> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kavramları M-Z > Mü'minun suresi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mü'minun suresi  (Okunma Sayısı 960 defa)
09 Mart 2010, 14:22:33
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 09 Mart 2010, 14:22:33 »




MÜ´MİNÛN SÛRESİ





Kur´an-ı Kerim´in yirmi üçüncü sûresi. Yüz on sekiz âyet, bin sekiz yüz kırk kelime ve dört bin sekiz yüz kırk harften ibarettir. Kûfeliler´in dışındakiler, yüz on yedi ayet olduğu görüşündedirler. Mekkî sûrelerden olup, Enbiyâ sûresinden sonra nâzil olmuştur. Fasılası mim ve nun harfleridir. Adını ilk ayetinde geçen Allah´a iman edenler anlamındaki "el-Mü´minûn" kelimesinden almıştır.

Hz. Ömer (r.a)´in bu sûreden bahsederken şöyle söylediği nakledilmektedir: Hz. Peygamber´e vahiy geldiği zaman, yüzünün etrafında arı uğultusuna benzer sesler işitilirdi. Bir gün kendisine o vahiy hali geldi. Bir süre bekledik. Kıbleye dönüp ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti: "Allah´ım, bize olan hayrını bollaştır, azaltma. Bize ikram et, zelil kılma. Bize ihsan et, mahrum eyleme. Bizi memnun et ve bizden razı ol". Daha sonra Hz. Peygamber; "Bana on âyet indirildi. Kim, onların gereğini yaparsa, Cennete girer" buyurdu ve ardından Mü´minun sûresinin ilk on âyetini okudu" (İbn Kesir, Tefsiru´l-Kur´âni´l-Azim, İstanbul 1985, V, 454).

Sûre, isminden de anlaşılacağı gibi, mü´minlerin özelliklerinden bahsetmektedir. Hz. Peygamber´in getirdiği ilahi mesaja imanı ve onu bir hayat biçimi olarak kabul etmeyi kalplere yerleştirmeyi hedef almaktadır. Yani imanla ilgili hususları, nitelikleri ve delilleri anlatan bir sûredir. Sûrenin üslûbundan, Mekke´de müslümanlara yapılan zulmün sürekli arttığı ancak henüz vahşet derecesine ulaşmadığı bir zamanda nâzil olduğu anlaşılmaktadır.

Sûreye, iman edenlerin mutlâk anlamda kurtuluşa erdikleri vurgulanarak girilmektedir: "Mü´minler muhakkak kurtuluşa ermişlerdir" (1). Bu âyet, mü´minlerin kesinlikle kurtuluşa ereceklerini vadetmektedir. Allah Teâlâ vadettiği zaman bundan asla caymaz. Vadedilen bu kurtuluş iman edenler için hem dünyada hem de âhirette gerçekleşecektir.

Bu ayetin neleri ifade ettiğini daha iyi anlayabilmek için, nâzil olduğu zaman ve ortama bir göz atmak lazımdır. İslâm´ın azılı düşmanları olan Mekkeli müşrikler, refah ve bolluk içinde yaşadıkları gibi, işleri de her zaman yolunda gidiyordu.

O günlerde müslümanlar, büyük dünyevî sıkıntılar içerisinde idiler. Mekke´de, iman etmiş olanlar, doğuştan fakir ve yoksul insanlardı. Ayrıca zengin ve güçlü konumdaki insanlar da Hz. Peygamber (s.a.s)´i tasdik ettiklerinde ticaretlerini kaybediyor; İslâm´a karşı olan acımasız düşmanlık onları da diğerleri gibi zulmün hedefi yapıyordu. İktisadî ve siyasî dengelerin, her şeyiyle müslümanların aleyhinde tezâhür ettiği bir zamanda, inkârcılar kendilerini üstün ve başarılı görüyorlardı. Sûrenin başlangıcındaki; "Muhakkak mü´minler kurtuldu; gerçek başarışa ulaştı" ifadesi kâfirlere, kurtuluş ve başarının gerçek ölçüsünün onların kafalarındaki gibi olmadığını anlatıyor.

Onların başarı ve üstünlük sandıkları şeyler, yanlış değerlendirmelere dayandığı için, neticede varacağı nokta tam bir başarısızlıktır. Hz. Peygamber (s.a.s) ve ona tabi olanlar ise her durumda başarılı olan ve kurtuluşa erenlerdir. Çünkü onlar iman etmekle, Allah´ın vadine mazhar olmuşlar, O´nun, her şeyin üstünde olan gücünün koruması altına girmişlerdir. İnkârcılar ise, hem bu dünyada hem de âhirette işlediklerinin hesabını mutlaka vereceklerdir.

Kurtuluşa erenler kimlerdir? Onları bu ilahî va´de muhatap kılan özellikleri nelerdir? Bunlar, Rasulullah (s.a.s)´ın getirdiği ilahî mesajın özü niteliğinde olup, iman edilip işlenildiği takdirde, insanoğlunu ebedi kurtuluşa erdirecek olan İslâm´ın, üzerine bina edildiği temel imanî özelliklerdir. Allah Teâlâ, mutlak kurtuluşa erenleri şöyle tanımlamaktadır: "Onlar, namazlarında huşû´ içindedirler. Onlar, boş şeylerden yüz çevirirler. Onlar zekâtlarını verirler. Onlar ırzlartnı korurlar. Ancak eşleri ve sahip oldukları câriyeleri hariç. Çünkü bunlarla olan helâl ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. Öyle mü´minler ki, onlar emanetlerine ve vaadlerine riayet ederler. Onlar namazlarına devam ederler" (2-9). İşte bu özellikleri taşıyanlar, Rabb´lerinin yüce terbiyesinden nasiblerini almışlardır.

Bunlar, Allah Teâlâ´nın peygamberini terbiye ederek, onu ahlâklandırdığı, ahlâkların en yücesi olan ilahî kaynaklı bir ahlâktır. Allah Teâlâ rasulünü terbiye etmiş, onu her türlü fenalıklardan arındırmıştır: "Muhakkak ki sen yüce bir ahlâk üzeresin" (el-Kalem, 68/4).

Rasulullah (s.a.s)´in ahlâkı, Hz. Aişe (r.anha)´dan sorulduğunda o; "Onun ahlâkı Kur´an´ın kendisi idi" dedikten sonra; ilk âyetten başlayarak "Onlar namazlarını korurlar" ayetine kadar okumuş ve şöyle söylemişti: "İşte Rasulullah´ın ahlâkı böyleydi" (İbn Kesir, a.g.e., aynı yer).

İnsan, Kur´an ahlâkıyla ahlâklandığı zaman, dünya ve içindekiler gözünde küçülür, her şeyin iç gerçeklerine nufûz etmeye başlar, bütün kötülüklerden temizlenir, her türlü boş şeyden uzaklaşarak, sürekli uğraşması gereken akidevî mükellefiyetlerinin bilincinde olarak yaşar. İşte böyle olanlar, "mü´minler toplumunu" oluştururlar. Allah Teâlâ da bütün iyilikleri onlara bağışlar. İnsan aklının hayal etmekten bile âciz olduğu mükemmeliyetteki ahiret nimetlerini de onlar için hazırlamıştır: "İşte Firdevs cennetine vâris olacak olanlar onlardır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır" (10-11).

Daha sonra, insanın yaradılışı ile birlikte bütün varlığın yaradılış mucizesi anlatılarak, akılları İslâm dışı yaşayışın pislikleriyle işlemez hale gelenlere bir mesaj verilmeye çalışılıyor. Kendilerine varlıklarıyla birlikte verilen onca nimetlerin kaynağını belki idrak edebilirler diye, onlara bir rahmet eli uzatılıyor.

İlk olarak, bir yaratıcının varlığını kaçınılmaz kılan insanın yaradılış safhaları anlatılır: "And olsun ki biz insanı süzülmüş o özlü balçıktan yarattık, sonra onu "nutfe" halinde mustahkem bir karargâh olan rahme yerleştirdik. Sonra "nufte"yi alâka haline getirdik; alâkayı bir çiğnem et yaptık; bir çiğnem eti kemiklere çevirdik ve kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bambaşka bir varlık yaptık. Şekil verenlerin en güzeli olan Allah ne yücedir" (12-14).

İnsanı, diğer canlılardan bambaşka ve mükemmel bir şekilde yaratan Allah Teâlâ, onu, yeryüzündeki imtihan dönemini doldurduktan sonra, yok edecektir: "Sonra siz, bunun ardından da mutlaka ölürsünüz" (15). Bu ölüm, insan varlığının sonu değildir. O, ihtiyacı olan her şeyle donatılıp gönderildiği bu dünyada istediklerinin karşılığını görüp, hesabını vermek için yeniden hayata döndürülecektir. Nasıl ki ilk yaradılış insanın iradesi dışında gerçekleşti ise; öldükten sonra ikinci diriliş de insan iradesi dışında gerçekleşecektir: "Sonra hiç şüphesiz ki, siz kıyamet günü diriltileceksiniz" (16).

Bu diriliş, kaçınılmazdır. Mü´minler, Allah´ın dinine uymakla kazandıkları mükâfatlarla buluşacaklar; inkâr edip tağutların peşinden giderek, Allah´tan başka ilâhlar edinenler de yalanlayıp durdukları o elim Cehennem azabıyla karşı karşıya geleceklerdir.

Allah Teâla, insanoğlu rahatça yaşamını sürdürebilsin diye, çeşit çeşit nimetler yaratmış, dünyayı ve içindekileri onun hizmetine sunmuştur.

Daha sonra, kavimlerini Allah´tan başka ilâhlar edinmemeye ve O´nun hükmünden başkasına tabi olmamaya çağıran önceki rasûllerin verdikleri tevhid mücadelesi anlatılarak, hak sözün hiç bir zaman değişmediği ve inkâr mantığının da çağlar boyu aynı yöntemleri kullandığı gerçeği dile getirilir. Buna göre müşriklerin Muhammed (s.a.s)´in getirdiği mesaja karşı yükselttikleri itirazlar ve şüpheler yeni değildir. Aynı itirazlar daha önceleri gelip geçmiş toplum ve kavimler gönderilen rasullere karşı da olmuştu.

Yeryüzünde ilk defa, kendilerine Allah´tan başka ilâhlar edinen bir kavme gönderilen Nuh (a.s), onları Allah´tan başkasına ibadet etmekten alıkoymaya çalışırken onlara şöyle seslenmişti: "... Ey kavmim! Allah´a ibadet edin. Sizin O´ndan başka Allahınız yoktur. Halâ sakınmayacak mısınız?" (23). Ama onlar, Nuh (a.s)´ı yalanlamışlar, ona uymaktan kaçınmışlardı: "Bunun üzerine kavminin ileri gelen kâfirleri şöyle dediler: Bu, sizin gibi beşerden başka bir şey değildir. Üzerimizde üstünlük sağlamak istiyor. Eğer Allah, peygamber göndermek isteseydi, mutlaka melekleri gönderirdi. Biz geçmiş atalarımızdan böyle bir şey işitmedik" (24).

Bu kavim, Allah Teâlâ´nın gönderdiklerine itaat etmeyip, inkârlarında devam ettiği için, insanoğlunun cezalandırıldığı helâklerin en büyüklerinden olan Tufanla karşılaşmış ve iman eden küçük bir topluluk dışında hepsi helâk olmuştu.

Kur´an-ı Kerim´de tarihten ders alınarak inkârcıların sonu hakkında fikir edinilebilmesi için, geçmiş peygamberlerin kavimleri ile yaptıkları mücadelelerini anlatan kıssalar çokça zikredilmiştir. İnsanlar, bu kıssalara bakarak, Allah´ın elçilerinin mi, yoksa inkârcıların mı haklı olduğuna karar vermelidirler.

Peygamberler, insanları nesiller boyunca hep bir gerçeği idrak etmeye çağırmışlardı: İbadeti yalnızca Allah için yapmak, O´nu bırakıp başkalarını ilâhlar edinmemek.

Allah Teâlâ, helâk edilen Nuh kavminin yerine yeni bir nesil getirdi: "Sonra onların arkasından başka bir nesil yetiştirdik"(31). Onlara gönderilen peygamber de, aynı çağrıyı tekrarlamıştı: "Allah´a ibadet edin. Sizin ondan başka hiç bir ilâhınız yoktur" (22). Fakat kavimlerinin ileri gelenleri (mele´) aynı mantıkla hareket ederek insanları onlara uymaktan alıkoymuşlardı. Böylece onlar da helâk olanlardan oldular: "Hak ettikleri çığlık onları kıskıvrak yakalayıverdi. Böylece Biz onları, çerçöp haline getirdik" (41).

Nesiller bu şekilde gelip geçti. İnsanların çağrıldığı şey ve onu inkâr metodu sürekli aynı kaldı. Çünkü insan denilen varlık hiç bir zaman nitelik açısından değişime uğramadı. Kıyamet´e kadar da aynı kalacaktır. Bundan dolayı daha sonra gelen H...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mü'minun suresi
« Posted on: 26 Nisan 2024, 15:51:27 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mü'minun suresi rüya tabiri,Mü'minun suresi mekke canlı, Mü'minun suresi kabe canlı yayın, Mü'minun suresi Üç boyutlu kuran oku Mü'minun suresi kuran ı kerim, Mü'minun suresi peygamber kıssaları,Mü'minun suresi ilitam ders soruları, Mü'minun suresiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes