> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kültürü A-İ > Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb  (Okunma Sayısı 1201 defa)
03 Nisan 2010, 13:40:50
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 03 Nisan 2010, 13:40:50 »



Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb

Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden olan Şâfi mezhebinin kurucusu ve evliyânın büyüklerinden İmâm-ı Şâfiî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Gururlanıp böbürlenmek, âdi ve bayağı kimselerin vasfıdır.

Evliyânın büyüklerinden ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi Abülkâdir Sıddîkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebesi Seyyid Muham- med bin Îsâ içinden çıkılmaz bir mesele ile karşılaşınca, hocasına sual ederdi. O da başını eğer, bir müddet düşündükten sonra; "Ümid olunur ki bu suâlin cevâbı şöyledir." diyerek talebesinin kalbini rahatlatırdı. "Efen- dim! Madem ki bu suâlin cevâbı böyledir. O halde niçin kat´î, kesin olarak değil de, ümid olur ki diye tahminli bir ifâde kullanıyorsunuz?" diye so- runca talebesine; "Çok biliyorum durumuna düşmemek, böbürlenme- mek için öyle söylüyorum." cevâbını verdi.

Evliyânın büyüklerinden Ebû Abdullah el-Mukrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kişi, din kardeşlerine ve dostlarına hizmetinden dolayı böbürlenirse, Allahü teâlâ ona öyle bir alçaklık verir ki, kat´iyyen ondan kurtulamaz."

Evliyânın büyüklerinden İbn-i Atâullah İskenderî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Büyüklük, Allahü teâlâya mahsustur. İnsan, benliğini, küçüklük ve aşağılık toprağına gömmelidir. Çünkü gömülmeden bitenin, doğması ve büyümesi düşünülemez."

Büyük velîlerden Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî (rahmetullahi te- âlâ aleyh) hazretleri´nin zamânında, büyük âlimlerden birisi Kâbe-i mu- azzamaya gelmiş tavâf ediyordu. O esnâda ihrâmını giymiş bir kimsenin ayağa kalkmadığını gördü ve kendi kendine; "Benim gibi bir âlime hür- met etmemek ne ayıp şey." dedi. Biraz sonra büyük bir câmide vâz ve- recekti. Câmi çok kalabalıktı. Bütün cemâat onun vâzını dinlemek için bekliyorlardı. Büyük âlim ağır ağır kürsüye çıktı. Fakat hiçbir şey söyle- yemedi. Aklındaki bilgiler o anda silinmişti. Bir an aklı durur gibi oldu. Ter içinde kaldı. "Bugün biraz rahatsızım, konuşamayacağım." dedi ve kürsüden indi. Evine gidip; "Yâ Rabbî! Ne gibi bir hatâ ettim, ne gibi bir kusûr işledim de bunlar başıma geldi." diye Allahü teâlâya yalvarıp ağ- ladı. O gece rüyâsında Muhyiddîn-i Arabî´yi gördü. Hatâsı­nın ona karşı olan düşüncesi olduğunu anlayıp pişman oldu. Muhyiddîn-i Arabî´yi a- radı fakat bulamadı. Ümitsiz bir halde otururken kapısı çalındı. Gördü ki, Muhyiddîn-i Arabî hazretleri karşısında durmaktadır. "Buyurun." deyip içeri aldı ve af diledi. Muhyiddîn-i Arabî onun özrünü kabûl etti. Allahü teâlâya onun için duâ etti. O âlim kimsenin ilmi, kendisine iâde olundu.

Evliyânın büyüklerinden Şeyh Sa´dî-i Şîrâzî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: Bir fıkıh âlimi, yere yıkılmış bir sarhoşun yanından geçerken, kendi hâlini düşünerek böbürlendi. Sarhoşa göz ucuyla bile bakmaya tenezzül etmedi. Sarhoş başını kaldırarak fıkıh âlimine; "Ey iyi zât! Kavuştuğun bu nîmete şükret. Sakın büyüklenme. Zîrâ kibirden mahrûmiyet hâsıl olur. Birini zincire vurulmuş görürsen gülme. Senin de başına gelebilir. Mukadderâtın belli olmaz. Belki birgün sen de sarhoş olup yerlerde sürünebilirsin" dedi."

Osmanlı âlim ve velîlerinden Seyyid Sıbgatullah Arvâsî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) zamânında şeyh Hâlid isminde büyük bir âlim vardı. Şark vilâyetinin adliye müfettişliğini yapardı. Tefsîr, hadîs ve fıkıh gibi zâhirî ilimlerde, İbn-i Hacer ve Seyyid Şerîf Cürcânî hazretleri kadar âlim olduğunu iddiâ ederdi. "Bütün din kitapları ortadan kalksa, bu ilimleri ye- niden ihyâ ederim." derdi. İşte bu Şeyh Hâlid, Seyyid Sıbgatullah hazret- lerinin ismini ve nâmını işitmiş, gidip görmeyi niyet etmişti. Gider­ken de bâzı zor sorular hazırlayıp sormayı ve onu müşkil durumda bırakmayı düşündü. Şeyh Hâlid geldiğinde, Seyyid Sıbgatullah onu yolda karşıladı, güzelce misâfir edip ağırladı. Sohbet esnâsında da Seyyid Sıbgatullah; "Bir kimse bir talebemize şöyle bir suâl sorsa, talebemiz o sorana şu şe- kilde cevap verir diyerek, Şeyh Hâlid´in gelirken hazırladığı bütün sorula- rı teker teker, pek güzel cevaplandırdı. Son soruyu cevaplandırdığında, Hâlid; "Üstâdım! Beni affediniz, tövbe ettim." diyerek ellerine sarılıp öptü. Birkaç gün sonra müfettişlik gibi dünyâ makamlarını terkederek, Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin huzûrunda diz çöktü. Pek çetin riyâzet ve mü- câhedeler çekerek nefsini terbiye etmeye başladı. Nefsinin kötülükle- rinden kurtulmak için nefsin istediklerini hiç yapmaz, istemedikleri ya- pardı. Seyyid Sıbgatullah ata binerken, sırtıma basarak binsin diyerek koşar, önünde eğilirdi. Sıbgatullah hazretleri ise, onu bundan meneder, bir daha böyle yapmamasını tenbih ederdi. Şeyh Hâlid bu ihlâslı hare- ketleri ile pekçok teveccühlere kavuşarak, evliyâlıkta yüksek makamlar sâhibi oldu.

Büyük velîlerden Sirâceddîn Ömer Halvetî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri talebeliği yıllarında hocasının dergâhına odun taşırdı. Bir gün yine erkenden dağa gitti. Ormanda yemyeşil çimenli bir yer bulup; "Buradan daha güzel namaz kılacak bir yer yoktur." diyerek orada birkaç rekat namaz kıldı. O sırada gönlüne bir düşünce gelip; "Elhamdülillah! Nice kimseler vardır ki, şu anda gaflet uykusundadır. Onlar ne ibâdet eder, ne Allahü teâlânın emirlerine uyar, ne de haramlardan sakınırlar. Biz ise çok şükür gücümüz yettiği kadar ibâdet yapıyoruz." deyiverdi. Sonra kalkıp bir müddet gezindi. Birden kulağına Allahü teâlâyı zikreden sesler geldi. Etrâfı dinledi. Bu sesler çok hoşuna gitti. Hemen sesin geldiği tarafa yöneldi. Gördü ki, bir adam baş aşağıya durmuş diliyle Allahü teâlâyı anıyor, zikrediyor. Onun yanına yaklaştı, selâm verdi ve böyle durmaktaki maksadını sordu. O kimse; "Vücûdum bir zaman kıyam üzere ayakta idi. Lâkin ona alıştı. Sonra rükû üzere kaldım, ona da alıştı. Bir zaman da secdede kaldım. Onun da lezzetini alamaz oldum. Şimdi ben ibâdet ediciler ve hamdedenler zümresine katılmak için bu şekilde zikir ve hamdetmeyi bedenime lâyık gördüm. Ben yatsı namazını kıldıktan sonra buraya gelir, bu hâlimle Rabbimi zikrederim." buyurdu. Ömer Halvetî bunları işitince, kendini beğenme hâlini hatırlayıp, tövbe etti ve; "Allahü teâlânın zikreden nice sâlih kulları varmış." diyerek pişmanlık içinde hocasının dergâhına döndü. Hâlini hocasına anlatmak istedi. O sırada hocası talebelere vâz etmeye başlamıştı. Bu durumu kendisi şöyle anlatır:

"Hocam bir müddet vâzla meşgûl oldu. Benim hâlimi anlamış olacak ki: "Bâzı insanlar vardır ki, hemen kendisinin yetiştiğini ve çok ibâdet ettiğini söyler. Bir-iki rekat namaz kılmakla öğünür, mânevî dereceler ümîd ederler. Halbuki öyle Hak âşıkları vardır ki, onlar akşamdan sabaha başı üzere durup Rabbini tahmîd (Elhamdülillah), tekbir (Allahü ekber) ve temcîd (Lâ havle velâ kuvvete illâ billah) ederler." buyurdu." Sonra Ömer Halvetî, hocasının yardımı ile dağlarda bu hâl ile hallenip, Allahü teâlâyı zikreder oldu.

Velîlerin büyüklerinden ve Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmı Ahmed bin Hanbel (rahme- tullahi teâlâ aleyh) sık sık talebesine buyururdu ki: "Kibir taşıyan kafada, akıla rastlayamazsınız."

Tâbiînin meşhurlarından ve hâdîs âlimlerinden Ahnef bin Kays (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İdrâr yolundan akıp gelen insan, nasıl kibirli olur, şaşıyorum."

Tâbiînin meşhurlarından ve hâdîs âlimlerinden Alkame bin Kays (rahmetullahi teâlâ aleyh) Abdullah ibni Mes´ûd (radıyallahü anh) hazretlerinden rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah efendimiz buyuruyorlar ki: "Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir; hakkı inkâr ve insanları tahkîr etmektir."

Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin beşincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün yolda giderken yanından geçen bir köpeği gördü. Köpeğe değip necâset bulaşmasın diye eteklerini topladı. O anda köpek dile gelip, şöyle dedi: "Benden sana bulaşacak kir, üç defâ yıkamakla temiz olur. Ama senin nefsindeki kibir kiri yedi deryâda yıkansa temiz olmaz. " Bunun üzerine Bâyezîd-i Bistâmî, köpeğe; "Senin dışın pis, benim ise içim. Gel berâber olalım da belki birbirimize faydamız olur." dedi. Köpek de; "Sen benimle yoldaş ve arkadaş olamazsın. Zîrâ halk beni horlar, sana tâzim eder. Beni gören taşlar, seni gören ise iltifâta başlar ve "Ârifler sultanına selâm olsun!" der. Benim yarına yiyecek bir kemiğim bile yok, ama senin bir ambar buğdayın var." cevâbını verdi. Bâyezîd-i Bistâmî bu cevaptan kederlendi, bir köpeğin yol arkadaşı olmaya bile lâyık değilim, diye üzüldü.

Tasavvufta ilk defâ sofî nâmıyla anılan meşhûr velî Ebû Hâşim Sofî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "İğne ile dağı devirmek, kalpten kibri söküp atmaktan kolaydır."

Hindistan´da yetişen Çeştiyye evliyâsının büyüklerinden Ferîdüddîn Genc-i Şeker (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, bir gün talebeleriyle bir mecliste otururken, birçok esrarlı işlerde usta olan bir yogi içeriye gir- di. Gâyesi uzun süredir şöhretini duyduğu velînin mânevî gücünü tesbit etmekti. Genc-i Şeker´i görür görmez kendini yerde bulan yogi, kalkmak istediyse de kalkamadı. Genc-i Şeker ona başını kaldırmasını söyledi, fakat yogi ne başını kaldırabildi, ne de konuşabildi. Genc-i Şeker şiddetle ısrâr edince, yogi büyük bir güçlükle başını kaldırdı ve titrek bir sesle: "Sizin heybetiniz beni o kadar etkiledi ki, konuşamıyorum." dedi. Bunun üzerine Genc-i Şeker orada bulunanlara hitâben: "Bu, kendi gücünün gu- rûru ile benim karşımda övünmeye gelmişti. Fakat Allahü teâlâ kibir- lenmeyi aslâ sevmez. Kibrine tövbe etmemiş olsaydı, ölünceye kadar bu durumda kalırdı." buyurdu.

Bu durumdan sonra, yogi ve adamları müslüman olup Ferîdüddîn Genc-i Şeker´in talebelerinden oldu.

Büyük velîlerden Sehl bin Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kibir bulunan kalbte, havf (korku) ve recâ (ümit) bulunmaz....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb
« Posted on: 30 Nisan 2024, 09:05:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb rüya tabiri,Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb mekke canlı, Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb kabe canlı yayın, Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb Üç boyutlu kuran oku Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb kuran ı kerim, Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb peygamber kıssaları,Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucb ilitam ders soruları, Böbürlenmek-Kibir-Şöhret-Ucbönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes