> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü A-İ > Davet-Misafirperverlik
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Davet-Misafirperverlik  (Okunma Sayısı 1073 defa)
31 Mart 2010, 16:28:21
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 31 Mart 2010, 16:28:21 »



Davet-Misafirperverlik

DAVET  MİSAFİRPERVERLİKEvliyânın büyüklerinden Ali Müttekî el-Hindî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini birgün vezirlerden birisi, "Fakirhânemize teşrîf etseniz." diyerek ziyâfete dâvet etti. Maksadı onun teşrîfi ile bereketlenmek idi. Bu tür yemeklerden hoşlanmayan, yediği lokmaların helâl olmasına çok dikkat eden Ali Müttekî; "Beni mâzur görünüz. Buradan da size duâ ederim. İnşâallah, Allahü teâlâ size bereket ihsân eder." dedi. Fakat o şahıs çok ısrar edince; "Peki geleyim. Fakat üç şartım var.

1) Nereye istersem oraya oturacağım. Bana daha yukarıya otur! Boş yere otur diye teklîf etmeyeceksin. Vezir; "Öyle olsun. Zâtı âliniz nereyi isterse oraya otursunlar." dedi. 2) Bunu yiyiniz, yahut şunu yiyiniz diye sözlerde bulunmayınız. Ben ne hoşuma giderse onu yiyeyim. 3) Ne zaman istersem kalkıp gideyim. Bu sırada "Biraz daha otursanız." denilmesin." buyurunca, Vezir bu şartları kabûl etti. Ali Müttekî; "Yarın gelirim inşâallah." diye söz verdi. Ertesi gün olunca, Ali Müttekî dâimâ yanında taşıdığı torbasına bir parça ekmek koyup, vezirin evine gitti. Yemek yenilecek odanın hemen kapısının yanına oturdu. Hâlbuki vezir, yemek sofrasını çok mükemmel hazırlatmıştı. Ali Müttekî´ye bir yer göstererek; "Buraya oturunuz!" dedi. Bunun üzerine Ali Müttekî; "Ben istediğim yere otururum demedim mi?" buyurdu. Vezir bir şey diyemedi. Sonra Ali Müttekî; "Çabuk olunuz vakit dardır." deyince, yemek hemen getirildi. Ali Müttekî torbasından çıkardığı kuru ekmeği yemeye başladı. Vezir, hazırlanan yemeklerden yemesini isteyince; "Unutmayınız ki, istediğimden yememe müsâade edecektiniz." buyurdu. Bir süre sonra vedâ ederek oradan ayrıldı. Son şartı gereğince vezir bir şey diyemedi.

Anadolu velîlerinden Gavsî Ahmed Dede (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerin Galata Mevlevîhânesi şeyhliği sırasında Halvetiyye yolu büyüklerinden Muhammed Nasûhî Üsküdârî hazretleri ile görüşüp sohbette bulundu. Muhammed Nasûhî hazretleri, Üsküdar´da yaptırdığı dergâhın açılışı sırasında Gavsî Ahmed Dedeyi de dâvet etti.

Gavsî Ahmed Dede, dâveti kabûl etti. Fakat Üsküdar´a gidecekleri gün sâhile vardıkları zaman hava rüzgarlı ve denizin dalgalı olduğunu gördüler. Bu sebeple kayıklar yolcu taşıyamıyorlardı. Bâzı kayıkları dalgalar deniz dışına atmış, bâzıları da dalgalar arasında bir o tarafa bir bu tarafa yatıyordu. Gavsî Ahmed Dedenin yanında bulunan bâzı kimseler bu fırtınalı havada yola çıkılamayacağını söylediler. Halbuki Gavsî Dede, verdiğimiz sözde durmalıyız ve Üsküdar´a gitmeliyiz diyordu. Gavsî De­denin büyük bir velî olduğunu bilen bâzı arkadaşları ise, ona teslim olup gitmek istiyorlardı. O sırada deniz üzerinde bir gemi peyda oldu. Gavsî Dede ve onun büyüklüğünü bilen talebeleri hemen gemiye bindiler. Gavsî Dedenin büyük bir velî olduğunu bilmeyenler ise tereddüd ettiler. Fakat diğerleri binince onlar da bindiler. Deniz bir müddet durgunlaştı. Allahü teâlâya tevekkül edip gemiye binen Gavsî Dede, yanındakilerle birlikte sağ ve sâlim Üsküdar´a ulaştı.

Allahü teâlâ Gavsî Dedeye verdiği sözde durmak istemesi, kendisine tam tevekkül ile bağlı olması sebebiyle kerâmet olarak bu hâli ihsân etti. Gavsî Dedenin büyüklüğünü bilmeyen diğer dervişleri de onun büyüklüğünü anladılar. Gavsî Dede, Nasûhî Muhammed Efendinin dâvetine icâbet edip, dergâhının açılışında bulundu. Onunla uzun sohbet edip biribirlerinden istifâde ettiler

Evliyânın büyüklerinden Hâtim-i Esam (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkında şöyle naklederler: "Birisi bir gün evliyânın büyüklerinden Hâtim-i Esam´ı evine dâvet etmişti. Fakat kabûl etmedi. Isrâr edin- ce ona: "Gelirim ama üç şartım var. Nereye istersem oraya otururum. İstediğimi yerim. Ne dersem onu yapacaksınız." dedi. Adam kabûl etti. Hâtim-i Esam dâvet edenin evine gitti ve ayakkabıların konulduğu yere oturdu. Senin yerin orası değil dediklerinde, "Ben önceden şart koştum." dedi. Sofra gelince, yanında getirdiği ekmeği çıkarıp yedi. Efendim bura- dan yiyin dediklerinde; "Ben ne istersem onu yerim diye şart koşmuş- tum." dedi. Sofra kalktıktan sonra hizmetçiye; "Demir tavayı ateşte kızdır getir." dedi. Hizmetçi söyleneni yaptı. Hâtim-i Esam demir tavanın içine ayağını koydu ve; "Somun yedim." dedi. Sonra oradakilere; "Yarın kıyâ- met günü yaptığınız her işten ve yediğiniz her şeyden Allahü teâlânın sizden hesap soracağına inanıyor musunuz?" diye sorunca, oradakiler "Evet." dediler. "Diyelim ki, burası Arasat meydanı, her biriniz sırayla ge- lip şu tavaya ayağınızı koyarak, burada yediklerinizin hesâbını veriniz." dedi. Bunun üzerine oradakiler; "Buna gücümüz yetmez." dediler. "Yarın kıyâmet günü Allahü teâlâya nasıl cevap vereceksiniz. Arasat meydanı- nın kızgın zemini üzerinde nasıl duracaksınız? Halbuki Allahü teâlâ me- âlen; "Her nîmetin şükründen muhakkak sorulacaksınız." (Tekâsür sûresi: 8) buyurmaktadır." dedi. Bunun üzerine orada bulunanların hepsi ağlamaya başladılar."

Tâbiînden, İslâm âleminde Eshâb-ı kirâmdan sonra yetişen evliyânın ve âlimlerin en büyüklerinden İmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini çekemiyen biri, o´nu ve talebelerini nehir kena- rında bulunan bahçesinde bir ziyâfete dâvet etti. İmâm-ı A´zam bu dâveti kabûl edip talebelerine ben ne yaparsam siz de onu yapın, diye tenbih etti. Oraya vardıklarında dâvet eden adam buyurun yemeğe deyince, İmâm-ı A´zam ellerini yıkamak için nehire gitti, talebeleri de onu takib et- tiler ve hocalarının bir müddet orada kalmasının sebebini merak etmeye başladılar. Sonra döndüklerinde, bir kedinin tabaklardaki yemeklerden yiyip zehirlendiğini görerek, yemeğin zehirli olduğunu ve hocalarının ke- râmetini anladılar ve böylece bir sünnete, yâni yemekten önce el yıka-maya uymanın bereketine kavuştular. Bunu gören dâvet sâhibi, yaptı- ğına pişman oldu. Özür dileyip, onu sevenler arasına katıldı.

Hindistan´ın büyük velîlerinden. Seyyid Mîr Muhammed Numân (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün dervişlerden bir grupla, kendisini sevenlerden birinin evine dâvet edildi. Mîr, ev sâhibini huzûruna çağırıp; "İkrâmda ifrâta, aşırılığa gitmemesini söyledi ve sakın yemeklerde şüpheli bir şey bulunmasın." buyurdu. O da elden geldiği kadar ihtiyâtlı hareket etti. Ama hazret-i Mîr´in yanında kalabalık bir cemâat bulunduğun­dan, pekçok keçi ve koyun kestiler. Âniden, kesilen bu hayvanların birinin eti üzerinde sayısız kurtlar peydâ oldu. Öyle ki, bir anda etten kemiğe geçtiler. Hazret-i Mîr´e getirdiler; "Bunun için çok dikkat edin demiştik. Keçi, helâlden değildir. Allahü teâlâ kurtlarla bunu bize gösteriyor. Siz yine de araştırın." buyurdu. Araştırdılar. Anlaşıldı ki, bu keçi, hayvan zekâtı toplama memuru arkadaşının zulmen alıp, kendisine gönderdiği ve ev sâhibinin bundan hiç haberi olmadığı bir hayvandı.

Anadolu´yu aydınlatan meşhûr velilerden Seyyid Muhammed Çelebi Sultan (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir defâsında Uluborlu´ya dâvet edilin- ce, halkı irşâd, doğru yolu göstermek için bu dâveti kabûl edip gider. Uzun sohbetler ve vâzlarla halka öğüt verir ve vâzı son derece istifâdeli olur. Dönecekleri sırada birisi evine yemeğe dâvet eder. Dâveti kabul edip o gece orada kalır. Ertesi gün vedâlaşıp ayrılır. Bîlköy denilen yere varınca atını durdurup bir talebesini yanına çağırır; "Git şu evinde kaldığımız kimsenin kapısını çal! Bir kap iste! Kabın ağzını aç o zaman Allahü teâlânın kudretini göresin. Ev sâhibine de, şeyh harcadıklarına pişman olmasın. Dünyâda hakkını alsın âhirete kalmasın dedi, diyesin." der. Talebesi emir üzere, kendilerini dâvet eden kimsenin evine varıp bir kap ister. Kabı eline alınca dâvet eden kimse dâvet için ne kadar akçe, para harcadıysa, o kadar akçe kabın içine gaybden dökülür. Ev sâhibi çok şaşırır. Meğer şeyh hazretleri evinden ayrılınca, ona ziyâfet vermek için harcadığı parayı hesaplayıp ziyâfet verdiğine pişman olmuş.

Irak´ta ve Mısır´da yaşamış olan velîlerden ve Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerinden Muhammed Emin Erbilî (rahmetullahi teâlâ aleyh) fakir-zengin herkesin dâvetini kabul eder giderdi. Onu sevenlerden fakir bir kimse, çocuğunu sünnet ettirecekti. Fakat sünnete dâvet edeceği kimselere ikrâm edeceği bir şey yoktu. Muhammed Emin Erbilî hazretlerine gelip, çocuğunun sünnet merâsimine dâvet etti. Muhammed Emin Erbilî ona; "Misâfirlere ikrâm edecek neyin var?" diye sordu. O kimse bir koyunu ile bir mikdâr buğday unu olduğunu söyledi. Muhammed Emin hazretleri; "Allahü teâlâ bu ikrâmını bereketli eder inşâallah. Başka bir şey hazırlamak için kendini zorlama. Misâfirlerin oturabilecekleri geniş bir çadır hazırla. Ben gelinceye kadar hazırladığın şeylerden kimseye bir şey ikrâm etme." buyurdu. O kimse gidip Muhammed Emin Erbilî´nin buyurduğu gibi geniş bir çadır ve ikrâm edilecek şeyleri hazırladı. Dâvetliler gelip oturdular. Bu sırada Muhammed Emin Erbilî hazretlerinin oraya geldiğini işiten talebeleri ve sevenleri de geldiler. Dört yüz kişiden fazla bir kalabalık meydana geldi. Muhammed Emin Erbilî, hazırlanan yiyeceklere bereketle duâ buyurdu. Onun duâsı bereketiyle hazırlanan az bir mikdar yemekle oradakilerin hepsi doyuncaya kadar yediler. Fakat yemekler hiç yenilmemiş gibi ortada duruyordu. Çünkü Allahü teâlâ pey­gamberlerine mûcize ihsân ettiği gibi, velî kullarına da kerâmetler ihsân etmişti.

Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz birincisi olan Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin hocası Mevlânâ Hâlid (rahmetullahi teâlâ aleyh) kendisine yazdığı Fârisî mektuplarından birinde şöyle buyurdular: "Kıymetli Seyyid Tâhâ! Allahü teâlânın emânında olunuz! Âfet olan şöhretten dâimâ çok sakınınız! Kişi için, talebelerin çokluğu büyük belâ olabilir. Allahü teâlâ sizi o âfetten korusun! Âmîn. Kalbin acem beldelerine meylini, öldürücü, rûhu kurutucu zehir bilin...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Davet-Misafirperverlik
« Posted on: 23 Nisan 2024, 13:53:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Davet-Misafirperverlik rüya tabiri,Davet-Misafirperverlik mekke canlı, Davet-Misafirperverlik kabe canlı yayın, Davet-Misafirperverlik Üç boyutlu kuran oku Davet-Misafirperverlik kuran ı kerim, Davet-Misafirperverlik peygamber kıssaları,Davet-Misafirperverlik ilitam ders soruları, Davet-Misafirperverlikönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes