
31 Mart 2010, 16:01:38
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 31 Mart 2010, 16:01:38 »

SEN DE ÖLECEKSİN!



Bir gün Hasan-ı Basrî´ye Ömer bin Abdülazîz,

Yazdı ki: "Nedir bana, mühim nasîhatiniz?



Zîrâ hükümdar oldum, bilcümle müslümana,

Muvaffak olmam için, tavsiyeniz ne bana?"



O da ona yazdı ki: "Yâ Emîrel müminîn,

Çoktur mesûliyeti, idâre edenlerin.



Şunu bil ki bir sultan, bedende kalp gibidir,

O iyi olur ise, milleti de iyidir.



Bozulur milleti de, bozulursa o sultan,

O halde sen kendine, dikkat eyle her zaman.



Gerçi bugün sultansın, tebana hükmedersin,

Lâkin bir gün sen dahi, ölüp kabre girersin!

.

Şimdi hep sevdiklerin, yanındadır bu günde,

Lâkin yalnız kalırsın, kabire girdiğinde.



Bil ki imtihandasın, yâ Ömer sen şu anda,

Öyle amel eyle ki, kaybetme imtihanda.



Sana yazdıklarımın, ilâçtır her birisi.

Ve lâkin kullanmazsan, hiç olmaz fâidesi."



Hasan-ı Basrî ona, başka bir mektubunda,

Buyurdu ki: "Bu dünyâ, biter elbet sonunda,



Zîrâ bu, bir konaktır, ölünce sona erer,

Ebedî kalacak yer âhirettir yâ Ömer.



Dünyâyı üstün tutan, zelîl olur âkıbet,

Zîrâ Allah dünyâya, bir zerre vermez kıymet.



Süslenmiş gelin gibi, cezbeder dünyâ seni,

Ahmak olan kaptırır, dünyâya kendisini.



Evet, gerçi dünyâlık, lâzımdır her mümine,

Lâkin onun sevgisi, girmemeli kalbine.



Zîrâ kalp, nazargâh-ı ilâhîdir âşikâr,

Dünyâ muhabbetinin, orada ne işi var?



Dünyâyı seven kişi, düşer onun ardına,

Ve lâkin hiç bir zaman, eremez murâdına.



Her gün ayrı düşünce, her gün ayrı bir keder,

Ona kim aldanırsa, ömrünü heder eder.



Halbuki dünyâ benzer, insanın gölgesine,

Yakalamak istesen, o kaçar senden yine.



Sen dünyâdan kaçarsan, o gelir hep ardından,

Tecrübe edilmiştir, bu böyledir her zaman.



Yâ Ömer, bu insanlar, uyumaktadır, ancak,

Melekül mevt gelince, âniden uyanacak.

.

Hak teâlâ dünyâya, verseydi biraz kıymet,

Vermezdi kâfirlere, dünyâdan zerre nîmet.



Yâ Ömer peygamberler, âlimler ve velîler,

Ona aldanmamayı, nasîhat eylediler.



Zîrâ âhiret için yaratıldı bu insan,

Ve hesap verecektir, dünyâda yaptığından.



Hem dahi sonu yoktur, ebedîdir âhiret

Orada iki yer var, ya Cehennem, ya Cennet.



İnsan sonsuzluk için, yaratıldı yâ Ömer,

Öyleyse buna göre, âhirete değer ver.



Hindistan´da yetişen büyük velîlerden Hâce Kutbüddîn-i Bahtiyâr Kâkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine Sultan Şemseddîn fevkalâde bağlı, önde gelen talebelerinden idi. Hâce hazretleri sözünü dinleyen herkese yaptığı gibi, sultan olan bu talebesine de, dinleyenlerin dünyâ ve âhiret saâdetine kavuşacakları çok kıymetli nasîhat ve tavsiyelerde bulunmuştu. Ona, hazret-i Ömer gibi ve Ömer bin Abdülazîz gibi bir sul- tan olmasını, âdil olmakta, mazlûmun hakkını korumakta, insanların ihti- yaçlarını gidermekte, onlar gibi olmaya gayret etmesini, geceleri uyanık kalmasını, ibâdet ve tâatle meşgûl olmasını, uyku bastıracak olursa, ab- destini tâzelemek sûretiyle bunu gidermesini, böylece namaz kılmaya, i- bâdet ve tâat yapmaya devâm etmesini söyledi. Gece, hizmetçileri dâhil hiç kimseyi uyandırmamasını, rahatsız etmemesini bildirdi. Gece karan- lık bastırdığında, tebdîl-i kıyâfet ederek, tanınmamak için, fakirlerin giy- diği bir elbise giyerek şehri dolaşmasını, fakirlerin ve ihtiyaç sâhiplerinin kapılarını çalarak onlara gizlice yardımda bulunmasını tenbih ederdi. Câ- milerin devamlı kontrol edilerek, rahatça ibâdet edilmesine mâni olan bir şeyin bulunmamasını, varsa derhal yok edilerek, müslümanların gâyet rahat ibâdet edebilmelerinin temin edilmesini sultâna emrederdi. Gündüz olduğunda, sarayın, bütün sıkıntıların çaresine bakıldığı bir yer olmasını, geceyi aç geçirmiş olanların aranıp bulunmasını, saraya çağrılarak yar- dım edilmesini tavsiye ederdi. Nerede, kime bir sıkıntı veriliyorsa, sıkıntı- yı verenin sarayın adamlarından biri bile olsa derhal cezâlandırılmasını, ahâliden dinli dinsiz hiç kimseye zulüm ve haksızlık yapılmamasını em- rederdi. Hattâ bu gibi hâllerin derhal tesbit edilebilmesi için sarayın çatı- sında bir kulübe bile yapılmıştı. Allahü teâlânın huzûrunda ağırlığını taşı- yamayacağı mesûliyetlerin, işitmeye tahammül edemeyeceği, izâh etme- ye imkân bulamayacağı, şikâyetlerin ortaya çıkabileceği kıyâmet günün- den çok korkmasını emrederdi. Sultan hazret-i Hâce´nin nasîhatlerinden, sohbetlerinden, feyiz ve bereketlerinden çok istifâde edip, bu yolda çok i- lerlemiş idi. Ahâlisinden hiçbir kimseye zulüm ve haksızlık edilmezdi. Sultan bir gün Hâce Kutbüddîn hazretlerinin yanına geldi. Eteklerini tut- tu. Hâce hazretleri ona bakıp, aklından geçenleri söylemesini istedi. Sul- tan şöyle anlattı: "Allahü teâlâ bana bir saltanat ihsân eyledi. Elbetteki kıyâmet günü bana bu ağır yükün hesâbını soracak. O zor günde sizin beni terk etmemeniz için yalvarıyorum." O da bunu kabûl etti.

Medîne-i münevverede yaşayan âlim ve velîlerden İmâm-ı Mâlik bin Enes (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine bir defâsında Halîfe Mehdî, "Bana nasîhat et." dedi. Mâlik bin Enes hazretleri; "Sana Allahü teâlâdan korkmayı tavsiye ederim. Peygamber efendimizin diyârına ve O´nun komşularına lütufta ve şefkatte bulunmalısın. Çünkü Resûlullah efendimiz şöyle buyurdu: "Medîne benim hicret yurdumdu, kabrim burada, tekrar dirilmem burada olacaktır. Medîne halkı benim komşularımdır. Benim komşularımın hukûkuna riâyet etmek ümmetime borçtur. Kim onları korursa, ben kıyâmet günü ona şefâatçi olurum." Bu tavsiyeleri dinleyen Halîfe Mehdî, bizzat Medîne evlerini dolaşıp ihsanlarda bulundu. Medîne´den çıkacağı sırada Mâlik bin Enes onunla karşılaştı. Mehdî; "Dün bana yaptığın o tavsiyeyi tutacağım, eğer sağ sâlim kalırsam onları hiç unutmayacağım." dedi.

İmâm-ı Mâlik bin Enes hazretleri halîfelere ve devlet adamlarına sözlü nasîhatlardan başka, mektup yazarak da nasîhat ederdi. Halîfelerden birine şöyle bir mektup yazmıştı: Bilmiş ol ki, Allahü teâlâ sana benim nasîhatte bulunmamı nasîb etti. Bu tavsiyelerimin saâdetine vesîle olacağını umarım. Allahü teâlâ Cennet´e götüren saâdet yollarını açar. Allahü teâlâ bana ve sana merhametini ihsân buyursun. Sana yazdıklarım, Allah´ın emirlerini yerine getirmekle ve Allah´ın inâyetiyle felâha, kurtuluşa sebeb olur. Allah, sizi tebeanız için korusun. Zîrâ onların küçüğünden büyüğünden sen sorumlusun. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Hepiniz birer çobansınız." buyurdu. Bir hadîs-i şerîfte de; "Kıyâmette vâli getirilir. Elleri boynuna bağlanmıştır. Ancak adâleti sâyesinde eli çözülür. Serbest bırakılır." buyurdu. Hazret-i Ömer şöyle derdi: "Vallahi eğer Fırat-Dicle kıyısında bir koyunun kuzusu helâk olursa, Allahü teâlâ onu Ömer´den sorar." Hazret-i Ömer on defâ hac yaptı. Benim bildiğime göre bir haccında ancak on iki dinar harcardı. Çadıra değil, ağaç gölgesine konardı. Boynunda süt kırbası taşırdı. Çarşı pazar dolaşır, insanların hallerini sorardı. Yaralandığı zaman Eshâb-ı kirâm geldiler. Onu medh ve senâda bulundular. Onlara; "Bu gibi sözlere kapılan aldanmıştır. Eğer dünyâ dolusu altın olsa, mahşer gününün korkularından kurtulmak için onların hepsini fedâ ederim." buyurdu. Hazret-i Ömer ki her işi doğru ve adâletli, her şeyde muvaffak olmuştu. Resûlullah aley- hisselâm onu Cennet´le müjdelemişti. Bununla beraber o yine korku içinde üzerine aldığı müslümanların işlerini iyi idâre etme gayretindeydi. Hal böyle olunca başkalarının durumu nice olur. Sen, Allahü teâlâya yaklaştıran işler yaparsan, onlar yarın seni kurtarır. Seni ancak amelinin kurtaracağı o korkunç günden kork. Geçmişlerin içinden iyiler sana örnek olsun. Her işinde Allahü teâlâdan kork ve takvâya sarıl. Sana yaz­dıklarımı bütün zamanlarında göz önünde tut. Onlara uymayı, onlara göre hareket etmeyi kendine borç bil. Allahü teâlâdan tevfik, hidâyet ve hakikati görmeni dilerim."

Tâbiîn devrinin meşhurlarından ve evliyânın büyüklerinden Muham- med bin Ka?b el-Kurazî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri zamânında ?Ömer bin Abdülazîz halîfe olunca, Muhammed bin Ka?b´a birisini gönde- rip çağırttı ve ?Bana tavsiyede bulunun, yol gösterin.? dedi. Muhammed bin Ka?b, şöyle tavsiyelerde bulundu: ?Kendin için istediğini insanlar için de iste. Kendin için istemediğini, iyi görmediğin şeyi, onlar için de isteme. Şunu iyi bil ki, sen ilk ölen halîfe değilsin. Ey Halîfe müslümanların sen- den büyüklerini baban, orta yaşta olanları kardeşin, küçük olanları da çocukların kabûl et. Büyüklerine hürmet, kardeşlerine merhamet, küçük- lerine de şefkat göster.?

Hindistan´ın büyük velîlerinden Hâce Muînüddîn-i Çeştî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) nasîhat ve sohbetleriyle insanların kurtuluşu için gayret ettiği gibi, sultanlara ve devlet adamlarına sözlü ve yazılı nasîhatlarda bulunurdu. Sultan Şihâbüddîn Gûrî´ye şu vasiyetnâmeyi yazıp gönderdi. "Allahü teâlâ Delhi hükümdârı Muizzüddîn Sâm´ı mübârek eylesin. Bu fakîr size ve emriniz altındakilere mânevî ve maddî rahatlık için duâ et- tikten sonra derim ki: Peygamber efendimiz beni, Allahü teâlânın izniyle bu ülkeye mânevî şefâatçi ve idâreci olarak mâsûm insanları korumak, onların emniyetini sağlamak, onları hükümdârların ve şeytânî kuvvetlerin baskı ve zulümlerinden korumak için tâyin etti. Bu fakîr Allahü teâlânın izniyle bu vazîfeyi tam olarak y...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

30 Ocak 2014, 23:41:08
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #2 : 30 Ocak 2014, 23:41:08 »

BİR BARDAK SU



Sultan, Ebü´l-Vefâ´dan, etti ki bir gün niyâz:

"Efendim benim için, nasîhat edin biraz."



Buyurdu ki: "Ey sultan, sen bu halka "Çoban"sın,

Onun için teb´ana, zulmetme aman sakın!



İnsâf ve adâletle, hükmedersen sen eğer,

ALLAH saltanatını, uzun ömürlü eder.



Ve eğer milletine, yaparsan ezâ cefâ,

Hak teâlâ bu mülkü, senden alır bu defâ.

.



Ey emîrel müminîn, düşün ve aç gözünü,

Beyhûde şeyler ile, geçirme şu ömrünü.



Hiç şüphen olmasın ki, bir gün sen de ölürsün,

Yaptığın her amele, bir karşılık görürsün!



Öyleyse öyle amel, icrâ et ki bu günde,

Göresin faydasını, yârın mahşer gününde.



Bu gün her ne yaparsan, yârın çıkar karşına,

ALLAH´a gizli yoktur, O, her şeye âşinâ.



Sonra hiç unutma ki, bir damla sudur aslın,

Sonra ölüp bir avuç, toz toprak olacaksın!



İstifâde ettiğin, şu güzelim âzâlar,

ALLAHü teâlânın, sana ihsânıdırlar.



Akıl, şuur ve idrâk, el ayak, göz ve kulak,

Hepsini senin için, bahşetti cenâb-ı Hak.
:)
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes