๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Devletler Hukuku => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:05:23



Konu Başlığı: Elçinin verdiği eman
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:05:23
Elçinin Verdiği Eman


703- İmam Muhammed dedi ki: İslam ordusunun komu­tanı bir ihtiyaçla ilgili olarak kale komutanına müslüman bir elçi gönderecek olsa, elçi de gidip mektubu teslim ettiğinde: "Komutan sözlü olarak sana, akraba ve ülkene eman verdiğini haber vermemi istedi, kapıyı aç" derse ve komutanın ağzından bir mektup uyduracak olsa, ya da bir müslüman topluluk hu­zurunda sözlü birşeyler uydursa, kale kapısı açılıp müslüman-lar kaledekileri esir alarak mallarını yağma etmeye başladık­larında kale komutanı: "Elçiniz, komutanınızın bize eman ver­diğini haber verdi" deyip o müslümanları da buna şahit getir­se, kaledekiler eman içerisinde olur ve alınan malları geri verilir.

Çünkü elçinin ifadesi onu gönderenin ifadesi makamındadır. Onun içn bu durumda ordu komutanı kendilerine eman vermiş gibi sayılır.

Elçinin ifadesi, elçi olarak gönderildiği hususta gönderenin ifadesi maka­mında olur, ama uydurduğu meselelerde onun makamında sayılmaz, diye İtiraz edilse;

Deriz ki: Kendisine gönderilen kişi açısından bu ayırım geçerli değildir. Çünkü elçinin hangi sözlerinin doğru ve hangilerinin uydurma olduğunu bilme İmkanı yoktur. Kendisine elçi gönderilen kişi, elçinin verdiği bilgiye i-nanmaktan başka ne yapabilir. Onun için o kişinin elçi olduğunu tesbit ettikten sonra söylediklerini doğru olarak kabul eder. Aslında gönderen kişinin güve­nilir bir elçi seçmesi gerekir. Şayet elçinin haber verdiği doğru olarak kabul edilmezse, aldatma sözkonusu olur ki, bu haramdır.

Görmüyor musun, komutan onlara: Bu aramızda meydana gelecek her hususta benim elçimdir, diye seslense ve elçi de böyle bir davranışta bulunsa, kendilerine eman verilmiş sayılmaz mı? Nitekim bu durum şu ayetlerden de anlaşılmaktadır: "Eğer (peygamber söylemediğimiz) bazı sözleri bize karşı kendiliğinden uydurmuş olsaydı, elbette onun sağ elini (kuvvet ve kudretini) ahverirdik. Sonra da, hiç şüphesiz, onun şah damarını koparırdık."[6]

Halbuki Hz.Peygamber değil, Müseyleme ve benzeri peygamberlik iddi­asında bulunan yalancılar Allah adına bazı şeyler uydurmuşlardır. Onlar elçi olmadıkları için uydurmaları geçerli değildir. Ve dünyada da Allah onlara böyle bir ceza uygulamamıştır. Bu da gösteriyor ki, elçilerin durumu diğerlerinkinden

farklıdır.

704- Elçi zimmî yahut eman verilmiş harp ehlinden biri ise, durum yine aynıdır.

Çünkü bu emanm ordu komutanı tarafından verildiği sabittir, elçi tarafın­dan değildir. Ayrıca elçi onların kalelerinde bulunmaktadır ve onlardan korun­muş değildir. Bu sebeple kendiliğinden vereceği bir eman geçerli olmaz.

Ayrıca burada kusur komutanındır. Çünkü kendisi yasaklanmış bir işte bulunarak kafir ve hain birisini kendisine elçi seçmiştir.

Hz. Ömer (r.a.) vali olan Ebu Musa' Eş'ari'ye "Katibine emret, camiye girsin ve şu mektubu okusun", demişti.

Ebu Musa : Katibim mescide girmez, demişti.

Hz. Ömer: Neden girmiyormuş; cünüb mü? diye sormuş.

Ebu Musa: Hayır. O hiristiyandır. Cevabını vermişti.

Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle demiştir: Sübhanallah! Mü'minlerden başkasını sırdaş edinmişsin? Yüce Allah'ın şu sözünü duymadın mı?: "Kendi (din kardeşlerinizden başkasını (dost ve) sırdaş edinmeyin. (Çünkü) onlar size şer ve fesat yapmakta hiç kusur etmezler..."[7] Yani onlar işlerinizi bozmaktan geri kalmazlar.

705- Elçi: Şu iddia ettiklerini söyledim, derse ve bunu an-cak kendisinin söylemesiyle bilecek olursak ve kale kapısı açıl­mış olup müslümanlar onları esir almış iseler, söylediği kabul edilmez.

Çünkü geriye çevrilip yeniden başlanması mümkün olmayan bir şeyi ha­ber vermektedir ve müslümanların hakkı sabit olduktan sonra bu hakkı bozacak bir iddiada bulunmaktadır. Bu sebeple, delilini ortaya koymadıkça bu iddiası kabul edilmez.

706- Ama esirlerden onun payına düşenler, hür olurlar. Çünkü kendisi onların eman içerisinde olduklarını itiraf et­mektedir. Düşman yurduna kendisinin dönmesine de müsaade edilmez.

Çünkü bu müslümanların hakkı olan bir şeydir.

707- Şayet zimmîlerden bir grup bu konuşmaya şahit olsa, şahitlikleri kabul olunmaz.

708- Şayet kendilerine bu mektubu getiren aslında elçi ol­mayıp kendiliğinden uydurduğu bu mektupla aralarına gide­rek onlara eman verildiğini yazmış ve götürmüşse yahut sözlü olarak: Ben (yahut biz) komutanın elçisiyim, komutanımız size eman verdi derse, onların hepsi esir edilir. Ayrıca devlet başka­nı savaşçılarını Öldürme yetkisine de sahiptir.

Çünkü o şahıs tarafından verilen eman, eman değildir. Ayrıca onlara bu­nu söylediği zaman onlardan korunmuş bir durumda olmayıp aralarında esir makamındaydı. Esirin verdiği eman müslümanlan bağlamaz. Ordu komutanı­nın, onun bu davranışını yüklenmesi mümkün değildir. Çünkü onu kendisi gön­dermemiştir ki, onun sözü komutanın sözü makamında sayılsın.

Burada onları aldatmış sayılmayız. Kusur, kendilerinindir. Kendileri elçi olarak bilinmeyen rastgele bir adama aldanmışlardır. Bu şahıs daha önce İslam ordusu komutanı tarafından hiçbir zaman elçi olarak gönderilmemiştir. Komu­tanın buna önceden engel olması da mümkün değildir. Çünkü böyle birşeyden haberi olmamıştır. Kendi imkanları dışında olan meselelerde karar verilmediği gibi, İslam ordu komutanı da imkanlarının dışında olan birşeyden sorumlu değildir.

709- Elçi olmayan bu şahıs İslam ordusunun karargahın­dan onlara seslenip kendilerine eman verildiğini söyleyecek ol­sa ve onlar da bunun üzerine kapıyı açacak olurlarsa, eman geri alınıncaya kadar eman içerisinde sayılırlar.

Çünkü müslümanların hakimiyet sahasında bulunduğu bir yerde onun bu sözü onlar için emandır. Emana sahip bulunan bir kimsenin eman verme yetkisi bulunan bir kimse namına bunu haber vermesinin sahih olduğunu daha önce belirtmiştik. îster bu haber doğru olsun, ister yalan olsun farketmez. Şayet doğ­ru ise kendisinden haber verilen kişi tarafından, yalan ise haber veren kişi tara­fından eman verilmiş sayılır. Ancak bunun sabit olması için müslümanlardan adil şahitlerin buna şehadet etmeleri gerekir. Çünkü bunda müslümanlarm hakkı olan ganimeti iptal etmek vardır.

710- Şayet komutanın elçisi komutanın mektubunu ilettiği zaman "Falan komutan size eman verdi ve bunu haber vermek üzere beni size gönderdi. Yahut: Komutanın kapısı önündeki müslümanlar size eman verdiler. Ya da: Ben sınırlarınıza gir­meden önce size seslenmiş ve size eman vermiştim. Müslüman­lardan bir gurup da buna şahittirler "derse, haber verdiği du­rum yalan ise, hepsi fey' olurlar.

Çünkü kendisi komutanın elçisi değildir ki ifadesi komutanın ifadesi gibi olsun. Kendisi komutanın yanındaki müslümanlarm elçisi de değildir. Bu du­rumda kendisinin eman verme yetkisi de yoktur. Çünkü onların hakimiyet saha­sında bulunmaktadır. İşte bu sebeplerden dolayı sözünün hükmü geçersizdir.

711- Şayet müslümanlardan bir kişi kendi özel bir ihtiyacını gidermek üzere aralarına gönderilse, o da gidip ihtiyacını gi­derdikten sonra, kendisini gönderenin kendilerine eman ver­diğini haber verse, yine bu eman geçersizdir.

Çünkü böyle sıradan askerlerden bir elçi komutanın yahut müslüman ce­maatin elçisine benzemez. Çünkü onu gönderenin kendisi elçi olsaydı, yine ve­receği eman geçerli olmazdı. Onun için elçisinin, kendisini gönderen namına vereceği eman da makbul değildir.

Aslında emirin yahut müslüman cemaatin elçisinde de kıyas budur. Ancak biz istihsan yolu ile bu iki hasletten birini taşıyan elçinin vereceği emanın geçerli olacağını söylüyoruz.

Çünkü müslümanlarm cemaati nerede bulunursa bulunsun hakimiyeti kendi elindedir ve gönderecekleri elçi de onların makamındadır. Onun için e-man kendilerine nisbet edildiğinde geçerli olur. Emirin durumu da bunun gibidir. Onun vereceği eman da geçerlidir. Çünkü emir oluşu, hakimiyeti elinde tutması anlamındadır. Elçisinin eman hakkında söyleyecekleri, kendisinin söyleyecekleri makamındadır. Bu yetki ise, sıradan biri için sözkonusu olamaz. Bu sebeple böyle bir kimsenin göndereceği elçidede bu yetki yoktur,

712- İmam Muhammed dedi ki: Şayet emir kendilerine eman verildiğini haber verecek bir elçi gönderir ve elçi de geri dönüp mesajı ilettiğini bildirecek olsa, elçinin kendilerine bu mesajı ilettiğini bilmeseler bile eman içerisinde sayılırlar.

Çünkü hakikatına vakıf olmak mümkün olmayan durumlarda hüküm zahire göre verilir. Zahire göre ise, elçi aralarına girdikten sonra mesajı onlara iletmeden geri dönemez. Ayrıca elçinin, "onlara mesajı ilettim" sözünde her ne kadar doğru olduğu kesin olmasa bile, doğru olması ihtimal dahilindedir. En azından bu kadarla şüphe hasıl olmuştur. Daha Önce de belirttiğimiz gibi şüphe sözkonusu olduğu yerde eman sabit olur.

Onun için müslümanlar eman bozulmadiğı müddetçe onlara saldıra-mazlar.

713- Şayet emir ve müslümanlar onlara eman verecek olsa­lar, sonra da bir elçi antlaşmanın bozulduğunu ve emanın geri alındığını onlara haber vermek üzere gönderilmiş olsa, elçi de geri dönüp bunu onlara haber verdiğini söyleyecek olsa, bunun kesinliği ortaya çıkmadan müslümanlar onlara saldiramaz.

Çünkü elçinin haberi onlara ilettiğine dair sözü doğru olabileceği gibi yalan da olabilir. Bu ise, her ne kadar bir bakıma eman verilmesi hususunda bir delil ise de antlaşmanın bozulması için tam bir delil değildir. Çünkü emanın bozulması esir edilmelerini, kadınlarının cariye olarak alınmasını ve kanlarının dökülmesini helal kılan bir durumdur. Bu ise, şüphe ile sabit olmaz. Sadece dış görünüş veya bir kişinin vereceği haber şüpheden hali değildir.

Eman verilmesinin doğurduğu sonuç esir edilmelerinin yasaklanması olduğundan, eman verme şüphe ile sabit olur.

Ayrıca emanın bozulmasıyla yapılacak bir yanlışlık telafi edilemez. Onun için bu hususta zahirle yetinmek caiz değildir. Halbuki eman vermekle yapıla­bilecek bir yanlışlığın telafisi mümkündür Onun için bunu haber verecek tek kişi elçi olduğu takdirde onun verdiği habere göre hareket etmek caizdir.

714- Şayet müslümanlar haber kesinlik kazanmadan önce onlara saldıracak olsalar ve onlar da: Elçinizin getirdiği haber henüz bize ulaşmadı, diyecek olsalar, onların sözü geçerlidir.

Çünkü emanın bozulmuş olmasını inkar etmiş olurlar ki, bu hususta ma­lum olan asıl geçerlidir. Bu sebeple bu saldın esnasında onlardan alınan mallar geri verileceği gibi onlardan öldürülenlere karşılık fidye de verilir. Çünkü ema­nın bozulduğunu bilmedikleri müddetçe onlar hakkında verilmiş olan eman ge­çerliliğini korur.

Şayet, emirin bundan Öte yapabileceği başka birşey yoktur, şeklinde bize itiraz edilecek olsa, deriz ki:

Hayır, mesele dediğiniz gibi değildir. Aksine, emanın geri alındığını ha­ber verecek bir elçi ile birlikte, haberi kendilerine ilettiğine dair şahitlik yapa­cak iki şahit de gönderir. Emanın geri alındığına dair haberin kesinlik kazan­ması için asgari sınır budur. Hatta emir onlara iki elçi göndermiş osa ve bu iki elçi, haberin kendilerine ulaştırıldığına dair şahitlik yapsa, yine caiz olmaz. Çünkü onlardan biri, kendi fiiline şahitlik yapmış olur ki bu, ahkam hususunda delil değildir. Ancak ahkamda delil olabilen bir durum, emanın bozulması için delil olarak kabul edilebilir.

715- Şayet emirlerinin elçisi müslümaııların karargahına mühürlü bir mesaj getirse ve bu mesajda antlaşmayı bozduk­larını bildirmiş olsa, durumu kesin olarak tahkik etmedikçe müslümaııların acele ederek karar vermeleri doğru olmaz.

Çünkü getirilen bu mesaj kesin değildir, uydurulmuş olma ihtimali vardır.

716 - Mesajı getirenler düşmandan iki kişi ise ve bu mesajın emirin mesajı ve mührün de onun mührü olduğuna şahitlik etseler, bu durumda düşmana karşı şahitlikleri geçerli olur.

Çünkü bu iki elçi yanımızda bulundukları müddetçe eman içerisindeler ve düşman da eman bozuluncaya kadar eman içerisindedir. Düşmanın, kendi yurttaşları aleyhinde şahitlikleri de tam bir delildir. Onların şahitlikleriyle ant­laşma bozulduktan sonra artık öldürülmelerinde ve esir edilmelerinde bir sakınca yoktur.

717- Ancak gönderilen mektuba şahitlik edenler, onlardan şahitliği kabul edilmeyen yahut zimmî veya müslümanlardan iseler, o zaman müslümanların acele ederek savaşa girmeleri

caiz olmaz.

Çünkü böyle kimselerin şahitliği ahkam konularında delil değildir ve

böyle bir şehadetle eman bozulmaz.

Bunu kendilerinden öğrenmek için emirin onlara müslü­manlardan güvendiği adaletli iki kişi göndermesi lazımdır.

Nitekim onları esir ettiklerinde mektubu ve yazdıklarını inkar etseler, şer' an onların dediği geçerli olur. Şahitliği geçersiz olanın şahitliğiyle de inkar et­meleri geçersiz olmaz. Onun için mektubu yazdıklarını inkar etmeleri halinde aleyhlerinde şahadet edecek şahitliği geçerli iki kişiyi emirin gördermesi lazımdır.

718- Emir onlara ahdi bozduklarını ifade eden bir mektupla on kişi gönderse ve müslüman kişiye; Bu mektubu onlara oku, diğerlerine de: Siz de buna şahit olun derse ve komutanlar ve patrikler bir araya gelip adam kendilerine Arapça mektubu okuduktan sonra bir tercüman dillerine tercüme eder ve elçiler geri gelse ve olanları bildirse, bu durumda müslümanların on­lara saldırmalarında bir sakınca yoktur.

Çünkü bundan fazlasını yapmaları mümkün değildir. Zaten teklif, şüphe-bulunması halinde sakıt olan şeylerde veya şüphelerin varlığına rağmen olan şeylerde imkana göre sabit olur.

lerin sabit

719- Onlara saldırıp "Tercüman bize ahdin bozulduğunu değil, sadece eman müddetinizi uzattık" dediğini iddia etseler, bu sözleri geçersiz olur.

Çünkü belirttiğimiz gibi tercüme için kendileri hain birini seçmişlerdir. Tercümanın onlara söyleyeceğini bilmemiz de mümkün değildir. Ancak tercü­manın mektupta söylenenlerin zıddmı kendilerine söylediğine müslümanlar ke­sin kanat getirirse, o zaman onların emanı devam eder. Nitekim eman verdiği­miz bu kişiler değişik dilleri konuşsalar ve Arap bir millet olup Arapça bildik­leri halde başka bir dille konuşsalar veya bu dili bilmiyoruz deseler, onların konuşulan dili anladıklarını bildiğimiz halde bile bile onları tasdik eder miyiz? Anlamadıklarına kesin kanaat getirmedikçe onların bu iddialarını kabul ede­meyiz. Ama böyle olduğuna kanaat getirirsek, söyledikleri olur ve eman üzere devam ederler.

Zannı galip ile bu dili anlamadıklarına kanaat getirirsek yine emanları devam eder. Çünkü ihtiyat ile hüküm verilen yerlerde zannı galip kesin bilgi gibidir.

Ebu Hanife de şöyle demektedir :

Müslümanların bir kaleyi kuşatması sırasında müslümanlardan biri ku­mandana bir müşrik getirse ve ona eman vermiştim, onun için bana geldi, derse, böyle olduğuna dair iki şahit getirmedikçe sözü tasdik edilmez.

Çünkü kumandana getirmesiyle müşrik artık müslümanlara fey' olmuştur. Zira müslümanların eline düşmüştür. Bu müslümanın da daha önce ona eman vermeğe imkanı yoktur. Onun için verdiğini söylediği eman konusunda tasdik edilmez. Kıyasa göre devlet başkanı onu, diğer esirler gibi dilerse öldürebilir.

İstihsana göre ise onu öldürmeyip fey' sayabilir. Çünkü müslümanın sö­zündeki doğruluk şüphesi, öldürülmesine engel teşkil edecek bir şüphe mey­dana getirmektedir.

Sonra, eman verilmiş kişinin öldürülmesi Allah'ın yasakladığı bir şeydir. Dini bir meselede haberi vahid de şer'an hüccettir. Bilhassa bu haber belirli bir şahsı ilzam etmiyorsa ve o şahıs bunu inkar da etmiyorsa, o zaman hüccet oluşu daha açıktır.

720- Getiren müslüman dışında başka bir müslüman da buna şahitlik ederse, onun şahitliği de kabul edilmez. Kabul olunması için iki müslümanın şahitlik yapması lazımdır.

Delil olarak Hürmüzan hadisi gösterilmektedir. Hz. Ömer ona: "Konuş, hiç korkma", yahut "diri sözü ile konuş", dedi. Sonra Hz. Ömer durumu unuttu. Enes b. Malik olay hakkında tanıklık yapınca Ömer bunu kabul etmedi. Ne zamanki bera­berinde başka birini de getirip şahitlik yaptı. Hz. Ömer onu kabul etti ve eman verdi.

Birinin eman altında olduğuna dair şahitlik yapılacağında erkek iki ki­şinin şahitliği gerektiğine bu açık bir delildir. Çünkü emanına şahitlik yapılan bu kişi emanın varlığını inkar etmektedir. Kendisi bunu kabul etseydi kendi hakkında şahitliği hüccet olmazdı. Onun için emanın sabit olabilmesi için on­dan ayrı iki kişinin şahitlik yapması lazımdır. Ancak müslümanlar durumu el­çinin düşmana bildirdiğinden emin olması halinde elçi müstesna olur. Çünkü müslümanlar onun elçililğine güvenmişlerdir. Ondan bir hainlik meydana gelir­se, bunun zararını müslümanlar çeker.

Nitekim devlet başkanı müslümanlar için birini hakim tayin ettiğinde ve hakim recm, el kesme gibi cezalardan birinin uygulanmasında yanıldığında bu­nun cezasını müslümanların beltülmali çeker. Çünkü onlar müslümanlara onu yagıç yaptılar. Hatasının cezasını da onlar yükleneceklerdir. Elçinin durumu da aynıdır. Ona elçiliği yüklediler. Hata ve cinayetinin cezasını düşman taraf de­ğil, sadece onlar yükleneceklerdir.

En iyi bilen Allah'tır.[8]




[7] A1-iImran:3/118

[8] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/17-25