Konu Başlığı: Şartlı eman 2 Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:27:07 Şartlı Eman 369- Müslümanlar kendilerine rehberlik etmek ve hiyanet etmemek üzere birine eman verseler, sonra adam hiyanet etse, müslümanların onu öldürmesi caizdir. Rehberlik için evinden yahut kalesinden çıktıktan ve müslümanlara katıldıktan sonra hainlik ederse veya rehberlik etmeyerek hiyaneti açığa çıkarsa, müslümanların kendisine verdiği emanı kaybeder. Akibeti imama (devlet başkanına) kalmıştır. Dilerse öldürür, dilerse fey (ganimet) sayar. Çünkü aralarında şart böyle koşulmuştur. Rasulullah buyuruyor: "Müslümanlar şartlarına bağlı kalırlar." Hz. Ömer de şöyle demektedir. "Şarta bağlı kalmak lazımdır." Zaten adam, kanının dökülmesi helal olan bir kimsedir. Rehberlik etmek ve hıyanet yapmamak şartı ile kanının dökülmesi haram kılınmıştır. Haramın sebeplerini şarta bağlamak, talak ve köle azad etmede olduğu gibi, caiz ve sahihtir. Şan ortadan kalkarsa tekrar kanının dökülmesi caiz olur. Emandan sonra ahdi bozmak ve emin olacağı yere götürmek hiyanetten sakınmak İçindir. Şartı açık koşmakla Musa bin Cubeyr'in hadisini buna delil olarak göstermekte ve şöyle demektedir: Rasulullah (s.a.v.) Hayber'in son kalesini ondört gün muhasara etti. Helak olacaklarını anlayınca Rasulullah'a barış teklif ettiler. İbn Ebi'l hiyanet anlamı da kendiliğinden kalkmış olmaktadır. 370- Hukayk'e: Aşağıya gel de konuşalım, diye haber yolladı. Olur, dedi. Hayberi terketmeleri ve kendilerine dokunulmamasi şartı ile anlaştılar. Böylece arazi ve mallarını, hurmalıklarını ve bağlarını, herkesin giydiği elbisesi dışında servetlerini Rasulullah'a bırakmak üzere sulh yaptılar. Sonra şöyle dedi: Bunlardan birini inkar ederseniz. Allanın ahdini (emanı) kaybedersiniz. Bu şekilde onunla sulh yaptılar. Sonra İbnu Ebi'l-Hukayk gümüş kapları ve birçok malın varlığım inkar edip gizledi. Bunlar Mesku'l-Cemel denilen yerde İbn Ebi'l-Hukayk'ın oğlu Kinâne'de bulunuyordu. Bunlar da Mekkelilere Ödünç verdikleri bazı süs eşyaları idi. Çoğu zaman Mekke'den bir adam gelir ve yapılacak düğünde kullanılmak üzere ödünç alırdı. Bu durum Ebû'l-Hukayk ailesinde teselsül edip geliyordu. Hatta meğâzî kitaplarında bir defasında bunlardan bazı şeyler kaybolmuş ve kaybeden kişiye on bin dinar bedeli ödettirilmiştir, denilmektedir. Rasulullah adamdan sordu: Medine'den çıkarken yanınızda aldığınız mal ve kablan ne yaptınız? E Ebu'l- Kasım, hepsi savaşta gitti. Zaten böyle bir gün için hazırlamıştık, dediler. Allah'a yemin ederiz fci onlardan hiçbir şey yanımızda kalmadı, diyerek kalmadığına dair bir de yemin ettiler. Yakaladığım takdirde sizi öldürmemi kabul ediyor musunuz? diye sorunca; Evet, dediler. Başka bir rivayette Ebûl-Hu-kayk'in oğullarından Kinane ve Rabia'ya şöyle dedi: Bu eşyalar yanınızda çıkarsa Allanın Rasululünün zimmetini (ahdini) sonra kaybetmeyi kabul ediyor musunuz? Olur, dediler. Bu sözlerine Ebû Bekir, Ömer, Ali, Zubeyr ve yahudilerden on kişiyi şahit tuttu. Yahudilerden biri ayağa kalkarak Kinane'ye: Yanında ise yahut nerede olduğunu biliyorsan kendisine söyle ve canını kurtar. Allah'a yemin ederim ki nerede olsalar muttali olacaklar. Çünkü başka hiçbir kimsenin bilmediği şeylere kendisi muttali olmuştur. İbn Ebi'l-Hukayk onu azarladı. Sonra yahudi uzaklaşarak yerine oturdu. Sonra Rasulullah Zubeyr bin el-Avvâm'a kendilerine işkence etmesini ve üzerlerinde bulunan eşyayı çıkarmasını söyledi. Kinane'yi yaralaymcaya kadar döğmesine rağmen bir itirafta bulunmadı. Bu işin, Rasulullah'ın organ kesme ve vucudda iz bırakacak şekilde eziyet etmeyi yasaklamasından önce olması muhtemeldir. Yasaktan sonra olması halinde bile bu işi, durumu açığa çıkarmak ve başkalarını da benzer hileden alıkoymak için taktik olarak işlediği de muhtemeldir. Rabia bin Ebi'l-Hukayk itirafta bulunarak şöyle dedi: Kinâne'nin her sabah bu harabeye uğradığını gördüm. Rasulullah Zubeyr'e orayı kazmasını söyledi. Zubeyr kazdı ve hazinesini çıkardı. Diğer bir rivayette Rasulullah, İbn Ebi'l-Hukaykı aklî dengesi biraz bozuk olan Salebe b. Sellam'dan soruşturunca, bilmiyorum, ama Kinâne' nin bu harebeye her sabah uğradığını görüyordum, dedi. Orada gömdüğü bir şey varsa ordadır. Rasulullah o harabenin kazılması için adam gönderdi. Kazıldı ve hazine çıkarıldı. Bunun üzerine Kinane b. Ebi'l-Hukayk1 i öldürülen kardeşine karşılık olarak öldürmesi için Muhammed bin Mesle-me' yi gönderdi. Çünkü kardeşi Mahmud b. Mesleme'nin üzerine büyük bir taş indirerek öldürmüştü. Kanlarının dökülmesi ve çoluk çocuklarının ganimet olarak alınması şart koşulduğu için kendilerine bu uygulama yapılmıştır. Rasulullah (s.a.v.) Huyey bin Ahtab'ın kızı Safiyye'yi ganimet olarak aldı. Kinane ile evli idi. Yanında amcasının kızı da vardı. Hayber halkından bu ikisi dışında kimseyi de almadı. Dıhyetu-1-Kelbî'ye Hayber ganimetlerinden vereceğini vadetmişti. Dıhye, Safiyye'yi kendisine vermesini isteyince, ona Safiyye'nin amcasının kızını verdi ve Safiyye'yi kendisine alıkoydu. Henüz yeni gelin olmuş fakat zifaf olmamıştı. Meğâzî kitaplarında belirtildiğine göre Safiyye birkaç gün önce ayın gökten kucağına düştüğünü rüyasında görmüş ve uyandıktan sonra rüyasını Kinâne' ye anlatmıştır. Bunun üzerine yüzüne bir tokat atarak, Muhammed'in karısı mı olmak istiyorsun? diye azarlamıştır. Sonra Rasulullah onu çadırına götürmesi için Bilal'e emir verdi. O da öldürülenlerin arasından geçirerek götürdü. Rasulullah bunu görünce hoşlanmadı ve şöyle dedi: Henüz genç bir cariyeyi cenazelerin arasına mı götürdün? Sende rahmet kalmamış. Bilal özür diledi ve şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasulü! Onu sadece kavminin ölülerini görsün diye oradan geçirdim. Bunu tavsib etmediğinizi bilmiyordum. Yine Meğâzî kitaplarında zikredildiğine göre Rasulullah onu azad ettikten sonra kendisi ile evlenmiştir. Kendisi ile evlenmek için Ümmü Eymen'in onu hazırlamasını söyledi. Medine'ye varmadan önce konaklama yerinde onunla zifafa girdi. Rasulullah'm yanında itibarı büyüktü. Hatta rivayete göre zifafa girdikten sonra binmesi için kendisine deve getirildiğinde Rasulullah ayağını dizine koyarak binmesini söylediyse de kendisi Rasulullah'ın dizine sadece dizini koyarak bindi. Kendisi istemiş olsa bile ayağını Rasulullah'ın dizine basmayı hoş görmemiştir. Bu davranışı Rasulullah'm hoşuna gitti. Medine'ye vardıktan sonra Hz. Aişe kendisini görmek amacı ile bir yabancı gibi yanma vardı. Rasulullah'm ve onun aşiretinden bazı kadınların yanında oturduklarını gördü. RasuluIIah içeri giren kadınlar arasından Hz. Aişe'yi tanıdı. Tekrar odasına dönünceye kadar bu konuda ona bir şey söylemedi. Sonra RasuluIIah yanına vardı ve kendisine şöyle dedi: Safiyye'yi- nasıl gördün? Şu cevabı verdi: Yahudi kadınları arasında bir yahudi kızdan başka bir şey görmedim. Ancak onu sevdiğim duydum. Bunun üzerine Hz. Peygamber: Öyle deme ya Aişe. Kendisine İslâmı arzederken yüzünde bir nefret alameti bile görmedim, buyurdu. Yine rivayete göre Rasulullah'ın diğer hanımları onunla bir araya geldiklerinde: Ey yahudinin kızı! diye kendisine hitabetmelerinden hoşlanmıyarak durumu Rasulullah'a şikayet etmiş, bunun üzerine RasuluIIah da şöyle buyurmuştur. Bir daha sana böyle derlerse, sen de onlara: Hanginiz benim gibidir? Babam nebi, amcam nebi ve kocam nebidir. Kendisi Harun (a.s.) soyundandır. Kendilerine bu şekilde karşılık verince Hz. Aişe ona: Ey yahudinin kızı, bunu kendinden söylemiyorsun, demişti. Ganimet olarak alındıktan sonra nafile olarak başkalarına bağışlanmasını caiz görenler, Rasulullahm Dıhye'ye Safiyye'nin amcasının kızım- bağışlamasını delil olarak göstermektedir. Ancak bunun gerçek tevili îmam Muham-med'in söylediği gibi şu şekildedir: Ketibe kalesi Rasulullaha mülk olarak geçmişti. Onun için cariyeyi ona bağışladı. Yine bu şekilde muamelenin caiz olduğunu kabul eden fakihler bazı yollardan rivayet edilen bu hadisle istidlal etmişlerdir. Rivayete göre yahudiler şöyle demişlerdir: Ya Muhammed! Malların sahibi biziz, Onları herkesten çok kendimiz biliyoruz. Bizi buradan çıkarma, ortak olmak üzere onları bize bırak. Bu şekildeki izah Ebû Hanife'nindir. Onu da Müzâra'a Bölümünde belirttik.[24] [24] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 1/275-178 |