๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Devletler Hukuku => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:33:12



Konu Başlığı: Duşmanla savaşmak üzere katılanların namazları
Gönderen: Sümeyye üzerinde 18 Şubat 2011, 13:33:12
Duşmanla Savaşmak Üzere Orduya Katılanların Namazları


 

312- İmanı Muhammed dedi ki: Müslümanların iki şehri bulunup bunlardan biri düşman topraklarına daha yakın ve iki şehir arasındaki mesafe bir günlük olursa, bir de düşman top­rağına yakın tarafta bulunan şehrin valisi diğerinin valisine: "Oradakilere haber ver yardımıma gelsinler, halife düşmana saldırmamı emretti, ben şu günde hareket edeceğim" şeklinde haber gönderecek olsa ve uzak şehirde bulunanlar nereye sal­dırılacağım bilmeyip kendi memleketlerinden hareket edecek olsalar, şayet yardım isteyen valinin şehri ile düşman top­rakları arasında iki günlük mesafe var ise, kendi şehirlerinden çıkar çıkmaz namazlarını kısaltarak kılarlar.

Çünkü gidecekleri mesafenin üç günlük olacağından emindirler. Her iki şehrin arası bir gün, düşman topraklarına yakın olan şehir ile düşman taprakları arasındaki mesafede iki gün olunca ve ordu düşman topraklarına gireceğine göre aradaki toplam mesafe üç günlüktür.

313- Ama düşman topraklarına yakın bulunan şehir ile düş-man toprakları arasındaki mesafe iki günden az ise, namaz­larını tam olarak kılarlar.

Çünkü valinin nereye saldıracağını bilmiyorlar. Olabilir ki düşman toprak­larının en yakın kesimine saldmlacaktır. İbadetlerde ihtiyatlı olmaya riayet ederiz, ibadetlerde takip edilen yol, kesin olan hususlar üzere karar vererek ihtiyatlı davranmakdır. Onlarda ihtimallere yer verilmez. Gaziler sefere ve ika­mete, niyet etmek hususlarında valiye tabidirler. Tıpkı kölenin efendisine ve kadının kocasına tabi oluşu gibi.

314- Şayet vali mektubunda nereye saldırılacağım belirtmiş­se, şüphe ortadan kalkmış olur.

Şayet gidilecek yerle kendi şehirleri arasında üç günlük ve daha fazla bir mesafe var ise namazlarını kısaltarak kılarlar. Değilse, tam olarak kılarlar.

315- Düşmana yakın bulunan şehrin valisine gelecek olsalar ve günlerce savaşa çıkmayacak olsalar, onbeş gün ikamete karar vermedikleri müddetçe namazlarım kısaltarak kılarlar.

Çünkü onlar artık misafir sayılırlar. Vardıkları yerde ikamet etmeğe yahut onbeş günlük orada kalmağa karar vermedikçe misafirlikleri devam eder.

Görmüyor musun, Peygamber (s.a.v.) Tebûk'te yirmi gün kalmış ve nama­zını kısaltarak kılmıştır.. İbn Ömer (r.a.) ise altı ay Azerbeycan'da kalmış ve bu müddet boyunca namazını kısaltarak kılmıştır.

316- Ama düşmana yakın olan şehrin halkı, vali üç yahut daha fazla mesafe için yola koyulma emrini vermedikçe na­mazlarını tam olarak kılarlar. Emir verildikten sonra da kendi şehirlerinden hareket etmedikçe yine namazlarım tam olarak kılarlar.

Savaşa çıkmak üzere kışlaya gelip komutanın çıkmasını bekleyecek olsalar, geri dönme kararım vermemiş olanlar bun­dan böyle aylarca bekieseler bile namazlarım kısaltarak kılarlar.

Çünkü sefer niyetiyle şehrin imar sınırını geçtikten sonra kişi artık misa­firdir.

Ama hergün ihtiyaçlarım gidermek üzere bir saat bile evine dönmeğe karar verirse, namazını tam olarak kılar.

Çünkü asıl vatanına dönme azmi, avlusundayken içindeymiş mesabesin­dedir. Savaşmadan evine dönmeye niyet etmeden şehirden çıkıp ordugaha dö­nerek şehirden çıkıncaya kadar namazını tam olarak kılar. Ama bir daha dön­memek üzere ayrıldığı an namazını kısaltarak kılmaya başlar. Çünkü bundan böyle artık misafir sayılır. Şayet ordugahta onbeş gün kalmağa karar verseler, namazını tam olarak kılarlar. Çünkü arada ikamete niyet etmişlerdir.

317- Şayet uzak şehirden gelenler, yardım isteyen şehrin va­lisine geldiklerinde vali: Sizler şehrinizi terketmeden Önce Halife bana haber gönderip gazadan vazgeçmemi istedi derse, kı­saltarak kıldıkları namazlarım iade etmezler.

Çünkü onlar misafir idiler ve valinin kararını duyuncaya kadar mukim sa­yılmazlar. Teklif, imkan dahilinde geçerlidir.

Ama bu haberi duyduktan sonra namazlarını tam olarak kılmaya başlarlar.

Çünkü artık aslî vatanlarına dönmeğe karar vermişlerdir ve asli vatanla-nyla aralarındaki mesafe bir günlüktür. Bundan böyle mukim hükmündedirler.

318- Şayet bir kısmı haberi duyar da bir kısmı henüz duy-mamışsa, haberi duyanlar namazlarını tam olarak kılmaya başlarlar. Duymayanlar ise, duyuncaya kadar kısaltarak na­mazlarını kılmaya devam ederler ve bu namazları da sahihtir. İade etmelerine gerek yoktur.

Çünkü duymağa bağlı olan bir hususun muhatap açısından hükmü, onu duyduktan sonra geçerlilik kazanır. Çünkü muhatabın hîtabla mükellef olması, onu duyduktan sonra başlar. Sefer kararlarının bozulmasının sebebini duyma­dıkça misafir sayılırlar.

319- Şayet düşmana yakın olan şehrin valisi; "Benimle ga­zaya katılmak isteyenler falan yerde bize katılsınlar" der ve gidilecek yeri belirtmezse, o yerle olan mesafe iki günlük ise, oraya varıncaya kadar namazlarım tam olarak kılarlar.

Çünkü sefer müddetinden daha az bir mesafedeki yere gitmeyi kasdetmiş oluyorlar. Belki de devlet başkanının görüşü, onları orada tutmak ve oradan kendileri dışındaki kimselerden seriyyeler düzenleyerek onları göndermektir. Orada kaldıkları müddet içinde de namazlarını tam olarak kılarlar. Çünkü o yere gitmekten dolayı misafir sayılmadıklanna göre orada beklemekten dolayı da misafir sayılmazlar.

320- Oraya vardıktan sonra vali, düşman topraklarında bir aylık mesafe gidileceğini haber verecek olsa, orada kaldıkları müddetçe namazlarını tam kılarlar.

Çünkü oraya vardıklarında hala mukim sayılırlar. Oradan ayrılmadıkça sırf sefere niyyet etmekten dolayı misafir sayılmazlar. Onların durumu, sefere niy-yet edip henüz şehri terketmemiş olan kimsenin durumu gibidir.

321- Ama oradan ayilmadıkça namazı kısaltarak kılacak olsalar, namazları iade etmeleri gerekir.

Çünkü farzı tamamlamadan oradan çıkmışlardır.

322- Namazın vakti çıkmadan ve onu iade etmeden önce çıkacak olsalar, onu iki rekat olarak kılarlar. Ama o namazın vakti çıktıktan sonra orayı terkedecek olsalar, dört rekat ola­rak iade ederler.

Çünkü namazın vucubiyeti, vaktin sonunda tahakkuk eder.

323- Şayet misafir iken vakit çıkacak olursa, sefer namazı (yani iki rekat olarak) kılarlar. Ama vakit çıktığında mukim iseler, mukim namazı kılmaları gerekir. Bu hüküm, kıldıkla-rıyla değişmez.

Çünkü mukim oldukları halde iki rekatta bir selam vermekle kıldıkları namaz fasittir. Onu hiç kılmamış kabul edilirler.

324- Şayet uzak şehirden gelenler, çağrıyı yapan validen ,  önce o yere ulaşacak olsalar ve orada on gün bile bekleyecek olsalar, aradaki mesafe iki gün ise namazlarını tam olarak kılarlar.

Açıkladığımız sebep nedeniyle.

325- Ama o yer üç günlük mesafede ise, bir ay veya daha fazla orada bekleyecek olsalar bile namazlarını kısaltarak kı­larlar.

Çünkü oraya gitmek üzere yola koyulmalarıyla artık misafir sayılırlar. Onbeş gün kalmağa karar vermedikçe misafirlikleri devam eder. Halbuki onbeş gün kalmağa karar vermeden valinin gelmesini bekliyorlardı.

326- Orada namazlarını kısaltarak kılmağa devam ederken vali onlara haber gönderip savaşa çıkılmayacağını belirtse, memleketlerine dönünceye kadar misafir sayılırlar. Kendi memleketlerine varıncaya kadar kısaltarak namaz kılarlar.

Çünkü kendileriyle memleketleri arasındaki mesafe, misafir sayılmaları için yeterli bir mesafedir. Kendi memleketlerine varıncaya kadar mukim sayıl­mazlar.

327- İmam Muhammed dedi ki: Şayet müslümanlar savaş yurduna girecek olsalar ve komutan, burayı fethedemedikleri takdirde muhasaranın bir ay devam edeceğini belirtecek olsa, yine kısaltarak namaz kılarlar.

Onbeş gün geçmeden önce fethin gerçekleşme ihtimali bulunduğu için onbeş gün kalmağa karar vermemiş olurlar.

328- Şayet komutan burayı fethetseniz de, etmeseniz de bu­rada bir ay kalınacaktır derse, yine namazlarını kısaltarak kılarlar.

Çünkü onlar savaş yurdunda düşmanlarıyla savaş halindedirler. Savaş durumunda olanlar, düşmana galip gelerek orada ikamet etme imkanına sahip olur. Ama düşmanın kendisine galip gelmesi ve orada ikamet imkanına sahip olmaması da mümkündür. Bu durumda burada ikamet edemez. Yeri olmadan ikamete niyyet etmek hükümsüzdür. Nitekim dalgalı bir denizin bir yerinde ikamet etmeğe niyyet eden gemideki insanların bu niyyetleri de Öyledir.

329- Şayet savaş yurdunda ikameti uzatır ve bu arada kar yağıp yerlerini terkedemez duruma düşer, o sene karlar eriyin­ceye kadar orada kalmağa azmetseler, orada düşmanlarından emin değillerse yine kısaltarak namaz kılarlar.

Çünkü düşmandan emin değillerdir. Olabilir ki düşman saldırısına maruz kalır ve orayı terketmek mecburiyetinde kalırlar.

İmam Züfer'den yapılan rivayete göre, şayet zahire göre güçlü olup düş­manın onlara yapacağı saldırıyı savacaklarını tahmin ediyorlarsa, ikametleri sahih olur.

Ebû Yusuf a göre ise: Şayet çadır ve sığınaklarda iseler ikametleri sahih olmaz. Ama binalarda olup güçlü iseler ikametleri sahih olur.

En doğrusu, İmam Muhammedin görüşüdür. Çünkü ikamet yeri, daha önce de belirttiğimiz gibi kişinin niyyet ettiği kadar ikamet edebiîeceği yerdir.

330- İmam Mulıammed bu görüşüne delil olarak Zaide b. Umeyr'in şu hadisini nakleder:

Dedi ki: İbn Abbas (r.a.) a sordum: Düşman topraklarında uzun müddet kalıyoruz. Namaza nasıl niyyet getireyim? "Evine dönünceye kadar iki rekat olarak namaz kıl/1 dedi. Azil [1] konusunda ne dersin? dedim. "Şayet bu konuda Rasuhıllah (s.a.v.) birşey söylemişse onun söylediği gibidir. Ama birşey söylememişse, ben şunu derim: "Kadınlarınız sizin tarlanızdır. O halde tarlanıza, dilediğiniz gibi, gelin...[2] Dileyen azil ya­par, dileyen yapmaz."

Burada azlin caiz olduğuna delil vardır. Bu söz ayrıca İbn Ömer (r.a.)' dan da rivayet edilmiştir. Yahudiler bundan hoşlanmıyorlardı ve buna, çocukları diri diri gömmenin gizli ve küçük bir şeklidir, derlerdi. Ayet-i Kerime, onlara cevap olarak gelmiştir.

İbn Mes'uda da azlin sorulduğu ve kendisinin şöyle cevap verdiği rivayet edilir: Şayet Allah Teala bir erkeğin sulbundan bir insan çıkarmağa karar ver-mişse, o bunu mutlaka yaratır. O kişi menisini bir kayanın üzerine akıtsa bile... Dilerseniz azledersiniz, dilerseniz bunu terkedersiniz.

Ebû Said el-Hudrî meseleyi Peygamber (s.a.v.) den de bu şekilde nakleder. Ancak hür bir kadınla münasebette bulunurken onun rızasını almadıkça azil helal olmaz. Ama bunun için cariyeden izne gerek yoktur.

331- İmam Muhammed dedi ki: Şayet bir müslüman eman ile düşman yurduna girer ve burada onbeş gün kalmağa niyyet ederse, namazım tam olarak kılar.

Çünkü onlarla savaş halinde değildir. Aksine onlardan eman istemiş ve kendisine eman verilmiştir. İslam yurdunda olduğu gibi niyyet ettiği kadar burada da kalabilir.

332- Şayet düşman yurdundan biri İslama girer ve onu esir etmezlerse, yahut İslamını gizleyecek olursa, evinde kaldığı müddetçe namazını tam olarak kılar.

Çünkü kendisi burada mukim idi ve oradan göç etmedikçe misafir olmaz.

333- Şayet üç günlük mesafede yola çıkarsa, namazını kas-reder. Gitmek istediği yere ulaşır ve düşman yurdunda onbeş gün kalmağa niyyet ederse, burada kaldığı müddetçe namazını tam olarak kılar.

Çünkü düşman yurdunda bulunanlar kendisine saldırmadıkça orada kalma imkanına sahiptir ve onlarla savaş halinde olmadığı için aralarında eman almış hükmündedir.

334- İmam Muhammed dedi ki: Şayet müslüman ellerinde esir olarak bulunuyor ve bir yerde onu onbeş gün tutmak isti­yorlarsa, namazını tam olarak kılmalıdır. Eğer kendisi onlarla ikamet etmek istemiyor ve her zaman için fırsat kollayıp elle­rinden kurtulup kaçmak istiyorsa bile namazını tam olarak kılar. Çünkü sefer yahut ikamette onun niyyeti değil, kendile­rinin niyyeti geçerlidir. Onun durumu, İslam yurdunda kişinin kölesi ve hanımı durumundadır.

Sefer ve ikamette onların niyyeti değil, efendi ve kocanın niyyeti geçer­lidir.

Halifenin görevlilerinden birini bir beldeden başka bir beldeye gönder­mesi halinde de durum budur. Sefer ve ikamette görevlinin niyyeti değil, hali­fenin niyyeti geçerlidir. Çünkü kendisi dilediğini uygulama imkanına sahip değildir. Ellerindeki esirin durumu da budur.

335- Şayet müslüman esir ellerinden kurtulur ve misafir olduğu halde bir mağara yahut başka bir yerde bir ay sak­lanmağa karar verirse, namazını kısaltarak kılar.

Çünkü onlarla savaş halindedir. Savaş yurdundaki ikameti onun için ika­met sayılmaz. Ancak İslam yurduna ulaşır ve böyle bir karar verirse o zaman kararı geçerlilik kazanır.

336- Savaş yurdunda İslami kabul eden bir kimse onu ya­kalamak istediklerinde üç günlük mesafede bir yere kaçmak istese ve orada bir ay yahut daha çok gizlenmek istese bile na­mazını kısaltarak kılar.

Çünkü öldürmek için kendisini yakalamağa kalkıştıkları andan itibaren artık onlarla savaş halindedir.

337- Verdikleri sözü tutmayarak öldürmek için yakalamağa kalkıştıkları eman altındaki kişinin durumu da böyledir.

Çünkü o da artık onlarla savaş halindedir. Bu gibi kimselerin durumu, sa­vaş yurduna gizli olarak giren ve bir yerde bir ay kalmağa niyyet eden kim­senin durumudur. O, bu müddet içerisinde misafirdir ve onun bu niyyeti geçer­sizdir. Çünkü ikamet etme yetkisi kendisinin elinde değildir.

338- İmam Muhammed dedi ki : İslama giren bir kimse şayet düşman kendisini öldürmek için yakalamağa kalksa ve kendisi de aynı şekilde saklanacak, olsa namazını tam olarak kılar.

Çünkü bu şehirde mukim idi ve onu terketmedikçe misafir sayılmaz.

339- Şayet bir veya iki günlük mesafedeki bir yere gitmek istese de durum değişmez.

Çünkü mukîm olan bir kimse, misafirlik mesafesinden daha az mesafede­ki bir yere gitmekle misafir olmaz. Bu, kendi bölgesinde bulunan köylerden birine gitmek isteyen kimse durumundadır.

340- Bu gibi kimseler, bulundukları yerden darulharpteki bir günlük mesafedeki bir yere gitmek isteyen ve düşmanla karşılaşıp savaşanlar durumundadırlar. Bunlar da, savaş yur­dunda ne kadar kalırlarsa kalsınlar namazlarını tam olarak kılarlar

Çünkü savaş yurdunda misafir değildiler ve sırf savaşmaktan dolayı da misafir olmazlar.

341- Görmüyor musun, şayet düşman yurdundan bir şehir halkı İslamı kabul edecek olsa ve şehirlerinde ikamet ettikleri halde düşman yurdu ehliyle savaşacak olsalar namazlarını tam olarak kılarlar.

Yine düşman yurdu ehli onlara galip gelse ve bir günlük mesafedeki bir yere kaçacak olsalar, namazlarını tam olarak kılarlar.

Ama üç günlük mesafedeki bir yere gitmek üzere şehir­lerini terkedecek olsalar, misafir sayılırlar ve namazlarını kı­saltarak kılarlar.

Şayet bu niyyetle çıkıp şehirlerine yakın bir yerde ikamet edecek olsalar yine kasrederek namazlarım kılarlar. Çünkü savaş halindedirler ve savaş yurdunda misafir olan bir kimse, müş­riklerle savaş halinde bulunduğu müddetçe herhangi bir yerde ikamet etmeğe niyyet etse bile mukim sayılmaz.

342- Şayet kendi şehirlerine döner ve müşriklerin saldı­rısına uğramazlarsa, şehirlerine döndükten sonra namazı tam olarak kılarlar.

Çünkü İslamı kabul ettikleri zaman şehirleri İslam yurdu olmuştu. Ken­dilerinin ikamet ettikleri bir yerdi. Düşman buraya saldırıp onları buradan çı­karmadıkça, burası onlar için aslî vatandır. Ona vardıklarında namazlarını tam olarak kılarlar.

343- Şayet müşrikler galip gelip orada ikamet ettikten sonra müslümanlar bu şehre döner ve müşrikler burayı tamamen bo­şaltırlarsa, müslümanlar da burayı ikamet yeri edinip terket-mezlerse, burası İslam yurdu olur ve namazlarını tam olarak kılarlar.

Çünkü müşrikler buraya galip geldiklerinde burası savaş yurdu (darul-harp) hükmüne girer. Müslümanlar galip gelir ve burda ikamet etmeğe karar verirlerse, bu defa da İslam yurdu olur. Müslümamn İslam yurdunda ikamet etmeğe niyeti geçerlidir.

344- Şayet orayı yurt edinmek istemez ama orada bir ay kaldıktan sonra çekip İslam yurduna gideceklerse namazlarını kısaltarak kılarlar.

Çünkü burası savaş yurdu cümlesindendir ve onlar da savaş yurdu hal­kıyla savaş halindedirler. Bu nedenle ikamete niyyet etmekle mukim olmazlar.

345- Müslümanlardan bir ordunun savaş yurduna girip bir şehir fethetmeleri durumunda da hüküm budur. Şayet orasını yurt edinirlerse, artık orası İslam yurdudur ve namazlarını tam olarak kılarlar. Ama orasını yurt edinmez ve bir ay yahut daha çok bir müddet orada ikamet etmek isterlerse, namazla­rını kısaltarak kılarlar.

Çünkü orası savaş yurdudur ve kendileri de savaş durumundadırlar.

Bu hüküm, İmam Muhammed ile Ebû Yusuf un görüşüne göredir. Çünkü onların içtihadlarına göre, bir düşman halk savaşta bir yere galip gelip şirk hükümlerini uygulamasıyla orası savaş yurduna döner. Ebû Hanife ise, buna ek olarak o beldenin savaş yurduna bitişik olması ve müslüman veya zimmilerden canı hususunda güvencede kalan bir kimsenin kalmaması şartını İleri sürer. Bu meseleyi yerinde etraflıca açıklayacağız.

Müellif, bu konudan sonra "Şehidlerden Yıkanacak Olanlar" ile "Tehlike Halinde Korku Namazı" konularını işlemiştir. Ancak bu iki konunun mesele­lerini imla ettiğimiz "Şerhu'z-Ziyâdât" kitabında etraflıca anlatmış bulunu­yoruz. İmam Muhammed,"ez-Ziyâdât" kitabında anlattığı konulan hiçbir fazlası veya eksiği olmadan burada da tekrarlamıştır. Bundan dolayı bu konuları tekrar burada işlemedik.[3]



[1] Kadınla münasebet anında meninin dışarıya atılması.

[2] Bakara : 2/223

[3] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 1/245-254