๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Devletler Hukuku => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Şubat 2011, 14:28:07



Konu Başlığı: Darulharpte atın payı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Şubat 2011, 14:28:07
Darulharpte Atın Payı


1607- Yolu geçtikten sonra atı ile savaşa katılanların süvari payını almayı hak ettiğini belirtmiştik. Savaşta kişinin atı telef olsa veya öldürülse, süvari payını almaya hak kazanır. Gani­metler kendisi piyade olduktan sonra alınmışsa, yahut düşman onun atım alıp sahip olmuşsa, yine süvarinin alacağı payı hak eder. Çünkü bu durumda süvarinin payını alamaz, dersek insanlar atlarının telef olması yahut piyade durumuna düşme­leri korkusuyla savaşa katılmaktan kaçınır. Halbuki devlet başkanı müslümanlan savaşa daha çok teşvik eden şeyi yapma­sı lazımdır. Sonra, pay almayı hak etmek savaşmak amacıyla darulharpte atın masrafını çekmekle olur, yoksa süvari olarak savaşmakla değil.

Nitekim deve yavruları üzerinde yahut kale kapılarında veya gemilerde savaşacak olursa, bunlardan süvari olanlar süvarilerin alacağı payı hak eder. Huneyn günü Resulullah süvarilere pay vermiştir. Halbuki piyade olarak kaleleri fethetmişlerdi.

Anlıyoruz ki muteber olan, darulharpte atın masrafını yüklenmektir, yoksa at üzerinde savaşmak değildir.

1608- Atım esirgeyip karargahta bir ahırda bağlar ve piya­de olarak savaşırsa, yine süvari payını almaya hak kazanır. Şüphesiz savaşta atının isabet almış olması, süvari payını önce­likle almasını sağlar.

1609- Darulharbe piyade girip bir at satın alsa ve üzerinde savaşsa, piyade payını alamaz. İbn Mübarek'in rivayetinde süvarinin payını hak eder.

Çünkü üzerinde savaşmak için darulharpte atın masrafına katlanmıştır. Sonra, yolu geçmek savaşmak gibidir. Yolu geçmekle süvarinin payını hak ediyorsa, fiilen at üzerinde savaşmakla bu payı hak etmesi evleviyetle olur.

Rivayetin zarihine göre bunun izahı şudur: Bir şeyi hak etmenin sebe­binin oluşması, yolun geçilmesidir. Bunu yapan adam için piyade payı almanın sebebi gerçekleşmiş olur. Bundan sonra değişmez. Sonra, devlet başkanının fertlerin ayrı ayrı bütün durumlarını tesbit etmesi ve gözönündü bulundurması zordur. Onun için kolaylık olması bakımından yolu geçmiş olmayı gözönünde bulundurmak gerekir. Çünkü normal olarak ordu o sırada giriş ve çıkış halinde olur. O sırada kim süvari olarak kayda geçmişse, durumu daha sonra değişse bile, süvarinin payını almaya hak kazanır. Durumu daha sonra değişmiş olsa bile, bu sırada piyade olarak kaydedilenler de piyade payını alırlar.

1610- Çok yaşlandığı için zayıf düşmüş veya binilemiyecek kadar küçük bir tay üzerine binip gelse, süvarinin payını alamaz.

Çünkü bindiği hayvan savaşmaya elverişli değildir, Böylece piyade gel­miş olduğu anlaşılır. Durumu katır, deve veya eşek üzerine binip gelenin duru­mundan geri olup bunlara binerek gelenlere ancak piyade payının verildiğini belirtmiştik.

1611- Üzerinde savaşılamayacak kadar at zayıf olsa ve iyileşinceye kadar müslümanlar bir ganimet almamışlarda, kı­yasa göre sahibine piyade payı vardır.

Çünkü yolun geçilmesi sırasında üzerinde savaşmaya elveriyli bir ata sahip değildi. At iyileştikten sonra ancak üzerinde savaşılacak bir ata sahip olmuş sayılır. Onun için darulharpte at satın alan veya tay üzerine binip gelen ve binilecek duruma gelmesi için uzun müddet bekliyen kişi durumunda olur. Ama istihsan yaparak şöyle denmiştir:

1612- Atın iyileşmesinden önce ve sonra alınan her gani­metten kendisine bir süvari payı verilir.

Çünkü ancak üzerinde savaşmak için bu atla gelmiştir. Yine ancak bunun için masrafını çekmiştir. Sözkonusu at daha önce üzerinde savaşılacak durumda iken daha sonra geçecek olan bir sebepten elverişsiz duruma düşmüştür. Bu sebep ortadan kalkınca artık engel yokmuş gibi olur.

Ama tay böyle değildir. Üzerinde savaşmaya elverişli değildi. Sadece darulharpte ilk defa bu işe elverişli olmuştur. Onun durumu darulharpte bir at alan kişinin durumu gibi olur.

Bu farkı şöyle bir örnekle anlatalım; Evlenme yaşının altında olan kadın kocasından nafaka alamaz. Çünkü kadınlık görevine elverişli değildir. Kendi­siyle cinsi münasebet kurulamayacak kadar hasta olan kadın da kocasından nafaka alamaz. Çünkü daha önce kocasına hizmete elverişliydi. Ama bu yakın­da geçecek bir sebeple engellenmiştir.

Yolun geçmesi sırasında hastalanır veya bir tarafı kırılacak olursa, atın durumu da bu şekildedir. Ama yaşlılığından zayıf düşmüşse, bunun geçmesi söz konusu değildir.

1613- Bir müslüman darulharbe süvari olarak girdikten sonra atı öldürülse ve ganimetler alınmadan önce esir düşse, ondan sonra ordu ganimet alsa ve kendisi kurtulup orduya katılıncaya kadar ganimetleri darulharpten çıkarmazlarsa, adam süvari payım alır.

Çünkü yol geçildiği zaman onlarla beraber bunu hak etmiş ve darulis-lamda ganimetlere sahip olmada da onlara ortaklık yapmıştır. Onun için süvari payını alır.

Sanki onlardan ayrılmamıştır.

Çünkü ortadan kalkabilecek bir sebeple onlardan ayrılmaya maruz kal­mıştır. Sebep ortadan kalkınca, yokmuş gibi olur,

1614- O ordu gitmiş ve yerine başka bir ordu gelmiş, ken­disi de düşmandan kurtulup bu Orduya katılmış, ondan sonra müslümanlar ganimetler almışsa, adam piyade payım alır ve ilk ordu zamanında alınan ganimetlere ortak olmaz.

Çünkü onlarla ortak olmasını gerektirecek sebep, meydana gelmemiştir. İlk ordunun danılislama çıkmasıyla da sözkonusu sebep artık ortadan kalkmış olur. Zaten ordu darulislama çıkarken kendisi onlarla beraber olmamıştır. Dolayısıyla pay alması mümkün değildir. Ama ikinci orduya katıldığı ve onlar da ganimet aldıkları için kendisi de pay almayı hak etmiştir. Bu durumu gözönünde bulundurulur.

1615- İkinci orduya piyade olarak katılırsa, piyade payını alır, süvari olarak katılırsa süvari payını alır. Tıpkı darul-harpte müslüman olup orduya katılan yahut darul-harpte eman verilen bir tüccar iken orduya katılan kişi gibi. Bundan dolayı daha Önce alman ganimette payı yoktur.

Çünkü bu ganimetler alındığı zaman pay almasını gerektirecek sebep mevcut olmamıştır.

1616- Ama müslümanlar bir çarpışmaya girer ve o da on­larla beraber çarpışırsa, piyade olarak onlara katılmışsa piya­de payını, düşmandan satın aldığı veya onlardan hibe olarak aldığı bir at üzerinde süvari olarak katılmışsa, süvari payını almaya hak kazanır.

Çünkü o at kendisine ait sayılır ve bundan dolayı da süvari payını alır.

1617- Bu atı düşmandan zorla almışsa, adam piyade sayılır ve at fey1 olur.

Çünkü o ata ordunun himayesi ile sahip olmuştur. Onun için ganimet kapsamında olur. Ordu bu ganimette kendisine ortak olur. Ganimetten olan bir atla adam süvari de sayılmaz.

Nitekim o at üzerinde savaşma hakkı da yoktur.

1618- Dinden dönüp düşmana katıldıktan sonra tekrar müslüman olup orduya katılacak olursa her durumda esir ve durulhapte müslüman olan kişi mesabesinde olur.

1619- Orduya varmadan atları telef olacak olursa, piyade sayılırlar.

Çünkü onlar için orduya katılmak darulislama giren kişinin yolu geçmesi mesabesindedir.

Ama imdat ve yardım istedikleri takdirde kendilerine yar­dımcı olabilecek kadar orduya yaklaşmış ve bu durumda atları telef olmamışsa, o zaman süvarinin payını almaya hak kaza­nırlar.

Çünkü orduya süvari olarak ulaşmışlardır. Sanki orduya katılmışlardır.

Ondan sonra atları telef olmuştur.

1620- Devlet başkanının emri ile bir müslüman ordunun peşinde süvari olarak darulharbe girse ve atı telef olduktan sonra askerlere piyade olarak yetişse, kendisine süvari payı verilir.

Çünkü darulharbe süvari olarak cihad için girmiştir. Ganimette ortaklığı hak etmesi bakımından orduya katılmış gibidir. Belirttiğimiz gibi orduya destek olanlar gibidir. Devlet başkanının izni ile girdiği için bu adam da destek sayılır.

1621- Devlet başkanı ordudan sonra insanların darulharbe girmelerini yasaklamışsa, yukarıdaki şartlarda, kişilerin darul­harbe girip orduya katıldıkları günkü durumlarına bakılır.

Adam hırsız ve saldırgan olarak girmiş olur. Devlet başkanının izni dışında girdiği için mücahid olarak girmiş sayılmaz. Nitekim giren adam tek başına bir ganimet alacak olsa, ondan beşte bir alınmaz. Halbuki devlet başka­nının izniyle girenlerin durumu böyle değildir. Birincinin aksine iltihak etmeden önce ordunun aldığı ganimetlere ortak da olmaz. Bunun durumu esirin durumu gibidir. Damlharpte müslüman olup mücahid olarak islam ordusuna katılan kişinin katıldığı zamanki durumuna bakıldığı gibi.

1622- Müslüman veya zimmet ehlinden tüccarlar süvari olup islam ordusuyla beraber savaşsalar, savaştıkları zamanki durumlarına bakılır.

Çünkü katılmalarının sebebi, o anda belli olur. Daha önce bunlar mücahid değil, tüccar idiler. Savaşan süvari tüccar müslüman ise, süvarinin payını almaya hak kazanır zimmet ehlinden ise, bahşiş almaya hak kazanır, Zimmet ehlinden piyade ise, yine bahşiş almaya hak kazanır da ganimet aldıkları için kendisi de pay almayı hak etmiştir. Bu durumu gözönünde bulundurulur.

1615- İkinci orduya piyade olarak katılırsa, piyade payını alır, süvari olarak katılırsa süvari payını alır. Tıpkı darul-harpte müslüman olup orduya katılan yahut darul-harpte eman verilen bir tüccar iken orduya katılan kişi gibi. Bundan dolayı daha Önce alman ganimette payı yoktur.

Çünkü bu ganimetler alındığı zaman pay almasını gerektirecek sebep mevcut olmamıştır.

1616- Ama müslümanlar bir çarpışmaya girer ve o da on­larla beraber çarpışırsa, piyade olarak onlara katılmışsa piya­de payını, düşmandan satın aldığı veya onlardan hibe olarak aldığı bir at üzerinde süvari olarak katılmışsa, süvari payını almaya hak kazanır. Çünkü o at kendisine ait sayılır ve bundan dolayı da süvari payını alır.

1617- Bu atı düşmandan zorla almışsa, adam piyade sayılır ve at fey' olur.

Çünkü o ata ordunun himayesi ile sahip olmuştur. Onun için ganimet kapsamında olur. Ordu bu ganimette kendisine ortak olur. Ganimetten olan bir atla adam süvari de sayılmaz.

Nitekim o at üzerinde savaşma hakkı da yoktur.

1618- Dinden dönüp düşmana katıldıktan sonra tekrar müslüman olup orduya katılacak olursa her durumda esir ve durulhapte müslüman olan kişi mesabesinde olur.

1619- Orduya varmadan atları telef olacak olursa, piyade sayılırlar.

Çünkü onlar için orduya katılmak darulislama giren kişinin yolu geçmesi mesabesindedir.

Ama imdat ve yardım istedikleri takdirde kendilerine yar­dımcı olabilecek kadar orduya yaklaşmış ve bu durumda atları telef olmamışsa, o zaman süvarinin payını almaya hak kaza­nırlar.

Çünkü orduya süvari olarak ulaşmışlardır. Sanki orduya katılmışlardır. Ondan sonra atları telef olmuştur.

1620- Devlet başkanının emri ile bir müslüman ordunun peşinde süvari olarak darulharbe girse ve atı telef olduktan sonra askerlere piyade olarak yetişse, kendisine süvari payı verilir.

Çünkü darulharbe süvari olarak cihad için girmiştir. Ganimette ortaklığı hak etmesi bakımından orduya katılmış gibidir. Belirttiğimiz gibi orduya destek olanlar gibidir. Devlet başkanının izni ile girdiği için bu adam da destek sayılır.

1621- Devlet başkanı ordudan sonra insanların darulharbe girmelerini yasaklamişsa, yukarıdaki şartlarda, kişilerin darul­harbe girip orduya katıldıkları günkü durumlarına bakılır.

Adam hırsız ve saldırgan olarak girmiş olur. Devlet başkanının izni dışında girdiği için mücahid olarak girmiş sayılmaz. Nitekim giren adam tek başına bir ganimet alacak olsa, ondan beşte bir alınmaz. Halbuki devlet başka­nının izniyle girenlerin durumu böyle değildir. Birincinin aksine iltihak etmeden önce ordunun aldığı ganimetlere ortak da olmaz. Bunun durumu esirin durumu gibidir. Darulharpte müslüman olup mücahid olarak islam ordusuna katılan kişinin katıldığı zamanki durumuna bakıldığı gibi.

1622- Müslüman veya zimmet ehlinden tüccarlar süvari olup islam ordusuyla beraber savaşsalar, savaştıkları zamanki durumlarına bakılır.

Çünkü katılmalarının sebebi, o anda belli olur. Daha önce bunlar mücahid değil, tüccar idiler. Savaşan süvari tüccar müslüman ise, süvarinin payını almaya hak kazanır zimmet ehlinden ise, bahşiş almaya hak kazanır, Zimmet ehlinden piyade ise, yine bahşiş almaya hak kazanır.

1623- İslama girip müslüman farla savaşacak olurlarsa, pay alıp alamıyacaklari konusunda savaşmaları sırasıda durumla­rına bakılır.

Çünkü durumları esirlerin ve düşmandan müslüman olanların durumu gibidir. Zira ganimet alabilmek için sebep o anda gerçekleşmektedir.

1624- Müslüman olmadan orduya katılır ve onlarla beraber savaşır, daha sonra müslüman olurlarsa, bakılır. Müslüman­lara katıldığı sırada süvari olanlara süvari payı, piyade olanla­ra da piyade payı verilir. Aynı şekilde darulislamdan ordu ile piyade veya süvari olarak çarpışmak için girseler, sonra gani­metler alındıktan önce veya sonra İslama girseler, girişleri sıra­sında piyade olanlar piyade payını, süvari olanlar süvari payını alır.

Bu hüküm tenkit edilmiştir. Müslüman olmadan önce ganimetten pay almalarının sebebi gerçekleşmemiş, çünkü bunun ehlinden olmamışlardır. Al­mayı hak edecek kişinin ehliyeti olmadan almanın sebebi de gerçekleşmez, onun için yolun geçilmesi sırasındaki durumları değil, İslama girdikten sonraki durumları yahut darulharpten gelmişlerse, orduya katılmaları sırasındaki durum­ları gözönünde bulundurulmalıdır, diye itiraz edilmiştir.

Halbuki kitapta söylenenler daha doğrudur. Çünkü bunlar ganimetten pay almaya hak kazanan kişilerdendir.

Nitekim İslama girmeden önce bunlar bahşişi hak ediyorlardı. Bu gani­metten birşeydir. Bununla orduya katıldıkları veya savaş İçin yolu geçtikleri sı­rada bu payı almaya hak kazanma sebepleri ortaya çıkmış olmaktadır. Zaten darulislamda ganimetlere sahip olma hakkının tamamı gerçekleşmeden önce İs­lama girmişlerse, ganimetten pay almaya hak kazanmada sebebin başında bun­lar müslüman imişler gibi olurlar. Çünkü sıfat asla tabi olur ve asıl üzerine hüküm bina ediİir.

Buna göre devlet başkanının izniyle orduya destek olarak

girip orduya katılmadan önce veya katıldıktan sonra müslü-

man olsalar, ganimete sahip olmaları kabul edilir.

1625- Bir köle savaşmak için efendisiyle beraber darulharbe süvari olarak girse ve müslümanlar ganimet alsa, ondan sonra efendisi onu azad edip bindiği atı kendisine bağişlasa, ondan sonra da ganimetler alınsa, köleyi azad etmeden önce müslü-manların aldığı ganimetten köleye verilecek bahşiş efendisine verilir ve bu bahşiş payı süvarinin payı miktarından az olur, ama piyadenin payından da fazla olabilir.

Çünkü bahşiş alma konusunda köle, zimmi gibidir. Süvari zimmiye ve­rilecek bahşiş, müslüman süvariye verilecek ganimet payı kadar olmaz. Çünkü zimmet ehli içinde bir savaşçı yoktur ki müslümanlar arasında ondan daha güçlü bulunmasın. Kölenin durumu da bu şekildedir. Ancak azad edilmeden önce alman ganimetten verilecek bahşiş payı azad edildikten sonra da değişmez. Çünkü zimminin müslüman olmasıyla verilecek miktar değişmiş olmaz. O da Önceki bahşiş payı ile müslüman olduktan sonra alınan ganimetlerden alacağı ganimet payıdır. Sanki müslüman oluşu, pay alma sebebinin başlangıcında mevcut olmuş gibi sayılır.

Kölenin azad edilmesiyle alacağı da değişir. Çünkü bahşiş kölenin hakkı olarak efendisine verilir. Ata binmiş olduğu için de ganimetten pay alması ger­çekleşir. Azad edildikten sonra pay kölenindir. Onun için sebebin başlangıcında azad edilmişliğin mevcudiyeti var kabul edilmez. Çünkü durum efendinin hakkını tümden iptal eder.

Bunun için azad edilmeden önce alacağı bahşiş payı bakidir, dedi. Azad edildikten sonra alınan ganimetlerden de köleye süvari payı verilir. Çünkü alma sebebinin oluşması sırasında köle süvari idi. At başkasının da olsa, ata binmişti. Tıpkı ödünç bir at üzerinde süvari olarak giren gibi. Efendisi ona atı daha sonra bağışladığı için onun da durumu böyledir. Bu kişi esir veya tüccar olarak orduya katılan ve süvarinin payını almaya hak kazanan kişi gibidir.

1626- Zimmi ve sözleşmeli köle de darulislama süvari ola­rak girdikten sonra müslümanlar ganimetler alsa, daha sonra sözleşmeli köle azad edilip zimmi kişi İslama girse ve ondan sonra da ganimetler alınsa, ilk alınan ganimetten ikisine süvari bahşişi olarak verilir, azad edildikten ve İslama girdikten sonra alınan ganimetten de süvari payı verilir.

Zimmi için bu cevap doğru değildir. Bundan önce bütün ganimetlerden payı olduğu söylenmişti. İki cevap arasında çelişki bulunmaktadır. Unutulma­malıdır ki böyle yanlışlıklar katipler tarafından meydana gelebiliyor. Zimmi için doğru cevap daha önce belirttiğimiz şekildedir.

Sözleşmeli köle için de cevabın doğru olmadığını söyleyenler vardır. Çünkü sözleşmeli köle efendisinden ayn olarak hak ettiğini almaktadır. Azad edilmesiyle alacağı değişmemektedir. Belki durumu zimminin durumu gibi olur. Bundan sonra iki yerde köleden farklı olduğu belirtilmektedir.

Kimileri de bu cevabın doğru olduğunu söylüyor. Çünkü sözleşmeli kölenin kazancı kendisi ile efendisi arasında ortaktır. Herbirinin onda mülkiyet hakkı vardır.

Nitekim sözleşmeli kölenin acizliği durumunda efendinin mülkiyetinin gerçeği değişmekte ve azad edilmesiyle bu yoldan hak edilenin değişmesi ger­çeği sabit kalmaktadır. Onun için azaddan önceki ganimmette bahşiş payı kabul edilir. Azadtan sonra ise ganimetten süvari payı verilir. Darulharbe girdiğinde bindiği at gerçekte kendisinin olmasa bile, durum budur. Çünkü kazandığı şeylerde mülkiyet hakkı vardır. Onun için ata binmiş olması başkalarının binmiş olmasının altında veya dışında olmaz.

1627- Azad olduktan sonra piyade olursa, ondan sonrası için alacağı pay, öncesi için alacağı paydan faklı olur.

Çünkü süvariye verilen bahşiş, piyadenin payından fazla olabilir. Bilin­diği gibi azad olmak kötülüğü değil, iyiliğini artırır. Böylece anlıyoruz ki azad olduktan sonraki payı da süvari payı olur.

1628- Köleye savaşma izni verilmediği halde sadece efen-disiyle beraber hizmet için savaşa girmişse, kıyasa göre kendi­sine birşey verilmez.

Çünkü savaş ehlinden değildir. Sadece efendisi izin verdiği zaman ehil olur. Durumu, devlet başkanının izniyle savaşan eman altındaki düşmanın duru­mu gibi olur ve bahşiş alabilir. Devlet başkanının izni olmadan bu kişi savaşa­cak olursa birşey alamayacağı gibi, efendisinin izni olmadan savaşan bu köle de bir şey alamaz.

1629- İstihsana göre kendisine bahşiş verilir.

Çünkü kazanması ve kendisine çıkar sağlaması yasak değildir. Bahşiş almasıda bu sıfatladır. Efendisi tarafından kendisine izin verilmiş gibi olur. Davranışları kısıtlı (hacr altında) iken ücretle çalışan ve iş yapmıyan köle hakkındaki istihsan ve kıyas gibidir.

1630- Sözleşmeli köle diğer köle gibi ancak efendisinin izni ile savaşır.

Çünkü savaşta kendini tehlikeye atar. Halbuki efendisinin kölesidir. Onun için efendisinin izni olmadan kendini tehlikeye atması caiz değildir. Ama ticaret için darulharbe izin olmadan çıkabilir. Çünkü bu kazanç sağlama işlerindendir. Bu konuda hür kişi gibidir. Efendisi ticaret için darulharbe çıkmasını şart koşmuşsa, şartı geçersiz olur. Sözleşmeli köle bölümünde bunları açıkladık.

1631- Efendisinin izni olmadan savaşır ve üstün başarı gösterirse, süvari ve piyade olsun, başarısı oranında kendisine bahşiş verilir.

Çünkü yaptığı iş, mal kazanmaktır. Sözleşme sırasında bu hak ona verilir. Sözleşmeli için bu sabit olursa, efendisinin izni olmadan köle için de sabit olur.

1632- Bir köle efendisi ile beraber darulharbe girdikten sonra efendisi onu azad etse ve bir at verse ve köle orduya ka­tılsa, orduya katıldığı zamanki durumu gözönünde bulundu­rulur. Süvari ise, katıldıktan sonra alınan ganimetten süvari payını alır, piyade ise piyade payını alır. Onlarla beraber sa­vaşmadığı müddetçe daha önce ordunun aldığı ganimette payı olmaz.

Çünkü savaş amacı olmaksızın girdiği zaman pay alma sebebi gerçekleş­memiş olur. Pay alma sebebi ancak orduya katılmakla olur. Durumu darulharpte müslüman olan kişinin ve tacirin durumu gibi olur.

1633- Girdiği zaman sözleşmeli köle olup efendisi azad ederse yahut darulislanıa müslüman I ar çıkmadan önce söz­leşme bedelini öderse bakılır. Süvari ise, azad edilmeden ve azad edildikten sonra alınan ganimetlerden süvari payını alır.

Çünkü efendisi ona savaşmak için izin verse de, vermese de savaşmak için girmiştir. Efendinin izni şartı yoktur, diyoruz. Çünkü ona hizmet etme durumu yoktur. Savaş için gitmiş olması ganimetten pay alması için sebeptir. Ganimetlere sahip olmadan önce pay alabilmesi için şartlar da mevcut olmuştur. Tıpkı giriş sırasında ganimet alabilen kişilerin durumu gibi olur.

Bundan da anlaşılıyor ki sözleşmeli hakkında bundan önce belirtilen şey

katibin bir hatasıdır.

1634- Ganimetler paylaştırıldıktan veya satıldıktan sonra azad edilecek olursa, bu ganimetlerden sadece bahşişi alır.

Çünkü şartlan oluşmadan başkaların hakkı o ganimetlerde kesinleşmiştir. Ganimetlerin satılması veya taksim edilmesi, hakkın kesinleşmesi bakımından sahip olmak gibidir. Onun için yardıma gelecek olan askerlerin bu ganimette payı olmaz. Darulislamda ganimetler sahiplerini bulduktan sonra azad edilenin durumu, yardıma gelen ve pay alamıyan kişilerin durumu gibidir. Ama verilme­si gereken bahşişi hak eder. Çünkü sözleşmeli kölenin payı olup azad edildikten sonra ona verilir.

1635- Darulharpte efendisi sözleşme hakkında ona davacı olursa, yargıç sözleşmeyi bozar.

Çünkü sözleşmenin şartlarına bağlı kalmamıştır.

Kıyasa göre bu köle efendisinin izni olmadan girmişse, birşey alamaz.

Çünkü sözleşme bozulunca sanki yokmuş gibi olur. Onun durumu da efendisinin izni olmadan savaşmak için darulharbe gelmiş köle gibidir. Yuka­rıda böylelerin kıyasa göre bahşiş alamıyacağım, istihsana göre ise bahşişi hak ettiği ve bu payın efendisine ait olduğunu belirttik.

1636- Aciz olarak veya sözleşme yükümlülüğünü yerine getirdikten sonra ölecek olsa, bakılır. Ölümü ganimetlerin tak­siminden veya sahiplerinin eline geçmesinden önce olursa, ne kendisinin ne de efendisinin alacağı olmaz. Sözleşmede koşulan ücret ödenmiş olsa da, durum aynıdır.

Çünkü bahşişi alma hakkı, payı alma hakkından daha güçlü olmaz. Gani­metlere sahip olmadan ve ganimetler taksim edilmeden önce mücahidin ölümü, ganimetten alacağı payı iptal eder. Böyle olunca, sözleşmeli kölenin ölümü evleviyetle bu payı iptal eder.

Ölümü ganimetlere sahip olduktan veya paylaşma yapıl­dıktan yahut satıldıktan sonra olursa, o ganimetten payım alır. Tıpkı hür mücahidin ölmesi durumunda olduğu gibidir. Ama sözleşmeli köle aciz olarak ölürse, payını efendisi alır. Ama köle sözleşmeye bağlı kalmışsa, efendisi o payı alır ve kölenin hür olduğunu hükme bağlar. Sözleşmesinin gereğini yerine getirmiş olarak ölürse, bu pay varislerinindir.

Azad edilmesi, yaşaması durumu ile ilgilidir. Buna göre pay almayı hak eder. Tıpkı hayatta iken ganimetlere sahip olunmadan önce azad edilmiş olması gibi, diye itiraz edilecek olursa, şöyle deriz:

Yollardan birine göre azad olması yaşamasına bağlı olmaz. Belki sözleş­mede koşulan ücreti ödeyinceye kadar hükmen yaşıyor kabul edilir. Diğer bir yola göre, bu isnad zaruretten dolayıdır. Zaruretin olduğu, yani sözleşmenin hükmü olan şeyden sonra ortaya çıkmaz. Payın hak edilmesinin ise bununla ilgisi yoktur.

1637- Kendisine savaş izni verilsin veya verilmesin, gani­metler alınmadan ve taksim edilmeden önce ölürse, payı alacak kişi itibariyle efendisine birşey düşmez.

Burada süvarinin atından dolayı pay almayı hak etmesi gibi, efendi bahşiş payını hak eder, darulharpte atın ölümü ile pay iptal olmadığı gibi, kölenin ölümü ile de efendinin alacağı bahşiş hakkının iptal olmaması gerekir, denilse, cevap olarak şöyle deriz:

Durum böyle değildir. Burada pay alma hakkı kölenin olup diğer kazanç­larında efendisi onun yerini aldığı gibi almacak payın mülkiyetinde de onun yerini alır. Zira köle muhatap bir insandır. Alınacak haklarda efendisinin ken­disinin yerini almak üzere kendisiyle akit yapılacak kişilerdendir. Nitekim sa­vaştan önce köle yolu geçtikten sonra ölecek olursa, efendisi onun alacağı bahşişi alamaz. Halbuki atın durumu böyle değildir. Ama ganimetlere sahip olunup taksimi yapıldıktan sonra ölecek olursa, bahşiş payını efendisi alır. Çünkü hak etme sebebi kesinleşmiş olup ölümü ile iptal olmaz. Ancak varisin ölenin yerine geçtiği gibi efendisi onun yerine geçer. Yani payını alır.

1638- Ganimetlere sahip olunmadan önce efendisi onu satacak olursa bahşiş payı iptal olmaz.

Sahipleri değişse bile pay almayı hak etmesinin sebebi değişmemiş olur. Alacağı bahşiş payı ilk efendisinin olur. Ama ganimetlere sahip olunduktan sonra satacak olursa, durumu açıktır. Ama ondan önce satacak olması durumun­da da pay alması, pay almayı hak etmesinin sebebinin ilk efendisinin mülkiye­tinde iken gerçekleşmiş olmasındandır. Ganimetin alınmasıyla pay almanın temeli sabit olur. Diğer kazançlarında efendisinin payı iptal olmadığı gibi satılması sebebiyle de efendisinin onda payı iptal olmaz.

Nitekim izin verilmiş kişi muhayyerlik şartıyla birşey satın alsa ve efendisi o şeyi satacak olsa, satılan şey satın alanın değil, satanın olur.

1639- Efendisi onu sattıktan sonra başka bir ganimet alacak olsalar, ikinci ganimetten alacağı pay onu satın alan kişinin olur.

Çünkü pay alma hakkı ancak ganimet alınması zamanında sabit olur. O sırada da satın alanın mülkü olduğundan alacağı payda onun yerine geçer, yani alacağı payı o alır.

1640- Hür ve akıllı olarak darulharbe girip ganimetlere sahip olunmadan önce bunayacak olursa, ganimetten pay alması engellenmez.

Çünkü pay almayı hak eden diri kişilerden iken ganimetlere sahip olun­muş. Bunak da olsa bu durumu değiştirmez. Ama ganimetlere sahip olunmadan önce Ölecek olursa, durum değişir.

1641- Ama adam bunamamış sadece dinden dönmüş ve müslümanlarla beraber çıkmış ise, bakılır. İslama tekrar dön­meyip öldürülecek olursa, payını mirasçıları alır. Zimmet eh­linden olan kişiye yapıldığı gibi alman ganimetten ona bahşiş verilir.

Çünkü mürted önceden kâfir olan kafir gibidir. Ganimetler alındığı sırada adam pay almayı değil, vatandaşımız olduğu için sadece bahşiş almayı hak etmiştir.

Bu da gösteriyor ki ganimetlere sahip olunmadan önce zimmi müslüman olsa veya sözleşmeli köle azad edilse, kendilerine tam bir pay verilir.

Çünkü ganimetlere sahip olunduğu veya satıldığı yahut taksim edildiği günkü durumlarına bakılır. Bundan da anlaşılıyor ki zimmi ve sözleşmeli köle hakkında verdiği ilk cevap yanlıştır.

1642- Ganimetler alındıktan sonra dinden dönüp darul­harbe gitse, sonra ganimetlere sahip olunmadan Önce veya son­ra müslüman olarak geri dönse, bu ganimetten kendisi birşey alamaz.

Çünkü temelde düşman olanlara katılmıştır. Düşman, ganimetlere sahip olunmadan önce veya sonra İslama girip orduya katılsa, ama katıldıktan sonra savaşmazsa, alman ganimetten payı olmaz. Dinden dönen de böyledir. Malı el­de edilirken fey1 olacak olan bir duruma düşen kişi müslümanlann ganimetinden nasıl pay alabilir? Ancak kendisi önce ganimet alıp koruduktan sonra İslama girerse, aldığı ganimet onun olur. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki adam asli düşman gibi olur.

1643- Ganimetlere sahip olunduktan veya taksim edildikten yahut satıldıktan sonra darulharbe katılacak olursa, alacağı pay varislerine miras olarak kalır.

Çünkü o ganimetlerde hakkı kesinleşmiştir. Diğer malları gibidir. Bû durumda darulharbe mürted olarak katılması da ölmesi gibidir.

1644- Dinden dönmeyip müşrikler ganimetlere sahip olun­madan önce onu esir almış, ama öldürmemişlerse, esir alınma-dan önce alınan ganimetten payım müslümanlann ayırmaları gerekir.

Çünkü o ganimette hakkı sabit olmuştur. Esir düşmekle sahip olunan ganimetten alacağı hakkı kaybolmaz.

Ama esir düştükten sonra alman ganimetten alacağı olmaz.

Çünkü esir düşen kişi düşmanın elinde olup hakikaten veya hükmen ordu ile beraber olmaz. Esir düştükten sonra alınan ganimetlerin alınmasında ve sahip olunmasında orduya katılmış değildir.

1645- Esir düştüğünde kendisine ne yaptıklarını bilmiyorsa, ganimetler paylaşılır ve ona, verilmez.

Çünkü hak etmek sahip olunmakla olur. Kaybolan kişi de başlangıçta hak edeceği şeylerde ölü gibidir. Nitekim bir yakım Ölecek olsa ona varis olmaz. Onun İçin bir şey de ayrılmaz. Bu da onun gibidir.

1646- Ganimetler taksim edildikten sonra müslüman olarak geri gelecek olursa, yine birşey alamaz.

Çünkü aralarında taksim yapılan kişilerin hakkı taksim ile kesinlik kazanmıştır. O mallarda mülkiyetleri sabit olmuştur. Zayıf olan hak ise zorunlu olarak iptal olur.

1647- Ganimetler satılır veya darulharpten çıkarılırsa, kendisi de bazı müslümanların ihtiyacı için darulharpte gecikip esir düşse, gelip alıncaya kadar payı ayrılır. Ölümü kesin­leşirse, payı varislerine verilir.

Çünkü payı satma ve sahip olunma ile kesinleşmiş olup kaybolan kişinin hakkındaki hüküm gibi hakkında hüküm verilir.

Allah ben iyi bilir.[15]




[15] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/347-360