Konu Başlığı: Savaş alanında ganimet tahsisi Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 12:46:59 Savaş Alanında Ganimet Tahsisi 996- Savaş alanında bir seriyye veya orduya kumanda eden kişi ganimet alınmadan önce emrindeki fertlere devlet başkanı gibi ganimet tahsisi yapabilir. Çünkü savaşı idare etme görevi ona verilmiştir. Ganimet tahsisi de savaş tedbirlerinden biridir. Çünkü önceden belirttiğimiz gibi bundan maksat savaşa teşviktir. Bu konuda her kumandan devlet başkanı mesabesindedir. 997- Şam valisi savaş alanına asker gönderip başlarına birini kumandan tayin etse ve ganimet tahsisi için ona ne emir ne de nehiyde bulunmasa, kumandan tahsis etmek istediği zaman emrindeki bazı kişiler istemese bile, ganimet tahsisi yapabilir. Çünkü kendisine onların fikirlerine uyacaksın diye emredilmemİştir. Aksine doğru gördüğü şeylerde ona uymaları istenmiştir. Üstelik savaş görevini ü-zerine almıştır. Savaşa teşvik edecek her şey de bu görevin kapsamına dahildir. 998- Onu görevlendiren kimse ganimet tahsis etmesini ya-saklamişsa hiç bir kimseye tahsis yapamaz. Çünkü kumandan olmak, görevi yüklenmektir. Bu görev de sınırlandırılabilir. Tıpkı hakimlik görevinin sınırlandırmaya müsait olması gibi. Sonra, delalet yolu ile yasaklamadan Önce tahsis yapmasını caiz görmüştük. Bunun aksi belirtilmesi halinde tahsis yapmanın caizliği kalkmaktadır. 999- Emrindekiler hepsi razı olursa, beşte bir ayrıldıktan sonra onların paylarından tahsis yapabilir. Çünkü kendi kendilerinin yöneticisidir. Kabul etmeleri de ancak kendi paylan için geçerlidir. Beşte bir ise başkaların payıdır. Kendi rızaları onun için geçerli değildir. 1000- Bazıları kabul eder diğerleri kabul etmezse, kabul edenlerin payından tahsis yapabilir. Belirttiğimiz gibi herkesin velayeti kendisi için geçerlidir. Kabul etmi-yenlerin paylan için geçerli değildir. 1001- Bir şehrin valisi seriyye gönderdiğinde bazılarının aldığı ganimetleri diğerlerine tahsis edemez. Yani seriyyeden bazı kişilerin aldığı ganimetleri başkalarına tahsis edemez. 1002- Ama devlet başkanı askerle beraber savaş alanına girdikten sonra bir seriyye gönderse ve alacakları ganimeti onlara tahsis etse, bu uygulaması sahihtir. Çünkü bir şehirden gönderilen seriyye, devlet başkanının tahsisinden önce aldıkları ganimetler seriyye fertlerine mahsustur. Şehir halkı bunlara ortak değildir. Zira şehir darulislam'dandır. Daruİslamda ikamet eden kimse, ordunun aldığı ganimete ortak olmaz. Aksi halde böyle bir tahsisde beşte bir pay iptal edilmiş olur. Ama darulharbte gönderilen seriyye fertlerinin devlet başkanının tahsisinden Önce aldığı ganimet kendilerine mahsus değildir. Kendilerine ganimet tahsisi yapılırsa ancak teşvik için yapılır. Bu da geçerlidir. 1003- Devlet başkanının hiçbir kimseye sıkıntı ve çabasının karşılığı dışında bir şey vermesi doğru değildir. Bu da darulis-lamda gönderilen seriyye için gerçekleşmez. Ancak Darıharpte ordudan gönderilen seriyye için meydana gelebilir. Çünkü hepsi savaşa katılmışlardır. Onlardan seriyye düşmana doğru düşmanın üzerine önce yürümüştür. Düşmana doğru ilerlemeleri de onların eziyet ve gayrete katlanmaları demektir. Bunun için kendilerine tahsis yapılırsa geçerli olur. Düşmanı öldüren kimseye Selebini tahsis etmek gibi. Nitekim düşmandan biri düello için adam isterse ve kumandan da "Kim bunun karşısına çıkar ve öldürürse Selebi onundur" derse bu tahsis sahih olur. Çünkü düşman karşısına çıkan kimse meşakkat ve tehlikeyi göze almakta ve ortaya koymaktadır. Devlet başkanının da ona bu sebepten tahsis yapması caizdir. 1004- Yine bir kaleyi muhasara edip asker de kaleye hücumdan çekinirse, devlet başkanı "Kim çarpışmaya çıkacak veya kim kapıya ilerliyecek yahut kaleye kim saldıracak olursa ona şöyle tahsis vardır" derse, bu tahsisi sahih olur. Çünkü bunda teşvik ve müslümanlann yararı bulunmaktadır. Bu işi üzerine alan herkes ganimet taksiminden evvel ve beşte bir pay ayrılmadan önce tahsis edilen şeylere müstehak olur. Ancak müslümanlara yarar sağlamıyan şeyler için tahsis yapmak doğru değildir. 1005- Darıharpte ordu kumandanı beşte birden sonra birini sağa, diğerini sola iki seriyye gönderse ve aldıkları ganimetin beşte birden sonra üçte birini, diğerine de dörtte birini tahsis etse, bu işlemi caizdir. Çünkü tahsis düşmana karşı çıkmağa teşvik içindir. Bu da yakınlık ve u-zaklık, düzlük veya sapa ve dağlık, korku ve emniyet durumuna göre değişmektedir. Yine karşısına gönderilen düşmanın kuvvet ve heybeti itibariyle de değişmektedir. Kumandan bunları gözönünde bulundurarak yapacağı tahsislerde de farklı davranabilir. 1006- Her seriyye ganimet getirse, beşte bir çıkarılır ve kalan mallar seriyye fertleri arasında eşit olarak dağıtılır. Süvari ve piyadeye eşit oranda verilir. Çünkü istihkak, ganimetin aksine, eşitlik oranına göredir. Halbuki ganimette istihkak kuvvet ve meşakkat itibariyledir. Bu da mirasta erkeğe kadından fazla, vasiyette ise ikisine eşit dağıtmak mesabesindedir. 1007- Bundan arta kalan, seriyye fertleriyle ordudaki bütün fertler arasında ganimet esasına göre paylaştırılır. Çünkü onu damlharpte elde etme işine katılmışlardır. 1008- Devlet başkanının dörtte bir pay verdiği seriyye üyelerinden biri, üçtebir pay alan seriyye ile beraber gidecek olsa, kıyasa göre hiç bir şey alamaz. Çünkü tahsis edilen şeye müstehak olmak tesmiye (belirtme) ile gerçekleşmektedir. Üçtebir alan seriyye fertleri arasında ise buna bir şey belirtilmiş değildir. Zaten kendisine tahsis yapılan kişilerle beraber de çıkmamıştır. Bu, askerle beraber kalıp çıkmaması veya çıkması istenmediği halde askerden birinin üçte bir pay tahsis edilen seriyye ile çıkması durumuna benzer. Birinci durumda bir şeye müstehak olmadığı gibi, ikinci durumda da bir şey alamaz. Bu işte istihsan yolu da belli değildir. Hanefi alimlerinden bazıları istihsan yolu ile üçte bir alan seriyye fertleriyle beraber tahsis hakkına sahip olur demişlerdir. Çünkü başkanın onlara yaptığı tahsis, isimleri itibariyle olmayıp yöneldikleri tarafa çıkmalarını teşvik içindir. Bu da mezkur şahıs hakkında sabit olmuştur. Doğrusu, bu işte istihsanın başka bir yönü vardır. Kitabın sonunda belirtilmiştir. Yeri gelince temas edilecektir. 1009- Başkan, dileyen bu seriyye ile, isteyen şu seriyye ile gidebilir derse, bu taktirde tahsis edilen ganimet gidenlerin tümü için sabittir. Çünkü başkanın izni ile gittiler. Birinci meselede belirttiğimiz istihsanın zayıflığı işte bununla ortaya çıkmaktadır. Çünkü bu işte, başkanın her tarafa çıkması için şahıs göndermesi ile işi şahısların isteğine havale edip kimseyi belirtmemesi aynı bulunmaktadır. 1010- Bir seriyye gönderip başına da birini kumandan yapsa ve beşte birin dışında üçte bir tahsis yapsa, sonra seriyye kumandanı bir kaleyi fethetmek yahut düelloya çıkmak için devlet başkanının emri bulunmaksızın ganimet tahsisi yapsa, kumandanın bu tahsisi, seriyyenin kendi payından ve arta kalan ganimetlerdeki paylarından caiz olur. Diğer askerlerin aldığı ganimet paylarından caiz olmaz. Çünkü seriyyenin kumandanıdır. Askerin tümüne karşı durumu onlardan bir fert mesabesindedir. Yaptığı tahsis onlar için geçerli değildir. Seriyyeye göre durumu ordu kumandanı mesabesindedir. Seriyyenin hakkı olan şeylerden tahsis yapması caizdir. Seriyyenin hakkı ise kendilerine tahsis edilen ile ganimet taksiminden kendilerine düşen paylardır. Seriyye başkanının tahsisi sadece bu haklardan yerine getirilir. 1011- Askerin karargahından bir günlük mesafe uzaklaştıktan sonra seriyye fertlerinden biri kaybolsa ve birbirlerine: "Arkadaşımızı burada bekliyelim" deseler, sonra bazıları gidip bir miktar ganimet alarak arkadaşlarının yanına dönseler ve kaybolan kişiyi bulsalar, hepsi ganimet tahsisinde ortak olurlar. Çünkü hep birden karargahtan ayrıldılar ve alınmış olan ganimetleri karargâhta birlikte korudular. Böylece tahsis edilen ganimette ortak oldular. Mesela, bir kısmı savaşırken diğer kısmın onları desteklemesi gibi. Zaten tahsis payını haketmede ganimetleri karargahta korumak, pay almayı hak etmek için darulislamda ganimetleri korumak gibidir. 1012- Bu olay darulharpte bazı askerlerin başına gelse, sonra ganimetler alınınca darulislamda toplansalar, hepsi ganimette ortak olurlar. Bu da önceki mesele gibidir. Buna göre kaybolan kişi bir miktar, onu bekliyenler bir miktar ve seriyyenin diğer fertleri de bir miktar ganimet alsa, sonra karargaha varmadan önce bir araya gelseler, hiç ayrılmamış gibi aldıkları bütün ganimetlerde eşit olarak tahsis haklarına sahiptirler. Çünkü askerin tümüne isabet eden şeyi almaya kendileri de katılmışlardır. 1013- Karşılaşmadan karargaha dönseler, her taraf için aldığı ganimetlerden tahsis payı vardır. Çünkü asker arasında onu yalnız kendisi almış olur. Başkan da aldıkları ganimetin sadece üçte birini tahsis etmiştir. Bu da bütün tarafları ayrı ayrı kapsamaktadır. Arta kalanı diğer askerlerle beraber ganimet payları esasına göre taksim edilir. 1014- Buna göre seriyye karargahtan uzaklaştıktan sonra iki seriyyeye ayrılsa ve birbirine yardım edemiyecek kadar biri diğerinden uzaklaşsa, döndüklerinde karargaha varmadan önce bir araya gelirlerse, aldıkları bütün ganimetleri eşit olarak paylaşırlar. Sanki ganimetleri toplu halde hep beraber almış gibidirler. Karargaha varıncaya kadar bir araya gelemezlerse, her grup tahsis edilen şeyi aldığı ganimetlerden alır. Yine askerler tarafından görünecek ve çarpışma halinde kendilerine yardım edebilecek kadar karargaha yakın bir yerde karşılaşsalar, bu taktirde durum değişir ve karargahta karşılaşmış muamelesi uygulanır. Çünkü karargaha yakın olmak, orada bulunmak mesabesindedir. Zira karargah askerlerinin aldıkları şeyler bu yerlere kadar gitmekle elde edilen şeylerdir. Bunda ise aynı şeyi değişik gruplar gerçekleştirmektedir. 1015- Bu seriyye karargahtan uzaklaşıp ganimet aldıktan sonra karargaha dönmeye muktedir olmaz ve karargah askerleriyle bir daha karşılaşmadan darulİslama başka yerden girseler, aldıkları ganimetlerin tümü onlarındır. Bunun beşte biri alınır. Geri kalan, karargah askerlerine bir şey verilmeden ganimet esasına göre aralarında paylaştırılır. Çünkü aldıkları ganimetleri kendi başlarına Darulİslama getirmişlerdir. Bu da haklarının gerçekleşmesi için bir sebeptir. "İster bize tahsis yapılmasın, ister yapılsın bu artık bizim malımızdır." deseler bile, ganimet mallan kendilerine teslim edilmez. Çünkü ganimet kendilerine olunca tahsis batıl olur. 1016- Devlet başkanı darulislamdan bir seriyye göndererek beşte bir alındıktan önce veya sonra üçte biri onlara tahsis etse, bu tahsis geçersiz olur. Çünkü tahsis bazılarına yapılmamıştır. Bu tahsisten gaye sadece beşte bir payı ve süvarinin piyadeden fazla olan hakkını iptal etmektir. Bu da caiz değildir. Ama darulharpte karşılaşmaları halinde durum değişir. Burada yapılan bağışta kendileri için tahsis manası bulunmaktadır. Çünkü ordu ganimetlerde onlarla ortaktır. Tahsis yapmakla ganimetlerin bir kısmı onlara bağışlanmış olur. Bu da sahihtir. 1017- Seriyye, karargah askerlerinin kendilerine yakın olduğu ve yardım istemeleri halinde yardımlarına koşabileceği yakın bir yerde ganimet alsa, sonra karargâhla karşılaşmadan önce darulİslama çıkarıp gelse, bütün karargah askerleri onlara ortak olur. Çünkü ganimet alınırken birinci durumun aksine, kendilerine destek oldukları için hükmen onlara ortak olurlar. 1018- Aralarında ortaklık sabit olunca, seriyye fertleri tahsis edilen şeyleri alırlar. Mesela, ganimetlerle karargaha dönseler -ki bu da ganimet alındıktan sonra gelen takviye kuvvetlerinin ganimetlere ortak olması gibi- alınan ganimetlere ortak olurlar. Takviye kuvvet orduya yetişmez ve çıkıp gidinceye kadar onlara yaklaşmazsa, ganimetlerde ortaklığı sözkonusu değildir. Kendilerinden yardım istediğinde yardım edebilecek kadar askere yaklaşmış ve bir araya gelmeden önce ordu ayrılıp gitmişse, ganimetlere ortak olurlar. Çünkü kendilerine yaklaşmakla hükümde sanki onlara ortak olmuşlardır. Ganimetler de tıpkı hepsinin gücü ile alınmış gibidir. 1019- Darıharpte gönderilen seriyyenin başkam kaleye merdivenlerle tırmanarak fetheden bazı kişilere ganimet tahsisi yapsa, bu tahsis seriyye fertlerinin paylarında geçerlidir. Seriyye daruîslama çıkıncaya kadar karargaha dönmezse, başkanın bu tahsisi ganimet alınan bütün şeylerde caizdir. Çünkü karargah askerlerinin bunların aldıkları şeylerde ortaklığı yoktur. Hak sadece onlara aittir. Başkanın onlara tahsis yapması da caizdir. Ordu komutanının onlara yaptığı tahsis ise, gerçekleştirmeleri istenen şeyin gerçekleşmemesi sebebiyle geçersiz olmuştur. Böylece seriyye fertleri diğer askerlere birşey vermeksizin aldıkları ganimetler kendilerine mahsustur. Denilse ki, karargaha dönmüş olsalar bile seriyye başkanının alınan bütün ganimetleri fertlere tahsis etmesi caiz olmaz mıydı? Çünkü dönmeselerdi ganimet sadece onların olurdu. Askerin onlara ortaklığı sadece karargaha dönmeleri sebebiyledir. Halbuki karargaha dönmeleri tahsisten önce olmuştur. Dolayısıyle bu tahsis askerin sabit bir hakkım iptal edemez. Cevap olarak diyoruz ki, asker, sırf kendilerine dönmekle ortaklık hakkını kazanamaz. Belki onlara döndüklerinde sanki hala onlarla beraber imişler gibi takviye kuvvet mesabesinde olmakla bu hak gerçekleşir. Bundan da anlaşılıyor ki, hak sadece onlarındır. Hakka sahip olmak sırf onlara dönmekle gerçekleşseydi, esir ve tüccar müslümanlar mesabesinde düşmanla karşılaşıp ganimet için savaşmak hali dışında bir hakka sahip olamazlardı, 1020- Darıharpte müslüman olanlar ganimetler alındıktan sonra müslüman orduya katılsalar, ganimet alamazlar. Ancak bir çarpışma çıkar ve çarpışırlarsa o zaman almayı hak ederle. İşte burada ancak almayı hak etmeleri, söylediklerimizin sahih olduğunu göstermektedir. 1021- Buna göre devlet başkanı darulislamdan bir seriyye gönderse ve üçte bir tahsis ederek "Biz size yetişinceye kadar ilerleyin" derse, onlar da yolda ganimet alsalar, sonra asker onlara yetişse, iki taraf darulharpte karşılaşsalar, yapılan tahsisi alırlar. Mesela, askerin yolu şaşırması yahut başkanın askeri göndermemesi gibi bir sebeple darulharpte iki taraf karşılaşmazsa, seriyye fertleri yapılan tahsisten bir şey alamazlar. Çünkü ganimet sadece kendilerinindir. 1022- Darulharpte buluşsalar, ganimet kendileriyle asker arasında paylaşılır. Tahsisten maksat olan da gerçekleşmiş olur. Böylece tahsis edilen hakka müstehak olurlar. Bu da mezhebimize göredir. Şam ehlinin mezhebine göre ise darulislamdan gönderilen ilk seriyyenin tahsis hakkı yoktur. Bu şekildeki bir olayla ilgili bir de rivayet zikrederler. Bize göre tevili şöyledir: Darulislamdan gönderilen seriyyeye darulharpte ordu yetişmediği zaman ancak seriyyenin tahsis hakkı düşer. Çünkü böyle bir tahsis beşte bir hakkı ve süvari ile piyade paylarındaki farkı iptal etmektedir. 1023- Devlet başkam gönderilen seriyyeye: "Aldığınız ganimetlerden beşte bir alınmıyacak yahut süvari ile piyadenin payları eşit olacak" derse, bu tahsis geçersiz olur. Buna benzer bütün tahsislerin hükmü de bu şekildedir. Denilse ki; devlet başkanının "kim bir düşmanı öldürürse Selebi onundur" sözünde beşte bir pay seleblerden iptal halde seleb tahsisi yine de geçerli olmuyor mu? Cevap olarak diyoruz ki, burada tahsisten maksat savaşmaya teşviktir. Yahut ordu askerlerinin seleblerde ortaklık hakkını iptal etmek, sonra beştebir hak sahiplerinin seleblerdeki beştebir hakkını buna tabî olarak iptal etmek suretiyle savaşanlara tahsis yapmaktır. Maksut olarak sabit olmayan şey, tabî olarak sabit olabilir. Mesela, satılan gayri menkulün yol ve suyu maksut olarak sabit olmazsa bile, gayri menkule tabî olarak sabit olması gibi. Bunu açıklama mahiyetinde şöyle bir örnek verebiliriz: Devlet başkanı düşmanın bir şehrini ele geçirdiği zaman savaşanların ganimet hakkını ve beşte biri iptal ederek onu haraciyye (haraca tabî) bir yer sayabilir. 1024- Beşte dördünü ganimeti alanlara verip beşte bir payı da zengin savaşçılara haraç yapmak isterse, bu uygulaması doğru olmaz. Çünkü bu beşte bir payını iptalde maksut, mevcut değildir. Bu da caiz olmaz. Birinci durumda ise ganimeti alanların hakları iptal edildiği için beştebir payı da buna tabî olarak iptal olur. İki durumda da yaran sırf savaşçılara veriyorsa da, bu işlem caizdir. 1025- Darulislamdan gönderilen seriyyeye devlet başkanı "Kim bir düşman öldürürse selebi onundur. Kim bir şey (ganimet) alırsa arkadaşlarına birşey vermeksizin onundur" derse, bu uygulaması caiz olur. Çünkü bunda tahsis manası vardır. Savaşçıya ve ganimeti alan kişiye tahsis yapılmış olmaktadır. Bununla da teşvik manası gerçekleşmektedir. Halbuki üçte bir oranında tahsis yapsaydı bu gerçekleşmezdi. Çünkü sözü edilen tahsiste yalnızca bazılarına mahsus kılmak yahut ganimeti alanlardan birinin hakkını iptal etmek söz konusu değildir. 1026- Devlet başkanı darulislamdan bir veya iki kişi gönderse, bunlar da ganimet alsalar, sadece beşte birini verirler. Çünkü dini güçlendirme gayretiyle bu ganimetleri aldılar. Devlet başkanının izni ile çıktıkları için onun gücü ile hareket etmiş sayılırlar. Herhangi bir güçlük anında başkanın onları koruması ve desteklemesi gerekir. Bu sebepten aldıkları ganimet beşe bölünür ve beşte biri alınır. Halbuki başkanın izni olmadan çıkan haydutun durumu böyle değildir. 1027- Devlet başkanı onlara, "Ne alırsanız aranızda paylaşın. Beştebir pay sizden almmıyacak" derse, caiz olur. Ama satvet ve caydırıcı güç sahibi olduklarında bu şekilde söylerse, caiz olmaz. Çünkü caydırıcı gücü olmiyanların ganimetlerinde beştebir payı, başkanın izni itibariyle sabit olur. Başkan sözü itibariyle vacip olan bir şeyi yine kendi sözü ile iptal edebilir. Ama caydırıcı güç sahiplerinin aldığı ganimetlerde beştebir payının vacip oluşu, devlet başkanının izni ile değildir. Onun izni olmaksızın düşmana saldıracak olurlarsa ganimetlerinin beşte biri alınır. Çünkü caydırıcı güce sahip iseler, dini koruma ve güçlendirme durumu onların savaş-masıyle gerçekleşmektedir. Devlet başkanının izni dışında çıkmışlarsa, beştebir payı başkanın düşürmesiyle de olsa, düşmesi caiz değildir. Çünkü devlet başkanı "sizden beşte bir alınmıyacak" demekle kendilerine yardım istemeleri halinde yardım etmiyeceğini belirtmiş durumdadır. Böylece haydut durumuna geçmiş olurlar. Aldıkları ganimetlerde beşte bir payının verilmesini zorunlu kılan sebep de ortadan kalkmış olur. Halbuki caydırıcı güçte olanlar için devlet başkanının demesiyle de bu sebep ortadan kalkmaz. Çünkü sebep onların kuvvet ve caydırıcı güçleridir. Devlet başkanının "Beşte bir pay sizden alınmı-yacaktır" demesinden sonra da bu sebep devam etmektedir. 1028- Devlet başkanı darıharpte bir seriyye gönderip beşte bir dışındaki beşte dördü onlara tahsis etmesi caizdir. Öncekine kıyasla caiz olmaması gerekirdi. Çünkü bu tahsiste beşte bir payı dışında askerin hakları seriyyeye tahsis edilmiş bulunmaktadır. Tahsis sebebiyle beşte bir pay sahiplerinin hakkını iptal etmek caiz olmadığı gibi, askerin hakkının da iptal edilerek tahsis yapılması aynı şekilde caiz olmaması gerekirdi. Ancak arada şöyle bir fark vardır: Beşte bir pay sahipleri çarpışma ve meşakkate katlanmadan da bu hakka rnüstehaktırlar. Ancak savaşçı olanların hakkına tâbt olarak iptal olması dışında haklarının düşmesi caiz değildir. Savaşanlar ise savaşma ve meşakkate katlanma ile beşte dört payı almaya müstehak olurlar. Ganimet alınmadan önce bazılarına katlandıkları fazla meşakkat sebebiyle bazı tahsislerde bulunmak caizdir. Başkalarının hakkını iptal etmiş olsa bile başkan böyle bir tahsisi yapabilir. 1029- Devlet başkanı darulharpte bir seriyye gönderip "aldıklarınızın beştebir payı dışındakinin dörtte biri sizindir" derse, gönderdiği başka bir seriyyeye de "Beşte bir dışındakinin üçte biri sizindir" söylerse, her seriyyeden bir kişi yolu şaşırıp diğer seriyyeye katılsa, iki seriyye de ganimet alsa ve karagaha varıncaya kadar iki seriyye bir daha karşılaşmasa, her birinin aldığı ganimetler fertlerine paylaştırılır ve iltihak eden şahıslar da istihsan yolu ile başkanın kendilerine tahsis ettiği şeylerde dahil edilir. Belirttiğimiz bu şey, daha önce geçen meselede istihsanın sahih şeklidir. Başkanın üçtebir pay verdiği seriyye fertlerinden ise payına düşen üçte bir miktarı, dörtte bir verdiğinden ise dörtte biri alır. Üçte bir ile dörtte bir arasındaki fark onun payından karargah askerlerine ganimet olarak verilir. 1030- İki seriyyeden bir fert seriyyelerin birinden diğerine iltihak etse, ganimetleri yüzbir paya bölünür. Çünkü sayıları yüzbirdir. Paylar da sayıya göre olur. 1031- Sonra iltihak eden adam başkanın ganimetten kendisine tahsis ettiği payı alır. Çünkü istihkakı miktar olarak belirtilmiştir. Ancak ganimet alındıktan sonra tahsis edilen payından sadece belirtilen miktara hak kazanır. Beraberindekilerin tahsis edilmiş paylarına ilişmez. Çünkü başkan tahsiste ayrı statüye tabî tutmuştur. Tahsis ile hak edilen şeylerde aralarında eşitlik caiz değildir. 1032- Askerin karargahına yaklaşmadan önce iki seriyye bir araya gelse, bir mesele dışında cevabı yukarıda belirtiği-miz gibidir. Ganimetten seriyyeye iltihak eden kişiye isabet eden kısmı başkanın kendileriyle beraber kendisini gönderdiği arkadaşlarının payına ekler ve başlangıçta başkanın tahsis ettiği şekilde eşit olarak aralarında paylaşırlar. O seriyye ganimet almamışsa, iltihak eden arkadaşın payına ortak olurlar. Çünkü karargahta elde etme durumu hepsi ile gerçekleşmiştir. Sanki ganimet almaya kendileri de katılmışlardır. Şuna benzer; Aralarından biri yolu şaşırıp tek başına gitse ve seriyye ganimet almamışken kendisi alsa, sonra karargâha gelmeden karşılaşsalar, bütün seriyye onun aldığına ortak olur. Sanki hep birlikte onu almışlardır. Karargaha varıncaya kadar karşılaşmazlarsa tahsis edilen ganimet sadece onundur. 1033- iki seriyye de ganimet alsa ve birbirlerinin yardımına gelecek kadar yakın olsa, ancak her seriyye diğerinden ayrı ganimeti almış olsa, birbirinin ganimetlerine ortak olmazlar. Nitekim devlet başkanı seriyyeden sadece bazı fertlere ganimet tahsisi yapacak olursa, bilfiil ganimetin alınmasına katılmış olsalar bile seriyyenin diğer fertleri bir şey alamaz. Bu mesele de aynen böyledir. 1034- Yakın olmaları itibariyle ganimet almada iki seriyye hükmen birbirine ortak bile olsalar, birbirinin paylarından birşey alamazlar. Nitekim iki seriyye karargah askerlerinin kendilerine yardım edebilecek bir yakınlıkta savaşsalar bile, askerler alınan ganimete bu yakınlık sebebiyle ortak olamazlar. İki seriyye fertleri arasındaki hüküm de böyledir. 1035- Ama hepsi beraberce bir ganimet alsalar, şahıs başına göre taksim edilir. Taki her seriyye için tahsisin yeri belli olsun. Çünkü tahsisin yeri aldığı ganimettir. Her seriyyenin ganimeti de bu taksimle açığa çıkar. Sonra her seriyye payına düşenden tahsisini alır. Geri kalan kendileriyle karargah askerleri arasında ortaktır. Tahsiste süvari ile piyadenin eşit olduğunu belirtmiştik. Ancak kumandan kendilerine, "Beşte birden gerisi sizindir. Süvari süvarinin, piyade de piyadenin payını alacak" şeklinde belirtmişse, o zaman farklı olur. Çünkü istihkak, belirtme itibariyledir. Ganimet tahsisinde birini diğerinden üstün tutmuşsa, o zaman belirttiği şekilde uygulama yapılır. Tercih yap-mamışsa hepsine eşit olarak dağıtılır. 1036- Devlet başkanı farklı tahsis yapmadığı zaman bu işlemde ganimetten sabit olan istihkaklarına göre hak sahibi olmaları gerekir, denilemez. Çünkü iki taraf (piyade ve süvari) de savaşmaları sebebiyle ganimet almaya müstehak olurlar. Sonra, tahsis ganimetten farklıdır. Tahsis meşakkat ve çabalan itibariyle devlet başkanı tarafından maktu olarak belirtilen karşılıktır. Mutlak olanın, çelişik iki hükümde mukayyed üzerine hamledilmesi, presiple-rimize göre doğru değildir. İkisi de aynı olay hakkında ise, ganimette takyidin tahsiste akyid mesabesinde kabul edilmesi caiz olmaz. Ancak tahsiste adlandırmanın mutlaklığına itibar edilir ve aralarında eşit kabul edilir. Nitekim "Kim bir düşman Öldürürse, selebi onundur" denildikten sora bir düşmana süvari ve piyade saldırıp öldürseler, selebi aralarında ikiye bölünmez mi? 1037- Devlet başkanı seriyye olarak gönderdiği zimmîlere: "Aldıklarınızın dörtte biri sizindir" der ve aralarında hem süvari hem de piyade varsa, dörtte bir pay aralarında eşit dağıtılır. Müslümanlar için de böyledir. 1038- Zımmilerin müslümanlar gibi belirli payları yoktur ki tahsis ona göre tesbit edilsin, diye itiraz edilse, deriz ki; Devlet başkanı, yüzü müslüman, yüzü de zimmî olan bir seriyye gönderse ve dörtte bir tahsis yapsa, bu tahsis aralarında paylaştırılıp eşit otarak müslümanlara yarısı, zimmîlere de yarısı verilecek olsa ve bu taksimde ikisi aynı işi yapmalarına ve aynı ücreti almalarına rağmen zimmî piyadenin müslüman piyadeden daha çok alması gibi piyade süvariye tercih edilse, bundan daha kötü bir iş olur mu? Burada sanki bu meselede muhalif birine işaret edilmektedir. Ancak muhalifin kim olduğu belirtilmemiştir. Herhalde onun muhalifi iki ayrı olayda da olsa mutlakm mukayyede hamledileceğim söyliyen kimsedir. Bu konu fıkıh usulü kitabında belirtilmiştir. En iyi bilen Allahtır.[1] [1] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/133-146 |