Konu Başlığı: Beyyine Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 05 Şubat 2010, 11:24:35 BEYYİNE
Delil, hüccet, bürhan. Beyyine Kur´ân´da yirmi kez tekrarlanır ve genel olarak şu mânâlara gelir: 1- Kur´ân veya Hz. Muhammed: "Böyle iken kitap verilenler ayrılmadılar da ancak kendilerine apaçık bir hüccet (beyyine) geldikten sonra (bozuk itikadlarından) ayrıldılar" (el-Beyyine, 98/1,4; el-En´âm, 6/I57; Muhammed, 47/14). 2- Delil, hüccet: "De ki şüphesiz bana Rabbim´den apaçık bir hüccet verilmiştir. " (el-En´âm 6/57, el-A´râf, 7/85; Hud, 11/17, 28, 88; Tâhâ, 20/133; Fâtır, 35/40). 3- Mucize: "Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih´i gönderdik, dedi ki: Ey kavmim Allah´a kulluk edin, sizin ondan başka ilâhınız yoktur. "Size Rabbınız´dan apaçık bir mucize gelmiştir. " (el-Arâf, 7/73,105; el-Enfal, 8/41-42; Hud, 11/53, 63). 4- Apaçık bir işâret, ibret: "Andolsun ki aklını kullanacak bir kavim için biz orada apaçık bir nişâne, bırakmışızdır. " (el-Ankebut, 29/35). Hadislerde beyyine lâfızları daha çok "dâvâsını ispat için delil getirmek ve şahit" anlamlarında kullanılmıştır. Meselâ en-Nur sûresi altıncı âyet olan lian âyetinin sebeb-i nuzûlü olan hâdisede, Rasûlullah (s.a.s.), karısına zinâ isnâdında bulunan ancak ispat için dört şahit getiremeyen Hilâl b. Umeyye´ye: "Dört şâhidini (beyyine) hazırla yahut sırtına hadd (i kazif) vurulur. " buyurmuşlardır. (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XI, 140-141). Nikâhta bulunması gereken şâhiter de hadîste beyyine olarak isimlendirilmiştir: (Beyyine (şahit)´siz nikâh olmaz. " (Tirmizî, Nikâh, 16). Hadislerde beyyine delil, ispat mânâsına da kullanılmıştır. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: "Eğer insanlar mücerret dâvâlarıyla (heyyinesiz, şahitsiz) hak kazanacak olurlarsa kavmin malları canları zâyi´ olur. (Binâenaleyh müddeîden beyyine isteyiniz). Müddea aleyhe de (yemin tevcih ettiğinde) Allah adına (yalan yere) yemin etmenin fenalığını hatırlatın ve ona: Allah´ın ahdini ve kendi yeminlerini az bir paraya değişenler yok mu, işte bunların Âhirette hiç nasibi yoktur. " (Âlu İmrân, 3/77) âyetini okuyunuz" (Tecrid-i Sârih Tercümesi, XI, s. 65-66). |