> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kavramları M-Z > Tövbe suresi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tövbe suresi  (Okunma Sayısı 782 defa)
03 Nisan 2010, 18:47:20
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 03 Nisan 2010, 18:47:20 »




TÖVBE SÛRESİ




Kur´an-ı Kerîm´in dokuzuncu suresi. Yüzyirmidokuz ayet, ikibindörtyüzyetmişdokuz kelime ve onbinseksenyedi harften ibarettir. Fasılası be, ra, mim ve nun harfleridir. Medenî surelerden olup, Maide suresinden sonra Hicri 9. yılda nâzil olmuştur. Adını yüzikinci ayetinde geçen "tövbe" kelimesinden almıştır. Ayrıca, birinci ayetin ilk kelimesi olan, "aklanmak, yükümlülükten kurtulmak" anlamlarına gelen "el-Berae" de surenin adı olarak kullanılmaktadır.

Tamamen istisnai bir durum olarak, diğer surelerde olduğu gibi bu surenin başında besmele yoktur. İlk ayetler, müşriklere karşı sert bir ültimatom niteliğinde olduğu için için de Allah Teâlâ´nın Rahman ve Rahîm sıfatları bulunan besmele ile başlamak, uygun görülmemiştir. Besmele ile başlamamasının muhtemel bir sebebi de muhteva açısından bütünlük oluşturduğu Enfâl sûresi ile tek bir sure olarak kabul edilmesidir. Ancak, Tövbe suresinin müstakil bir sure olduğu kesindir.

Kur´an okumaya, surenin başından başlandığı zaman, sadece "E´üzü" çekilir ve okumaya başlanır. Enfâl sûresinden veya başka bir sureden, bu sureye geçilirse, okunan surenin devamıymış gibi, araya hiç bir şey sokulmadan okumaya devam edilir. Surenin başından değil de başka bir ayetinden okumaya başlandığında, "Besmele" çekildikten sonra geçilir.

Sure, Müslümanların Arap yarımadasında siyasî ve askerî bir güç olarak varlıklarını göstermeye başladığı bir dönemde nâzil olmuştur. Medine´de oluşan ve süratle çevresini genişleten İslâm devletini, artık yok etmelerinin mümkün olmadığını anlayan Mekkeli müşrikler, varlıklarını sürdürmek ve uygun şartlar oluşturup, Müslümanların imha edilmesini sağlayabilmek için, tarihe, Hudeybiye Anlaşması olarak geçen anlaşmaya imza koymuşlardı (bk. Hudeybiye mad.)

Mekke yönünden gelebilecek bir tehdidi, bu barış ile ortadan kaldıran Resulullah, bir taraftan Medine için bir tehdit oluşturan Heyber´i Yahudilerden temizliyor, öte taraftan, Bizans imparatoru ve İran şahı da dahil, geniş bir alanı kaplayan bir tarzda İslâm´a davet mektupları gönderiyordu. Ayrıca, Medine çevresi ve daha uzak yerlerdeki Arap kabilelerini İslâm´a davet ediyor ve onlarla anlaşmalar akdediyordu.

Daha sonra, Müslümanların Mute mevkiinde kalabalık bir Bizans ordusu ile savaşa tutuşup, mağlub olmadan maslahata uygun olarak geri çekilmeleri, bütün Arap yarımadasında yankılara sebep olmuş ve yarımadanın her yerinden akın akın gelen kabileler İslâm´a girmeye başlamıştı.

Hudeybiye Anlaşması çerçevesinde bir takım kabilelerle anlaşmalar yaparak güç kazanmak isteyen Mekkeli müşrikler, anlaşmadan sonra, Müslümanlar lehine cereyan eden çok süratli gelişmeler karşısında korkuya kapılmışlar ve Hudeybiye anlaşmasındaki şartlara mugayir davranışlar göstermeye başlamışlardı. Ayrıca Medineli münafıklarla da gizliden gizliye anlaşmalar yaparak, Müslümanları içten parçalamak isteyen güçlere destek sağılıyorlardı. Ancak, onların bu çalışmaları hiçbir netice vermemiş, zahiren Müslümanların tamamen aleyhinde görülen Hudeybiye antlaşmasının İslam lehine verdiği sonuçlar, Mekke´yi İslâm´a boyun eğmek zorunda bırakmıştı.

Bu aşamadan sonra yapılması gereken şey, bütün Arap yarımadasının putperestlerden, temizlenmesi ve insanlığın geri kalan kısmına İslâm´ın nurunun ulaştırılması yolunda, kıyamete kadar sürecek olan cihadın daha geniş ve kapsamlı bir şekilde sürdürülmesi idi.

Sure, müşriklere karşı mücadelede takip edilecek metodu ve onlarla olan anlaşmaların geleceği hakkındaki hükümleri ortaya koymaktadır. Surenin bir kısmı nazil olduğu zaman, İslâm ordusu Tebük seferi için hazırlıklar yapıyordu. İnananların bu savaş hazırlıklarına ve sefere katılmak için var güçleriyle çalışmaları istenirken, bunda tereddüt gösterenler şiddetli bir şekilde kınanmaktadır. Ayrıca, sefere katılmamak için mazeretler ileri süren kimselerin münafıklıkları ortaya konuyor ve nefislerine uyarak seferden geri kalan üç Müslümanın samimi tövbeleri dile getiriliyor.

Surenin birinci bölümünü oluşturan ayetler, Arap yarımadasındaki putperestlere bir ültimatom niteliği taşımaktadır. Allah Teâlâ, onlara bir mühlet vermekte ve bu zaman zarfında, İslâm´a girmelerini istemektedir. Aksi halde, hiçbir hukukî güvencelerinin kalmayacağı bildirilmektedir: "Allah´tan ve peygamberinden, kendileriyle anlaşma yaptığınız müşriklere ihtardır. Yeryüzünde dört ay daha dolaşabilirsiniz. Allah´ı aciz bırakamayacağınızı, Allah´ın inkarcıları zelil edeceğini bilin. Allah´ın ve peygamberinin, puta tapanlardan uzak olduğunu büyük hac günü, Allah ve peygamberi insanlara ilan eder. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Yüz çevirirseniz, bilin ki siz Allah´ı aciz bırakamazsınız. (Ey Muhammed) inkar edenlere can yakıcı azabı müjdele" (1-3).

Fetihten sonraki ilk hac için Resulullah (s.a.s) kendisi Mekke´ye gitmemiş, Ebû Bekir (r.a)´ı hac amiri tayin ederek bir kafile ile birlikte haccetmek için Mekke´ye göndermişti. Bu kafile henüz Mekke´ye ulaşmadan, nâzil olan bu ayetlerin, hacda insanlara ilân edilmesini sağlamak için Resulullah (s.a.s), Hz. Ali (r.a)´ı hemen yola çıkarmıştı. Hz. Ali (r.a) bu ayetleri, Resulullah (s.a.s)´in istediği şekilde, Kâbe´de okumuştu. Devam eden ayetlerde, kendileriyle anlaşma yapılıp, bu anlaşmalara sadık kalanlara, anlaşma süreleri dolana kadar dokunulmaması istenmekte, bunların dışında kalan müşriklerin ise, haram aylar çıktıktan sonra ele geçirildiklerinde öldürülmeleri emredilmekte, ayrıca, onlara karşı uygulanacak tebliğde takib edilecek metod bildirilmektedir.

Allah Teâlâ, İslâm´ı kabul edenlerin, diğer Müslümanlarla aynı konuma kavuştuklarını bildirdikten sonra, Müslümanlarla yaptıkları anlaşmaları bozan topluluklara karşı takınılacak tavrı bir hüküm şeklinde ortaya koymaktadır: "Eğer antlaşmalarından sonra, yeminlerini bozarlar, dininize dil uzatırlarsa, inkarda önde gidenlerle savaşın. Onlar için artık and yoktur. Belki vazgeçerler" (12).

Müslümanlara, korkmadan, cesaretle kâfirler topluluğu ile savaşmaları gerektiği bildirilerek, ancak böyle davranılırsa, kâfirlerin hor ve zelil kılınacağı gerçeği dile getirilmektedir. Böylece müminlerin kalpleri huzura ve güvene kavuşabilecektir: "Onlarla savaşın ki Allah sizin elinizle onları azaplandırsın, rezil etsin ve sizi üstün getirsin de müminlerin gönüllerini ferahlandırsın" (14).

İnsanların sadece iman ettiklerini söylemeleri, onların kurtuluşa ermeleri için yeterli değildir. Allah Teâlâ, bu sözlerinde samimi olup olmadıklarını bir imtihan vesilesi kıldığı cihat ve Müslümanların güvenliğini dert edinmekle sınayarak ortaya çıkaracağını; "Allah, içinizden cihat edenleri, Allah´tan peygamberinden ve inananlardan başka sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan sizi kendi halinize terkedeceğini mi zannediyorsunuz? Allah işlediklerinizden haberdardır" (16) ayetiyle bildirmektedir. Yani müminle, münafığın ayırdedici en belirgin özelliği, Allah yolunda savaşmaya karşı takındıkları tavırlarıdır.

İnanan insanlar uyarılarak, inanç birliği dışındaki bağların, bir kimseyi dost edinmek için bir gerekçe olamayacağı dile getiriliyor: "Ey inananlar! Babalarınızı, kardeşlerinizi -küfrü imana tercih ediyorlarsa- dost edinmeyin. Sizden onları kim dost edinirse doğrusu kendine yazık etmiş olur" (23).

Daha sonra, Mescid-i Haram´la ilgi temel hükümlerden birisi "Ey inananlar! Doğrusu puta tapanlar pistirler, bu sebeble, bu yıldan sonra Mescid-i Haram´a yaklaşmasınlar" (28) ayetiyle tesbit edilmektedir. Bu yasaklamayı âlimler, farklı şekillerde yorumlamışlardır (bk. el-Kurtubî, el-Cami li Ahkamil-Kur´an, Beyrut 1965, VIII, 103 vd.).

Yahudiler ve Hristiyanların sapık akideleri tenkit edilerek, teşri´in sadece Allah´a ait olduğu, bu hakkı ondan başkasına tanımanın şirk koşmaktan başka bir şey olmadığı bildirilmektedir. Allah Teâlâ, bu duruma düşen Hristiyanları misal göstererek Müslümanların, Allah´ın kanunlarından başka kanunlara; yasaklama ve serbest bırakmalara itibar etmemeleri, aksi halde Allah´tan başkasına ibadet etmiş olacaklarını şu ayet-i kerime ile ortaya koymaktadır: "Onlar Allah´ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryemoğlu Mesih´i rabler edindiler. Oysa tek bir ilahtan başkasına kulluk etmemekle emrolunmuşlardı. Ondan başka ilâh yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir? (31).

Resulullah (s.a.s), bu ayeti Hristiyan olup, henüz Müslüman olmamış olan Adiy b. Hatem´in yanında okuduğu zaman o, buna itiraz ederek, Hristiyanların, papazlara tapınmadıklarını, onlara ibadet etmediklerini söylemişti. Resulullah (s.a.s), Allah Teâlâ´nın emrettiklerine muhalif olarak, papazların helâl kılıp, yasakladıklarına uymanın, onları ilâh edinip, onlara tapınmaktan başka bir şey olmadığını söylemişti (İbn Kesir, Tefsiru´l-Kur´an-ı-Azim, İstanbul 1985, IV, 76).

Kâfirler, Allah´ın dinini yeryüzünden kaldırmak insanları ona uymaktan alıkoymak için var güçleriyle çalışmakta, İslâm aleyhinde iftiralara dayalı şayialarla onu tesirsiz hale getirmek istemektedirler. Ancak Allah Teâlâ, kâfirlerin bütün bu gayretlerinin boşa gideceğini, onlar istese de istemese de dinini yeryüzüne yayacağını bildirmektedir: Allah´ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır? (32).

Para biriktirip, onları Allah yolunda sarfetmekten ve insanların istifadesine sunmaktan kaçınan kapitalist zihniyetli tipler, şiddetle uyarıldıktan sonra, Müslümanlara savaş ilân eden kâfirlerle topyekün savaşılmasının gerekliliği bildirilerek, Allah yolunda savaşmak, farz halini aldıktan sonra, onlarla savaşmaktan geri kalan ve dünya hayatına sarılan kimselerin de bu uyuşuklukları karşılığında can yakıcı bir azaba müstahak olacakları gözler önüne serilmektedir: "Ey inananlar! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın" dendiği zaman yere ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tövbe suresi
« Posted on: 24 Nisan 2024, 09:14:42 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tövbe suresi rüya tabiri,Tövbe suresi mekke canlı, Tövbe suresi kabe canlı yayın, Tövbe suresi Üç boyutlu kuran oku Tövbe suresi kuran ı kerim, Tövbe suresi peygamber kıssaları,Tövbe suresi ilitam ders soruları, Tövbe suresiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes