> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Usulü Fıkıh Eserleri > İslam Devletler Hukuku >  İlk kaynaklar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İlk kaynaklar  (Okunma Sayısı 1290 defa)
23 Şubat 2011, 17:27:34
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 23 Şubat 2011, 17:27:34 »



II İlk Kaynaklar

 

İslamm VII. yüzyılda doğuşu ile birlikte, tarih boyunca müslüman coğraf­yada iç hukuka paralel olarak uluslararası hukuk da ortaya çıkmış ve konuyla ilgili özel eserler milâdî VIII. yüzyıldan itibaren telif edilmeye başlanmıştır.

İlk fakihler, İslamın devletlerarası ilişkilerdeki tavrını belirlemeye yönelik içtihatlarını çokça "siyer", bazen de "cihad" başlıklarıyla ortaya koymuşlardır.

Siyer kelimesi; tavır, hareket, davranış, idare ve yol gibi anlamları bulunan "sîret" kelimesinin çoğuludur.[13] İslam hukukçuları, İslam devletinin diğer devletlerle ilişkilerinde takip edeceği tutum ve siyaseti, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve O'nun Raşit halifelerinin (r.ah.) aynı konuda ortaya koydukları tavır, hareket, davranış ve tuttukları yoldan istinbat ettikleri için, tesbit ettikleri ahkama bu terimi başlık olarak uygun bulmuşlardır.[14] Konuya bu açıdan bakıldığında siyer terimi; uluslararası ilişkiler, harekete geçip yürümeyi (seyr) ve mesafe almayı gerektirdiğinden[15] aslî anlamını muhafaza etmekle birlikte, bu amaç için hare­kete geçen kimsenin hak ve sorumluluklarının bulunduğu, savaş ve barış du­rumlarının belli bir hukuk anlayışına göre düzenlenmesi gerektiği, gerçekte ise bunun Hz. Peygamber'in sîretinden çıkarılabileceği düşünülerek menkul an­lamda[16] kullanılmıştır. Tabiatıyla, harekete geçen kimse olan mücahidin insan­lar nazarında güzel bir adı-sanı, hoş bir sîreti olması gerektiğinden buna bir de ahlakî boyut eklenmiştir.[17]

Böyle bir seçim aynı zamanda İslam devletler hukuku sahasındaki düzen­lemelerin Peygamber gibi ideal bir ömeğe, bir başka ifadeyle vahyin onayladığı bir kaynağa dayandığını, dolayısıyla takdir ve keyfiliğin değil hukukîliğin hakim olduğunu da göstermektedir. Siyer terimi bir başka açıdan, dînî endi­şeleri olan devlet idarecilerine, uluslararası ilişkilerin tanziminde izleyecekleri yolu İlham etmektedir.

İslam tarihinin klasik siyer yazarlarından İbn Hişâm'ın (V/218-833) bildir­diğine göre bu terim, bu anlamda bizzat Allah Rasulü tarafından Abdurrahman b. Avf'a (v. 32/652) hitabederken kullanılmıştır: ".... Sonra Peygamber, san­cağı kendisine vermesini Bilal'den istedi; O da verdi. Arkasından Peygamber Allah'a hamd, ve kendisine duadan sonra şöyle buyurdu: 'Ey Avfoğlu, sancağı tut! Topluca Allah yolunda gaza edin ve Allah'ı inkar edenlerle savaşın! Fakat hıyanet etmeyin, ahdi bozmayın, organları keserek işkence yapmayın ve çocuklarla kadınları Öldürmeyin! İşte bu, Allah'ın emridir ve Peygamberinin sizin aranızdaki sîretidirl tavır ve davranışıdır.[18]

İslam hukuk literatüründe bu ilim dalına neredeyse özel bir isim olarak konmuş olan siyer teriminin kapsamını, hanefî hukuk âlimi Merğînânî (v. 593 /1197) el-Hidâye isimli meşhur kitabında şöyle belirler: Savaşın keyfiyeti ve savaş hukuku, barış anlaşması ve hükümleri, eman sistemi ve diplomatik ilişki­ler, ganimet ve esir hukuku, gayri müslimlerin galibiyeti durumunda uygula­nacak hükümler, kanunlar ihtilafı, öşür ve haraç vergileri, cizye ve yabancılar hukuku, dinden dönenlere ait hükümler ve isyancılara yönelik hükümler.[19]

Cihad terimine gelince; sözlükte gayret etmek, istediğinde ısrarlı olmak, bütün gücünü sarfetmek, eziyet ve meşakkat çekmek vb. anlamlara gelen keli­me[20] fıkıh ıstılahı olarak ise, Allah'ın kullarının yararını gözetmek, adalet ve maslahat esasına dayandırdığı ilahî mesajını insanlara ulaştırmak ve bu uğurda can, mal, dil, kalem ve diğer bütün araçlarla çaba sarfetmek[21] anlamında kulla­nılmaktadır.

Evrensel bir mesaj olan İslamin[22] uluslararası ilişkilerde belirleyici olan temel ilkelerinden birisi tebliğdir. İslam idaresi, en başta tebliğ amacıyla diğer devletlerle ilişki kurar. Devletin tebliğ için giriştiği bu çaba cihad olduğu gibi, din tebliğine engel olanlara karşı bütün insanların yararına din ve vicdan hürri-yetini sağlamak amacıyla yaptığı fiilî mücadele de cihaddır. İslam gerçekçi bir din olduğu için, davet ve tebliğ esasına dayalı devletlerarası ilişkilerin barış içinde sürebileceği gibi bazan da düşmanca boyutu kazanabileceğini öngürmüş ve buna ilişkin hükümlerini de vazetmiştir.

Fazlurrahman'in (v. 1989) deyimiyle İslam toplumunun hedef ve gayesi, yeryüzünü ıslah etme ve oradan fesadı söküp kurutmaktır. Toplum bu evrensel görevin başarılabilmesi için "cihad" denilen gerekli bir görevle donatılmıştır. Cihad, Allah yolunda topyekün ve kesiksiz bir mücadele manasına gelir.[23] Ahmed b. Hanbel (v. 241/855) ve Tirmizî'nin (v. 279/892) Mu'az b. Cebel'den (v. 18/639) rivayet ettiği şu hadis bu mücadelenin konumunu çok güzel ortaya koymaktadır: "İşin başı İslam, direği namaz, doruğu da cihaddır."[24]

İşte bazı hukukçular bu savaş-banş ahkamını cihad başlığı altında incele­miştir. Yoksa bu terim, özellikle İslamî ilimlerle uğraşan Batılı yazarların öte­den beri yaptığı gibi, adaleti temin etmek ve haksızlığa engel olmak şeklindeki aktif anlamından soyutlamp[25] dâru'l-îslamm dâru'1-harb aleyhine sürekli geniş­lemesini sağlayan, tüm dünya müslüman oluncaya, ya da İslam hakimiyetine boyun eğinceye kadar bunun devam etmesini sağlayan bir kutsal savaş (holy war, heilige krieg) anlamında[26] düşünülmemelidir. Cihad görevini yerine geti­ren "mücahid" de, Goldziher'in (Ö.1921), Hz. Peygamber'in şahsında "Birtakım siyasî başarılardan sonra artık, o, yolda yürürken üzerine dayanacağı bir baston ile yetinemezdi. Sözlü diyalog da yeterli değildi. Artık o, içinde savaşın prog­ramlandığı kanlı bir kılıçtı" şeklinde nitelediği[27] gibi, gözünü kan bürümüş bir cani değil, insanları böyle canilerin elinden kurtaracak bir rahmet vesilesidir.

Yine bu noktada İslamın cihad anlayışına yüklenen yanlış anlam ile hıris-tiyanlann Haçlı Seferlerinin mukayesesi de yapılmış ve yanlış neticelere varıl­mıştır. Avrupalılar, Selçukluları Asya'nın barbar ırkı olarak nitelemiş ve onların şahsında İslama karşı "kutsal savaş" ilan etmişti.[28] Haçlıların kutsal savaşı ile ilgili eserin yazarı Karen Armstong'un da dediği gibi aslında haçlı seferlerinin ve yahudi girişimciliğinin niteliği olan holy war = kutsal savaş tiplemesi[29] îsla-mın "cihad"ına da aynı İsim verilerek kamufle edilmek istenmiştir.

Oldukça insaflı ve ilmi düşünceye sahip bir müsteşrik olarak bilinen Mont-gomery Watt bile bu yanlışa düşenlerden biridir: "Cİhad, ahlakî ve manevî faaliyetler için kullanılırken bilhassa kafirlere karşı yapılan savaşlara alem oldu ve o zaman 'mukaddes harb' diye tercüme edildi... İslamın cihad emri ile hristi-yanların 'Haçlı1 mefhumu arasında farklar vardır. Cihad, madem ki bedevilerin yağmacılığı yüzünden ortaya çıkmıştır, o zaman iştirakçilerin çoğunun dînî bir maksattan ziyade maddî gayelerle hareket etmiş olmaları ihtimali vardır... Putperest kabileler, yağmacı müslüman hücumlarını durdurmanın yolunun konfederasyona katılmak olduğunu anladılar... Bir zamanlar yağmacılıkla ener­jisini tatmin eden bedevi kabilelere şimdi yağma edecek taze ganimetler göster­mek lazımdı. Bu yüzden cihad, Müslümanların galip olduğu zamanlarda hem İslamî Konfederasyon'un devamlı büyümesine, hem de sınırların mütemadiyen genişlemesine yardım etti..."[30]

Oysa savaşa henüz izin verilmediği Mekke döneminde, sözkonusu terim bizzat Kur'an tarafından[31] geniş anlamıyla kullanılmıştır: "O halde, inkarcılara boyun eğme ve bu Kur'an ile onlara karşı olanca gücünle cihad et!"[32] "Ama bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüp­he yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir."[33] ayetleri gibi.

Ebu Hanîfe'nin (v. 150/767) Müsned'inde yer verdiği şu hadis rivayeti de cihad kavramının kapsamını göstermesi açısından dikkat çekicidir:"En değerli cihad, zalim bir sultana karşı hakkı söylemektir."[34]

Burada tartışmayı fazla uzatmadan[35] bir üçüncü terime daha değinmek istiyoruz. Konuyla ilgili olan bu terim "nıegâzî" dir. Fıkıh edebiyatı ürünlerin­de değil de daha çok diğer İslamî edebiyat ürünlerinde göze çarpan meğâzî terimi, inkarcılarla mücadele ve gerektiğinde savaş etmek anlamındaki mağzât masdannın çoğuludur.[36] Söz konusu kelimenin muhtevasına delil, ahkam ve adab girmediğinden İslam hukukçuları, yukarıda bahsettiğimiz iki ıstılahı tercih etmişlerdir. Çünkü fakihi ilgilendiren şey olay değil, onun delaletiyle çıkarı­lacak olan hüküm ve edeplerdir.[37]

Siyer, cihad veya meğazî, adı ne olusra olsun, nasıl tarif edilirse edilsin, konumuzla ilgisi bakımından bizim için asıl mühim olan nokta, başka devlet­lerle ilişkilerin İslam fıkhında yerini alması, hukukî esas ve umdelerinin belir­tilip hükme bağlanmış olmasıdır. "Hukuka bağlı devlet" ideali ve uygulama­sının, Batıda ancak XIX ve XX. yüzyıllarda ortaya çıktığı düşünülecek olursa, İslam hukukçularının, salt "hukuk ilmi"nin gelişmesinde sahip oldukları önem kendiliğinden ortaya çıkar.

İşte bu siyer ve cihad başlıklarıyla İslam hukuçuları, Batılı hukçulardan tam sekiz asır önce devletler hukuku alanındaki eserleri vermeye başlamışlardır.

Bilindiği kadarıyla bu alanda sistematik olarak ilk adımı atan fıkıh âlimi, Ebu Hanîfe Nu'man b. Sabit (v. 150/767) olmuştur. Zaten genel olarak fıkıh edebiyatının ilk teşekkül devrinde de Ebu Hanîfe'nin ismi öne çıkmaktadır. O'nun biyografisini işlediği eserinde Süyûtî (v. 911/1505) şunları yazar: Ebu Hanîfe'yi öne çıkaran özelliklerden birisi de, hukuk ilmini ilk olarak tedvin ve bölümlere göre tertip etmesidir. Bu konuda onu, Muvatta'm tertibiyle Mâlik İzlemiştir. Ebu Hanîfe'yi bu alanda geçen yoktur.[38]

O, Kufe'deki ilmî çalışma muhitinde, talebe dostları Ebu Yûsuf (v. 182/ 798), Züfer b. Hüzeyl (v. 158/755), Esed b. Amr (v. 188/804), Hasen b. Ziyad (v. 204/819), Afiye b. Yezid (v. II. yüzyıl h. ), Muhammed el-Vehbî (v. ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İlk kaynaklar
« Posted on: 29 Mart 2024, 03:11:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İlk kaynaklar rüya tabiri, İlk kaynaklar mekke canlı, İlk kaynaklar kabe canlı yayın, İlk kaynaklar Üç boyutlu kuran oku İlk kaynaklar kuran ı kerim, İlk kaynaklar peygamber kıssaları, İlk kaynaklar ilitam ders soruları, İlk kaynaklarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes