๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Devletler Hukuku => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:14:33



Konu Başlığı: Şüpheli olan eman
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:14:33
 

Şüpheli Olan Eman


563- Müslümanlar düşmanın kalelerinden birini kuşatır ve kuşatılanlardan dört kişi; "Sizinle antlaşma yapmamız için dı­şarı çıkmamıza eınan verin" der ve eman vermeleri üzerine yirmi kişi dışarı çıkarlarsa, eman isteyen dört kişiyi tesbit ede­bilirsek o dört kişi emniyet içerisinde olur. Gerisi ise müslü-manlar için feyr olurlar. Müslümanlar dilerlerse onları öldü­rürler, dilerlerse feyl olarak alırlar.

Çünkü kendilerine eman verilmeden elimize geçmişlerdir. Kuşatma altın­da bulunan kişi sırf dışarı çıkmakla emandan istifade edemez. Emandan istifade edebilmesi için sözle kendisine eman verilmiş olması gerekir. Zaten dışarı çıkarılması için kuşatılmış iken emandan nasıl yararlanabilir ki! Kendilerine eman verilen dört kişi İle diğerleri arasında tabî olma yoluyla onlara da eman verilmiş olmasını gerektiren bir sebep de yoktur. O dört kişiye uygulanacak hükme gelince :

564- Müslümanlarla aralarında antlaşma yapılmadığı tak­dirde kendilerine verilen eman gereğince geri iade edilirler. Kaleye dönmek istemedikleri takdirde müslümanlar onları buna zorlayamazlar.

Çünkü onlara eman vermişiz. Onları hapsetme yahut esir etme hakkına da sahip değiliz. Ama onlara, dilerseniz darulharbe gidin, denilir. Emniyet içe­risinde düşman topraklarında uzaklaşıncaya kadar da onlara bir zarar vereme­yiz. Çünkü verilen söze vefa göstermek ve ihanet etmemek vaciptir.

565- Karargâhınızı terketmeyiz, derlerse komutan uygun göreceği müddete kadar onları orada alıkoyar ve o müddet dol-duktan sonra zimmî olarak kendilerini islam yurduna götüre­ceğini haber verir.

Bu meselenin izahı daha Önce geçmiştir.

Komutanın onlara; Şu zamana kadar giderseniz gidin, değilse sizi köle yapar yahut öldürürüz, demeğe hakkı yoktur.

Çünkü onlar aramızda emniyet içerisindedirler. Kendilerine verdiğimiz bu emanın gereği olarak onları ne köle edinebiliriz ve ne de öldürebiliriz. On­lara bu hükümleri uygulamamız doğru olmadığı gibi, aradan zaman geçmesiyle de uygu I ay amayız.

Ama onları zimmî yapmamız böyle değildir. Çünkü onları zimmî kabul etmemiz, verdiğimiz emana ters değildir. Aksine, verilen emanın gereği olur. Ayrıca bir kafirin darulislamda uzun müddet kalıp cizye vermemesi ve mua­melat konusunda hükümlerimize uymaması, müslümanlan hafife almak anla­mına gelir.

566- Müslümanlar dört kişiye: "Antlaşma pazarlığı yapmak üzere size eman verdik, dışarı çıkın" derlerse ve aralarında o dört kişinin bulunduğu yirmi kişi dışarı çıkar ve kendilerine eman verdiğimiz dört kişiyi şahsen tanımıyorsak, yirmi kişiden herbiri de: "Eman isteyen benim" derse, hepsi emniyet içeri­sinde olurlar. Onlardan hiçbirini Öldürenleyiz ve esir edemeyiz. Çünkü onlardan herbirinin durumu şüphelidir. Bu kişi, kanı korunarak eman verilmiş biri midir, yoksa kanı helal mıdır, belli değildir. Rasulüllah (s.a.v.) İn aşağıdaki hadisi gereğince masum olması yönü ağır basmaktadır : "Bir şeyde helal ile haram bir arada bulunursa, helal harama galip olur." Çünkü emanı kabul etmenin çerçevesi geniş tutulur. Ve haksız yere öl­dürmek yahut esir etmektense -ki o kişi hakkında helaldir- öldürmemek yahut esir etmemek daha iyidir.

Ayrıca müslümanların o dört kişiyi diğerlerinden ayıracak bir alamete sa­hip olmamaları ve dolayısıyla onları diğerlerinden ayırtedıp tesbit edememeleri, onlardan herbiri için muhtemel olan emanı iptal etmede etkili olamaz.

Ancak hepsine eman verilmiş gibi emniyet içinde olacakları yere

kadar ulaştırılırlar.

567- Şayet komutan kale halkından dört kişiye şahsen eman verir ve kaleden çıkmalarını emretmez, sonra da kale fethe­dilir, bir de kalede bulunanların herbiri ben o dört kişiden biriyim derse, bakılır; şayet kendilerine;eman verilenler şahsen tesbit edilişe, onlar eman içerisinde olur. Ama tesbit edilemez-lerse kaledekilerhı tamamı fey' olurlar.

Çünkü bunlar düşmanın hakimiyet sınırları içerisinde bulunuyorlardı. Düşmanın hakimiyet sınırlan dahilinde bulunanlar, bir engel bulunmadığı müd­detçe müslümanlar için fey' olurlar. Fey1 olmalarına engel olacak husus hiçbiri için kesin değildir.

Yukarıda anlatılanların durumu bunlannkinden farklıdır. Oradaki dört kişi, müslümanların hakimiyet sınırları içerisinde emniyete kavuşmuş durum­daydılar. Müslümanların hakimiyet alanında bulunanlarsa halleri itibariyle muharip sayılmazlar. Asıl itibariyle muharip olduğu bilinmeyen kimse emana dahil olmasa da ona ceza vermek caiz değildir.

Görmüyor musun, şayet kalede bulundukları zaman dört kişi İslâmı kabul eder ve müslümanlar onlara kaleden çıkmalannı söyleyip yirmi kişi dışan çıkar ve onların herbiri kaledeyken kendisinin kabul ettiğini iddia ederse, onlardan hiçbirini esir etmek caiz olmaz. Ancak hepsine eman verilmiş gibi tümü emin olacakları yere ulaştırılırlar.

568- Şayet kaledeyken dört kişi İslamı kabul eder ve müs­lümanlar kaleyi fethedinceye kadar dışarı çıkmazlarsa, kale fethedildikten sonra da kalede bulunanların her biri kendisinin İslamiyeti kabul edenlerden biri olduğunu iddia ederse, o za­man hepsi fey' olur. Ancak İslamı kabul eden şahsen biliniyor­sa, o zaman kendisi ile küçük çocukları hür sayılırlar ve malı kendisine teslim edilir.

Çünkü müslüman olmakla malının ganimet olmasına engel olmuştur. Ama büyük çocukları, İslama girmesinde ona tabî olamayacakların­dan hepsi fey1 olurlar. Ancak devlet başkanı burada onlardan hiçbirini öldüreni ez.

Çünkü onlardan herbiri İslamı kabullenmeye hazır hale gelmiştir veya İslam olmayı arzu etmektedir. Esir kimsenin İslamı kabul etmesi onu öldürül­mekten korur ama köle olmaktan kurtaramaz.

569- İmam Muhammed dedi ki: Şayet bunları esir alma-yacaksam, aralarında şahsen tanımadığım bir nıüslüman veya zimmî bulunan Konstantiniyye halkının hepsini esir alamam demektir. Fey1 olması için bir engel bulunmadıkça darulhapte ele geçirilen herkes fey'dir.

Aradaki farklılık aşağıdaki şu sözlerle ortaya çıkmaktadır.

Düşman yurdundan bir topluluk kendilerine eman verilmediği halde zimmet ehli olan bir köye girecek olsa ve müslümanlar onları yakalamak için köye girseler, köydeküerin hepsi emniyet içerisinde olurlar.

Çünkü emniyet ve dokunulmazlık içindedirler. Düşmandan olduğu bilin­medikçe hiçbirine ceza verilemez.

570- Zimmîlerden bir topluluk müslümanların gözleri önünde düşmana ait kalelerden birine girecek olsa ve sonra da o kaleyi fethedecek olsak, zimmî olduğu şahsen bilmen hariç, geri kalanların hepsi fey'dir.

Çünkü ganimet alman ve koruma bulunmayan yerde bulunmuşlardır ve dolayısıyla fey'dirler. Ancak onlardan bazısının fey' olmasına engel bir durum varsa, onlar fey' olmazlar. Bu gibi durumlarda mekana bakarak ona göre hü­küm vermek esastır. Nitekim bir şahsı daru'l-harpte görüp, durumunu bilme­yen, yani müslüman veya zimmî olup olmadığım bilmeyen kişi, onu vurabilir, Ama onu daru'l-İslamda görecek olsa, harb ehlinden olduğunu bilmedikçe onu vuramaz.

571- Zimmî bir şahıs onların kalelerinden birine girdikten hemen sonra o kale fethedilir ve kalelerdekilerin hepsi esir edi­lerek o zimmînin aralarında olduğu bilinip şahsen bilinemi-yorsa, devlet başkanının o kale halkından kimseyi öldürmesi uygun olmaz.

Çünkü öldürülme hususunda onlardan hiçbiri diğerinden farklı bir du­rumda değildir. Şayet hepsini öldürecek olsa, öldürülmesi caiz olmayan bir kişi­yi de öldürmüş olacağı kesindir. Haramdan sakınmak için hepsini öldürmekten vazgeçmekten başka bir yol yoktur. Çünkü zimmîyi öldürmekten sakınmak farzdır. Esir edilen düşman bir kimseyi öldürmek ise mubahtır. Mubah ile farz arasında da bir zıtlık yoktur. Zıtlık sözkonusu olduğu yerde haram, helala tercih edilir. İşte burada haram hükmü geçerlidir.[6]

572- Kaledekilerin bir kısmı öldürülmüş veya ölmüş ya da yaralanmış ve zimmî olan kimsenin aralarında olup olmadığı kesin olarak bilinemiyorsa, kaledeki erkeklerin hepsinin öldü­rülmesinde bir sakınca yoktur.

Çünkü düşmana ait bir yerde bulunuyordular. Öldürülmelerine engel de aralarında zimmînin bulunmasıydı. Bu durumda zimmînin aralarında mevcu­diyeti kesin değildir. Çünkü zimmî, Öldürülen yahut kaleyi terkedenler arasında olabilir. Zahire göre de onlardan herbiri savaşçı düşman olup kanını akıtmak mubahtır. Hakikatına vakıf olmanın mümkün olmadığı meselelerde hüküm za­hire göredir. Zahire itibar etmemek için ona muhalif kesin bir delilin var olması gerekir. Daha önceki maddede zimmînin aralarında oluşu kesin idi ve onun için de kesin delil zahire ters düşüyordu. Bu maddede ise zahir, kesin bir delille bozulmamaktadır. Bu sebeple hüküm zahire göredir.[7]

573- Şayet devlet başkanı zann-i galip ile zimmînin arala­rında olduğunu sanıyor ve herbiri; zimmî benim, diyorsa müs-tehab olan, onlardan hiçbir kimseyi öldürmemesidir.

Çünkü zann-ı galip her ne kadar zahire karşı gelebilecek bir güçte değilse de, ihtiyatlı davranmayı müstehab kılacak güçtedir. Görmüyor musun, kim bir su bulur da kimse o suyun necis olduğunu haber vermediği halde kendisi zann-i galibiyle o suyun necis olduğuna inanıyorsa, kendisi için müstehab olan; başka bir suyla abdest almasıdır. Ama onunla abdest almışsa bu abdesti de geçerlidir. Bu meselede de müstehab olan, onlardan hiçbir kimseyi Öldürmemesidir.

574- Ama zahire itibar edip onları öldürmesi caizdir. Bu konuda temel, Rasulüllah (s.a.v.) m Vabisa b. Ma'bed'e söyle­diği şu sözüdür.

"Elini göğsüne koy ve kalbine danış. İçinde bir şüphe var­sa, insanlar sana fetva vermiş olsa bile, o işi yapmayı bırak"

Her ne kadar onlar hakkında bir tercihi yoksa da, zahire itibar edip onları öldürmesinde bir sakınca yoktur. Şayet ara­larından iki veya üç kişiden şüpheleniyorsa, geri kalanları öl­dürmesinde bir sakınca yoktur.

575- Şayet düşmandan biri kalenin üzerine çıkıp kale dedik­lerin zayıf tarafını bize bildirir ve komutan ona eman verirse ve o anda da kale fethedilirse, bu kimsenin durumu, zimmînin durumu gibidir.

Çünkü kendisine eman verdiğimiz kişi öldürülmekten korunmuştur. E-man verilen kişinin de, zimmî gibi öldürülmesi haramdır.

576- Müslümanlarla kaledekiler arasında antlaşma için bir müzakere varsa ve müslümanlar kaledekilere: "Müzakereye katılmak üzere aranızdan dört kişi gönderin, onlar emniyette olacaklar", deseler ve onlardan da yirmi kişi beraber çıkacak olsa, hepsi emniyet içerisindedir.

Çünkü yirmiden dördü, müslümanların onlara eman vermesiyle eman içerisindedir. Ayrıca meçhul olan kimselere eman vennek de sahihtir.

Nitekim bir kısmına eman verildiği halde hepsi karargahımıza gelecek olsa, eman hepsi için sabit olur. Çünkü onlardan bir kısmı diğerlerinden daha mukaddem değildir.

Onlardan hiçbirine zarar verilemez. Çünkü durumu şüphelidir. Acaba o kimse kendisine eman verilen bir kişi olup canı korunmuş bir kimse midir, yoksa eman verilmemiş olup öldürülmesi caiz olan biri midir, belli değildir.

Görmüyor musun, şayet müslümanlar: "Aranızdan biri gelsin, o eman içerisindedir", deseler, kapı açıldığında onlardan herbiri çıkabilir ve emniyet içerisinde olabilir. Şayet on kişi birden çıkacak olsa, onlardan herbiri, müslü­manların kendisine çıkma izni verdiği kimse durumundadır. Çünkü çıkan yalnız kendisi olsaydı emniyet içerisinde olurdu.

Başkasının kendisiyle birlikte çıkmış olması, müslümanların ona vermiş oldukları eman. bozmaz.

Nitekim .müslümanlar kendilerine: "Sizden biriniz kapıyı açarsa, o kişi emniyettedir", deseler ve bunun üzerine on kişi birden sıçrayıp beraberce kapıyı açacak olsalar hepsi de eman içerisinde olur.

Çünkü onlardan herbiri yalnız başına kapıyı açmış olsaydı eman içerisin­de oLurdu. Başkalarının kendisiyle birlikte kapıyı açmaları ise, bu emana engel teşkil etmez.

577- Müslüman komutan: "Antlaşma görüşmelerinde bu­lunmak üzere birini bize gönderin, o eman içerisindedir" der ve biri çıktıktan sonra ikinci biri onun ardından, daha sonra başka birisi bunun ardından çıkıp gelse, şayet birinci çıkan kişi, ikinci ve üçüncü şahıslar dışarı çıkmadan önce hakimiyet sahamıza girmişse, ikinci ve üçüncü şahıslar feyr olurlar. Çünkü ilk çıkan şahıs hakimiyet sahamıza girdikten sonra kendisine e-man verilen şahıs belirlenmiş olur. Daha sonra çıkan ikinci ve üçüncü şahıslar emansız çıkmış sayılırlar. Çünkü belirsizlik, ispat olmadığında geçerlidir, ama birincisi belirlendikten sonra bu geçerliliğini kaybeder. Onun için de ikinci ve üçüncü şahıslar eman kapsamına giremezler.

Şayet birinci şahıs hakimiyet sahamıza girmeden ikinci ve üçüncü şahıslar çıkıp ona ulaşacak olsalar, üçü de beraber çıkmış kabul edilirler.

Çünkü söylenen, bizim bulunduğumuz yere gelmesidir. Bu hükmün ta­mamlanması, gelen şahsın hakimiyetimiz altında bulunan sahaya girmiş olma­sıyla gerçekleşir. Bu gerçekleşmeden Önce birincisi için eman gerçekleşmez. Bu sebeple de kendisiyle diğerlerinin çıkışları beraberce yapılmış sayılır.

Görmüyor musun, şayet birinci şahıs hakimiyet sahamıza girmeden önce geri dönecek olur ve ikincisi çıkıp hakimiyet sahamıza ulaşırsa, eman içerisin­de olur. Ama birinci şahıs hakimiyetimiz altında bulunan sınırı geçer ve sonra ölür yahut geri döner de ikincisi çıkagelirse, ikinci şahıs müslümanlar için fey' durumundadır. Nitekim birinci şahıs müşriklerin hakimiyet sahasından çıkma­dan önce ikinci şahıs acele edip hakimiyet sahamıza ulaşacak olsa, emniyet içerisinde olmaz mıydı?

O, hakimiyet sahamıza ulaşan ilk kişidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi muteber olan, hakimiyet sahamıza ulaşmaktır. İkisi birlikte sahamıza girdik­lerine göre her ikisi beraber çıkmış gibidirler ve her ikisi de emniyet içeri­sindedir.

Şöyle denilse: Şayet birlikte çıkmışlarsa eman verme nasıl sabit olmuş olur ki, ispat hususunda belirsizlik genellik ifade etmez?

Cevap olarak deriz ki: Bu belirsizlik genel bir sıfatla nitelendirilmiştir ve bu sıfat, çıkıp bize gelmeleridir. Bu gibi belirsizler (nekreler) genellik ifade e-der. Kişinin: Alim kişiden başka kimseyle konuşmam, demesi gibi. Fakat diğer­leri çıkmadan önce birinin bize ulaşmasıyla eman şartı son bulur. Ama hep bir­likte çıkmışlarsa, bu sebeple hepsi emniyet içerisindedir.

578- Kapıyı açtığınız takdirde sizden on kişi emniyettedir, der ve onlar da kapıyı açarlarsa, onlardan on kişiye eman ve­rilmiş olur. Kimlerin bu on kişiye gireceği ise, devlet başkanı­nın seçimine bırakılmıştır.

Çünkü kendilerine eman verildiğinde bu eman bizzat kapıyı açacaklara verilmemiş olup belirsiz on kişiye verilmiştir.

Eman, onlardan sadece on kişi için geçerlidir; aileleri ve malları bu­na girmez. Ancak istihsan yolu ile üzerlerindeki elbiseler ve silahlar emana girerler.

Çünkü emanın onlar için sabit olması, kapının açılması ve müslümanlann onlara galip gelmeleriyle sabit olur. Daha önce belirttiğimiz gibi bu durumda aileleri bu emana dahil değildir.

579- Şayet onlar: Size kapı açılacak ama bunun karşılı­ğında kale halkımızdan on kişiye eman vereceksiniz, deseler ve imam(devlet başkanı veya onun adına ordu komutanı): "Olur" karşılığını verirse, seçim hakkı kendisine aittir. Dilerse bu on kişiyi kadınlarından, dilerse çocuklarından ve dilerse erkek­lerinden seçer.

Çünkü eman istemek için kullanılan kelime hepsini içine almaktadır. Hepsi de kale halkındandır. Bir önceki maddede hitap erkeklere olduğu için, onlardan on erkeğe eman sabit oluyordu.

580- Bu konuda devlet başkanı müslümanlar için ihtiyatlı davranarak seçimi iyi yapmalıdır. Müslümanlara yararı daha az olan kimseleri seçmemelidir. Çünkü onun görevi müslümaıı-ları korumaktır.

Bu durum, daha önce sözünü ettiğimiz "dört kişi çıkıp bize gelsin" ı "sizden biriniz çıkıp gelsin" durumlarından farklıdır. Çünkü orada hakimiyet s hamıza ulaşmakla kendileri için eman sabit oluyordu. Onlardan her biri yaln başına çıkıp gelmiş olsa bile emanı hakkediyordu. Başkasının ona ulaşmasıy eman batıl olmaz.

Burada verilen eman ise, kalede oldukları halde o kale fethedildikte sonra onlardan on kişiye verilmiştir.

Buradaki farkın aslı şudur; burada belirsiz isim nitelenmemiştir. Öncel durumda ise çıkıp bize gelmekle nitelendiriyordu Görmüyor musun, saye "Sizden biriniz kaçıp bize gelecek olursa eman içerisindedir" diyecek olsa ve o kişi birlikte kaçacak olsa, hepsi eman içerisinde olur. Çünkü burada belirsizi niteliği belirtilmiştir. Onlardan her biri kaçıp gelse eman içerisinde oluı Başkasının ona eklenmiş olması, onun bu hakkını ibtal etmez.

581- "Antlaşma görüşmelerinde bulunmak üzere dört kişi çıksın" der ve onlar da çıkacak olurlarsa, emniyet içerisinde olurlar. Eman içerisinde olacaklarını belirtmiş olsun veya ol­masın farketmez.

Çünkü barış ve antlaşma için onları davet etmiştir. Antlaşma için muza kere yapabilmek, ancak kişinin kendi durumundan emin olmasıyla olabilir. Bu emniyet içerisinde olacağına bir delildir.

Ama dört kişiye: "Dışarı çıkın" der ve onlar da çıkarlarsa, buradj onları öldürme hakkına sahiptir.

Çünkü bu sözde kendilerine eman verdiğine yahut antlaşma görüşmeler için çıkmalarını istediğine dair bir alamet yoktur. Bu, doğrudan doğruya çar pışmak için yapılmış bir çağrıdır. Sanki onlara: "Erkekseniz çıkın döğüşelim1 demiş gibidir.

582- "Çıkın, gelin alış veriş yapın" derse o zaman kendile­rine eman verilmiş sayılır.

Çünkü bu sözde kendilerine eman verildiğine ve görüşme isteğinde bulu­nulduğuna dair delil vardır. Zira ticaret ancak karşılıklı rıza ile olur. Bu ise ancak emniyet içerisinde olan kişi tarafından yapılabilir.

583- "Görüşmelerde bulunmak üzere şu dört kişi çıksın" der ve başka dört kişi çıkacak olursa, bu dört kişi müslümanlar için fey1 durumundadır.

Çünkü kendilerine eman verilenler özellikle belirlendikten sonra bu eman sadece onları kapsar.

584- Şayet dört kişinin bizzat kendilerine: "Size eman ver­dim" der ve başkaları çıkacak olursa, bu çıkanlar müslüman­lar için fey olur.

585- Şayet müslümanlar şüpheye düşer ve kendilerine eman verilen kimselerin bu dört kişi olup olmadığını bilmezlerse, komutan bunu kendilerine sorar. Şayet başkaları olduklarını ileri sürerlerse, kendi aleyhlerine ifade verdikleri için fey' olurlar. Ama o dört kişinin kendileri olduklarını ileri sürecek olurlarsa, söylediklerine uyulur.

Çünkü zahirî durum onların lehinedir. Kesin bir kanaat sahibi olmadan zahir terkedilmez.

Onlardan şüphelenirse, bu hususta onlara Allah'a yemin ettirir, yemin etmekten kaçındıkları takdirde fey' sayılırlar, ama öldürülemezler.

Çünkü kaçınmaları, ikrar sayılır. Lakin yine de şüphe ve ihtimalden uzak değildir. Onun için de öldürülemezler. Bu husus daha önce izah edilmiştir.

586- Şayet yirmi kişi hep birlikte çıkar ve onlardan her biri: Ben o dört kişidenim, der ve bu hususta da yemin ederse, hepsi eman içerisinde olur.

Çünkü her dört kişi yalnız başlarına çıkıp yemin edecek olsalardı, onların söylediklerine"göre hüküm verilirdi. Başkalarının çıkmış olması, haklarındaki eman hükmünü ibtal etmez. Ya da eman verilen ile eman verilmeyen kişiler ha­kimiyet sahamızda birbirine kanşmış sayılır. Bu gibi durumlarda ihtiyaten hepsi için eman geçerlidir, komutanın onları emniyet içerisinde muhafaza etmesi gerekir.

En doğrusunu Allah bilir.[8]

 


[6] Yani zimmîyi öldürmek haram ve düşmanı öldürmek mubah olduğundan zimmîyi Öİdiirmüş olmamak için düşman savaşçılar da öldürülmezler. (Çeviren)

[7] Doğrusu, buradaki belirsizlilk ile önceki maddede bulunan belirsizlik oranı birbirine yakın dır. Onun için aynı kurala göre kalede ele geçen erkeklerin öldürül memesi gerekirdi. (Çeviren)

[8] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 1/351-360