๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Kavramları M-Z => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Mart 2010, 16:45:39



Konu Başlığı: Müşebbihe
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Mart 2010, 16:45:39

MÜŞEBBİHE  



Allah´ı yaratıklarına benzeten fırkaya verilen isim. Cehm b. Safvan (öl. 128/746) Allah´ın sıfatlarını inkâr edip tatile saptıktan sonra buna bir tepki olarak Allah´ı insanlara benzetme hareketi başlamıştır.

Abdu´l-Kahir el-Bağdadî (öl. 429/1037). Müşebbihe´yi iki kısma ayırır. Biri; Allah´ın zatını O´nun dışındakilere benzetmiştir. Öteki ise; O´nun sıfatlarını, O´nun dışındakilerinin sıfatlarına benzetmiştir (el-Bağdadî, el-Farku Beyne´l-Fırak, Beyrut (t.y.), s. 225). Allah´ın zatını insanlara benzetenler, Şia´nın gulat fırkalarıdır. Bunlardan Abdullah b. Sebe´ Hz. Ali´yi ilâh olarak vasıflandırmıştır. Müşebbihe´nin bir çok fırkaları vardır. En meşhurları ise, Hişâmiyye fırkasıdır. Müşebbihe denildiğinde ilk akla gelen bu fırkadır. Bu fırkanın ilk kurucusu Hişâm b. el-Hakem´dir. Daha sonra gelen Hişâm b. Sâlim el-Cevâlikî de aynı yolu izlemiştir. Her iki Hişâm da Gulât-ı Şiâ´dandır (Şehristânî, el-Milal ve´n-Nihal, Beyrut 1975, II, 21. el-Fisal´in kenarında basılmıştır).

Hişâm b. el-Hakem, Mutezilî Ebu´l-Hüzeyl ile aralarında geçen bir tartışmada Allah´ın cisim olup boyutlarının bulunduğunu, boyunun kendi karışıyla yedi karış olduğunu iddia etmiştir (Şehristânî, a.g.e., II, 21).

Gulat-ı Şiâ´dan olan Hişâm, Peygamber(s.a.s.)´in "Kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır" "Senin benim yanımda durumun, Hârun´un Mûsâ´nın yanındaki durumu gibidir. Ne var ki benden sonra peygamber yoktur". "Ben ilim şehriyim, Ali de onun kapısıdır" gibi sözleriyle Hz. Ali´yi kendisinden sonra halife tayin ettiğini iddia etmiştir. Ayrıca Hz. Ali´nin masum olduğunu, yanılma ve bilgisizlikten, gafletten tamamen uzak bulunduğunu ileri sürmüştür (el-Malatî, Ebu´l-Huseyn Muhammed b. Ahmed, et-Tenbih ve´r-Redd alâ Ehli´l-Ehvâi ve´l-Bida ; Beyrut 1968, s. 25).

Allah´ın sıfatlarını insanların sıfatlarına benzetenler ise, Mutezile´den Basralı ekolden bazı kimselerdir ki bunlar, Allah´ın iradesinin insanların iradesi gibi olduğunu, Allah´ın konuşmasının da insanların konuşması gibi ve aynı nitelikleri taşıdığını söylemişlerdir (el-Bağdâdî, a.g.e., s, 229-230).

Müşebbihe fırkaları genelde gulat-ı şîa denilen aşırı şiîler arasında çıkmıştır.

Bu inanlarıyla Müşebbihe´nin sapık bir fırka olduğu açıktır. Gerçek Müşebbihe Allah´ın zat ya da sıfatlarını yaratıkların zat ve sıfatlarına benzetip bunların aynı niteliklere sahip olduğunu söyleyen fırka olmakla birlikte; bir takım mütâlaalarla ban fırkalar diğerlerini Müşebbihe olmakla şuçlamışlardır. Meselâ, Mutezile, Ehl-; Sünnet mensuplarını âhirette Allah´ın görüleceğini söylemeleri ve Allah´ın sıfatlarını kabul etmeleri sebebiyle Müşebbihe olmakla suçlamışlardır. Onlara göre Allah´ın görüleceğini söylemek, aynı zamanda Allah´ın cisim olduğunu, belli bir mekânda ve belli bir yönde olduğunu söylemekle eş anlamlıdır ve bu sebeple de Allah´ın görüleceğini söyleyenler hem Müşebbihe ve hem de Mücessimedirler (İbnu Ebi´l-Hadîd, Şerhu Nehci´l-Belağe, Beyrut (t.y.), I, 19).

Yine Mutezile´nin etkisinde kalan ban Kelâm ehli ile onlara tabi olanlar, Allah´ın yukarıda olduğunu; arşının üzerinde istivâ ettiğini kabul eden ve nüzûlünün olduğunu söyleyenleri "teşbih" ile itham etmişlerdir. Meselâ, Zahid el-Kevserî, bu tür endişelerle İbnu Kuteybe ve bemerlerini Müşebbihe olmakla suçlamıştır (Zahid el-Kevserî´nin tahkik ettiği el-Malatî´nin a.g.e., s. 75´te 1 nolu dipnot, s. 97´de 2 nolu dipnot, s. 113´te 2 nolu dipnot). Yine Fahruddin er-Râzî (öl. 606 h.) Kur´ân´da Allah hakkında kullanılan yed, vech gibi haberî sıfatlarını te´vil etmemenin kişiyi Mücessime´ye sürükleyeceğini söylemektedir (Râzî, Esasu´t-Takdîs, Mısır 1935, s.172-173). Oysa Selef-i Salihin´in bu sıfatları te´vil etmedikleri bir vakıadır.

Bu nedenle teşbih ile itham edilen kişilerin gerçekten Müşebbihe olup olmadıklarını iyi tahkik etmek gerekir.

Yüce Allah, kendisine benzer hiç bir şeyin olamayacağını Kur´ân´da ifade etmektedir: "O´na benzer hiç bir şey yoktur. O, işitendir, görendir" (eş-Şûrâ, 42/11). Yaratıklarından hiç bir şey O´na benzemez. O da yaratıklarına benzemez. Allah´ın zatı yaratıklarına benzemediği gibi, sıfatları da yaratıklarına benzemez. Allah, hayat, ilim, kudret, semi´, basar vs. gibi subûtî sıfatlarla muttasıftır. İnsanlarda da hayat, ilim, kudret, semi´ ve basar gibi sıfatlar vardır. Ancak Allah´ın sıfatlarıyla insanların sıfatları arasında sadece isimlendirme yönüyle bir benzerlik vardır. Mahiyet açısından bir benzerlik asla söz konusu değildir. Allah´ın hayatı vardır ama bizim hayatımıza benzemez; kudreti vardır ama bizim kudretimize benzemez; ilmi vardır ama bizim ilmimize benzemez. O´nun sıfatlarında kemal vardır; bizim sıfatlarımızda yoktur. O´nun sıfatları ezelî ve ebedîdir; ama bizim sıfatlarımız böyle değildir. O´nun sıfatları için bir sınır sözkonusu değildir; ama bizim sıfatlarımız sınırlıdır.