Konu Başlığı: Kaledeki düşmana müslümanın eman vermesi Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 12:58:47 Kaledeki Düşmana Müslüman Kişinin Karşılıklı Veya Karşılıksız Eman Vermesi 809- Aralarında müslüman bir esirin bulunduğu kaledeki düşmanı müslümanlar kuşattıklarında esir müslüman düşmana eman verip geceleyin müslüman askerlerin karargahına çıkarıp getirirse, gelen düşmanın tümü ınüslümanlara fey' olur. Çünkü onlara eman veren esir, aralarında mağlub ve makhur bir kişidir. Böylelerin verecekleri eman geçerli değildir. Sonra, bu eman ile müslümanlarm çıkarını değil, sadece kendini kurtarmayı amaç edinmiştir. Böylelerinin emanını geçerli sayarsak müslümanlar artık kuvvetle düşmanın bir kalesini bile fethetme imkanı bulamazlar. Çünkü esir bir müslümanm bulunmıyacağı kale çok nadirdir. Müslümanların fethedeceğine düşman kesin inandığında bu esire emreder ve ondan eman alırlar. Aralarında müslüman esir olmadığında da içlerinden birine müslüman olmasını emreder ve ondan eman alırlar. Bunun hükmü de esirin hükmü gibi olur. Bütün bu sebeplerden dolayı hepsi müslüman-larafey' olur, dedik.[27] 810- Kıyasa göre erkeklerinin hepsini öldürmek caizdir. Çünkü geçersiz eman öldürmeyi engellemez. Tıpkı aklı ermeyen bir çocuğun veya delinin eman vermesi gibidir. İstihsana göre ise, erkeklerini öldürmek doğru değildir. Çünkü Rasulullahın "En basitleri onların çıkarını gözetir" sözünün zahirî buna delalet etmektedir. Zira hadis, esiri de, başkasını da kapsar, Bu zahirle amel terkedilecek olursa, şüphe ile geçersiz olan şeylerde şüphe olarak kalır. Tıpkı "Sen ve malın babana aitsiniz" sözü mesabesindedir. İkinci olarak kaledeki düşman savaşmak için değil, eman istemek için karargaha gelmiştir. Bu da esirin kendilerine verdiği emana itibar edilerek meydana gelmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi muhasara altındaki düşman silahını bırakarak veya eman istiyerek savaşı bırakmış bir şekilde teslim olup geldiğinde öldürülmekten emin olur. Bunlar da öldürülmekten emin olurlar. Ama köle olmaktan kurtulamazlar. Humus (beşte bir) kısmı ayrıldıktan sonra askerler arasında ganimet olarak taksim edilirler. Onlara eman veren kişinin yeni müstüman olan veya aralarında eman ile bulunan biri olmasında durum değişmez. 811- Müslüman askerlerden biri onlara eman verirse, emanı geçerlidir. Çünkü onlardan emin oiup müslüman askerler arasında güven içindedir. Verdiği eman İslam cemaatinin verdiği eman gibidir. 812- Devlet başkanı emanlarımiı geçersiz olduğunu bildirdikten sonra kalelerinden çıkmaz ve kendisi onlara eman verdikten sonra caymış ve savaşmayı uygun görmüş gibi onlara savaş açmış ise, bu durumda İslam ordusunun karargahına gelip "Bize falan kişi eman verdi" derlerse, adaletli iki müslüman şahit getirmedikçe söyledikleri kabul edilmez. Çünkü zahire göre fey1 olmuşlardır. Müslümanların onlardaki hakkını yok eden bir şeyi iddia ettiler. Onun için buna mutlaka adaletli iki müslüman şahit getirmeleri gerekir. Sözünü ettikleri adamın "Ben onlara eman verdim" demesi de kabul edilmez. Çünkü kendi yaptığına şahitlik yapmaktadır. Halbuki kişinin kendi kendi-ne şahitliği muteber değildir. 813- Ama adaletli iki müslüman şahitlik yaparsa eman geçerli olur ve emin olacakları yere götürülmeleri gerekir. Çünkü delil ile sabit olan, gözle görerek sabit olan gibidir. 814- O adamın sözünden başka delilleri yoksa, fey' olurlar. Ancak mevcut olan şüpheden dolayı ve istihsana göre erkekleri öldürülmez. Çünkü sözkonusu adam öldürülmelerinin haram olduğunu haber vermiştir. Sözünde doğru olması muhtemeldir, öldürmenin haram oluşu da dinin hükümlerin dendir. Hükmün bağlayıcılığında haberi vahid (bir tek kişinin verdiği haber) din işlerinde hüccettir. . 815- Müslümanın onlara bin dinar karşılığında eman verdiğini daha kalelerinden çıkmadan devlet başkanı öğrenirse, istediğini yapmakta serbesttir. Dilerse o emanı kabul eder ve darulharpten çıkıncaya kadar onlara dokunmaz, dinarları da alarak müslümanlara fey1 sayar. Çünkü devlet başkanı bu şekilde emanı tasvib edebileceği gibi kendisi de böyle bir eman verebilir. Alınan mal da asker gücü ile alındığı için onlara fey' olur. Dilerse dinarlarını geri verir ve hıyanetten sakınmak için emanla-rıiun bozulduğunu bildirerek onlarla savaşır. Tıpkı kendisi onlara bu şekilde eman vermiş ve bozmuş gibi olur. 816- Adam onlarla barış yaptığında müslümanlarm karargahına girmiş veya kalelerini tahrip etmişlerse, devlet başkanı onlardan bin dinar alıp müslümanlara fey' yapabilir. Çünkü burada müslüman lan gözetmesi, böyle bir barışın caiz oluşuna dayanmaktadır. Onlar karargahta emin olup devlet başkanının emin olacakları yere ulaştırmcaya kadar emanı altındadırlar. Dinarlarım geri verse bile durum değişmez. Böylece anlıyoruz ki dinarları alması müslümanlarm yararınadır. Tasarruf yetkisi alınmış köle gibidir. Kendini ücretli sayar ve çalışmaktan kurtulur. 817- Dinarları askerler arasında dağıtırsa, onlara "Darulharpten nereye isterseniz gidin" der ve emin olacakları yere varıncaya kadar onlara dokunmaz. Böylece antlaşmada onlar için koşulan şarta bağlı kalma sağlanmış olur. 818- Müslümanlar kaleyi fethedince içlerinden biri "Ben onlarla şu bin dinar karşılığında sulh yapmıştım" der ve kale-dekiler de onu doğrularsa, devlet başkanı bunun bir değerlendirmesini yapar. Onu doğrulamak müslümanların yararına ise tasdik eder ve dinarları ondan aldıktan sonra kale halkına diledikleri yere gitmelerini emreder. Sözünü tasdik etmemesi müslümanların yararına ise, yalanlar ve dinarları almaksızın kale halkını fey1 sayar. Çünkü müslümanların koruyucusudur. Müslümanlara en yararlı olanı a-raştırır ve onu yerine getirir. Nitekim karşılıksız onları bağışlayıp salıvermek isterse, salabilir. Bu da onun gibidir. Ne olursa olsun, adamın onlara eman verdiğini haber vermesiyle meydana gelen şüpheden dolayı, erkeklerini öldü-remez. 819- Adam eman verdiğini söylediği zaman onlar kalelerinde ise, eman altında olurlar. Devlet başkanı da dilediği şekilde hareket eder. Tıpkı bu durumda onlara yeni eman vermiş gibidir. Müslümanlar açısından bunun bildirilmesi, yeni eman verilmesi gibidir. En iyi Allah bilir.[28] [27] Eman verebilmek ve verilen emanın geçerli olabilmesi için, o sırada dâruİ-îslamda ikamet etmek gerekmektedir. Dâruiİslam dışında bulunan iş adamları veya esirler ya da ülke dışında müslüman olup hicret etmemiş olanların emanları, İslam idaresinin velayet alanı dışında kaldıklarından ve ayrıca İslam ülkesindeki ahval ve şartlardan habersiz olmaları ihtimali bulunduğundan geçerli sayılmamaktadır. (Ebu Yusuf, el-Harac, s. 222; Kâsânî, el-Bedâi, VII/107; Bilmen, Hukuk-ı İslamiyye 111/380). Editör. [28] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/57-60 |