Konu Başlığı: Sünnetullah Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 12 Mayıs 2011, 12:05:14 Sünnetullah Sünnetullah kavramı Allah'ın hikmetinin ve ona itaatin yoludur. Şeriatlar farklılık arz etse de amaç farklı değildir ve değişmez. O da kişiyi ve zihnini arındırmak, Allah'ın mükafatını ve ona yakınlığı kazanmaktır. [84] Kur'an-ı Kerim, Allah'ın davranış biçimi anlamındaki sünnetullah ifadesiyle ilişkili olarak kelimetullah, [85] kelimetu rabbik [86] gibi ifadeler de kullanmaktadır. Allah'ın verdiği söz benzetmesini de içeren bu terimler de aynı anlama sahiptir. Sünnetullah, “Onlar yeryüzünde büyüklük taslıyor ve tuzaklar kuruyorlardı. Halbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer. Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanan yasadan) başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda kesinlikle bir sapma da bulamazsın.” [87] ayetinde Allah'ın cezalandırma tarzı anlamına gelmektedir. [88] Peygamberleri yalanlayanlara azap inmekte, Allah, peygamberleri yalanlayanlardan intikam almakta ve bu ilke asla değişmemektedir. [89] Şam, Yemen ve Irak taraflarına yolculuk yapanlar, yok edilen önceki toplumların eserlerini ve geride kalan kalıntılarını görerek bu yasanın sabitliğine şahit olabilirler. [90] Bu bağlamda, “Sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (İnsanlar) doğururlar (yetiştirirler)” [91] şeklindeki Hz. Nuh'a ait ifadeden kastedilen şeyin, “Uygulama vakti geldiğinde sünnetini ertelersen” anlamında olduğu da söylenmektedir. Yani Hz. Nuh'un duasındaki beklenti, yalanlayanlara vadedilen yasanın yürürlüğe girmesidir. [92] Aslında bu kavram, peygamberlerin mesajının devamlılığıyla insanların hayatına yaptığı müdahalelerin tarihidir. [93] Peygamberlere mübah olan şeylerin yapılmasında onlara bir zorluğun olmadığını ifade eden âyette de, “Allah'ın, kendisine helâl kıldığı şeyde Peygamber'e herhangi bir vebal yoktur. Önce gelip geçenler arasında da Allah'ın sünneti böyle idi. Allah'ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.” [94] denilerek, bunun Allah'ın önceki nebiler için koyduğu bir yasa olduğu, onlara nikah ve diğer konularda bir genişlik sağlandığı dile getirilmiştir. [95] Sünnetullah ifadesinin, yalnızca bu âyette fıkhı bağlamda kullanıldığını ileri sürenler olmuştur. [96] Bunun yanında zikredeceğimiz şu âyeti de savaş fıkhı çerçevesinde ele almak mümkündür: “İkiyüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar ve yalan haber yayarak huzursuzluk çıkaranlar üzerine Allah, peygamberinin üstünlük kurmasını sağlar. Ve onlar orada pek az bir süre kalabilirler ve onlar Allah'ın rahmetinden yoksun olduklarından görüldükleri yerde yakalanacaklar ve teker teker ortadan kaldırılacaklardır. Önceden geçenler hakkındaki kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” [97] Bu âyette ikiyüzlülerin salt kalbi durumları nedeniyle değil, ortaya koydukları fiillerle ilahi yasaya muhatap oldukları dikkatten kaçmamalıdır. Daha önce de bu tür günahkârlar için Allah'ın tatbik ettiği yol budur. [98] Bu uygulama, bir yenilik (bidat) değildir. Aksine yalanlayanlara uygulanagelen bir yasa ve sürekli bir adettir. [99] Nifak ve inkârlarına devam eder ve yaptıklarından vazgeçmezlerse ikiyüzlüler hakkındaki yasa bellidir. Müminler onlara musallat olur ve onları bozguna uğratırlar. [100] Peygamberlere karşı ikiyüzlülük yapanların, kötü fiilleri nedeniyle öldürülmeleri yasası değişmez ve kimseye de değiştirme imkânı sağlanmaz. [101] Sünnetullah, ölüm halindeki imanın tarihin hiçbir döneminde işe yaramaması anlamında da kullanılmaktadır: “Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah'ın kulları hakkında süregelen sünneti budur. İşte o zaman kâfirler hüsrana uğrayacaklardır.” [102] Ümitsizlik halinde imamn kabul edilmemesi Allah'ın bütün ümmetlerde değişmeyen yasasıdır. [103] Allah'ın azabı indiğinde yalanlamasına tevbe edenin tevbesinin bir sonuç vermeyeceğine dair hüküm kesindir. [104] Allah'ın, rasulüne yardım etmesinin, zafer kazandırmasının ve onun düşmanlarını yok etmesinin bir yasa olduğu belirtilirken yine sünnetullah kavramı kullanılmıştır: “Allah'ın, öteden beri süregelen kanunu budur. Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.” [105] Âyet, Allah'ın önceki dönemlerde yaşamış dostlarına, düşmanlarına karşı yardım etmesi şeklindeki uygulamasına atıfta bulunmaktadır. [106] Allah dilediğini yapmakta özgürdür. Dostlarını yok etmeye de gücü yeter. Ama o, bu konudaki adetlerini değiştirmez. [107] Müminlere karşı savaşan kâfirler, hezimete uğrarlar. Peygamberlerin galip gelmesi kadim bir sünnettir. Allah inanmayanlara karşı müminleri zafere ulaştırır. Bilakis iyiliğin karşılığı iyilik, kötülüğün karşılığı ise “Cumartesi yasağı” çiğneyenlerin örneğinde olduğu gibi [108] cezalandırılma ve kalanlara ya da sonraki nesillere ibret olarak kalmaktır. [109] Allah'ın yöntemine yapılan bu atıf, ikili bir anlama sahiptir. Bir taraftan değişimin olumlu yönüne [110] bir yandan da olumsuz yönüne [111] işaret etmektedir. Sünnetullahın Kur'an'da anlatılmasının nedeni, Allah'ın tarih içinde nasıl davranacağının belirsiz olmadığı, aksine Allah'ın hangi durumlarda nasıl davranacağına dair kendisine ve bu ilahi tavrın muhatabı olması itibarıyla insanlığa söz verdiği fikrini işlemektir. Tarihin kendilerine ayrıcalık tanımasını bekleyenlere yönelik olarak sünnetullah gibi kelimetullahta da bir değişme olmayacaktır. [112] Aynı olgu, kavi (söz) kelimesiyle de verilmektedir. Bu kelime de yine tarihle ilgili bir kullanım alanına sahiptir. [113] Sünnetullahın devamlılığıyla ilgili olarak, “İlahi daveti yalanlayan ve onu bâtıl görüp öyle muamelede bulunan kimseleri helak ederiz.” gibi Kur'anî ifadeleri, bazı insanlar tekrar tekrar okuduklarında, “Öyleyse bugün, niçin aynı şeyler meydana gelmiyor?” diye sorabilirler. Bu soruya cevap olarak o dönemde insanların arasında peygamberin varlığının önemine dikkati çekilmekte ve günümüzde yok etme yasasının uygulanmamasında şaşılacak bir şey olmadığı şeklinde cevap verilmektedir. Çünkü peygamberlik zincirinin sonuncusu olan Hz. Muhammed'den sonra hiçbir peygamber gelmiş değildir ve kıyamet gününe kadar da gelmeyecektir. Dolayısıyla peygamberleri yalanlayanlara gelen azap gibi, şimdi gelirse eğer, bu çok şaşırtıcı olacaktır. Çünkü o takdirde bu azap bazı türedilerin peygamberlik iddialarına delil teşkil eder. Geçici azabın sürekliliği söz konusudur ancak farklı toplumlar için helakin son peygamberin ardından artık cehennem ile gerçekleşeceği üzerinde durulmaktadır. [114] Ancak yukarıdaki soruya verilen cevaptaki gibi bir yaklaşım, önceden insanların bir bölgede toplu olarak az bir nüfusa sahip oldukları gerçeğini hesaba katmamaktadır. Ayrıca önceki toplumlara gelen azapların hepsi de toptan yok edici azaplar değildi. Son peygamberden önce yaşamış olan Hz. Musa döneminde de zulmeden Firavun ve ileri gelenler azaba uğramış ancak onlara tâbi olan halkın tümü yok edilmemişti. Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın böylesine tarihe müdahil olarak takdim edilmesinin sebebi, tarih alanının ahlak alanı olmasındandır. İnsanın ahlakî değeri olmayan yönü, bedeni, cinsiyeti, ırkı, yaşı vs. tarihin konusu değildir. İnsan tarih alanına özgürlüğüyle, iradesiyle, ahlakî yönüyle ve eylemleriyle iştirak etmektedir ve insanın sınandığı alan da burasıdır. İnsan tarih içinde istediği rolü oynayabilir. İşte Kur'an-ı Kerim, tarih yasalarının yerine Allah'ın davranışını koymakla, insanı tarih içinde Allah ile ilişki içerisine sokmaktadır. Bu anlamda, insanın her davranışı Allah'a yöneliktir ve davranışları sonucunda başına gelen her olay da Allah'ın ona karşı davranışıdır. İnsan ahlakî anlamda olumlu bir hayat sergilediği takdirde Allah tarafından yükseltilecek aksi halde alçaltılacaktır. Emretme ve yasaklama yetkisine sahip bulunan yöneticiler, tarih kitaplarında zorbalık ve zulüm yapanların yaşam tarzlarına ilişkin olarak yazılanları okusalar, onlarla ilgili olumsuz değerlendirmelerin buralarda yazılı olup kuşaktan kuşağa aktarıldığını görseler, geride bıraktıkları kötü nam, çirkin davranış, ülkelerin tahribi, insanların helaki, malların telef oluşu gibi olguları gözlemleseler, hiç kuşkusuz zulüm ve zorbalığı çirkin görecek, ondan kaçınacaklardır. [115] Bu değerlendirmeden anlaşıldığı gibi tarih; krallar, emir ve yasak yetkisine sahip yöneticiler için vazgeçilmez bir araçtır. Tarihi bilmek, sosyolojik yasaların bilinmesini sağlar. Toplumsal yasaları bilmek de göz alıcı güzellikleri ve görkemli yapıtları koruyucu bir rol oynar, düşmanların zararlarını bertaraf eder. Bunlar bile tarihi okuyup ibret almanın önemini vurgulamak açısından önemlidir. Bu bilgi dünyayı ıslah ile görevli müminlerin, çabalarında nasıl bir yol takip edeceklerine dair oldukça pratik bir değer taşımaktadır. Aksi takdirde topluma sunacağımız vahyi bilginin ve hakkın şahitliğinin nasıl bir tepkiyle karşılaşacağını tahmin edemeyiz. Eğer insanların nasıl davranacaklarını kestiremezsek, bizi çevreleyen dış dünyaya ilişkin görüşümüz rastlantısal ve tutarsız olacaktır. Kestirebilme yeteneği olmazsa çevremiz üzerinde bir denetim kuramayız. [116] Şüphesiz Kur'an-ı Kerim bütün bu anlatımlarla, bir tarih şuuru oluşturmaya çalışmaktadır. Bu mesajın özü şudur: Tarih içinde insan başıboş bırakılmamıştır. [117] Her davranışı bir değişime gebedir. Hiçbir toplum, nimeti hak edecek bir değişim sürecine girmedikçe, yüce Allah ona o nimeti bahşetmez. Aynı şekilde bir toplum kötü durumu gerektirecek bir sürecin içine girmedikçe, Allah onları kötü duruma düşürmez. [118] Bu ilahi bir yasadır, sünnetullahtır. Bu yasadan hareketle, Müslümanların içinde bulunduğu duruma bakacak olursak şu sonuca ulaşabiliriz: Bugün Müslümanların içinde bulunduğu durum, kendi iç dünyalarında sahip oldukları düşünce yapılarıyla tamamen doğru orantılı olup, Allah'ın onlara bir değişim imkânı vermesi, tamamen kendi iç dünyalarında bir değişime gitmelerine bağlıdır. [119] Allah, tarih içinde bir taraf durumunda olduğu için tarihin seçici karakteri vardır. Allah, kötünün karşısında iyiden, yanlışın karşısında doğrudan, zararlının karşısında yararlıdan, zorluğun karşısında kolaylıktan yanadır. [120] Allah, tarih içindeki tavrını değiştirmeyeceğine söz verdiği için kimseye ayrıcalık tanımaz. [121] Biz, “Allah bir topluma, zenginlik, sağlık, sevgi ve diğergamlık verdi.” dediğimizde, aynı zamanda şunu demiş oluruz: “Kuşkusuz bu toplum, benlik, kin, öfke, nefret hastalık ve fakirlikle ilgili etkenlerden kendilerinde bulunanları değiştirmiştir.” [122] Yine bunun gibi, “Yüce Allah bir topluma fakirlik, hastalık, kin, öfke, çekemezlik ve birbirlerine haksızlık etme gibi belalar vermiştir.” dediğimizde, bununla anlatılmak istenen şudur: “Söz konusu toplum fertleri, kendi nefislerinde bu tür sonuçları ve cezaları meydana getirecek inanç unsurları, kavramlar, anlayış biçimleri taşımaktadırlar.” Toplum tabakalarında sünnerullahın nasıl işlediğini toplumların nasıl yükselip battığını, devletlerin nasıl kurulup yıkıldığını, fikri hareketlerin nasıl başarıya ulaştığını, medeniyetlerin nasıl kurulduğunu ve yozlaşıp yok olduğunu, liderlerin ne zaman başarıya ulaştığını, halkların nasıl harekete geçirildiğini ve yönlendirildiğini tarihle beraber yaşar ve görürüz. [123] Bu tavrı somutlaştırmak gerekirse, Osmanlı imparatorluğunun yıkılması ile bir peygamber gönderilmesi arasında bu açıdan bir fark yoktur. Önemli olan olayın tarih olayı olup olmamasıdır. Olayın işleyişinde gaybi faktörlerin rol oynaması, bu işleyişin bir mantığı bulunmadığı anlamına gelmeyeceği gibi, tamamen rasyonel faktörlerin rol oynadığı bir olayın işleyişini de Allah'tan soyutlamanın imkânı yoktur. Kur'an-ı Kerim'in ifade özelliğinin sonucu olan bu durum, tarihin işleyiş tarzına neden sünnetullah dendiğini de anlaşılır kılmaktadır. Sonuç olarak, dilsel bakımdan sünnetullah ifadesi sosyal olaylarla ilgili pek çok şeyi anlatmak için kullanılabilir. Burada dikkat çekilmesi gereken bir nokta vardır: O da, Kur'an'ın daha önceki peygamberlerin toplumlarına ilettiği mesajlar ve onların toplumlarının kendilerine karşı tutum ve davranışlarıyla ilgili olarak hikaye ettiği kıssalarla; yine Kur'an âyetlerinin ihtiva ettiği, Arap inkarcılarının davranışlarının ve sözlerinin hikayeleri, Rasul'ün onlara yöneltmekle emrolunduğu çağrılar, hitaplar, eleştiriler ve uyarılar arasında büyük benzerlikler olduğudur. Bu anlamda risalet ve risalet karşıtı çabalar her dönem ve ortamda benzerlik arz ettiği için bu çabaları ve gösterilmesi gereken peygamberi tavrı bilmek, ıslahat cehdinde olan inananlar için çok büyük ufuklar açacaktır. Peygamberlerin tebliğleri sırasında karşılaştıkları zorlukların ve inkarcılarla ilgili işleyen toplumsal yasaların tümünü kıssalarda görebiliriz. [124] [84] Rağıb, a.g.e., s. 245. [85] Tevbe: 9/40. [86] Hud: 11/119. [87] Fatır: 35/43. [88] Esed, a.g.e., s. 893. [89] İbnu Kesîr, VI, 545. [90] Zemahşerî, III, 601. [91] Nuh: 71/27. [92] Râzî, IX, 248. [93] Garaudy, Roger, İslam ve İnsanlığın Geleceği, (çev.: Cemal Aydın), Pınar Yay., İstanbul, 1991, s. 58. [94] Ahzab: 33/38. [95] Zemahşerî, III, 527; Beyzâvi, IV, 377. [96] Özafşar, Mehmet Emin, Fıkhi Hadisler Bağlamında Hadis Sünnet İlişkisi, Ankara Okulu Yay., Ankara, 1998, 35. [97] Ahzab: 33/60-62. [98] Zemahşerî, III, 544. Mukatil, öldürülen ve esir alınan Bedir Savaşı mağluplarının da bu kategoriye sokulabileceğini söyler bkz.: A.y. [99] Râzî, IX, 184. [100] İbnu Kesîr, VI, 472. [101] Beyzâvi, IV, 386. [102] Mümin: 40/85. [103] Râzî, IX, 536. [104] Taberî, XII, 116; İbnu Kesîr, VII, 149. [105] Fetih: 48/23. [106] Kurtubî, VIII, 255. [107] Râzî, X, 81. [108] Bakara: 2/66. [109] Taberî, XIII, 120. [110] Âl-i İmrân: 3/139. [111] Rad: 13/11. [112] Enam: 6/115. Yunus: 10/64. [113] İsra: 17/16. Neml: 27/85. [114] Mevdudî, Teflhîmu'l-Kur'an, II, 47. [115] İbnu'l-Esîr, Ebu'l-Hasan İzzuddin, el-Kâmil Fi't-Tarih, (çev.: Ahmet Ağırakça ve diğerleri), 12 c., Bahar Yay., İstanbul, 1985,I,5. [116] Freedman J. L., Sears D. O., Carlsmith J. M., Sosyal Psikoloji, (çev.: Ali Dönmez), 3 baskı., İmge Yay., Ankara 1998, s. 128. [117] Bakara: 2/214. Âl-i İmrân: 3/142. [118] Rad: 13/11. Enfal: 8/53. [119] Said, Cevdet, İslamî Mücadelede Şiddet Sorunu, (çev.: H. İbrahim Kaçar), Pınar Yay., İstanbul, 1995, s. 89. [120] Bakara: 2/153-195. [121] Özsoy, Ömer, Sünnetullah, Fecr Yay., Ankara, 1994, s. 134. [122] Said, Cevdet, Adem'in Oğlu Habil Gibi Ol, (çev.: Abid Keskinsoy), İstanbul, Pınar Yay., 2000, s. 160. [123] Tok, Nuri, Sünnetullah ve Helak Edilen Kavimler, Etüt Yay., Samsun, 1998, s. 14. [124] Murat Kayacan, Kur’an’da Peygamberler ve Karşı Tavırlar, Ekin Yayınları: 23-30. Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah Gönderen: Kaan Han üzerinde 14 Ocak 2015, 22:48:36 Bunlari bilmiyodum tskur ederim Allah razi olsun.
Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah Gönderen: Sevgi. üzerinde 19 Ocak 2019, 00:27:24 Rabbim bizleri kendine lâyık kul Peygamber Efendimize de hayırlı ümmet eylesin inşaAllah
Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Ocak 2019, 15:35:23 Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun
|