๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Devletler Hukuku => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:09:54



Konu Başlığı: İslam ordusundan eman isteyen savaşçı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:09:54
İSLAM ORDUSUNDAN EMAN İSTEYEN SAVAŞÇI DÜŞMANIN DURUMU




664- Düşman savaşçılardan kale veya sığınakta olmayan bir kişi müslümanlardan eman diler ve: "Bana eman verin, dışarı çıkayım, sonra da memleketime gidip size ticaret malları geti­reyim" der ve gidip ticaret malları, silah ya da başka birşey ge­tirecek olursa ve "bu, benim mailindir" derse, söylediği geçer­lidir ve getirdikleri emniyet altındadır.

Çünkü yenik olmadığı bir durumda olduğu halde kendisine eman veril­miştir. Onun durumu, İslam diyarına girmek için kendisine eman verilmiş kim­senin durumu gibidir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, belirtmemiş olsa da malı ona tabî olarak emniyet içerisinde olur. Mahsur durumda olmadığı halde İslam ordusundan eman isteyip kendisine eman verilen kişinin durumu da öyle­dir. Ama belirtip malı için eman istemişse o zaman haliyle açıkça malına eman verilmiş olur.

665- Yine beraberinde bir kadın getirir ve "Bu benim esim­dir yahut lazımdır ya da kızkardeşimdir" der ve beraberinde çocuklar getirip bunlar benim çocuklarımdır, derse, dediği ka­bul edilir ve getirdikleri de kendisiyle birlikte eman içerisinde olur.

Malı ona tabî olduğu gibi çoluk-çocuğunun da ona tabî olacaklarını daha önce belirtmiştik.

Ama getirdikleri kimselerden onun yalan söylediğini iddia eden çıkarsa, bu iddiada bulunan kimse fey1 olur.

Çünkü eman hususunda ona tabî olduğunu yalanlayınca köleliğini bizzat ikrar etmiş olur.

Beraberinde getirdiği ve eman istediği kimseler onu doğruladıktan sonra kendisi cayar ve: Benimle onlar arasında bir akrabalık yoktur, der, onlar ise onun yalancı olduğunu söyleyecek olurlarsa, hepsi emniyet içeri­sinde olurlar.

Çünkü başlangıçta birbirlerini doğrulamakla emandan istifade etmişler­dir. Eman verilmiş kimsenin sözüyle bu eman geçersiz olmaz. Onun, onların köle edilmelerine karar vermesi geçersizdir. Şayet İslam ordusunun komutanı onlardan birinden şüphelenirse, ona yemin ettirir. Yemin etmekten kaçınırsa, ya da akrabası olmadığını söylerse, köle edinilir, ama öldürülmez.

666- Şayet beraberinde erkek kişiler getirir ve: Bunlar be­nim oğullarım ve kardeşler imdir, derse hepsi fey' olurlar.

Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi savaşabilen durumda olanlar eman hususunda ona tabî olmazlar. İslam diyarına girmek için eman istemekte de or­dudan eman dilemesinde de durum budur. Eman dilerken onları da şahsen zik­retmesi ya da kendileri eman talebinde bulunmuş olmaları gerekir.

667- Şayet ticaret malı ya da köle getirir ve bu, benim ma-Iımdır yahut bir kadın getirir ve bu, benim esimdir der ve on­ları, İslam ordusuna yakın bir köyden veya sığınaktan getirdiği bilinirse -ordugahtatakilar bilmese bile- onlara dokunulmaz. O kadın veya köle yahut malın nerede bulunduğunu İslam ordu­su daha önce bilmiş olsaydı onları yenip alma imkanına sahip bulunmuş olsa da durum değişmez.

Çünkü onları elde etme, onları bilmeden gerçekleşemez. Durumu bilin­meyen yakın, uzak gibidir. Görmüyor musun, yakınında su bulunduğu halde suyun yakın olduğunu bilmeyen kişi teyemmüm ederse, su uzakmış gibi teyem­mümü sahih olur.

668- Şayet İslam ordusu onların yakın bulunduklarım bilir, ama onlara saldırılmamış ve müslümanların hakimiyet alanın­da değillerse, yine onlara dokunulamaz.

Çünkü daru'l-küfür hakimiyeti altında bulunanlar, onlara savaş açılıp ele geçirilmedikçe sırf varlıklarının bilinmesiyle yenilmiş sayılmazlar. O yer yakın bile olsa, müslümanların hakimiyeti altına girmemiş bir yerden onu getirdiği için, getirdiği onun olur.

669- islam ordusunun yakınında bir köyden ve kafirlerin kendilerim korumaktan aciz oldukları bir yerden onları getir­miş olsa, İslam ordusu onların varlığından haberdar ise ya da

oraya girdiklerinde onların varlığından haberdar olacaklarsa, getirdikleri üzerinde bir hak iddia edemez.

Çünkü İslam ordusu düşman yurduna girdikleri zaman gayeleri onları yenmektir. Şayet kendilerini ordudan koruyamayacak durumda bulunan bir sa­haya girecek ve durumlarını bilecek olsalar, onları mağlup edeceklerdir. Gör­müyor musun, Rasulullah (s.a.v.) Hayber'e yaklaştığında: "AHahu Ekber! Hay-ber harap olmuştur. Biz bir kavmin sahasma indik mi uyarılmış olanlarm sabahı ne kötü olur".[1] Buyurmuştur. Bu yoldan galibiyet gerçekleştiğine göre o kişinin beraberinde getirdikleri, müslümanların hakimiyet sahasına dahil kimselerdir, demektir.

670- Şayet getirdiği şeyler bir köyün yer altındaki sığma­ğından ise ve müslümanlar o köyü bildikleri halde sığınaktan habersiz iseler, getirdiklerinin hiçbirine dokunulmaz.

Çünkü müslümanlar sığınağı bilmiyorlarsa, orada bulunanları elde etmiş olmazlar. O köye girmiş veya girmemiş olsunlar farketmez. Bir defa müslü­manlar o sığınağı bulma yolundan yoksundur.

671- Şayet getirdikleri şeyler, müsîümanların savaş açtığı ve fethetmek için kuşattıkları bir kaleden iseler, getirdiklerinin tamamı fey'dir.

Çünkü müslümanların galibiyeti kaledekilerin hepsini içine alır. En iyi allah bilir. [2]



[1] Saffat:37/177

[2] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/1-3