> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kavramları M-Z > Vakıf
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Vakıf  (Okunma Sayısı 680 defa)
05 Nisan 2010, 13:23:47
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 05 Nisan 2010, 13:23:47 »




VAKIF




İslâm hukukunda vakıf muamelesi için "Vakıf", "Habs veya Hums" ve "Sadaka" olmak üzere üç terim kullanılmıştır. Vakf veya vakıf (va-ka-fe) kökünden arapça bir mastar olup; sözlükte; hapsetmek ve alıkoymak demektir. Kök anlamın kapsamı ederek genişlemiş ve bir malı; mülkiyetin nakli sonucunu doğuran tasarruflardan menedip, gelirini sürekli olarak yoksullara tahsis etmek anlamını kazanmıştır. Çoğulu "evkâf" ve "vukûf ´tur. Vakıf kelimesi bir isim olarak, edilgen kök, yani "vakfedilen mal" anlamını ifade eder. Osmanlı Devleti uygulamasında "evkif ´ tabiri, bu anlamda vakfın çoğuludur (İbn Mahzur, Lisanu´l-Arab, Beyrut, t.y., III, 969-970).

İslâm Peygamber´i Hz. Muhammed bazı hadislerinde vakıf yerine eş anlamlısı olan "habs" kelimesini kullanmıştır (Buharî, Vesaya, 22, 28; Eyman, 33; Müslim Vasiyye, 15, 16).

İmam Şafiî (ö. 204/819) ile Mâliki hukukçular ve bunları izleyenler, Hz. Muhammed´in ifadesine sadık kalarak, vakıf için "habs" veya "hubs" ile çoğulu olan "ahbâs" terimini kullanmaya devam etmişlerdir (Şafiî, el-Ümm, Beyrut 1973, IV, 51, 58; Malik, el-Müdevvene, Beyrut 1323, IV, 98-111).

Vakıf yerine "sadaka" kelimesinin kullanıldığı da olmuştur. Sadaka; yoksullara Allah rızası için verilen şey, sevap kazanmak amacıyla hibe edilen mal, demektir (Şafiî, IV, 51; Ali Haydar, Tertibu´s-Sünuf,101 vd.) Bu kelimeye muharreme (dokunulmaz hâle gelen), müebbede (ebedî kılan) veya câriye (devam eden) gibi sıfatlar eklenerek vakıf anlamı kazandırılmıştır (Şafii aynı yer). Hanefilerin büyük çoğunluğu, işin başından itibaren vakıf terimi kullanmayı tercih etmekle birlikte, bazı Hanefî hukukçuları, konu başlığı olarak "Vakıf ve Sadaka"yı birlikte kullanmışlardır (el-Kâsânî, Bedayiu´s-Sanâyi, Beyrut, 1974, IV, 217).

Vakıf, bir hukukî müessese olarak şöyle tarif edilmiştir: Vakıf; kendisinden yararlanmak mümkün ve caiz olan bir malı, devamlı olarak Allah´ın mülkü olmak üzere temlik ve temellükten menetmek ve menfaatını (gelirini), Allah rızası için bir hayır cihetine tasudduk etmektir. Burada mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah´ın (toplumun) mülkü haline gelir. Böyle bir malın yönetimi artık vakıfnamedeki şartlara ve genel esaslara göre olur (İbnü´l-Hümâm, a.g.e., V, 40; el-Kubeysî, Ahkâmü´l-Vakf, Bağdat, 1977, I, 75-78).

Ebû Hanife´nin (ö. 150/767) tarifi şöyledir: Vakıf, mülk olan bir ayn´ı, vakfedenin mülkiyetinde alıkoymak ve gelirini yoksullara veya başka hayır yollarına tasadduk etmekten ibarettir (es-Serahsî, a.g.e., XII, 27; İbnül Hümâm, a.g.e., 37-40; Kübeysi, a.g.e., I, 69 vd). Malikiler, vakıfta ebediliği (te´bid) şart koşmazlar ve kısa süreli vakfı da geçerli sayarlar. Bir ev, dükkân veya araziyi belli süre için kiraya verip, kira bedelini hayır yoluna sarfetmek gibi (Mâlik, el-Müdevvene, VI, 98 vd.; Kübeysî, a.g.e., 78-80).

Vakfın Ortaya Çıkışı

Vakıf müessesesinin tarihi çok eskilere dayanır. İslâm´dan önce Arabistan´da bilinen en eski vakıf Mekke´deki Kâbe´dir. Kâbe, yeryüzünde ilk mabed olarak kabul edilir ve yapının temelleri Hz. Âdem´e kadar dayandırılır. Bu günkü Kâbe şeklinin İbrahim Peygamber ve oğlu İsmail tarafından inşa edildiği Kur´ân-ı Kerîm´de bildirilir (el-Bakara, 2/125; Alu İmran, 3/96-97; el-Maide, 5/97; el-Hac, 22/26).

İslâm´da vakıf Kur´ân, Sünnet ve İcmâ´ (İslâm bilginlerinin görüş birliği) delillerine dayanır. Kur´ân´da doğrudan vakıfla ilgili görülen âyet şudur: "Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz" (Alû İmran, 3/92). Ashab-ı Kiram´dan Ebu Talha (ö. 34/654) bu âyet inince; "Rabbımız bizden mallarımızı kendi yolunda harcamamızı istiyor. Ey Allah´ın elçisi, en sevdiğim "Beyruhâ" arazimi Allah için tasadduk etmek istiyorum" dedi. Hz. Muhammed´in, araziyi en yakın hısımlarına vermesini tavsiye etmesi üzerine de, onu amcasının oğulları ve diğer bazı hısımları arasında taksim etti (Buharî, Zekat, 44). Tefsir bilginlerinin çoğu ve hadisçiler bu âyeti vakıfla açıklamışlardır (Kurtubî, el-Câmi´li Ahkâmi´l-Kur´ân, Beyrut, t.s, IV, 132-134; el-Cassâs, Ahkâmü´l-Kur´ân, 1335, II, 18).

Hz. Muhamed´in şöyle dediği nakledilmiştir: "Ademoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Devamlı sadaka (sadaka-i câriye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı çocuk bırakanlar" (Müslim, Vasıyye, 14; Ebû Davud, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36). Hadiste geçen "sadaka-i câriye" nin vakfı da kapsamına aldığında şüphe yoktur. Hz. Âişe´den (ö. 57/676) nakledildiğine göre, Allah´ın elçisi Medine´deki yedi parça mülkünü vakfetmiştir. Bu mülkler: A´vaf, Sâfiye, Delâl, Müseyyeb, Bürka, Hismâ ve Meşrebe´dir. Nadiroğuları´ndan Muhayrîk isimli bir şahıs şöyle bir vasiyette bulunmuştu: "Ben ölünce, tüm mallarım Allah elçisine ait olsun, O dilediği yere sarfetsin." Muhayrîk´in Hicret´in 2.nci yılında ölmesi üzerine tüm malları, Hz. Muhammed´e kalmış, o da bu malları, bir görüşe göre Abdulmuttalib ve Hâşimoğulları´na, başka bir rivayete göre, ise, İslâm´ın ve Müslümanların acil ihtiyaçlarına vakfetmiştir. İslâm´da ilk vakfın bu olduğu kabul edilir (Müslim, Fezâilü´s-Sahâbe, 196; A. b. Hanbel, Müsned I, 45).

Hz. Ömer (ö. 23/643) çok sevdiği bir araziyi vakfedişini şöyle anlatır: "Allah´ın elçisine; Hayber topraklarının taksimi sonucu, ömrümde sahip olmadığım güzel ve değerli bir arazi bana isabet etti, bu konuda ne buyuruyorsunuz? dedim. Hz Peygamberde: İstersen malın mülkiyetini elinde tut, semere ve gelirini ise yoksullara tasadduk et" buyurdu. Hz. Ömer, arazisini; satılmamak, bağışlanmamak ve mirasla da geçmemek üzere, yoksullara, yakın hısımlara, miskinlere, yolda kalmışlara, Allah yolunda savaşanlara ve azatlık anlaşması yapan kölelere vakfetti. Mütevellinin de bundan örfe göre yiyebileceğini şart koştu. Bu konuda bir vakıfnâme düzenleyerek kızı Hafsa´ya (ö. 41/244), sonra da nesline teslim ve vasiyet etti. (Buharî, Vesâyâ, 22, 28, Eymân, 33; Müslim, Vasiyye, 15, 16).

Ashâb-ı kiramın pek çoğu mallarım vakfetmişlerdir. Hâlid bin Velid´in (ö. 21/641) zırhını ve savaş atlarını vakfetmesi (Buharî, Cihad 89, Zekat, 49; Müslim,Zekat, 11; Ebu Dâvud, Zekât, 22), Hz. Ali´nin (ö. 40/660) Yenbu´daki bir arazisini ve çeşmesini vakfetmesi (Beyhâkî, Sünen, IV,160,161; Kübeysî, a.g.e., I, 101) ve Hz. Osman´ın (ö. 35/655) susuzluk çekildiği bir sırada, Medineli bir Yahudi´den Rume kuyusunu satın alıp, suyunu ebedi olarak topluma bağışlaması bunlar arasında sayılabilir (Müslim, Şirb, 1; Tirmizî, Menâkıb, 18). Câbir bin Abdillah´tan şöyle dediği nakledilmişir: "Ben Mekkeli ve Medineli Müslümanlardan mal ve mülk sahibi olup da, vakıf yapmamış bir kimse bilmiyorum" (İbn Kudame, el-Muğnî, Mısır, 1970, IV, 4).

Vakfedilecek Malda Aranan Şartlar

İslâm hukukçularının büyük çoğunluğuna göre vakıfta ebedilik (te´bid) şart olduğu için, vakfedilecek malın buna el-verişli olması gerekir. Diğer yandan maldan yararlanmanın da mümkün ve caiz olması gerekir. Bunun için vakfedilecek malda aşağıdaki özelliklerin bulunması öngörülmüştür:

a- Mütekavvim Mal Olması: Kendisinden yararlanmak mümkün ve meşru olan mala "mütekavvim", bu özelliği taşımayan mallara ise "gayri mütekavvim" denir. İnsan fıtratının kendisine meylettiği, değer verdiği ve ihtiyaç için biriktirdiği şeye mal denir. Bunlar menkul ve gayri menkul, yararlanılması (intifaz) mubah olan ve olmayan diye ikiye ayrılırlar. İşte, vakfedilecek şeyin, ev, dükkan, arazi gibi ayn´ından veya gelirinden yararlanılması caiz olan mal niteliğinde bulunması gerekir (Kübeysî a.g.e., I, 351, 352; Hamdi Döndüren, İslâm Hukukuna Göre Alım-Satımda Kâr Hadleri, Balıkesir, 1984, 19).

b- Malın Belirli Olması: Vakıf malın anlaşmazlığa yol açmayacak şekilde belirli bir mal olması gerekir. Şu evimi veya dükkânımı vakfettim, demek gibi. Yer ve miktarını belirtmeksizin "Şu toprağımın bir bölümünü veya beş-on tane zeytin ağacım vakfettim" gibi sözlerle yapılacak vakıf, anlaşmazlığa yol açabileceği için geçerli olmaz (İbn Nüceym, el-Bahru´r-Raik, 2. Baskı, Beyrut, t.s., V, 217).

c- Vakfedenin Mülkü Olması: İslâm hukukçuları arasında, vakfedilen malın, vakfedenin mülkü olmadıkça, vakıf tasarrufunun geçerlilik kazanamayacağı konusunda görüş birliği vardır (Kübeysî, a.g.e., I, 355,356).

d- İfraz Edilmiş olması: Kendisinden ancak ayn´ıyla intifa olunabilen mabed, hastane, kabristan ve kütüphane gibi vakıflarda, vakfedilen malın ifrazı (bağımsız birim haline getirilmiş olması) şarttır. Tapusu hisseli olan yerler bu gibi vakıflar için elverişli değildir. Allah rızası için yapılması gereken vakıfla ortaklık bağdaşmaz. Bir gayri menkulün bir ay mabed, bir ay da iş yeri olarak kullanılması düşünülemez. Ancak alt katların dükkân ve üst kattarın mescid yapılması halinde vakfa gelir sağlamak amacıyla, bu caiz görülmüştür (es-Serahsî, el-Mebsut, XII, 37; İbnu´l-Humâm, a.g.e., V, 46).

Ayn´ıyla intifa olunmayan, sadece gelirinden yararlanılan şâyi hisseli yerden bir hissenin vakfedilmesi çoğunluk İslâm hukukçularına göre caiz olup, böyle bir vakfın bağımsız birim haline getirilmesi (ifraz) şart değildir. İmam Muhammed eş-Şeybânî, vakıfta mütevelliye teslimi şart koştuğu için, hisse vakfını caiz görmez. O, bu konuda vakfı; bağışlama ve sadaka tasarrufuna benzetmiştir (es-Serahsî, a.g.e., XII, 37; İbnu´l-Humâm, a.g.e., V, 44-46). Osmanlı Devleti uygulamasında, fetvaya çoğunluğun görüşü esas alınmakla birlikte, şer´iyye sicillerinde İmam Muhammed´in görüşü doğrultusunda kararlar verildiği de görülmüştür (Molla Hüsrev, Düreru´l-Hukkâm, İstanbul 1317, II, 134; el-Fetâvâ´l-Hindiyye, II, 365).

Menkullerin Vakfı

Vakıfta devamlılık (te´bid) esas olduğu için, prensip olarak vakfın gayri menkul kabilinden olması gerekir. Bu özelliğe sahip olmayan menku...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Vakıf
« Posted on: 26 Nisan 2024, 02:02:01 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Vakıf rüya tabiri,Vakıf mekke canlı, Vakıf kabe canlı yayın, Vakıf Üç boyutlu kuran oku Vakıf kuran ı kerim, Vakıf peygamber kıssaları,Vakıf ilitam ders soruları, Vakıfönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes