Konu Başlığı: Zimmî köle kadın ve başkalarına ganimet Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Şubat 2011, 15:12:27 Zimmî, Köle, Kadın Ve Başkalarına Ganimet Tahsisi 1126- Komutan "Kim bir kafiri öldürürse her şeyi onundur" derse ve müslümanların safında çarpışan bir zimmî karşı düşman tarafından birini Öldürürse her şeyi onundur. Çünkü devlet başkanı (komutan) hem müslümanı, hem de zimmîyi içine lan genel bir lafızla ganimet tahsisini zimmîye de yapmış bulunmaktadır, mumî lafız, hükmün ispatında kapsadığı her şeyde nass gibidir. 1127- Ganimet tahsisini direkt zimmîye yaptığında zimmî bu şeye müstehak olduğu gibi, umumî lafızla da bu şeyleri almağa müstehak olur. Çünkü zimmî, müslümanların safında çarpıştığı zaman ganimetten bir pay ona da verilir. Tıpkı müslüman kişinin payı gibi pay alır. Pay almaya müstehak olan, ganimette ortak olur. Pay almaya müstehak müslüman gibi. Onun için ihtiyacı kadar yiyecek ve atına yem alma hakkına sahiptir. 1128- Savaşa katılmış olsun veya katılmasın tüccardan biri düşman tarafından birini öldürürse, her şeyini almaya hak kazanır. Çünkü bu anda savaşmış ve ganimete bu savaşmasıyla ortak olmuştur. Ganimet tahsisi hükmü onu da kapsamaktadır. 1129- Aynı şekilde, müslüman veya zimmî bir kadın da bir düşmanı öldürse, tahsis edilen ganimeti almaya hak kazanır. Çünkü ganimetten hak edilecek şeye ortaktır. Yani savaşta alman ganimete kendisi de ortaktır. 1130- Şu ana kadar efendisinin yanında düşmana karşı savaşmış veya savaşmamış bir köle de öldürse, öldürdüğünün her şeyini ganimet olarak almağa hak kazanır. Çünkü ganimetten müstehak olduğu bir payı vardır. Ganimet tahsisi ile de öldürdüğünün her şeyini alma hakkına sahip olup aldığı şeyler efendisinin olur. Çünkü kölesinin kazancıdır. Ancak komutan "Hür kimselerden veya genel bir ifade ile müslü-manlardan kim bir kafiri öldürürse her şeyine sahip olur" diyerek kayıt ve sımrladırma yapsa, bu taktirde alınan şeyler alan kişiye tahsis edilir. Çünkü hak kazanma yapılan tahsisle olur. Tahsis yapılırken lafzın umumu muteber olduğu gibi, hususu (Özeli) de muteberdir. 1131- Ganimet tahsisi durumunda zimmî öldürdüğü düşmanın her şeyini almaya hak kazanamazsa, devlet başkanı (komutan) ona ganimet taksiminde uygun göreceği miktarda verebilir. Çünkü müslümanlara tabidir. Savaşta onlara tabî olan kimse taksimde pay alma yerine, devlet başkanı (komutan) mn uygun göreceği miktarı almaya hak kazanır. Köle ve kadının durumu gibi. Zira savaşa çıkmasına teşvik olması için ona mutlaka bir şeyin verilmesi lazımdır. Tabî ile metbû arasında (efendi ile köle gibi) eşitlik yapmanın yolu da yoktur. Onun için tabî kişilere ganimetten uygun görülen bir pay verilir. Süva-ri olduğunda da payı müslüman süvarinin payından fazla olmaz. Piyade olduğunda da durum aynıdır. Çünkü ne olursa olsun İslam ordusunda mutlaka zimmîden daha güçlü ve yararlı bir fert vardır. Yararı daha büyük olan müs-lümanın payı artırılamıyorsa, zimmînin payı nasıl artırılsın? İmam Muhammed'in ifadesinin zahirinden anlaşıldığına göre yaran büyük olduğunda zimmînin payı müslümanın payına eşit olabilir. Halbuki sahih olana göre bu durumda da müslümanın payına eşit pay alamaz. Devlet başkanının uygun göreceği miktarda onun payı eksik olur. Nitekim kölenin kıymeti (azad ücreti) hür kişinin diyeti seviyesine çıkamaz. Genel ganimet tahsisinde, öldürülen kafirin eşyasını almada eşit değil midirler? Hatta zimmînin öldürdüğü düşmandan aldığı ganimet eşyası müslümanın aldığı ganimet eşyasından daha çok olabilir, zimmîye ganimetten verilen payda niçin zimmî ile müslüman eşit tutulmasın veya zimmîye daha fazla verilmesin? diye itiraz edilirse; Cevap olarak deriz ki; Çünkü ganimet tahsisinden sonra öldürülenin eşyasını almaya hak kazanmak, ya öldürmek veya komutanın tahsis etmesiyle gerçekleşir. Bu konuda zimmî ile müslüman eşittir. Ama ganimetten almaya hak kazanmak, şeref ve izzet manası itibariyledir. Nitekim ganimet tahsisi ile eşyayı almaya hak kazanmakta süvari ile piyade de eşittir. Ancak bu demek değildir ki ganimet taksiminde de ikisinin eşit pay alması gerekir. 1132- Komutanın "Kim bir kafiri Öldürürse her şeyi onundur" sözünü bazıları işitmiş, bazıları da işitmemişse, sonra bir kişi düşmandan birini öldürürse, komutanın sözünü duymamış olsa bile, Öldürdüğünün her şeyi kendisinindir. Çünkü komutanm ordudan herkese ayrı ayrı duyurması mümkün değildir. Sadece sözü asker arasında yayabilir ve bunu da yapmıştır. Bu da sözün kapsamına giren herkese ulaşmış hükmündedir. Nitekim ashabtan Ebu Katade ganimet tahsisi haberini duymadan önce-Huneyn Harbinde müşriklerden birini öldürmüştü. Rasulullah da sonradan duyduğumuza göre öldürdüğü kişinin eşyasını ona vermiştir. Kaldı ki, sözü işitmek ancak muhataptan zararı önlemek durumunda şart koşulur. Halbuki bu durumda zararı değil, yararı bulunmaktadır. 1133- Buna göre, bir seriyye gönderip komutanına "Ganimetin dörtte biri sizindir" derse, sözü hepsi için geçerlidir. Çünkü komutana söylemek bütün seriyye fertlerine söylemek gibidir. 1134- Aynı şekilde bir kısmı işitip diğerleri işitmezse, yine hepsi işitmiş gibidir. Ne onlardan ne başkasından ganimet tahsisi sözünü kimse işitmemişse, hiçbir kimse öldürdüğünün eşyasını almaya hak kazanamaz. Çünkü ganimet tahsisinden maksat, savaşmaya teşvik etmektir, Komutanın sözünü kimse işitmemiş ise, bu teşvik meydana gelmemiş demektir. Sanki komutan bu işi kendi içinde düşünmüş, fakat kimseye söylememiş gibidir. Ama başlarına verilen kimse işitmiş veya bazıları duymuşsa, savaşa teşvikten etmek olan amaç gerçekleşmiş olur. 1135- Etrafındaki askerlere "Bu seriyyeye alacağı ganimetin dörtte birini tahsis ettim" derse ve seriyye elemanlarından bunu hiçbir kimse duymazsa, kıyasa göre tahsis edileni almaya hak kazanamazlar. Çünkü onlardan biri kendisi işitmediği zaman amaç olan savaşa teşvik gerçekleşmemiş olur. Ganimet tahsisi ile amaç edinilen şeyi askerlerine veya gece ailesine yahut kendi kendine söylemesi arasında bir fark yoktur. Hepsi de geçersizdir. İstihsana göre ise tahsisi almaya hak kazanırlar. Çünkü belirttiğimiz gibi devlet başkanı (komutanın) askerleri arasında söylediği şey yayılır, yahut sanki bunu seriyyedeki kişilere ulaştırmalarım emretmiş gibidir. Bildirmeden önce seriyye hakkında bu hükmü kabul etmeni bir zararı da yoktur. Gerçi teşvikin gerçekleşmiş olması için tebliğ edilseydi daha iyi olurdu. Mesela, devlet başkanının normal olarak bizzat kendisi askerle yahut seriyye fertleriyle muhatap olmaması veya onlarla konuşmaması durumu bunu açıklamaktadır. Zira devlet başkanları herkese yaymak istedikleri şeyleri kendi çevrelerindeki özel kişilere söyler ve bu onların adetlerindendir. Bu yolla hitabı onlara yaymış ve tebliğ etmelerini emretmiş sayılırlar. 1136- Komutan "kim bir kafiri Öldürürse her şeyi onundur" der ve giden seriyyeye sonradan yardımcı kuvvet gönderilirse, nıüsl umanlar d an kim bir kafir öldürürse herşeyini almaya hak kazanır. Çünkü yardımcı kuvvetin ortak olmaya hak kazanması, tahsis yapıldığında hazır olan kişinin hak kazanması gibidir. Komutanın söylediğini bilsin veya bilmesin bir kafir öldürdüğünde her şeyini almaya hak kazanır. 1137- Yardımcı kuvvetin başında yeni bir komutan gelir ve eskisi azledilir (görevden alınır)sa, yeninin gelişinden itibaren ganimet tahsisi geçersiz olur ve o andan sonra öldüreceklerinin eşyasını almaya hak kazanamazlar. Çünkü ganimet tahsisinin geçerliliği, komutanın yetkisi (velayeti) itibariyledir. Azledilmesiyle bu velayet kalkmış olur. Bir şeyden maksat gerçekleşmeden önce ortaya çıkan engel, sebebin aslı ile beraber bulunmuş gibidir. 1138- Ganimet tahsisi yaptığında azledilmiş ise, bu tahsisi geçersizdir, aynı şekilde ganimet tahsisinden sonra ve düşmandan kimse öldürülmeden önce yahut ganimetler alınmadan önce seriyye gönderdikten sonra azledilmişse, yaptığı tahsis yine geçerli değildir. Ama önceki komutan azledilmeden önce ganimet alınmış ise, alınan bu ganimetten tahsisler geçerlidir. Çünkü azledilmeden önce ganimet tahsisi ile amaç (savaşa teşvik) gerçekleşmiştir. 1139- İlk komutan, gelen ikinci komutanın kendisini azledeceğini bildirmiş ve ikinci komutan henüz asker karargahına ulaşmamışsa, ilk komutan azledilmiş sayılmaz ve görevi ikinci komutanın karargâha varmasına kadar devam eder. Ama karargaha yaklaşır ve askerin yardım istemesi halinde yardım edecek duruma gelirse, ilk komutan azledilmiş sayılır ve yaptığı ganimet tahsisleri geçersiz olur. Çünkü onlara yaklaşınca aralarına karışmış gibidir. Bu da halifenin birinci komutanı azletmek için ikinciyi göndermesi durumunda olur. İkinci komutan askerlere yaklaşmadıkça birincisi azledilmiş sayılmaz. Çünkü askerin bir yöneticiye ihtiyacı vardır. İkinci ise uzak olduğundan yönetme görevini henüz yapamamaktadır. Askere yaklaştığında artık birincisi azledilmiş sayılır ve yönetim bunun eline geçer. 1140- Kendilerine yeni bir komutan gelmeyip başlarındaki komutan ölürse ve aralarından birini başlarına komutan yapsalar, ölen komutanın yaptığı ganimet tahsisleri geçerliliğini korur. Çünkü ikinci komutan ölen birincinin halifesi olup onun yerine kaimdir. Onun için birincinin bütün uygulamaları geçerlidir ve yürürlükten kalkmaz. Ama seçilen ikinci komutan bu ganimet tahsislerini muhataplara iptal ettiğini bildirirse, tahsisler yürürlükten kalkar ve kimse almaya hak kazanamaz. Çünkü ölen birinci komutan mesabesindedir. Birinci komutan ganimet tahsislerini iptal ettiğini bildirdiğinde bu tahsisler iptal olduğu gibi, ikincinin de iptal etmesiyle yürürlükten kalkmış olur. 1141- Devlet başkanı askerlere "Komutanınız ölür ve öldü-rülürse filan kişi size komutan olsun" derse, sözü geçerli ve sahihtir. Çünkü mutlaki şarta bağlamaktır ki, bu da sahihtir. Köle azadı ve talak (boşama) durumunda olduğu gibi. Dayanağı da Rasulullah'ın Mûte günü buyurduğu rivayet edilen şu hadistir: "Zeyd öldürülürce komutanınız Ca'ferdir. Ca'fer de öldürülürse, Abdullah bin Revaha olsun". Şu da vardır; Birinci komutan ölünce ganimet tahsisleri de İptal olur. Çünkü onu kendisi göndermesi itibariyle ikinci komutan halifenin vekilidir. Sanki başlangıçta ve birincinin ölümünden sonra kendisi ikinciyi görevlendirmiş gibidir. Halbuki daha Öncekinin durumu böyle değildir. Çünkü birincisinde ganimet tahsisi komutanın uygun gördüğü bir görüşüdür. Daha üst makamın görüşü ile onun görüşü yürürlükten kalkmaktadır. O da halifenin ikinciyi görevlendirmesidir. Birinci fasılda ise görüşü üstünde bir görüş sözkonusu olmamıştır. Sadece asker durumlarına bakarak onu başlarına komutan yapmıştır. Görüşünün hükmü, halifesi itibariyle kalıcıdır. Sanki kendisi halife seçilmiş gibi. Nitekim namazda imamın yerine başkasının imam olması durumunda namaz sahih olur ve birinci imamın yaptıklarıyla cemaatin yaptıkları arasında bir fark yoktur. Bu da onun gibidir. ' 1142- Beraberinde bulunan askerlere "Sizden kim bir kafir öldürürse her şeyi onundur" derse, sonra yardımcı bir kuvvet veya tüccar yahut düşman taraftan müslüman olan bir grup onlara katılır ve onlardan biri düşmandan birini öldürürse, kıyasa göre eşyasını ganimet olarak almaya hak kazanamaz. Çünkü "sizden" diyerek bu işi hazır olanlara tahsis etmiştir. Önceki durumda ise durum böyle değildir. Orada "kim bir düşmanı öldürürse" diyerek hitap umumî olmuştur. Bu da hem hazır olan, hem hazır olmayanı içine alır. İstihsana göre ise her şeyini almaya hak kazanır. Çünkü hazır olanların şahıslarını değil, savaşa teşvik etmeyi amaç edinmiştir. Bu manada hazır olan ve olmayan eşittir. Nitekim onlara katılanlar ganimet alma esnasında hazır olanlar gibi savaştıklarında daha önce aldıkları ganimetlerde ortak oldukları gibi, ganimet tahsisi hükmünde de onlara ortak ve tahsis esnasında hazır olmuş gibi kabul edilirler. 1443- Asker arasında eraan altında kişiler olup devlet başkanının izni ile girmişlerse ve asker gibi savaşırlarsa, gerek ganimetten pay almada ve gerekse ganimet tahsisinde zimmîler gibi işlem görürler. Yeterki devlet başkanının izni ile katılmış ve askerler gibi savaşmış olsunlar. 1144- Ama devlet başkanının izni olmadan darulislama girmişlerse, ganimet tahsisinden veya ganimet taksiminden faydalanamazlar. Bütün pay ve tahsisleri müslümanlarındır. Çünkü yasal yollardan sağlanan bu hak, darulislamda bulunan vatandaşlara mahsustur. Devlet başkanının onlardan yardım istemesi dışında darul îsla-mın vatandaşı olmayanlar için bu hak sabit olmaz. Onlardan yardım istemekle hükmen kendileri de darul İslamın vatandaşlarına katılmış olurlar. Maden ve rikaz (define) lerde de durum bunun gibidir, darulislamda e-man İle bulunan kişi devlet başkanından izin almaksızın bir maden veya define çıkardığı zaman, çıkarılan şeylerin tümü kendisinden alınır. Ama devlet başkanının izni ile çıkarırsa, zimmî gibi işleme tabî tutularak beşte biri alınır ve gerisi kendisine verilir.[10] 1145- Darulharpten müslüman bir cemaat savaşacak güce sahip olup İslam ordusunun peşinde başka bir darulharbe girse ve hem kendileri hem de İslam ordusu ganimet aldıktan sonra darulharbi terketse, ınüslümanların aldığı ganimetlerden beşte bir (humus) alınır. Eman altındakilerin aldığı ganimet-lerden ise bir şey alınmayıp hepsi kendilerinin olur. Çünkü ganimet almaları dini destekleme şeklinde olmamıştır. Ganimetten beşte birin alınması için din uğrunda yapılan savaşta alınmış olması lazımdır. Bu da eman altındakilerin aldıkları dışında ancak müslümanlarm aldıklarında gerçekleşir. Zira eman altındakiler sadece ganimet kazanmak için onu almışlardır. Böylece kazandıkları kendilerinin olur. Halbuki bundan önceki durumda böyle değildi. Orada ganimet müslümanlarm savaş ve caydırıcı gücü ile alınmıştır. Zira eman altındakiler müslümanlarm bayrağı altında savaşmışlardır. Onlardan yardım istemek avcı köpeklerin yardımından faydalanmak mesabesindedir. Onun için bütün ganimetin beşte biri alınır. 1146- Bunu yapanlar, iki tarafın aldığı ganimetleri alabilecek güçte olup zimmet ehlinden iseler alınan ganimetten beşte bir ayrılır ve gerisi onlara bırakılır. Çünkü zimmet ehli darıislâmın vatandaşlarıdır. İslam yurdunu savunmak için savaşırlar. Nitekim ehli zimmet mağlub olup bizim yardım etme imkanımız varsa, onlara yardım etmemiz vaciptir. Ama darulharbe girmelerinden sonra eman altındakilere karşı böyle bir görevimiz yoktur. Darulislamın vatandaşı olup vatandaşlıkla müslümanlara tabî olan zim-mîler, darulharpte aldıkları şeylerde de müslümanlara tabî olurlar (Bu işlerde onlar gibi işlem görürler). Zaten ganimet darulharpte hepsinin işbirliğiyle alınmıştır. Onun için ganimetin tümünden beşte bir alınır. Ama eman altındakiler ise vatandaşlıkta müslümanlara tabî olmazlar. Ve darulharbe tekrar dönme imkanına sahiptirler. Alınan ganimette de durum böyledir. Müslümanlara tabî olmazlar. 1147- Darulharpte bir düşman, onların (eman altındakilerin) mallarından birşey alır ve İslam ordusuna sığınırsa, aldığı şey kendisinin olur. Çünkü aldığı şeyleri müslümanlarm gücü ile değil, kendi gücü ile almıştır ve bu şeyler kendi malı olmuştur. Aldıktan sonra adam müslüman veya zınımi olup ordu ile beraber darulislama çıkıp gelse, aldığı bütün mallar kendisinin olur. Çünkü onları müslümanlarm gücü ile almış değildir. Rivayete göre Muğire bin Şu'be aynı şeyi yapmıştır. Yol arkadaşlarını öldürmüş ve mallarını alarak Medineye gelmiş ve müslüman olmuştur. Rasu-lullah da getirdiği maldan beştebir payı almamıştır. Rivayete göre kendisine "İslama girmen makbuldür, ama getirdiğin mal haksızca alınmış bir maldır, ona ihtiyacımız yoktur" buyurmuştur. Rasulullah bu sözleri, arkadaşlarına hiyanet ettiği için kendisine söylemiştir. Bu olayın hikayesi meşhurdur. 1148- Malı almadan önce İslama girmiş, sonra onlardan birini öldürüp malını almış ve İslam ordusu da ona yetişmişse, aldığı mal kendisi ile asker arasında ortak bir ganimettir. Çünkü onu müslümanlarm gücü ile elde etmiş ve himayeleri altında elinde korumuştur. 1149- Aynı şeyi askerlerden biri yapmış olsaydı, onun hükmü de aynı olurdu. Eman altındaki kişilerden biri de İslama girip bu işi yapmış olsa, hükmü yine aynıdır. Hatta çıkıp müslümanlarm zimmetine girse ve dönüşte bu malı ele geçirse, hükmü yine birdir. Çünkü müslümanlarm zimmetine girince dârulislamdan İslam ordusuna katılan zimmî mesabesinde olur. Bu malı da ancak müslümanlarm gücü ile elde edebilmiştir. 1150- Yine İslam ordusuna sığınsa ve komutanın izni ile dönüp bu işi yapsa, hükmü aynı olur. Çünkü belirttiğimiz sebepten aldığı şeylerde komutanın izni olunca zimmî mesabesinde olr. 1151- Bu işi komutandan izinsiz yaparsa, eman almış kişi oranın vatandaşı değilse, aldığı mal İslam ordusunundur. Çünkü dârulislamdan askerle beraber giren, eman almış kişi mesabesindedir. Zaten caydırıcı ve vurucu gücü yoktur. Bu malı sadece müslümanlarm gücü ile aldığı için mal müslümanlarındır. Ama eman altındakiler savunma ve vurucu güce sahipse, mal onlarındır. 1152- İslam ordusu düşmandan esirler alsa ve daha sonra komutan "Kim bir kafiri öldürürse her şeyi onundur" derse ve esirlerden biri kafirlerden birini Öldürse bakılır; şayet esirler öldürmeden önce taksim edîlmemişse, alınan mal ganimettendir. Eğer esirler askere taksim edilmişse alınan mal, esir sahibinindir. Çünkü taksim ile onun kölesi olmuştur. Öldürdüğünün malı da kendi malı gibi (efendisinin) dir. Taksimden Önce ise esir ganimettendir. Öldürdüğünün malı da ganimetten olur. En iyi ALLAH bilir.[11] [10] Bu içtihad, petrol ve doğalgaz gibi maddelerin değer ifade etmediği, hatta kişinin tarlasında yüzeye vurduğu zaman tarlasını mahvettiği İlkdonemlere aittir. Ama petrol ve doğalgaz gibi maddeler değer kazandıktan, hatta dünyada en değerli maddeler olduktan sonra elbette bu içtihad da değişmiştir. Önceleri değer ifade etmeyip daha sonra değer kazanan bütün maddelerle ilgili alimlerin önceki içtihaları da bu şekilde değişmiştir veya değişmesi gerekmektedir. (Çeviren.) [11] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/181-190 |