๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Devletler Hukuku => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Şubat 2011, 14:25:36



Konu Başlığı: Darulislamda süvarinin payı ve ganimette ortaklık
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Şubat 2011, 14:25:36
Darulislamda Süvarinin İki Payı Ve Ganimette Ortaklık


1648- Düşmandan bir ordu darulislama girse ve müslü­manlar onları mağlup etse, ganimet savaşa katılanların olur. Halife Ömer'den "Ganimet savaşa katılanlarındır" diye riva­yet edilmiştir.

Çünkü ganimeti almaya hak kazanmak cihad ile olur. Darulislamda mü-cahid bizzat savaşa katılanlardır. Halbuki müslümanlar darulharbe girse, savaşa bizzat katılmış olmasalar da gelen destek kuvvetin ganimette payı vardır. Çün­kü cihad amacıyla darulharbe girmiş, böylece cihad etmiş gibi olurlar. Son­ra, darulharp savaş yeridir. Darulharpte savaş amacıyla hazır olan bütün kişiler savaşa katılmış hükmünde sayılır. Darulİslam İse savaş yeri değildir. Onun için darulislamda mücahid, ancak bizzat savaşa katılanlar olur. Bir Örnekle açıkla­yacak olursak, camide imamdan uzak bir yerde imama uyulsa sahih olur. Çünkü cami namaz yeridir. Tıpkı imamın arkasında durmuş gibidir. Ama sahrada durum böyle değildir.

1649- Müslümanlar bir şehri fethedip darulislama katsalar ve ganimetler taksim edilmeden önce kendilerine askeri bir destek gelse, gelen destek kuvvet ganimetlerden pay alamaz.

Çünkü yapılan uygulama İle ganimetler ihraz edilmiş (sahiplenilmiş) olur. Sanki ganimetleri darulislama çıkardıktan sonra kendilerine destek kuvvet gelmiştir. Sonra, destek kuvvetin ganimette ortaklığı, ganimetlere elde edilirken onlara ortaklık yapmış gibi olması sebebiyle olur. Halbuki burada böyle bir durum mevcut değildir.

1650- Yine ganimetleri darulharpte taksim ettikten veya sattıktan sonra destek kuvvet gelecek olursa, gelen kuvvet pay alamaz.

Çünkü satmak ve taksim etmekle ganimetlere sahip olunmak gibi hak kesinleşmiş olur. Gelen destek kuvvetin ganimette ortaklığı olabilmesi için o ganimetlere sahip olunmada onların da ortaklığının (rollerinin) bulunması la­zımdır. Yemen'de Nucayr ehline Hz. Ebu Bekr'in yaptığı uygulama bunun deli­lidir. es-Siyeru's-Sağir'de bunu açıkladık,

1651- Düşman asker darulislama girip bir şehre girseler, şehir halkı çıkıp onlarla savaşsa ve kendilerine galip gelse, ga­nimetler şehir halkından sadece düşmanla savaşanlarındır. Şe­hir halkı onlara "Biz sizi koruduk, destekledik", deseler, on­lara iltifat edilmez.

Çünkü onlar cihad etmediler. Sadece vatandaş olarak evlerinde oturdular. Alman ganimette ortaklık ancak mücahid olanlar içindir. Zaten ne ganimetlerin alınmasında, ne de o ganimetlerin korunmasında onlara destek oldular.

1652- Ama silahlanıp ata binmiş ve şehrin kapısına kadar

gelmiş ve şehrin kapısında toplanmışlarsa, orada alman gani­metlere ortak olurlar.

Çünkü savaşa katılmış ve savaş amacıyla silahlanıp şehrin kapısına gelmekle cihad etmiş olurlar.

Nitekim ordu sahrada düşmanla karşılaşır, ama ordudan belirli miktarda kişiler fiilen savaşır. Ama ganimet bütün orduda olanlar arasında ortak olur.

Çünkü hepsi savaşa katılmışlardır. Bu da onun gibidir.

1653- Müslümanlar, savaşmak için evinden çıkmış, ama izdihamdan kalenin kapışma ulaşamamış bir müslümanm ka­pısına varsalar, alman ganimette o adam ortak olur.

Çünkü hu uygulamasıyla cihad etmiş ve savaşa katılmış gibidir.

1654- Evinin içinde veya kapısında süvari yahut piyade olarak durmuş ve izdihamdan dolayı gidenıemişse, bakılır. Evi­nin kapısı açık görülmüş ise, ganimetten pay alır, ama evinin kapısı üzerinde kilitli görülmüşse, ganimetten pay alamaz.

Çünkü bu adam evinde korunmuş ve cihad amacıyla savaş alanına gitme­miş bulunmaktadır. Ama evinin kapısı açık olursa, o zaman savaşa katılmış gibi olur.

1655- Kapısı üzerinde kilitli olarak evinde görülen kişi ga­nimetten pay alacak olursa, evinde eşi ile münasebet kuran başkalarına da pay düşmüş olur. Çünkü iki durum birbirine yakındır. Ancak bu konuda istihsanla ve halkın örfü ile uygu­lama yapılır.

1656- Kişiler şehrin surları üzerinde müslümanları teşvik edecek ve müşrikleri korkutacak şekilde sesleniyorlarsa, gani­mette onlar da ortak olurlar.

Çünkü savaşa katılan ve bir nevi cihad eden kişiler kapsamında olurlar.

1657- Müslümanların yenilmesi halinde düşmanın şehre girmesini engellemek için devlet başkanı onlara surların üze­rinde bulunmalarını emretmiş ve müslümanlara şu veya bu şe­kilde destek olmalarını yasaklamamişsa, yine ganimette ortak olurlar.

Çünkü savaşa tanık olmuş ve müslümanları destekliyecek şeyle meşgul olmuşlardır. O da düşmanın şehirlerini ele geçirmesinden kalblerinin mutmain olmasıdır.

Bunun temeli, Resulullah'ın Uhud günü okçulara yerlerinden ayrılmama­larını emretmesidir.

Şüphesiz onlar da savaşa katılanlardandır. Ganimetler alındığı taktirde onlar da ortak olacaklardı.

1658- Müslümanlar şehrin kapısına çıkıp piyade olarak düşmanla çarpışsalar, ama atlarını evlerinde eğerlemiş olsalar, onlara ancak piyade payı verilir.

Çünkü ne hakikaten ne hükmen at üzerinde savaşmamişlardir. Atların eğerlenmesi hiçbir şekilde savaşmak değildir.

1659- Ama Evlerinden süvari olarak çımış, sonra savaş es­nasında atlarından inerek savaşmışlarsa, süvari payını alırlar.

Çünkü savaşa süvari olarak katılmışlardır. Ya yerin darlığından yahut sa­vaşa daha büyük azimle katılmak için atlarından inmişlerdir. Onun için süvari payını almaktan mahrum edilemezler.

1660- Aynı şekilde savaşa piyade olarak gelen, ama yanında bir genç atını çekiyorsa, o kişi süvari payını alır.

Çünkü atı gencin elinden alıp üzerinde savaşma imkanına sahiptir ve hükmen atı üzerinde savaşmaktadır.

1661- Savaşa süvari olarak gelse, ama yanında gelen gence atını evine geri götürmesini emretse, o da götürdükten sonra piyade olarak savaşsa, sadece piyade payını alır.

Zira atını genç geri götürmekle sanki savaşa atlı olarak gelmemiş o-lur. Nitekim savaşta atı üzerinde savaşmak zorunda kalırsa, atına binmesi imka-

1662- Düşman şehre girmeyip birkaç kilometre yaklaşmış ve müslümanlar piyade ve süvari olarak karşılarına çıkıp yenmiş ve ganimetler almışsa, bakılır. Onlardan süvari olanlar ister süvari olarak çarpışsınlar ister piyade olarak, süvari payını alır.

Çünkü atını getirmiş ve hükmen atıyla savaşmış olur.

1663- Ama bunun aksine olarak savaşa piyade başlarsa, atıyla savaşmış olmaz. Çünkü at ahırda bulunuyordu.

Ne hakikaten, ne de hükmen atıyla savaşmamıştır.

1664- Müslümanlar kendilerine doğru geldiğinde müş­rikler karargahlarından uzaklaşmış, ama müslümanlar onları izleyip piyade olarak onlarla savaşmış, atlarını da karargahta bırakmış iseler, bakılır. Karargahta bulunanların yardım edebileceği ve atlarını getirtmek istediklerinde getirebilecekleri bir yerde düşmanla savaşmışlarsa, alman ganimete ortak olup süvarileri süvari payını alır.

Karargahın savaş yerine yakınlığı sebebiyle hükmen savaşa katılmış gibidirler.

1665- Ama karargahtan uzaklaşmişlarsa, o zaman karar­gahta olanlar için pay yoktur. Savaşa atıyla katılanlar dışında onlardan hiçbir kişiye de süvari payı verilmez.

Çünkü bunlar at üzerinde savaşmış veya savaşma imkanına sahip değil­dirler.

Nitekim onları takip etmek İçin atlanna binseler ve günlerce yol alsalar bile piyade sayılır ve karargahta olan atlarına bakılmaz. Çünkü darulislamda pay almayı hak etmek ancak savaşa katılmakla olur. Bu katılma hakikaten veya hükmen olur. Fiilen savaşa katılmış ise, hakikaten yahut yardım istedikleri takdirde onların yardımına gidilebilecek kadar yakın bir yerde iseler, onlara destek teşkil etmeleri gözönünde bulundurularak hükmen olur. Bu iki durum yoksa, savaşa katılmış sayılmazlar.

1666- Karargahlarına süvari olarak çıkmış iken bazılarının atı telef olursa, onlar süvari payını alırlar.

Çünkü karargaha süvari olarak gelmiş ve savaş orada yahut ona yakın yerde ise, atıyla savaşmış olur. Bu durum, savaşın darulharpte olması halinde savaşmak için yolu geçenlerin durumu gibidir.

Karargaha piyade olarak çıkmış ve savaşmamış, sonra atım getirmiş ya­hut bir at satın almışsa, yine süvari payını alır. İki taraf savaş düzeni aldığında piyade iken atını getirse yahut bir at satın alsa, yine süvari payını alır.

Çünkü burada muteber olan savaşa katılmaktır. Savaşa hakikaten katıl­mak da çarpışma zamanında olur. Karargaha atsız olarak gelmiş olması, haki­katen savaşa katılmış olmasını engellemez.

1667- Savaş başladığında kendisi piyade olduğu halde savaş esnasında bir at elde etse, sadece piyade payım alır.

Çünkü hakikaten ve hükmen savaşa piyade olarak katılmıştır. Ondan son­ra bir at elde etmesi durumunu değiştirmez. Nitekim düşmandan ölen birinin atını alıp üzerinde savaşsa, yine piyade payını alır.

1668- Düşman yenilgiye uğramadan önce çarpışma esna­sında müslümanlardan ölen veya öldürülen kişilere ganimetten pay yoktur.

Çünkü savaş devam ederken ganimet alma gerçekleşmemiş olur. Çünkü müşrikler hala kendilerini savunmakta ve mallarım korumaktadırlar.

1669- Ama düşman yenildikten sonra ölen veya öldürülen nıüslümanlar ganimetten pay alırlar.

Çünkü savaş darulislamdadır. Düşmanın yenilmesiyle ganimette hak sahibi olma da kesinleşmiş olur. Ganimetler darulislamda ihraz edilmiş sayılır. Daha önce de belirtildiği gibi, ganimetler ihraz edildikten sonra ölen kişilerin payları geçersiz olma

1670- Savaş devam ederken bir müslüman hibe veya satın

alarak bir at elde etse ve üzerinde savaşsa, ondan sonra gani­met alınıp asker karargaha dönse, ona sadece piyade payı verilir.

Çünkü muteber olan, savaşa hangi durumda katıldığıdir.Bu da savaşın başında belli olur.Savaşm başında kendisi piyade bulunuyordu.

1671- Ertesi gün savaşa gelseler, o da süvari olarak savaşa katılsa, alınan ganimetten süvari payını alır.

Çünkü bu diğerinden başka bir savaştır. Bu savaşa süvari olarak da katıl­mıştır. İki tarafın birbirinden ayrılmasıyla birinci çarpışma bitmiş sayılır. Nite­kim birincisinde çarpışmadan önce atı elde etmiş olsaydı, ganimetten süvari payını alırdı. îkinci çarpışmada da durum bu şekildedir.

1672- Müşriklerle savaşıp ganimet alınamışlarsa, ondan sonra şehirden kendilerine süvari yahut piyade destek kuvvet gelse ve düşmanla savaşsa veya savaşmayıp onlar düşmandan ganimet alıncaya kadar ihtiyat olarak beklese, onlar da alınan ganimete ortak olurlar. Süvari olanlarına süvari payı, piyade olanlarına da piyade payı verilir.

Çünkü ganimetler alınmadan önce savaşa katılmış sayılırlar. Tıpkı ordu ' ile beraber savaşa çıkmış olanlar gibidirler.

1673- Yine karargahlarına gidip orada bekleseler ve savaş yerine gelmeseler yahut onlara destek olabilecek şekilde yakın­larında karargah kursalar, ganimetten pay alırlar.

Çünkü savaşmak amacıyla yurtlarından çıkmış ve onlarla beraber düş­mana karşı savaşıp destek olmak için gelmişlerdir. Ganimet alınmadan Önce yardım istedikleri takdirde onlara yardımcı olabilecek yere gelmişlerse, ihtiyat kuvvet gibi olurlar ve savaşa katılanlar gibi pay almayı hak ederler.

1674- Kendilerine varmadan önce ve vardıktan sonra gani­met almış olmalarında da hüküm aynıdır.

Çünkü iki taraf arasında savaş sürdüğü müddetçe ganimet alma gerçek­leşmez.Çünkü müşrikler her an mallarını müslümanlann elinden almak için çabalarlar. Ganimetlerin kesin olarak alınması, gelen takviye kuvvetle gerçek­leşmiş sayılır.

1675- Ganimetler alınıp çarpışma durmuş ve iki taraf ka­rargahına döndükten sonra takviyye kuvvet gelmişse, gelenler bu ganimetlere ortak olamazlar.

Çünkü ganimetlerin alındığı çarpışma bitmiştir. Ortaklık hakikaten veya hükmen çarpışmaya katılanlar içindir. îki tarafın çarpışmaya son verip yerlerine çekilmesiyle de ganimet alma tamamlanmış ve darulislamda ihraz ile de hük­men bitmiştir. Bunlar darulislamda düşmanla savaşmaktadır. Ganimetler sahip­lerini bulduktan sonra hakikaten veya hükmen destek kuvvetin ganimette ortak­lığı olmaz.

1676- Ertesi gün düşmanla çarpışma olsa ve gelen takviye kuvvet de savaşa katılıp ganimetler alınsa, o takdirde gelenler alınan yeni ganimete ortak olurlar.

Çünkü burada savaşa katılmışlardır. Savaşa katılmak veya askerlere ihtiyat destek olmakla ganimete sahiplenilmiş olur.

1677- Ertesi gün düşmanla yapılan savaşta nıüslümanlar yenilgiye uğrayıp mevzilerine çekilse ve gelen destek kuvvet on­ları koruyup düşmanla çarpışarak onu yense ve alınan önceki ganimetin düşmanın eline geçmesini önleyip sizi savunduğu­muz için ganimete ortak olacağız, deseler, sözlerine iltifat edilmez.

Çünkü ganimetler, bu savaştan önce darulislamda garanti altına alınmış­tır. Darul-İsiamda garantilenmiş olan ganimetleri savunmak için savaşmak, as­kerin silah ve elbiselerini korumak için savaşmak gibidir ve ganimette ortaklığı gerektirmez.

1678- Müslümanların yenilmesi sırasında müşrikler o ganimetleri tekrar almış, ama gelen takviye kuvvet onları ellerinden kurtarnıışsa, ganimetleri sahiplerine verirler.

Çünkü darulislamda sahip olmakla o ganimetlerde Öncekilerin hakkı kesinleşmiştir. Onların mallarına katılmış sayılır. Onun için onlara geri verilme­si gerekir. Sonra, müşrikler o ganimetleri geri almış olsa bile, onları yurtlarında korumuş değildirler. Bu bakımdan öncekilerin hakkı olarak kalır.

Ama bu olay darulharpte olsaydı, durum değişik olurdu.

Zira orada Öncekilerin hakkı kesinleşmiş olmazdı. Çünkü ganimetleri garanti altına alma gerçekleşmemiştir. Düşmanın o ganimetleri tekrar alması da onları sahiplenmesi demektir. Onun için önce alanların bu ganimette haklan geçersiz olur ve sonra alman ganimetler gibi olurlar.

1679- Düşman darulislama denizde gemiler içinde olsa, müslümanlar da onlarla savaşmak için gemilere birse ve kara­da savaş için yanlarına atlar alsa, ama iki ordu denizde kar­şılaşıp savaşsa ve müslümanlar ganimet alsa, o ganimetleri süvari ve piyadeye dağıtırlar.

Çünkü üzerinde düşmana karşı savaşmak için atın masrafını yüklenmiş­lerdir. At üzerinde savaşma imkanı olmayan bir yerde piyade olarak savaştıkları için süvari payından mahrum edilmezler. Nitekim bazı geçitlerde düşmanla karşılaşıp atlarından inseler veya piyade olarak çarpışsalar, süvari payını alırlar. Yine kalenin kapısından piyade olarak omlarlarla çarpışsa, .bu sebepten, süvari payını alırlar.

1680- Atları darulislamda sahilde bırakıp piyade olarak gemilere binseler, bakılır, Üzerinde savaşmaya muhtaç olacak­ları zaman atlarına ulaşamıyacak kadar onları karada uzak bir yerde birakmışlarsa, ganimetten süvari payını alamazlar. Sa­hilde karargahta bekliyenlerin de ganimetten payı olmaz.

Çünkü bu şartlarında karada olsalardı karargahta kalıp katılmayanlar için pay alma sözkonusu olmazdı. Çünkü onlar savaşa katılmamış olurlar. Denizde oldukları durumda da hüküm aynıdır.

1681- Ama yardım edebilecek kadar karargaha yakın yerde düşmanla çarpışma olmuş ve ganimet alınmışsa, katılmıyanlar da pay alırlar, süvari olanlara süvari payı verilir.

Çünkü savaşa gelmiş ve savaş yerine yakın yerde olmuşlardır. Sanki sa­vaş yeri fidedirler. Karargahta olanların kuvveti man'evi desteği ile düşman ye­nilgiye uğradığı için, katılmayıp bekliyenler de ganimete ortak olurlar.

Nitekim düşman darulîslam bir adada olup aralında Dicle nehrinde geniş­liği kadar kısa bir mesafe olsa ve müslümanlar gemilere binip düşmandan gani­metler alsa, ganimetleri getirdikleri zaman karargahta bekliyenler de onlara or­tak olurlar. Yukarıdaki durum da bu şekildedir.

1682- Müslümmanlar Taberistan ormanlığı gibi darul­islamda bir ormana girseler ve süvari olarak girmeye güç ye-tirmeyip atlarından inseler ve atlarının kişnemesini işiticek ka­dar karargahlarında yakın bir yerde düşmanla piyade olarak çarpışsalar, askerin refakatçileri de alınan gamite ortak olur. At sahiplerine de süvari payı verilir.

Çünkü hepsi savaş yerinde olmuş gibi savaş yerine yakın bulunmaktadır.

1683- Ama ormana dalıp düşmanın peşine düşseler ve yar­dım istedikleri takdirde arkadaşları kendilerine yardım edemi-yecek kadar uzaklaşsalar, alman ganimette karargâhta kalan­ların payı olmaz.

Çünkü bunlar hakikaten savaşa katılmadıkları gibi savaş yerinden uzak­lıkları sebebiyle hükmen de katılmış sayılmazlar.

1684- Düşmanlar darulislamda bir kalede yahut atların çıkamayacağı bir dağda korunsalar veya şehrin etrafını su ile kuşatıp şehri ada gibi yaparak kalede korunsalar, müslü­manlar da gemilere binip kaleye çıksa yahut kaleye piyade olarak çıkıp  fethetse ve ganimet alsalar, askerin refakatçi­leri de o ganimetlerde ortak olur ve at sahiplerine süvari payı verilir.

Çünkü düşmanı mağlup edenler ancak onların yakınında olan askerlerin

refakatçilerinin kuvveti sayesinde yenmişlerdir.

1685- Ama karargah yardım ve destek sağlanamıyacak kadar kale ve korunma yerinden uzak ise, refakatçilerin gani­mette ortaklığı sözkonusu olmaz.

Çünkü düşmanı yenmeleri karargahta olanların kuvveti ile değil, kendi kuvvetleriyledir. Burada ganimetlere olmak da karargaha dönmeden önce ta­mamlanmış olur ve darulîslamda ganimet ihraz edilmiş olur. Onun için karar­gahta olanların ortaklığı sözkonusu değildir.

Nitekim aynı şeyi darulharpte yapıp karargaha dönmeseler ve başka bir yerden darulîslama çıksalar, karargahta olanlar alınan ganimette ortak olmazlar. Ama karargah onların yakınında ise, ortak olurlar. Savaştıkları ve ganimet ai-dıkları zaman yardım isteklerini karşılayabilecek yakınlıkta isler, karagahta olanlar ganimetten pay alırlar.

Savaş darulislamda olduğunda da durum bu seki İdededir. Ancak darul­harpte süvari ashabından olup karargahta atıyla beraber bekliyenler süvari payı­nı alırlar. Darulislamda olan savaşın aksine, ganimetler karargahtan uzaklaş­tıktan sonra alınmış olsa bile, durum aynıdır. Çünkü bu durumda ganimetten pay almak için sebep savaş için yolun geçilmesiyle gerçekleşmiş olmaktadır.

Nitekim böyle kişilerin atı telef olacak olsa da süvari payını almaya hak kazanır. Karargahta bırakması durumunda da durum aynıdır. Ancak almaya hak kazanan hakkında bu mana muteber değildir- Zira darulharpte ölen asker için pay almaya hak kazanır.

Ama savaş darulislamda ise, süvari payını almak, savaşa katılmakla ger­çekleşir. İhtiyaç olduğunda elde edip üzerinde savaşma imkanı olmayacak kadar atı uzak bir yerde kalmışsa, savaşa ancak piyade olarak katılmış ve süvarinin payını almaya hak kazanmamış olur.

Allah en iyi bilir.[16]




[16] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/361-370