๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Devletler Hukuku => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Şubat 2011, 15:25:48



Konu Başlığı: Askerden bazılarına geçerli olan tahsisler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Şubat 2011, 15:25:48
 

Askerden Bazılarına Tahsis Yapıldığında Hak Kazandıkları Ve Geçerli Olan Tahsisler


1094- Komutan, "sizden biriniz bir kafir öldürürse her şeyi kendisinindir" derse ve iki kişi bir kafiri öldürürse, her şeyi ikisinin olur.

Çünkü sözü genel olarak söylediğinde saldırmaya ve düşmana zarar ver­meğe teşvik etmiştir.

1095- Bu durumda öldürenin bir kişi veya bir cemaat olma­sı arasında fark yoktur. Ancak "sizden biriniz tek başına bir kafiri öldürürse" diyerek tek kişi şartını koşarsa, o zaman öldüren iki kişi bir şey alamazlar.

Çünkü bu sınırlandırma ile amacının tek tek kuvvet izhar ederek düşmana karşı teşvik olduğu açığa çıkmıştır. Öldürme ortaklaşa olunca bu amaç gerçek­leşmemiş olur.

1096- Düşmandan on kişi meydan okursa ve komutan on nıüslümana "Bunları öldürürseniz her şeyleri sizindir" derse ve herbiri onlardan bir kişiyi öldürse, herkes sadece öldür­düğünün eşyasını almaya hak kazanır.

Çünkü hitapta on kişiye genel olarak söylemesi, sanki her birine "Kim bir kafiri öldürürse her şeyi onundur" demesi gibidir. Çünkü bu sayı aynı sayı ile karşılaştırıldığında her birine başabaş bir kişi düşer. Mesela şu on dirhemi şu on kişiye ver, demek gibi. Cemi (çoğul) ifade ile çoğula (cemaate) izafe edilen fiil, çoğulun bütün fertlerine bölünmeyi gerektirir. Halk atlarına bindi, demek gibi, Bu ifadeden her birinin kendi atına bindiği anlaşılır.

1097- Dokuz müslüman dokuz kafiri öldürüp bir kafir onuncu müslümam şehit etse veya onuncu müslüman müşrike güç yetirmeyip müşrik kaçarsa, öldürenlerden her biri öldür­düğünün bütün eşyasını almaya hak kazanır.

Çünkü bu sözden maksat, hiçbiri sağ kalmayacak şekilde hepsinin öldü­rülmesi değil, öldürülmenin tahsise hak kazanmanın sebebi sayılmasıdır. Öl­dürmekten maksat da onlardan kimse kalmamak üzere hepsinin öldürül­mesidir.

Ancak "Hiçbir kimse bırakmadan hepsini öldürürseniz, her şeyleri

sizindir" diyerek bunu açıklarsa, durum değişir.

Çünkü bu taktirde hak kazanmayı hepsini Öldürmeğe bağlı saydığı sözün­den anlaşılmaktadır. Şart da meşrutu (şart koşulan şeyi) ayrı ayrı değil, tüm olarak kapsar. Şart yerine gelmedikçe karşılıktan hiçbir şey gerçekleşmez.

Ama sözü ile bu sınırlandırmayı ifade etmediği zaman, sözünün mutlak mefhumu normal olarak anlaşılan şeye hamledilir. O da onlan öldürmek sure­tiyle müslümanları zararlarından korumaya teşvik etmektir. Amaçtan ne oranda gerçekleşirse, tahsis edilen ganimete de o nisbette hak kazanılır.

1098- Aynı şekilde, bir seriyyeye "Şu kaleye gidin, içinde savaşan kişileri Öldürüp fethederseniz ganimetin dörtte biri sizindir" derse, onlar da bazılarını veya liderlerini Öldürür, geri kalanlar da dağıldıktan sonra kaleyi fethederlerse, gani­meti almaya hak kazanırlar.

Çünkü sözünden anlaşılan şey gerçekleşmiştir. O da düşmanın dağıtıl­ması ve savaşla kalenin fethedilmesidir.

Kaleyi savaşmadan fethederlerse, ganimeti almaya hak kazana­mazlar.

Çünkü ganimete hak kazanmaya sebep kabul ettiği savaş ve çarpışma meydana gelmemiştir. Nitekim içinde savaşanları öldürür ve çoluk çocuklarını ganimet alırsanız size şöyle vereceğim, deseydi, onlar da bir kısmını öldürüp çoluk çocuğu ganimet alsaydı, bu ganimet onların olurdu. Savaşsız ve çarpış-maşız alırlarsa ganimet almaya belirttiğimiz sebepten dolayı hak kazanamazlar.

1099- "Sizden biriniz bir kafiri öldürürse her şeyi onun­dur" derse ve iki müslüman bir kişiyi öldürürse, onun eşyası ikisi arasında eşit paylaşılır.Bir müşriki yanlışlıkla bir müşrik ve bir müslüman bera­ber öldürse, ödürülen adamın eşyasının yarısı müslümanm olurken, diğer yarısı da ganimet olur.

Çünkü öldüren müslüman açısından, Öldüren diğer kişi de müslüman gibi kabul edilir. Ama müşrikin payı açısından, sanki başka bir müşrik öldürmüş ka­bul edilir. Zira devlet başkanının yaptığı ganimet tahsisi müslümanlara mahsus yapılmıştır. Böylece müslüman gösterdiği çaba oranında ganimet tahsisinden pay almaya hak kazanır. Zaten başkasıyla işbirliği yaparak kafirin yansını öldürmüş kabul edilir.

Nitekim başkasıyla beral|i«(^ıata ile bir müslümanı Öldürecek olursa, diyetin yarısını verir. Cezayı gerektiren bu işte bir insanın yansını Öldürdüğü ve diyetin yarısını ödediği gibi, ganimeti gerektiren kafiri öldürme işinde de yarım insanı öldürmüş kabul edilir,

1100- "Kim bir patrik öldürürse her şeyi onundur" derse ve patrik olmayan bir kafiri müslüman öldürürse, eşyasını alma­ya hak kazanamaz.

Çünkü maksat, öldürülmesiyle düşmanın gücü kırılacak olan kişiyi öldür­meye teşvik etmektir. Bu öldürme de gerçekleşmemiştir. Nitekim, "Kim kralı öldürürse her şeyi onundur" derse ve kral yerine başkası öldürülürse, eşyasını almaya kimse hak kazanamaz.

1101- "Kim bir patrik öldürürse ganimetten kendisine bin dirhem vardır" derse ve bir müslüman bir patrik öldürürse, o-nun eşyasını almaya çalıştığı için devlet başkanının yaptığı bin dirhemlik tahsisi bundan sonra elde edecekleri ganimetten al­maya hak kazanır. Nitekim bundan sonra ganimet almayacak olurlarsa, bu adam daha önce alınmış ganimetten bir şey alamaz.

Çünkü bu ganimetlerde müslümanların paylan vacip olmuştur. Kaldı ki bu ganimet tahsisi daha önce ganimet aldıkları şeylerden yapıldığı için geçerli olmaz. Çünkü ganimet alındıktan sonra yapılan tahsis için önceki ganimetten verilmesi caiz değildir.

1102- "Sizden kim rasgele birini öldürürse her şeyi onun­dur" derse ve bir müslüman gidip komutanı yahut kralı öldür­se, eşyasını almaya hak kazanamaz.

Çünkü rastgele birinin eşyasını alma hakkını tanımıştır. Komutanın veya kralın ganimet eşyası da şüphesiz rastgele birinin eşyasından daha değerli ve çoktur. Tahsis edilen en aşağı miktar yerine en üstün miktar hak edilmez.

Ama "Kim rastgele birini öldürürse ona yüz dirhem vardır" derse ve bir müslüman, kumandanı öldürse, yüz dirhemi almaya hak kazanır.

Çünkü şart koşulan şeyi ve daha fazlasını gerçekleştirmiştir. Zira komu­tanın öldürülmesi rastgele birini Öldürmekten daha çok düşmanın gücünü kır­maktadır. Rastgele birini öldürme karşılığında tahsis edilen miktar belli olup yüz dirhemdir. Bundan sonraki meseleler malum bir şeyi veya miktarı tahsis etmekle ilgilidir.

1103- Öldüren kişiye muayyen bir şey tahsis edilmişse, ister daha adisini, ister alasını öldürsün ondan başkasına hak kaza namaz.

Çünkü istihkak (hak kazanma) mahalli mevcut olmadan, hak kazanma da sözkonusu değildir.

1104- Öldüren kişiye muayyen bir mal tahsisi yapılmış (vadedilmiş) iken kendisi şart koşulanın dışında bir iş görürse, bu malı almaya hak kazanamaz.

Çünkü başka şey yapmakla aynı şeyi almaya hak kazanılmaz.

1105- Yapılan iş şart koşulan şey cinsinden olup yararı şart koşulan şeyden daha az ise, yine almaya hak kazanamaz.

Çünkü şart koşulan ile yapılan şey arasında denklik ve benzerlik mey­dana gelmemiştir. Amaç da bütünüyle gerçekleşmemiştir.

1106- Ama yapılan İşin yaran, şart koşulan şeyden daha büyük ise, vadedilen şeyi almaya hak kazanır.

Çünkü şart koşulanı ve daha fazlasını gerçekleştirmiştir.

1107- Komutan "kim yaşlı birini öldürürse her şeyi onun­dur" derse ve bir müslüman yaşlı değil de genç birini öldü­rürse, her şeyini almaya hak kazanır.

Çünkü şart koşulanı ve daha fazlasını gerçekleştirmiştir. Nitekim genç birini öldürüp düşmana saldırmak için sarfedilen güç daha büyüktür. Alınan şeyler de gençlik veya yaşlılıkla değişmez.

1108- "Kim bir genç öldürürse her şeyi onundur" derse ve genç yerine yaşlı Öldürülse, eşyasını almaya kimse hak kaza­namaz.

Çünkü celadet ve düşmanı ^nmek bakımından yaptığı iş, şart koşulan işten daha aşağıdadır.

1109- "Kim zorla yakalayıp esir getirirse o kendisinindir" derse ve esir yerine müslüman kişi zora başvurmadan muka­vemet göstermeyen hizmetçi bir kişiyi (vasîf) tutup getirse veya aksini yapsa, bir şey almaya hak kazanamaz.

Çünkü esir ile savunmasız hizmetçi külfet ve fonksiyon bakımından farklıdır. Bu hakkı almaya sebep olan şey mevcut olmamış, esir yerine kişiler getirmiştir.

1110- "Kim bir hizmetçi getirse, o kendisinindir" derse ve müslüman, hizmetçi yerine süt çocuğu veya süt annesi getirse, hizmetçi onu almaya hak kazanamaz.

Çünkü hizmetçi süt çocuğu veya süt annesinden başkadır. Hak kazana­cağı şey mevcut olmamıştır.

1111- "Kim bin dirhem getirirse, yüz tanesi onundur" derse ve bin dirhem yerine bin dinar getirse, bir şey almaya hak kazanamaz.

Çünkü getireceği dirhemlerin bir kısmını ona tahsis etmiştir. Halbuki dirhem ve dinar birbirinden farklıdır. Cinsleri değişiktir.

1112- "Bir hizmetçi getirene yüz dirhem vardır" derse ve müslüman, kadın hizmetçi getirse, bir şey almaya hak kaza­namaz.

Çünkü insanoğlundan erkek ve dişi birbirinden farklı ve maksat da deği­şiktir. Onun için biri köle satın alsa ve bu aldığı cariye çıksa, alış akdi gerçek­leşmez. Cinsler farklı olunca berzerlik meydana gelmez.

1113- "Bir genç getirene yüz dirhem vardır" derse ve genç yerine yaşlı birini getirse, müslüman yine bir şey almaya hak kazanamaz. Ama aksi olursa hak kazanır.

Çünkü cins bir ve burada güdülen amaç için genç yaşlıdan daha iyidir. Şart koşulandan daha fazla olan bir şeyi getirince, tahsis edilen şeyi almaya hak kazanır. Ama şart koşulandan az olan şeyi getirirse almaya hak kazanamaz. Mesela bin dirhem getirene yüz dirhem vardır, der ve biri bin dirhem getirirse, yüz dirhemi almaya hak kazanması gibi. Çünkü cins aynı ve getirdiği daha üstündür. Daha fazla da getirse, kendisine tahsis edilen normal yüz dirhemden fazlasına hak kazanamaz.

1114- Yine "Kim kendisinin kazandığı bin dirhem getirirse öşrü (onda biri) onundur" derse ve müslüman beytülmal para­sından bin dirhem getirirse, öşrü mahsul olan dirhemlerden almaya hak kazanır.

Çünkü "kendi kazandığı" sözü ile daha fazlasını alma hakkını vermemiş­tir. Tahsis ettiği miktar ve cins de ancak adını koymakla sabit olur.

1115- "Güzelinden bin dirhem getirene yüz tanesi verile­cektir" derse ve müslüman normal olan bin dirhem getirse, bir şey almaya hak kazanamaz.

Çünkü getirdiği şey şart koşulandan daha adîdir.

1116- "On koyun getirene bir koyun vardır" derse ve müs­lüman kişi on inek getirse, yine bir şey almaya hak kazanamaz.

Çünkü cins değişikliği vardır.

1117- Yine "on takım dibac (değerli kumaş) elbise getirene şöyle vardır" derse ve müslüman onun yerine süııdüs "Büzyün, bizyün" elbise getirse, bir şey almaya hak kazanamaz. Bunun aksi de olursa yine alamaz.

Çünkü cins değişikliği vardır.

1118- "Kırmızı büzyünden on takım elbise getirene şöyle verilecektir" derse ve onun yerine mülüman kişi yeşil veya sarı elbise getirirse bakılır; kırmızı kumaş, getirdiğinden daha de­ğerli ise, bir şey almaya hak kazanamaz. Ama değeri daha az veya eşit ise, kendisine belirtilen kumaştan almaya hak kazanır.

Çünkü cins bir, değişiklik sadece sıfattadır. Nitekim kırmızı niyetiyle bir takım kumaş satın alınsa ve açıldığında yeşil kumaş olduğu anlaşılsa akid sahih olur.

1119- Yine at, katır ve eşek arasındaki işlem de aynı şekil­dedir. Mesela, "At getirene yüz tane vardır" derse ve at yerine kısrak getirilse, almaya hak kazanılmaz. Ama bunun aksi olursa hak kazanılır.

Çünkü cins aynı ve at kısraktan üstündür.

Ama katır veya eşek getirilirse, bir şey almaya hak kazanılmaz.

Çünkü cinsleri değişiktir.

1120- "Kim at getirirse ona yüz vardır" derse ve bir adam

at getirse, almaya hak kazandığı ganimet tahsisi ancak bundan sonra düşmandan kazanacakları ganimetlerden alınır. Hatta başka şey ganimet almazlarsa, onun hak kazandığı tahsis bun­dan önce aldıkları ganimetlerden sadece atlardan verilir. At, yüz dirheme eşit olmuyorsa değeri üzerine kendisine artırma yapılmaz. Yüz ve daha fazla değerinde ise, devlet başkam diler­se atı önceden aldıkları ganimete katabilir ve sadece yüz (dir­hemi) kendisine verebilir.

Çünkü devlet başkanı ganimetleri satma yetkisine sahiptir. Bu aygula-ması da ganimetten değeri ile bir şeyi satması mesabesinde olup caizdir.

Yüz (dirhem) atın değerinden fazla ise (at yüz dirhem etmiyorsa), kendisine atın değeri miktarından fazlasını veremez.

Çünkü fahiş kayırma ve aldanma İle değil, nazar ve takdir ederek değiş­tirme yetkisine sahiptir. En iyi Allah bilir.[8]




[8] İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 2/170-176