> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kavramları M-Z > Vatan
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Vatan  (Okunma Sayısı 629 defa)
05 Nisan 2010, 13:42:02
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 05 Nisan 2010, 13:42:02 »




VATAN



Bir kimsenin yerleşip yurt edindiği yer. Sığır ve koyun ağılı. Çoğulu "evtân"dır. Vatan sözcüğü "vatane" fiilinden bir isim olup, fiil anlamı; yerleşmek, ikamet etmek demektir. Aynı fiilin if´âl ve tef´îl babı ise; yurt edinmek, kendisini alıştırmak anlamına gelir. Aynı kökten yer ismi olan "mevtın" sözcüğü ise; yer, yurt, toplantı yeri, savaş sahnesi anlamlarına gelir. Çoğulu "mevâtın" dır.

Kur´ân-ı Kerîm´de yurt, vatan anlamında "ed-dâr" lafzı kullanılır. "Dünya hayatı eğlence ve oyundan başka bir şey değildir: Âhiret yurdu ise, Allah´tan korkanlar için daha hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?" (el En´âm, 6/32). "Biz onlara ahiret yurdunu hatırlama özelliği verdik" (Sa´d 38/4). Vatan kelimesi Kur´ân´da geçmez, bu kökten "mevtın"in çoğunu "mevâtın" yer ve mevki anlamında bir âyette şöyle kullanılır: "Şüphesiz ki Allah size bir çok yerde ve Huneyn savaşı yapıldığı günde yardım etmişti" (et-Tevbe, 9/25).

Hadislerde ise "vatan" ve "mevtın" sözcükleri; yer, mevki, yurt, belde ve ülke anlamlarında kullanılmıştır. Hadiste "O, benim vatanım ve yurdumdur" (Ebû Dâvud, İmâre, 36) buyurulur. Burada "vatan" ve "dâr" eş anlamlıdır. Abdullah b. Ömer´in naklettiği; "Rasûlüllah (s.a.s) yedi yerde namaz kılınmasını yasaklamıştır. Bunlar; çöplük, hayvan kesilen yerler, mezarlık, yol kenarı, hamam, deve ağılı ve Beytullah´ın üstünde namaz kılmak" (Tirmizî, Mevâkît, 141). Burada "mevâtın" (yer, yerler) anlamında çoğul kullanılmıştır.

Günümüzde vatan sözcüğü belli bir topluluğun hakim güç olarak yaşadığı, sınırları belirli toprak parçasını ifade etmektedir. Böyle bir beldeye "ülke" veya "yurt" denildiği gibi, tebeasına da "vatandaş" veya "yurttaş" denir.

İslâmî açıdan yurt veya vatan "dâr" sözcüğü ile ifade edilir. Bu da İslâm toplumunun yaşadığı ve hâkim olduğu yerler için "dârul-islâm" düşman elinde bulunan ülkeler için de "dârul-harp" olarak ifade edilir. İslâm fıkhında dâr; "bir Müslüman veya gayrimüslim idarecinin hâkimiyeti altında bulunan ülke" olarak tarif edilir (İbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr, Bulak, 1272, III, 247).

Dünya ülkelerinin dârulislâm ve dârulharp olarak ikiye ayrılması Kur´ân ve sünnette yapılmış bir tasnif değildir. Bazı muasır Müslüman müellifler bu taksimi olaylar ve siyasî şartlar karşısında fakihlerin yapmış olduğunu belirtmişlerdir (Ahmet Özel, İslâm Hukukunda Ülke Kavramı, İstanbul,1988, 79). Muteber hadis kaynaklarında yer almayan ve daha çok Hanefîlere delil olarak kullanılan bazı hadislerde bu tabirlerin kullanıldığı görülür. Şu hadisler örnek olarak verilebilir: "Dârulharp´te hâdler uygulanmaz" (ez-Serahsî, el-Mebsût, IX,100; Zeylaî, et-Tebyîn, I, Baskı, Bulak,1313, IV, 97; İbnü´l-Hümam, Fethu´l-Kadîr, Mısır, 1319, IV,178). " Dârulharp´te Müslümanla harbî arasında faiz yoktur" (es-Serahsî, a.g.e., X, 28, XIV, 56; Zeylaî, a.g.e., IV, 97; İbnü´l-Hümâm, a.g.e., VI, 178). " Dârulislâm kendinde bulunanı saldırıdan korur darulharp de içinde bulunanı mübah kılar" (el-Mâverdî, el-Ahkâmu´s-Sultâniyye, 2. baskı, Kahire, 1966, 60). Buharî (ö. 256/869),

"Sahîh" inde başlık olarak daru´l islâm ve dârul-harp ifadelerini kullanmış ise de, bu başlık altında verilen hadislerde bu terimler yer almamıştır. Buhârî, hadislerin mefhumunu dikkate alarak bu başlıkları koymuş olmalıdır (bk. Buhârî, Sahîh, Cihad IV, 31, 33; Aynî, Umdetu´l-Kârî, Kahire 1348, XIV, 303).

Asr-ı Saadette dârulislâm ve darulharp kavramının ortaya çıkışı şu şekilde olmuştur. Mekke döneminde mü´minlerin sayısı az olup, güç bakımından bağımsız yaşayabilecek durumda değillerdi. Çünkü Mekke yöresinde yönetim ve ekonomik güç müşriklerin el-indeydi. Zaten İslâm´ın devlet sisteminde gelmişti.

İslâm´ın ilk zamanlarında davet ve ta´lim işleri Mekke´de Erkam b. Ebi´l Erkam´ın (ö. 13/634) evinde gizlice yürütülmüştü. İçlerinde Hz. Ömer´in (ö. 23/643) de bulunduğu bir çok kimse orada Müslüman olmuştu. Bu yüzden o eve "darûl-İslam" denilmiştir (Hâkim, el-Müstedrek, 1. Baskı, Riyad 1968, Fezâil, III, 502; Zeylaî, Nasbü´r-Râye, III, 477). Buradaki "dâr" sözcüğünün "ev, bina" anlamında kullanıldığı açıktır.

Diğer yandan Mekke müşriklerinin baskıları artınca Hz. Peygamber, tebeasına zulüm yapmadığı bilinen bir kralın yönettiği Habeşistan´a hicret edilmesini emir buyurdu. Bu ülke için Allah elçisinin " Ârdu sıdk (doğruluk ülkesi)" deyimini kullanıldığı nakledilir. Bunun hukuk terimi olarak bir anlamı yoktur, sadece iş başında doğruluk üzere olan bir yönetimin varlığını ifade eder (bk. İbn Hişâm, es-Sîre, Mısır 1355, I, 339, 340). Mekke döneminde dârülislâm´dan söz etmek imkânı yoktur. Ancak Mekke fethedilinceye kadar bu yörenin dârulharp sayıldığında şüphe yoktur. Nitekim Mâlikî fakihlerinden İbn Kasım (ö. 191/807), dârulharp´te Müslüman olan bir kölenin, İslâm´a girmemiş olan efendisiyle mülkiyet ilişkisini incelerken Mekke için şöyle der: "... Bilal, efendisinden önce İslâm´a girdi. Ebû Bekir de onu alıp azat etti. Ülke de o zaman dârulharp idi, çünkü o sırada Mekke´de cahiliyye devri otoritesi ve hükümleri hâkimdi" (Malik, el- Müdevvene, Mısır 1323, II, 22).

Hanefilere göre dârulharp´te Müslümanın harbîlerle mal ve para karşılığında bahse girmesi caizdir. Delil; Rum Sûresi´nin ilk âyetleri inince, Hz. Ebu Bekr´in (ö.13/634) müşriklerle girdiği bir bahse Hz. Peygamber´in izin vermesidir. Buna göre, belli bir zaman süreci içinde, ehl-i kitap olan Bizans, Müşrik olan İran´a karşı galip gelecekti. Nitekim zaman Hz. Ebû Bekr´i doğrulamış ve Bizans galip gelmîşti. es-Serahsî (ö. 490/1097), bu bahisle ilgili olarak şöyle der: "...Çünkü Ebû Bekir, Mekke´de, islâm hükümetlerinin uygulanmadığı dâruşşirk´te (şirk ülkesi) idi" (es-Serahsî, el-Mebsût, Mısır 1331, XIV, 57; İbnü´l Hümâm, Fethu´l-Kadîr, VI,178). İbn Abbas (r.anhümâ)´ın hicretten önceki dönem için Medine hakkında da dâruşşirk deyimini kullandığı görülür. O şöyle demiştir: "Allah elçisi, Ebû Bekir ve Ömer de muhâcirlerdendi, çünkü onlar da müşriklerden hicret ettiler. Ensar´dan muhacir olanlar da vardı. Çünkü Medine dâruşşirk idi, onlar da Akabe gecezi Rasûlüllah´a geldiler" (Nesâî, Sünen, Bey´a, 13; Mısır 1348/1930, VII, 145).

Müslümanlar Medine´ye hicret edip siyasî, ekonomik ve askerî bir güç olarak kendi toplumlarını yönetecek güce kavuşunca İslâm Devlet sistemi uygulaması başlamıştı. İşte artık Medine yöresinde yahudilerle ve diğer müşrik topluluklarla İslâm toplumu arasında bir takım ikili anlaşmalar yapılıyordu. Bu konuda hazırlanan ilk islâm Anayasası´nı örnek verebiliriz (bk. Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, I,121 vd,; Salih Tuğ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1970, 35 vd.; Ahmet Akgündüz, Eski Anayasa Hukukumuz ve İslâm Anayasası, 38 vd).

Böylece Medine´de dârulislâm uygulaması söz konusu idi. Ancak, Mekkeli mü´minlerin hicret ederek yerleşmeleri nedeniyle önceleri Medine bir "dârulhicre" yani "hicret vatanı" durumunda idi. Mekke ise halen "dârul-küfr ve´l-harp" durumundaydı. Çünkü orada hiçbir Müslüman bir yakını veya müşriklerden birisinin himayesi olmadan namaz bile kılamıyordu. İbn Hazm bu durumu şöyle belirtir: "Rasulüllah (s.a.s)´in Medine´si dışında her yer dârulharp, düşmanla çatışma ve cihad alanıydı" (el Hazm, el-Muhallâ, VII, 353).

Bu duruma göre hicretten önce dârulislam mevcut değildi. Hicretle birlikte Medine yöresi dârulİslam halini aldı. Daha sonra Hz. Peygamber zamanında fethedilen yerler dârul İslam´a katılırken, fetihten sonra Mekke de darulislâm´a katılmış oldu.

İşte sınırlarla çevrili bir toprağın mü´minlere vatan oluşu bu ölçüler içinde gerçekleşmiştir. Mekke´de doğup büyüyen, mal-mülk sahibi olan ilk mü´minler mal, can, ırz güvenliği, inanç ve ibadet öğürlüğünü tehlikede görünce önce Habeşistan´a daha sonra da Medine´ye hicret ederek öz yurtlarını terketmişlerdir. Ancak bu sürekli terketmekten çok, İslâm´ı serbest yaşayıp yayabilecekleri yeni bir ortam arayışıydı. Nitekim Hz. Peygamber´in hicret için Mekke´den ayrılırken Kâbe´ye doğru bakarak; "Vallahi biliyorum ki, sen hiç şüphesiz Allah´ın yarattığı yerlerin hayırlısı ve Allah´a en sevgili olansın " dediği nakledilir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 305; Dârimî, Sünen, II,156). Yine vatanından kendi isteği dışında çıktığını şöyle belirtir: "Eğer senin halkın, beni senden çıkarmamış olsaydılar, çıkamazdım. Beni, beldelerin sana en sevgili olanında yerleştir" (Ahmed b. Hanbel, IV, 305; Beyhakî, Delâlilünnübilvve, II, 243).

Diğer Müslümanlar da Mekkelilerin dayanılmaz işkenceleri karşısında hicret için izin isteyince Allah elçisi şöyle buyurmuştur: "Sizin hicret edeceğiniz yurt bana gösterildi. Orasının iki kara taşlık arasında, hurmalık, çorak bir yer olduğunu gördüm. Orası Yesrib (Medine)´dir. Gitmek isteyen oraya gitsin. Orası yakın bir beldedir. siz orayı biliyorsunuz Şam´a giderken ticaret kervanınızın yoludur" (Buhârî, Menâkıbu´l-Ensâr, 45, Ta´bîr, 39; ibn Sa´d Tabakât, I, 226; Abdurrazzak, el-Musannef, V, 387; Beyhakî, Sünen, IX, 9).

Hicret emri verilince şu âyet inmiştir: "Şöyle de: Rabbim! Beni takdir ettiğin yere gönül rahatlığı ve selâmetle girdir. Oradan gönül rahatlığı ve selâmetle çıkar. Sen bana nezdinden yardımcı bir güç ver" (el-İsrâ,17/80).

Hz. Peygamber´in yeni yurdu olan Medine´ye hicreti bütün Medîneli mü´minlerce büyük sevinç gösterilerine neden olmuştur. Mü´minler evlerinin damlarına çıkmış, gençler ve hizmetçiler yollara dökülmüş; "Ey Allah´ın Rasulü! Ey Muhammed" diye sesleniyorlardı. Çocuklar ve hizmetçiler yollarda ve damlarda; "Allah´ın elçisi geldi, Muhammed geldi. Allah´ı ekber (Allah her şeyden büyüktür)" sesleriyle ortalığı çınlatıyorlardı (bk. Müslim, Sahih, VIII, 237; Ebu Davud, Sünen, II, 579; "Hicret" maddesi).

Hz. İbrahim, Ashab-ı Kehf, Yunus (a.s) gibi tarihte yaşadıkları vatanda hak dini tebliğ etme ve yaşama imkânı b...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Vatan
« Posted on: 26 Nisan 2024, 09:16:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Vatan rüya tabiri,Vatan mekke canlı, Vatan kabe canlı yayın, Vatan Üç boyutlu kuran oku Vatan kuran ı kerim, Vatan peygamber kıssaları,Vatan ilitam ders soruları, Vatanönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes