> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Kültürü > İslam Kavramları A-L > Eman
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Eman  (Okunma Sayısı 694 defa)
13 Şubat 2010, 13:01:15
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 13 Şubat 2010, 13:01:15 »



EMÂN




Emin olmak, güvenmek, korkmamak, endişeden kurtulmak. Emânet, emn ve emene de "emân"ın eşanlamlısı mastarlardır. Zıddı korkmaktır. Diğer yandan emânet, bir kimsenin güvenilir olması anlamına geldiği gibi, güvenilen kimseye emânet bırakılan şey anlamına geldiği gibi, güvenilen kimseye emânet bırakılan şey anlamına da gelir. Bir savaş hukuku terimi olarak emân; düşmana, emniyet altında olduğuna dâir verilen söz veya yapılan işaret demektir. Bu, bir kimseye "sana emân verdim", "siz güvendesiniz", "size bir zarar yoktur" gibi açık ifadelerle olur. Buna "emân-ı sarîh" denir. Yetkili bir kimse tarafından düzenlenecek yazılı bir emânnâme ile verilen emân da "Emân bi´l-kitâbe" olur. Emân belli bir süre ile sınırlan?bileceği yani "Emân-ı muvakkat" olabileceği gibi süresiz olarak da verilebilir. Buna da "eman-ı mutlak" denir.

Bir düşmana veya belli bir düşman grubuna verileceği gibi, bütün savaşçı düşmana genel olarak da verilebilir. Günümüz devletler hukukunda sığınma veya iltica talebinde bulunma emân isteme niteliğindedir.

Kur´an´da şöyle buyurulur: "Eğer, müşriklerden birisi senden emân dilerse, ona emân ver. Tâ ki Allah´ın kelâmını dinlesin. Sonra onu emin olduğu yere kadar ulaştır. Çünkü onlar bilmeyen bir topluluktur " (et- Tevbe, 9/6).

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Müslümanların kanları biri diğerine eşittir. En aşağıları dahi devlet adına emân verebilir, onlar kendilerinden başkalarına karşı bir el gibidirler" (Ebû Dâvûd, Nesaî ve İbn Mâce´den naklen et-Tebrizî, Mişkatü´l-Mesâbıh, II, 264). Allah Resulunün Medine´de va´z ettiği ilk anayasada bu husus şöyle ifade edilmiştir: "...Müslümanlar diğer insanlardan ayrı bir ümmet (câmla) teşkil ederler" (İbn Hişam, es-Siretü´n-Nebeviyye, Mısır 1355, II, 147; Salih Tuğ, İslâm Ülkelerinde Anayasa Hareketleri, İstanbul 1969, s.35; M. Hamidullah, İslâm´ın Hukuk İlmine Yardımları, s.22). Ancak, bir müslümanın İslâm toplumuna ümmet olarak intisâbı, siyâsi değil, içtimâı râbıta bakımındandır. Müslümanların teşkilâtlanıp, devlet kurmaları halinde, devletle ve birbirleriyle olan bağları politik ve hukuki bir nitelik kazanır (Abdülkerim Zeydan, Ahkâmu´z-Zimmiyyın ve´l-Müste´minın, Bağdad 1963, s.61). Kur´ân´da, ümmet bütünlüğü şöyle ifade edilir: "Gerçek, bu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir" (el-Enbiya, 21/92).

Emân olayı bazan kendiliğinden gerçekleşir. Meselâ bir müslüman erkek, ülkesinde evlendiği hıristiyan veya yahudi hanımını İslâm ülkesine getirirse, eşi kendiliğinden emâna kavuşur. Çünkü o, müslüman bir erkekle evlenmekle zımmî* olmayı kabul etmiş sayılır.

Emân verecek kimsede şu şartların bulunması gerekir:

a) Müslüman olmak; Gayr-i müslimler, müslümanlar adına emân veremez. Çünkü, onların iyi niyetle hareket edip, İslâm toplumunun yararını gözetmelerine güvenilemez. Ancak kendilerine emân verme yetkisi verilmişse, bu durum müstesnâdır.

b) Akıllı olmak; Akıl hastalarının veya şuuru yerinde olmayanların vereceği emân geçersizdir. Çünkü emân işi, tehlikeli ve rizikolu bir konudur. Kişinin, emânın sonuçlarını değerlendirebilmesi için tam temyiz gücüne sahip olması gerekir.

c) Bülûğ çağına gelmiş bulunmak: Çocukların düşmana vereceği emân geçerli değildir. Ancak savaşa katılma izni verilen küçükler bundan müstesnâdır.

Savaşa katılma izni verilen müslüman köle de, düşmana emân verebilir. İran´ın fethi sırasında, kuşatılan bir şehir halkının savaşa ilgisiz kaldığı ve kapılarını İslâm ordusuna açıverdiği görülür. Olay incelendiğinde, önceden müslüman bir kölenin şehir halkına emân verdiği ortaya çıkar. Müslüman komutan bu emânı tanımak istemeyince anlaşmazlık Hz. Ömer´e götürülür. Hz. Ömer ise, "Müslüman köleler tarafından yapılan anlaşma, diğer hür müslümanlar tarafından yapılan anlaşma kadar geçerlidir" cevabını verir (Mevlânâ Şıblî, Süleyman en-Nedvî, İslâm Tarihi Terc. Ömer Rıza VII, 192).

Müslüman kadın da emân verme yetkisine sahiptir. Çünkü Hz. Peygamber, kızı Zeyneb´in kocası Ebu´l Âs İbnü´r-Rabî´ için verdiği emânı kabul etmiştir (eş-Sevkâni, Neylü´l-Evtâr, VIII, 28).

Düşman beldesinde bulunan müslüman bir tüccar veya esir yahut orada İslâm´ı kabul edip, yerleşmiş kimsenin müslümanlar adına emân vermesi geçerli değildir. Çünkü bunlar düşman ülkesinde baskı altında sayılırlar. Düşmanın menfaatine alet olmakla veya kendi kişisel yararlarını düşünerek hareket etmekle itham olunabilirler.

Verilecek emânın bir hikmete ve toplum yararına dayanması gerekir. Hanefi ve Malikiler bunu şart koşarlar. Çünkü düşmanla harp hâli devamlılık arzeder. Şâfiî ve Hanbeliler ise emânda zararın bulunmamasını yeterli görürler. Ayrıca bir maslahat ve yararın bulunmasını şart koşmazlar. Casus ve benzerleri için câiz olmaz (İbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadir, IV, 300, ez-Zühaylî, el-Fıkhu´l-İslâmî ve Edilletuhu, VI, 435).

Emânı, İslâm devlet başkanı veya ordu komutanı verdiği zaman, emân verilen kimse, emânda belirli bir belde kaydı veya şer´î bir engel bulunmadıkça her İslâm beldesine gönderilebilir. Ebû Hanife´ye (ö.150/767) göre, böyle emânlı münkir bir kimse daru´l-İslâm´da* herhangi bir yere girebilir. Hatta üç gün süreyle, Mekke ve Mescid-i Nebevî haremine de girip kalabilir. Hanefiler, gayr-i müslimlerin, bütün mescidlere, bu arada Mescid-i Haram´a izinsiz girebileceklerini söylerler. Çünkü onlara göre; "Müşrikler, ancak necistirler, bu yıllarından sonra onlar, Mescid-i Haram´a yaklaşmasınlar" (et- Tevbe, 9/28) ayetinden maksat, onların Mescid-i Haram´a girmelerini yasaklamak değil, câhiliye devrindeki gibi hac ve umre yapmaya kalkışmalarını önlemektir. Şâfiî ve Hanbeliler ise aynı ayete dayanarak gayr-i müslimlerin Mekke haremine, maslahata dayalı bile olsa, girmelerini câiz görmezler. Hattâ, gayr-i müslimlerin, idarecilerin izni ve elçilik mektubu taşıma veya müslümanların ihtiyacı olan ticaret işi gibi bir maslahat dışında Hicaz´a girişlerini de kabul etmezler.

İstisnaî giriş de üç gün süreyle olabilir. Dayandıkları delil hadistir. Hz. Ömer, Allah Resulu´nün şöyle dediğini nakletmişti: "Gelecek yıla kadar yaşarsam yahudi ve hristiyanları muhakkak Arap yarımadasından çıkaracağım. Orada müslümanlardan başka kimse bırakmayacağım" (Ahmed b. Hanbel, I, 31). Burada Arap yarımadasından maksat özellikle Hicaz´dır. Nitekim, hadiste "Yahudileri Hicaz´dan çıkarınız" ifadelerine de rastlanır (bkz. Buhâri, Cizye, 6; Müslim, Vasiyye, 20; Dârimi, Siyer, 54). Hz. Ömer, yahudi ve hristiyanları yalnız Hicaz´dan çıkarmakta yetinmiş, onların meselâ Arap yarımadasından sayılan Yemen´de oturmalarına müsaade etmiştir {ez-Zühayli, a.g.e., VI, 435-436)

Sürekli emânla İslâm Devletinin vatandaşlığına geçen Ehl-i kitap kimse zımmi sayılır ve zimmet haklarından yararlanır. Hadiste şöyle buyurulur: "Eğer zimmet akdini kabul ederlerse, onlara bildir ki, müslümanların lehine olan haklar, onların da lehine; müslümanların üzerine olan vecibeler, onların da üzerindedir" (el-Kâsânı, Bedâyiu´s-Sanâyi´, VI, 280, VIII, 100; İbnü´l-Hümâm, a.g.e.. VI. 248: İbn

Nüceym, el-Bahru´r-Râik, Kahire 1311, V, 81; Zeydân, a.g.e., s.70).

İslâm ülkesine ticaret, elçilik, eğitim, turizm vb. amaçlarla pasaportla gelen yabancı gayr-i müslimler (müste´min) de, dâru´l-İslam´da ikamet ettikleri sürece birtakım mâlî haklardan, aile, borçlar ve ticaret hukuku hükümlerinden yararlanırlar. Prensip olarak, müste´minlerle zımmîlerin hak ve vecîbelerde eşit sayılması gerekirse de, sonuncular dâru´l-İslâm tebeası olmaları sebebiyle birtakım hak ve vecibelerde müste´minden ayrılırlar. Bugün beşerî hukukta yabancıların hak ve görevleri devletler hukukuna dayanırken, dâru´l-İslâm´da bunların kaynağı İslâm devletinin iç hukuku, yani İslâm hukukudur (Zeydan, a.g.e., s.73, 627).

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Eman
« Posted on: 29 Mart 2024, 18:00:20 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Eman rüya tabiri,Eman mekke canlı, Eman kabe canlı yayın, Eman Üç boyutlu kuran oku Eman kuran ı kerim, Eman peygamber kıssaları,Eman ilitam ders soruları, Emanönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes