๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Devletler Hukuku => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 12:50:05



Konu Başlığı: Enfal ganimetler bölümü
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 12:50:05
Enfal (Ganimetler) Bölümü


963- Enfal, esas manasiyle ganimetler demektir. "Nefele"

kökünden türemiştir. Mesela şu beyitte de aynı anlamda kulla­nılmıştır: "Allah'ın takvası en güzel ganimettir. Acele etmek ve beklemek de Allah'ın izniyledir." Cenab-ı Hak da, "Sana en-falı (yani ganimetleri) sorarlar"[8] buyurmaktadır.

Bu ayetin nüzul sebebi, Ubade b. Samit'in rivayetine göre şöyledir: Bedir günü ahlakımız bozulduğundan mahrum kaldık dedi. Ahlakınız nasıl bozuldu? diye sorulunca: Şöyle dedi: Düşman yenilince üç gruba ayrıldık: Bir grup Rasu-lullah'ın etrafında onu koruyordu. Bir grup düşmanı kovalıyordu. Bir grup da mal topluyordu.

Sonra her gurup ganimetlerin kendi hakkı olduğunu iddia etti. Rasulul-lah'ın yanında toplandık. Seslerimiz yükseldi. Rasulullah susuyordu. Bu durum hakkında Yüce Allah "Sana ganimetleri sorarlar. Deki; ganimetler Allah ve Rasulünündür." hükmünü indirdi.

Fakihlerin ibarelerinde enfal lafzının kullanışından maksat, devlet başka­nının ganimet tophyan bazı kişilere tahsis ettiği şeylerdir. Yapılan bu işleme tenfil ve sözkonusu ganimete de nefl adı verilmektedir.

964- Şüphe yok ki savaşa teşvik etmek için düşmandan ganimet almadan önce askere ganimet tahsisi yapmak caizdir. Çünkü İmam (devlet başkanı) teşvik etmekle mükelleftir. Ce­nab-ı Hak buyuruyor: "Ey peygamber, müminleri savaşa teş­vik et"[9] Bu hitap, Rasulullah'a ve ondan sonra gelen her dev­let başkanın adır.

Teşvik de ganimet vermekle yapılır. Yiğit kimseler ganimet­lerden bir şey kendilerine belirlenmedikçe kendilerini tehlikeye attıkları nadirdir. Devlet başkanının böyle bir tahsis yapması onları canlarını tehlikeye atmaya ve düşmanla kahramanca savaşmaya teşvik eder.

Bu tahsisin şekli de: "Kim bir düşman öldürürse her şeyi kendisinindir. Kim birini esir alırsa o kendisinindir" demek şeklinde olur. Nitekim Rasulullah Bedir ve Huneyn gününde böyle ilan ettirmiştir.

Yahut bir seriyye göndererek, "Beşte birin dışında aldığınız ganimetlerin üçte biri sizindir" demesi veya bu sözü kayıtla­madan söylemesi şeklinde olur.

Bu, mutlak olarak söylendiği zaman ganimetler beşe bölün­meden önce üçte biri kendilerine mahsus olup geri kalan gani­metten de beşte bir ayrıldıktan sonra ordunun diğer fertleriyle ortak olurlar. Bu fazlalıkla bağış yapıldığı zaman aldıkları ganimetlerden beştebir pay ayrılır, kalanın üçte biri de onlara mahsus olur. Bu kalan kısımda ordu fertleriyle ortak olurlar. Devlet başkanı, ganimet tahsisi yapmadan önce muharipler bize göre böyle bir hakka sahip değildir.

Şafiinin görüşüne göre düello şekli ile kahramanca vuruşan kimse bir müşriki öldürürse devlet başkanı daha önce ona bir tahsis yapmamışsa bile, öl­dürdüğü düşmanın malını almaya layıktır. Çünkü Rasulullah şeriatı ikame et­mek için "Kim bir düşmanı öldürürse malı onun için ganimettir" buyurmakta­dır. Rasulullah'm ifadelerinde "Dinini değiştireni öldürünüz" gibi sözler, sebebi belirtmek içindir.                               ,

965- Ancak bu, Rasulullah'ın Medine'de ashabı yanında söylemiş olması halinde sözkonusudur. Ne var ki teşvik ihti­yacının ortaya çıkması dışında söylediği zikredilmemektedir. Malik b. Enes, "Rasulullah'ın Huneyn günü dışında "Kafiri öl­düren, malı onun için ganimettir" sözünü söylediği vaki değil­dir, demektedir. Bunu da müslümanlar geri kaçıştıklarında buyurmuştur. O anda düşmana saldırmak için teşvik ihtiyacı doğmuştur. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: "Sonra gerisin geri kaçtınız"[10]Muhammed b. İbrahim et-Teymî, Ra-sulullah'm bunu Bedir Harbinde de söylediğini zikretmekte­dir. O gün teşvike olan ihtiyaç açıktı. Çünkü müslümanlar o gün Cenab-ı Hakkın belirttiği gibi, "Siz zelil idiniz." durumun­da idiler.

Anlıyoruz ki bu ganimet tahsisini, seri hüküm koymak şeklinde değil, teşvik için yapmıştır.

Söylediklerimizi Abdullah b. Şakik'in şu ifadeleri de desteklemek­tedir: Rasulullah Vadilkura denilen yeri muhasara ediyordu. Bir adam gelerek ona şöyle dedi: "Ganimetler konusunda ne dersiniz?" şöyle bu­yurdu: "Beşte biri Allah'ın, dördü de onlarındır" yine sordu: "Ama gani­meti şahıslar kazanıyor?" yine şöyle buyurdu: "Sana bir ok atılıp da sap­landığı yerden çekip çıkarsan bile onu almağa müslüman kardeşinden daha müstehak değilsin."

Tahsis yapılmadan savaşan kişinin ganimete müstehak olamıya-cağına bu açık bir delildir. Irak ve Hicaz alimleri bu görüş üzerinde ittifak etmişlerdir.

Ebû Hanife de şöyle demektedir: "Ganimet alındıktan sonra birine tahsis yapılmaz. Irak ve Hicaz alimlerinin görüşü budur. Şam alimleri ise ganimet alındıktan sonra da birine tahsis yapılmasını caiz görürler.

Ganimet tahsisi savaşa teşvik etmek için yapılır. Bu da ganimet alındık­tan sonra değil, alınmadan Önce yapılır. Sonra, pay ayırmak başlangıçta gani­meti alanların sabit olan hakkını iptal etmek veya beşte biri alacak kişilerin hak­kını düşürmek için değil, tahsisi ispat etmek içindir. Halbuki ganimetler alın­dıktan sonra tahsis yapmak başkalarının hakkını iptal etmektir.

966- Bunun caiz olmadığı el-Hasan'ın rivayet ettiği şu ha­disle sabittir: "Adamın biri Rasulullah'tan keçi kılından örül­müş bir yular istedi. Rasulullah ona: "Yazıklar olsun sana! Ateşten bir yular mı benden istiyorsun! (iki veya üç defa tek­rar etti.) Allah'a yemin olsun ki ne senin istemeğe hakkın var, ne benim vermeğe hakkım var."

Mücahid'in rivayetine göre adamın biri ganimet alınan kıldan bir yumağı elinde tutarak Rasulullah'a geldi ve "bunu bana bağışla" dedi. Rasulullah "Ondan bana düşen payımı sana bağışladım" buyurdu.

Ebû'l-Eş'as es-San'anî'nin rivayet ettiğine göre bir adam kıldan bir yular eline alarak Rasulullah'a geldi ve "Bu yuların bana verilmesini söyle, devemin yuları yok" dedi. Rasulullah ona "Benden ateşten bir yular mı istiyorsun? Ne sen onu istiye-bilirsin, ne ben sana verebilirim" buyurdu. Adam yuları gani­metler arasına attı.

Ganimetler alındıktan sonra tahsis caiz olsaydı adamın ihti­yacı sabit olmasına rağmen Rasulullah onu haram etmezdi.

Rasulullah'm alındıktan sonra tahsis yaptığına dair rivayet ise, kendisinin miskinlerden sayılması itibariyle beşte bir pay­dan tahsis yaptığına yorumlanır. Yahut bunun kendisine ait olduğunu belirterek "Ganimetlerinizden sadece beşte biri be­nim için helaldir. O da size geri gelir" buyurduğu beşte bir pa­yından ayırmış veya savaş alanında alman mallardan değil de Beni Nadir'in malları gibi sadece kendisine ait olan Allah'ın verdiği mallardan vermiştir, sayılır.

Yahut onu Bedir ganimetlerinden vermiştir. Bu ganimetlerdeki yetki Ce-nafa-ı Hakkın "De ki; ganimetler Allah ve Rasulünündür" buyurduğu gibi Rasu-lullah'm elinde idi. Sonra bu şu ayetle neshedildi : "Biliniz ki aldığınız gani­metin beşte biri Allah'ındır."[11]

967- Musa b. Sa'd b. Yezid yahut Zeyd rivayet ederek şöyle der: "Kim bir düşman öldürürse aldığı ganimet onundur. Sa­vaşmadan alınan ganimetler ise eşit olarak dağıtılacaktır."

İbni Abbas'ın da şöyle dediği rivayet edilir: "Enfal Sure­sinin (ganimetlerle ilgili) birinci ayeti indiği zaman Rasulullah ganimetleri eşit paylaştırdı."

Rivayetler, o gün herkese öldürdüğü kafirin malını kendi­sine ganimet alma hakkını verdiğinde ittifak etmektedir. Nite­kim Asım b. Amr b. Katade bu konuda şöyle rivayet etmek­tedir: Ali, Velid b. Utbe'nin, Haınza, Utbe'nin, Ubeyde b. el-Haris, Şeybe'nin malını ganimet olarak aldı ve mirasçılarına verdi. Ubeyde yara almıştı Medineye varmadan önce es-Safra vadisinde Zatu Ecdal denilen yerde vefat etti.

968- Ebû Cehli kimin öldürdüğü konusunda rivayetler deği­şiktir. Abdurrahman b. Avf'tan şöyle rivayet edilmektedir: "Bedir günü iki genç arasında idim. Oldukça genç yaşta idiler. Biri Afra oğlu Muavvez diğeri de Amr b. el-Cumuh'un oğlu Muaz'dı."

Biri şöyle dedi: Ey amca, Ebû Cehl'i biliyor musun? Ne yapacaksın? dedim. Rasulullah'a sövdüğünü duydum. Allah'a yemin ederim ki, karşıma çıkarsa onu öldürmeden bırakmam, dedi. Diğeri de gözü ile işaret ederek aynı şeyi ifade etti.

Sonra Ebû Cehli müşriklerin saflarını düzenlerken gördüm. Aradığınız kişi işte budur, dedim. Kılıçlarıyla üzerine yürü­düler ve Öldürdüler. İkisi de Rasulullah'a gelerek şöyle dediler: Ben onu Öldürdüm, malı benimdir. Rasulullah onlara buyurdu: "Kılıçlarınızı şildiniz mi?" Hayır, dediler. "Kılıçlarınızı bana gösterin," dedi. Gösterdiler, ikiniz öldürdünüz, buyurdu ve ganimeti Afra oğlu Muavvez'e verdi. Meğâzî'de zikredildiğine göre leke ve darbe izlerini onun kılıcı üzerinde

gördü. Kendisinin öldürdüğünü, diğerinin de ona yardımcı olduğunu anladı ve

ganimeti Muavvez'e verdi.

Bir rivayete göre İkrime b. Ebi Cehl'e adam yollıyarak babasını kimin

Öldürdüğünü sordu. Elini benim kestiğim kişi, cevabını verdi. Muavvez'in elini

bilekten kesmişti.

îki rivayetten en meşhur olanına göre Hz. Ali, Ebû Cehli yere sermiş ve

ibni Mesud üzerine saldırarak öldürmüştür. Nitekim îbni Mesud'dan şöyle

rivayet edilmektedir:

"Müşriklerden kimin öldürüldüğünü görüp Rasulullah'a müjde vermek

için ölüler arasında geziyordum. Ebû Cehlin vurulduğunu ve son anlarını

yaşadığını gördüm. Göğsüne oturdum. Gözlerini açtı ve şöyle dedi : Ey koyun

çobanı, yüksek bir yere tırmandın" sonra sordu : Kim galiptir? Allah ve Resulü, dedim. Ne yapmak istiyorsun? dedi. Kafanı kesmek istiyorum, dedim. Bunun

üzerine, kılıcımı al o daha keskindir. Başımı omuzdan kes ki, bakanların

gözünde daha dehşetli görünsün. Muhammed'e vardığın zaman ona söyle ki

bugün eskisinden daha fazla kendisine düşmanım, dedi.

İbnu Mesud derki: Kafasını kestim ve Rasulullah'a getirerek: îşte Allah'ın düşmanı Ebû Cehlin kafası, dedim.

RasuluUah, Allahu Ekber, Bu benim ve ümmetimin Firavnıdir. Bana ve ümmetime olan kötülüğü Firavnın Musa'ya ve Ümmetine yaptığı kötülükten daha büyüktü, buyurdu. Sonra onun kılıcını ganimet olarak bana verdi.

Bazı rivayetlerde de, "Söylediklerini kendisine anlattım. Bunun üzerine şöyle buyurdu : Şüphesiz dünyada kafir oldu, ölüm esnasında kafir oldu ve cehennemde de kafir olacaktır" denilmektedir.

Nasıl ya Rasulullah? diye sorulunca: "Cehennemi göreceği zaman etra­fına bakacak ve arkadaşlarına: Muhammed ve ashabı nerededir? diye soracak ve "Onlar Cennettedir" cevabını alacaktır. Bunun üzerine: "Hayır, bugün zorluk günü olduğu için kaçtılar." diyecektir.

Rasulullah'ın onun kılıcını Abdullah bin Mesud'a verdiği konusundaki rivayetler müttefiktir. Hatta bazı rivayetlerde ondan alınan (ganimet) eşyasını da İbni Mesud'a vermiştir.

Eiı'ün bunlar doğru ise, onu yaralıyan kimsenin öldürmediğine ve öldü­ren kişinin kafasını kesen kimse olduğuna hamledilir. Ganimetlerini îbni Mesud'dan başkasına verdiği doğru ise, bu da birincinin onu yere serdiği, savaşması ve yaşaması imkansız bir hale soktuğuna hamledilir. Bu durumda (ganimet) malı kafasını kesenin değil, birinci kişinindir. İbni Mesud'a kılıcını vermesi ise Bedir ganimetlerinde tasarruf yetkisinin Rasulullah'ın elinde olmasından ileri gelmektedir.

Ganimetler, alındıktan sonra bunlardan tahsisin yapılabileceğini söyliyen-

ler bunu delil göstermekte ve şöyle demektedir: Ganimetten tahsis etmek sure­tiyle kılıcını ona verdi.

Bu ise zayıftır. Çünkü tahsis yolu İle başkasının hakkı olan şeyi devlet başkanının başka kişiye tahsis etmesi caiz değildir. Kaldı ki kılıcı gümüş kapla­malıydı. Şam alimlerine göre altın ve gümüşten tahsis yapılamaz. Bunun tahsis kabul edilmesi bizim lehimize, onlar aleyhine bir hüccet olur.

969- Rasulullah'ın Huneyn günü şöyle buyurduğu Ebû Katade'den rivayet edilmektedir: "Kim bir müşriki öldürür ve öldürdüğünü ispat ederse, malı onun için ganimettir."

Bu hadisin tamamı şöyledir: Ebû Katade şöyle diyor: Huneyn günü müs-lümanlar bir bir dolaştılar. Ben de dolaşırken müşriklerden birinin bir müslü-manın göğsüne tırmandığını gördüm. Arkasından vardım ve omuzuna vurdum. Hemen onu bıraktı ve bana döndü. Beni öyle bir sardı ki o esnada ölümün ko­kusunu burnumda hissettim. Sonra ölünce beni bıraktı. Rasulullah'a geldim ve şöyle buyurduğunu işittim: "Kim bir müşriki öldürürse malı onun için gani­mettir." Bana kim şahitlik yapacak? dedim. Bir adam: Doğru söylüyor ya Rasu-lallah, öldürülen o kişinin malını kendisi aldı. Benim yerime de memnun et,

dedi.

Ebû Bekir itiraz ederek şöyle dedi: Vallahi olmaz. Allah'ın arslanı Allah ve Rasulü için savaşır, sonra ganimetini sen alırsın, Öyle mi? Rasulullah: Ebû Bekir doğru söylüyor, dedi ve ganimetini bana verdi.

970- İbni Abbas'm şöyle dediği rivayet edilir: "Beşte biri ayrılmadan ve eşit bölüşülmeden ganimet verilmez.

Bununla ganimetler alındıktan sonra beşte biri ayrılmadan kimseye gani­met tahsisinin yapılamıyacağını ifade etmiştir. Bu da bizim mezhebimizdir.

971- Hz. Ömer'in de şöyle buyurduğu rivayet edilir: "Ne ganimetten evvel ne de ganimetten sonra tahsis yapılmaz. Ga­nimetler toplandıktan sonra ancak çobana, sürücüye veya bekçiye kayırma olmadan ücretleri verilir.

Ganimetten evvel sözünün manası, ganimet alındıktan sonra demektir. Devlet başkanının beşte biri ayrılmadan önce olsun, ayrıldıktan sonra olsun, kimseye ganimet tahsis etmesi caiz değildir.

Başka bir tevile göre bu sözün manası, teşvike ihtiyaç duymadan önce çarpışmanın başında ganimet tahsisinin doğru olmamasıdır. Çünkü çarpışma­nın başında askerin savaşma gayreti ve şevki çoktur. Teşvik etmeğe ihtiyacı do­ğarsa, ganimet tahsisinin bu esnada olması gerekir. Ganimetler alındıktan sonra

tahsis doğru değildir.

Hadisi Şerifte belirtildiğine göre Peygamber efendimiz gidişte dörtte bir, dönüşte üçte bir ganimet tahsisi yapıyordu. Şam alimleri bunun gani­met alındıktan sonra tahsis yapıldığı şeklinde olduğunu söylemektedir.

Halbuki zannettikleri gibi değildir. Bundan maksat seriyenin başında gi­denlere dörtte bir, arkada gidenlere de üçte bir ganimet tahsisi yapma­sıdır. Çünkü bunları teşvik ihtiyacı daha çoktur.

Seriyyenin önünde gidenler savaşta girişken kimselerdir. Düşman üzerine yürümeleri için teşvik gerekmez. Geride gidenlerin gayretleri azdır. Düşman üzerine yürümeleri için ilgiye muhtaçtırlar. Onun için kendilerine daha fazla ganimet tahsisi yapılmıştır.

Çoban, sürücü ve bekçiler ise ücretle çalışan kimselerdir. Müslümanlar için çalışmaları itibariyle devlet başkanı ücretlerini verir. Bu da "Kayırma olma­dan" sözünün manasıdır. Çünkü çalışmalarının karşılığı kadar ücretlerini verir.

972- Halid b. Velid ve Avf b. Malik'in selb'in (düşmanı öl­düren kişinin onun üzerinde bulduğu eşyanın) beşte birini ayır­madıkları rivayeti zikredilmektedir. Hubeyb b. Mesleme ve Mekhul'un da selbi ganimet saydıkları ve beşte birin ondan da ayrılacağını söyledikleri rivayet edilmektedir. İbni Abbastan da aynı şekilde rivayet edilmiştir.

Bunların sözüne uyulur. Çünkü "Biliniz ki, ganimet aldığı­nız şey" ayetine uygun düşmektedir. Selb de ganimettir. Halid ve Avf dan nakledilen sözün tevili de "kim bir kafiri öldürürse, malı onundur" hadisine uygun olarak devlet başkanının daha önce tahsis yapması halindedir.

Bize göre bu durumda selbin beşte biri ayrılmaz. Ama tah­sis yapılmamışsa, ayrılır. Nitekim Mekhul'dan yapılan rivayete göre Enes b. Malik'in kardeşi Bera1 b. Malik "Merzuban ez-Zare" ismindeki İranlı valiyi öldürmüş, altın ve cevherlerle süslenmiş kırkbin değerinde olan eşyasını zorla almıştır. Ordu kumandanı bunu Hz. Ömer'e yazmış, Ömer de beşte birini al­dıktan sonra geri kalanı kendisine bırakmasını söylemiştir. Bu müşkil bir şeydir. Çünkü önceden ganimet tahsisi yapılmamışsa ve geri kalanı Bera'ya verilmişse, o zaman alındıktan sonra ganimet tahsisi yap­mak demektir. Bu da bize göre caiz değildir.

Ancak kumandan "Kim bir düşmanı öldürürse beşte biri ayrıldıktan sonra aldığı malı onundur." şeklinde önceden sınırlı bir tahsis yapması şeklinde tevil edilir. Bu taktirde bize göre  selbin beşte biri ayrılır, geri kalanı mücahit kişi­nindir.

îbni Abbas'ın "At ve selb, şahsa mahsus ganimettir" dediği rivayet

edilmektedir.

Bundan maksat şudur: Düşmanı Öldüren kişi; kendisine yapılan ganimet tahsisinden başka öldürdüğü kişinin atını da alma hakkına sahiptir. Çünkü se-leb, güçlük ve ceza izharı ile başkasından zorla alınan şeyin adıdır. Bu da eşya­da gerçekleştiği gibi, at için de gerçekleşmektedir. Böylece öldürülenin her şeyi ganimet tahsisi kapsamına girmektedir.

973- Devlet başkanının ganimet tahsisinden sonra kafiri bir müslüman yaralar, başka bir müslüman da öldürürse, o tak­tirde yaralıyan kimse düşmanı elle savaşamıyacak ve bu halde yaşıyamıyacak kadar safdışı etmişse, selb onundur. Bu hale düşürmemişse selb öldürenindir.

Çünkü devlet başkanının bu tahsisden maksadı mücahidin daha çok çaba ve gayret sarf etmesidir. Bu da birinci şahıs tarafından gerçekleşmiştir. Çünkü düşman savaşamıyacak halde safdışı olmuşsa, ikinci şahıs onun kafasını kes­mek için çaba ve meşakkate ihtiyaç duymaz demektir. Eğer bu yaraya rağmen düşmanın hala yaşaması ve savaşması anlaşıhrsa,o taktirde ikinci şahıs onu öldürmek için çaba ve meşakkate katlanmış demektir. Bu durumda selb onun

hakkıdır.

Nitekim avı biri vurur ve yaralar, sonra başkası vurur öldürürse, av birin­ci adamındır. Eğer ikinci şahsın atmasına kadar davranır ve gayret gösterirse, bu taktirde ikinci adamın olur.

974- Muhammed b. Mesleme Marhab'ın ayaklarını kesti ve Ali onun boynunu vurdu. Bu durumda Rasulullah eşyasını Mu­hammed b.Meslemeyeverdi.

Bazı rivayetlerde de ikisinin hakemlik için Rasulullah'a başvurduğu zikredilmektedir. Muhammed şöyle dedi: Ya Ra­sulullah, Allah'a yemin ederim ki, ayaklarını keserken rahat­lıkla öldürebilirdim. Ancak kardeşim Mahmud'un göğsüne değirmen taşını koymuştu. Altında üç gün can çekiştikten sonra öldü. Bunun üzerine Rasulullah Marhab'ın eşyasını Mu-hammed b. Mesleme'ye verdi.

Başka bir rivayette de Muhammed b. Mesleme Marhab'ın ayaklarını kesince Marhab: Ey Muhammed, beni öldür, demiş, Muhammed ise, hayır, kardeşim Mahmud'un çektiğini senin de çekmen için öldürmüyorum, diye söylemiş ve geçip gitmiştir. Sonra Hz. Ali gelip öldürmüştür. Kafasını keserek eşyasını al­mıştır. Rasulullah da bu eşyasını Muhammed'e vermiştir. Muhammed'in oğullarından ravi şöyle nakletmektedir: "Kılıcı yanımızda idi. Üzerinde okuyamadığımız bir yazı vardı. Nihayet bir yahudi geldi ve oku­du. Şunlar yazılı idi: "Bu, Marhab'ın kılıcıdır. Kim ondan yumuşak bir darbe yemek ister!"

975- Hz. Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmektedir: Bir a-dam başka bir adamı yakaladı. Bir başkası gelip onu Öldürdü. Eşyası öldüren adama verildi.

Çünkü herbiri çaba ve gayret göstermiştir. Biri yakalamış, diğeri de Öldürmüştür. Hz. Ömer'in sözünü şunun için alıyoruz: Birincisi yakalamakla onu döğüşmekten alıkoymamıştır. Esas öldüren ikinci adamdır. Böylece tahsis yolu ile eşyası onundur. Tahsis yakahyan için değil, öldüren için yapılmıştır.

En iyi Allah bilir.[12]




[8] Enfa!.8/1

[9] Enfal, 8/65

[10] Tevk\9/25

[11] Enfal, 8/41 (Aslında burada nesh değil, açıklama vardır. Temel olarak ganimetler Allah'ın dolayısiyle peygamberindir. Hükmü sonraki ayetle açıklanarak bu ganimetlerin nasıl dağı­tılacağı açıklanmaktadır. Yoksa, kılasik anlamda Kur'an'da nesh olayı sözkonusu değildir. (Çeviren)

[12] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/113-122