> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü A-İ > Cehalet-Hikmet-İlim
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Cehalet-Hikmet-İlim  (Okunma Sayısı 1345 defa)
03 Nisan 2010, 13:33:35
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 03 Nisan 2010, 13:33:35 »



Cehalet-Hikmet-İlim

Büyük velîlerden Yakûb Germiyânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ilim öğrenmek ve öğretmek için çırpınır, buna çok ehemmiyet verirdi. Bu sebeple buyurdular ki: Câhillikte ileri olan, sefîhlikte, ahmaklıkta, malını zararlı yerlere harcamakta, vara yoğa sarfetmekte de ileri olur. Câhillikten kurtulmadıkça, sefîhlikten kurtulamaz.

Büyük velîlerden Yahyâ bin Muâz-ı Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Kalbinde dünyâ hırsı bulunan bir kimsenin ilmi, Abdullah ibni Abbâs hazretlerinin ilmi kadar olsa, o kimse, insanlar için zararlıdır. Çünkü onun kendisine hayrı yoktur. Başkalarına nasıl olsun?

Yine buyurdular ki: Bir şeye ihtiyaç duyulduğu halde, çalışıp onu te- min etmemek, çoluk çocuğu perişan bırakmak, câhillik ve tenbelliktir.

Buhârâ evliyâsından ve Şâfiî mezhebi âlimlerinden Ali bin Muham- med (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine sohbetlerinde sık sık şöyle buyururdu: Büyüklerin huzûrundaki edepsizlik ve dostların arasında onları aşağı görmek ne büyük cehâlettir.

Büyük velîlerden Ma´rûf-ı Kerhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Amelsiz Cennet´i istemek ve emir olunduğunu yapmadan rahmet ummak, câhillik ve ahmaklıktır."

Tâbiînden, meşhûr hadîs hâfızlarından ve velî Mekhûl eş-Şâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?İlmi kendisine fayda vermeyen kimseye, cehâleti zarar verir.?

Evliyânın büyüklerinden Cüneyd-i Bağdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İnsanları ALLAHü teâlânın sevgisine kavuşturacak yol, yalnız Muhammed aleyhisselâmın yoludur. Bundan başka olan dinler, inançlar, rüyâlar çıkmaz sokaktır. İnsanı saâdete kavuşturmazlar. Kur´ân-ı kerîmin ahkâmını öğrenmeyen ve hadîs-i şerîflere uymayan kimse câhil ve gâfildir. Buna uymamalıdır."

Evliyânın meşhurlarından Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Hikmetin birinci husûsiyeti sükût edip, ihtiyaç kadar konuşmaktır."

Evliyânın büyüklerinden Ebû Muhammed Cerîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hikmet ehlindendi. "ALLAHü teâlâ indinde her şeyin bir hakkı vardır. ALLAHü teâlânın yanında hakların en yücesi hikmetin hakkıdır. Kim hikmeti (faydalı ilim, fen, sanat, söz, nasîhat, din ilmi, mânevî ilim, Peygamber efendimizin sünneti) ehli olmayana bırakırsa, ALLAHü teâlâ ondan hikmetin hakkını ister." buyururdu.

Meşhûr hanım velîlerden Seyyidet Nefîse (rahmetullahi teâlâ aley- hâ) zamanında Mısır´da, dört tâne kız çocuğundan başka kimsesi bulun- mayan ihtiyar bir kadının olduğu rivâyet edilir. Bunlar iplik eğirirler, her Cumâ günü ihtiyar kadın ipliği pazara götürüp, yirmi dirheme satardı. On dirheme, iplik yapmak için pamuk, kalan on dirhem ile de yiyecek bir şeyler satın alır, gelecek Cumâya kadar bunlarla idâre ederlerdi. Yine bir Cumâ günü, ihtiyar kadın bir hafta müddetince eğirdikleri ipliği, kırmızı bir beze sarıp, çarşıda satmak için yola çıktı. Bohçayı başında taşıyordu. Yolda giderken büyük bir kartal gelip, ipliklerin bulunduğu bohçayı kaparak kaçtı. Kadıncağız düşüp bayıldı. Kendine geldiğinde olanları hatırlayıp ağlamaya başladı. Başına toplananlara hâlini anlatıp; "Bir hafta boyunca çocuklarım nafakasız ne yaparlar?" diye sızlandı. Oradakiler kendisine; "Falan yerde Seyyidet Nefîse isminde velî bir hanım vardır. Hâlini ona arzet, bakalım ne diyecek?" dediler. Kadın gelip Sey- yidet Nefîse´ye durumu anlattı, o da ellerini açıp duâ etti. Kadına da; "Sen şimdi evine git. ALLAHü teâlâ her şeye kâdirdir." buyurdu. Kadıncağız evine gitti. Bir müddet sonra Seyyidet Nefîse´ye bâzı kimseler gelerek; "Biz deniz yolculuğunda idik. Gemimiz bir ara su almaya başladı. Ne yaptıysak su giren yeri kapatamadık. Sizi vesile ederek ALLAHü teâlâya duâ edip bizleri o sıkıntıdan kurtarmasını istedik. O sırada büyük bir kartal göründü. Pençesinde kırmızı bir bohça vardı. Gemimizin üzerine gelince, bohçayı bırakıp gitti. Bohçayı açtık. İçinde çok miktarda iplik vardı. Bunlarla gemimize su sızan yeri iyice kapadık. Bundan sonra selâmetle memleketimize geldik. Bu hâlimize şükür için, size hediye olarak beş yüz dirhem getirdik, lütfen kabûl ediniz." deyip gittiler. Seyyidet Nefîse, ALLAHü teâlâya şükredip ağladı. Sonra o ihtiyar kadını yanına istedi. Kadın gelince ona; "Kartalın kaptığı iplikleri kaça satacaktın?" dedi. Kadın; "Yirmi dirheme." deyince, Seyyidet Nefîse ona beş yüz dirhemi verip hâdiseyi anlattı ve; "ALLAHü teâlâ senin her dirhemine 25 kat ihsân etti." buyurdular.

Osmanlı âlim ve velîlerinden Ziyâeddîn Nurşînî (rahmetullahi teâlâ aleyh) insanların ve kâinâtın yaratılış gâyesinden bahsederek buyurdular ki: ?Ey kardeşim! Bu kâinâtın yaratılmasındaki hikmet, ALLAHü teâlânın mârifetine kavuşmaya, O?na yaklaşmaya ve O?na ibâdet etmeye çalışmaktır. Nitekim ALLAHü teâlâ Kur?ân-ı kerîmin Zâriyât sûresi 56. âyetinde meâlen; ?Cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etmeleri için yarattım.? buyurdu.

İnsanlar bu dünyâya oyun, oyuncak, mal, evlat, soyu ile iftihâr etmek için gelmedi. ALLAHü teâlânın rızâsını kazandıran ve O?nun rahmetini celb eden şeylere çalışmanız gerekmektedir. İnsanın ömrü kıymetlidir. Onun- la alçak ve aşağı olan dünyâyı değil, en azîz ve matlûb olan âhireti iste- mek lâzımdır. Zîrâ dünyâ, insanı ALLAHü teâlâdan uzaklaştıran şeylerdir.?

İlm-i ledün veya ledünnî ilim, ALLAHü teâlâ ile ilgili bilgi ve sırlara ait ilim, gayb ve mârifet ilmidir. ALLAHü teâlâ, âyet-i kerîmede meâlen buyurdular ki: "Orada, kendi indimizden bir rahmet (vahiy ve nübüvvet veya uzun ömür) verdiğimiz ve ona ledünnî ilmi öğrettiğimiz kullarımızdan birini (Hızır´ı) buldular." (Kehf sûresi: 65) (E. Ans. c.1, s. 20)



Hem Sa´lebî hazretleri´nin, hem de İmâm-ı Rabbânî hazretleri´nin ifâde ettikleri gibi, Hızır aleyhisselâm, güzel ahlâk sâhibi, cömert ve insanlara karşı çok şefkatliydi. ALLAHü teâlânın izni ile kerâmet ehli olup, kimyâ ilmini bilirdi. Hak teâlânın bildirmesiyle ledünnî ilim verilmişti. Mu- hammed Pârisâ hazretleri; "İlm-i ledünnî verilmesinde Hızır aleyhis- selâmın rûhâniyeti vâsıta olmaktadır." buyurmuştur. (E. Ans. c.1, s. 21)

Senâullah-ı Dehlevî hazretleri, bu ilim hakkında şöyle demektedir: "Ledünnî ilim, çalışmak ve gayretle ele geçmez. İhsân edilen kimselere mahsûstur. Umûma şâmil değildir. Peygamberlere verilen ilimler ve vah- yedilen şeyler ise, umûma şâmildir ve herkesi ilgilendirir. Yâni peygam- berler, bunları, gönderildikleri kavimlere tebliğ etmekle, bildirmekle vazî- felidirler. Bu bakımdan peygamberlerin ilmi, ledünnî ilminden üstündür."

Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri ise, şunları ifâde etmektedir: "Emîr Sultan hazretleri, ledünnî ilme sâhipti. Bu ilim yetmiş iki derecedir. İlk derecesinde olan, bir ağaca bakınca yapraklarının sayısını, bir denize bakmakla damlalarının adedini, bir çöle bakınca kumlarının sayısını bilir." (E. Ans. c.1, s. 21)

Bir şeyi hakkıyla bilmek, anlamak, öğrenmek, cehlin zıddı mânâlarına geldiği gibi, okumak, görmek, dinlemek veya cenâb-ı Hakk´ın ihsânı ile elde edilen mâlumât ve bilgi anlamında da kullanılan ilim çok çeşitli kısımlara ayrılmaktadır. Amele dâir ilimlerden biri olan ilm-i ahlâk, fazîlet ilmi olup, buna kavuşma ve bu fazîleti giderecek şeylerden sakınma yol- larını bildirir. Kalp ve rûh bakımından insanı olgunlaştıran ilim ve amel- ler, tasavvuf, ahlâk mânâsına da gelir. İnsanın görünmeyen ve âlem-i emirden olan kalp, sır, rûh gibi latîfelerini konu alan ilme, kısaca gönül yâni kalp ve rûhla ilgili ilme ilm-i bâtın denilir. Deylemî´nin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte; "İlm-i bâtın, ALLAHü teâlânın sırlarından bir sırdır. O´nun hükümlerinden bir hükümdür. Dilediği kulunun kalbine verir." Buy- rulmuştur. Şihâbüddîn Sühreverdî; "İlm-i bâtın ile kulun, ALLAHü teâlâya yakınlığı artar. Bu ilim, ALLAH adamı denen velîlerin ve tâlibleri O´na ka- vuşturan, doğru yolu kuvvetlendiren ve insanlara doğru yolu gösteren â- limlerin sohbetlerinde kazanılır. Bu âlimler, Peygamberlerin vârisleridir." demiştir. (E. Ans. c.1, s. 27)

Genel olarak ilim, ilm-i husûlî ve ilm-i hudûrî diye ikiye ayrılabilir. İlm-i husûlî, Ehl-i sünnet (Peygamber efendimiz ve arkadaşlarının yolunda olan) âlimlerinin sohbetlerinde ve derslerinde bulunularak, çalışılarak elde edilen ilimdir. İlm-i hudûrî ise, çalışmadan ALLAHü teâlânın ihsân etmesiyle kazanılan ilim, vehbî ilim demektir ki bu ilme ilm-i lüdünnî de denilir. (E. Ans. c.1, s. 27)

İmâm İbn-i Mâce hazretleri´nin Sünen´inde geçen bir hadîs-i şerîfte; "İlim, Çin´de de olsa onu alınız. Zirâ ilim öğrenmek, kadın-erkek her müs- lümana farzdır." buyrulmuştur. Ed-Dürrü´l-Muhtâr´daki hadîs-i şerîfte de şöyle buyrulmuştur: "Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha ka- dar ibâdet etmekten daha sevaptır." Berîka´da geçen bir hadîs-i şerîfte, Peygamber efendimiz; "İlmi ile amel edene, ALLAHü teâlâ, bilmediklerini bildirir." buyurmuştur. (E. Ans. c.1, s. 27)

Ebü´l-Esved ed-Düelî hazretleri; "Hiçbir şey ilimden üstün değildir. Çünkü sultanlar, insanlara hükmederler. Âlimler ise, sultanlara hükmederler." demiş, Lokman Hâkim de oğluna şunu söylemiştir: "Ey oğlum! Dünyânın sevinç ve neşelerini tecrübe ettim. İlimden lezzetli bir şey bulamadım." Ayrıca; "Dervişler, fakir ve yoksullar ilim sâyesinde sultanlar sofrasında otururlar." buyurmuştur. Bir de Abdülhak-ı Dehlevî, "İnsanın göğsünü genişleten şeylerden biri ilimdir." demiştir. (E. Ans. c.1, s. 27)

Tasavvuf ehli ve halk şâiri Yûnus Emre (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, Tapduk Emre´nin hizmetinde bulunurken, mânevî âleminde bir ilerleme olmadığını zannederek, üzüntüsünden dağlara, kırlara düştü. Yolculuğunda bir gün iki kimseye rastladı. Onlarla arkadaş oldu. Her ö- ğün bunlardan biri duâ eder, duâlarının bereketi ile bir sofra yemek gelirdi. Duâ sırası Yûnus Emre?ye geldi. O da duâ etti. Duâda, ?Yâ Rabbî benim yüzümü kara çıkarma! Arkadaşlarım kimin hürmet...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 03 Nisan 2010, 13:35:04 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Cehalet-Hikmet-İlim
« Posted on: 27 Nisan 2024, 01:53:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Cehalet-Hikmet-İlim rüya tabiri,Cehalet-Hikmet-İlim mekke canlı, Cehalet-Hikmet-İlim kabe canlı yayın, Cehalet-Hikmet-İlim Üç boyutlu kuran oku Cehalet-Hikmet-İlim kuran ı kerim, Cehalet-Hikmet-İlim peygamber kıssaları,Cehalet-Hikmet-İlim ilitam ders soruları, Cehalet-Hikmet-İlimönlisans arapça,
Logged
03 Nisan 2010, 13:34:27
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 03 Nisan 2010, 13:34:27 »

Son asır Anadolu velîlerinden Şeyh Seydâ (rahmetullahi teâlâ a- leyh) ilim, irfânda yüksek bir derece sâhibi ve büyük bir velî olan Şeyh Seydâ hazretlerinin pekçok kerâmetleri görüldü. İbrâhim Ay adındaki bir kimse şöyle anlattı: "Ben Şeyh Seydâ´yı ziyârete ilk gittiğimde Pakistan´dan bir zengin gelmiş, dört gün beklediği halde Şeyh Seydâ´yı görememişti. Akşam vakti varmıştım. Sabah oldu. Şeyh Seydâ, erkenden İzmit Kağıt Fabrikasının Müdürünü çağırdı. İki memuru ile birlikte onlar içeri girince ben kapıda bekledim. İsmimle çağırılmadıkça girmemek düşüncesindeydim. İsmimi kimseye de söylememiştim. Baktım Şeyh Seydâ´- nın oğlu Şeyh Muhammed Nûrullah ile beni; "İbrâhim Adıyamânî de gel- sin!" diye çağırtmış. İçeri girdim. Beni karşısına oturttu. Sağımda İzmit Kâğıt Fabrikası Müdürü, solumda da iki memuru vardı. Bize bîat verdi yâni talebeliğe kabûl etti. Yapacağımız vazifeleri anlattı. Ben kendi ken- dime; "Önceden duydum ki bu zât Nakşî, Kâdirî ve Rufâî yollarının ü- çünden de bîat veriyor. Bu nasıl olur?" diye düşündüm. Başımı kaldırıp yüzüne doğru bakınca, bana bakarak "Evet biz kök olarak Nakşî´yiz. Fakat hem Kâdirî, hem de Rufâîliği vermekle vazîfeliyiz." buyurarak benim zihnimden geçen soruya cevap verdi.

Evliyâdan ve büyük İslâm âlimlerinden Vekî´ bin Cerrâh (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretleri: "Biz ilmin talebini, orucla takviye ettik ve ilmin gösterdiği yolda amel ettik" ve "Kırk sene kadar dünyâ lezzetlerinden bir şey tatmadık" buyurdular.

Talebesi İmâm-ı Şafiî, bir gün kendisine gelip hâfızasının zayıfladığından bahsedince, o da günahlardan kaçınmanın lüzumunu anlattı. İmâm-ı Şâfiî bunu şu şiir ile dile getirdi:



"Vekî´e hâfızam zayıftır dedim,

Bana, her günahtan uzak dur, dedi.

İlim, ilâhî nurlardan bir nurdur,

Bu nûru, âsîye vermez, diye söyledi."

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes