Konu Başlığı: İmamı Şa'bi Gönderen: Zehibe üzerinde 06 Temmuz 2012, 14:27:33 İMAMI ŞA'Bİ Şa'bî Rahimehullah, tabiînin büyüklerinden, meşhur bir âlim, büyük bir velîdir. Aslen Yemenli oram Şa'bînin asıl adı Amir b. Şerâ-hîl'dir. Hicri yirminci yılda Basra'da doğmuştur. Künyesi Ebû Amr olup. nisbeti Şa'bî'dir. Hemdân kabilesinin bir kolu olan Şal} kabilesine mensup olduğu için, Şa'bî denmiştir. Şa'bî sade bir hayat sürer, Allah'ın emirlerine ve nehiylerine riayet hususunda çok dikkatli davranırdı. Kudretli bir âlimdi. Gerek Hadis ilminde gerekse Fıkıh ilminde söz sahibiydi. Sahabenin en büyüklerine erişmiş ve onlardan rivayetlerde bulunmuştur. Bu meyanda Şa'bî:: "Peygamber Efendimizin ashabından beş yüz kişiye eriştim." demiştir. İbn Şîrîn dedi ki: Kufe'ye gelmiştim. Şabi'nin. büyük bir ilim halkasının bulunduğunu gördüm. Bu sıralarda Resûlullah'ın ashabından da hayatta olan pek çok zat vardı." Asım b. Süleyman der ki: "Basra, Küfe, Hicaz ve diğer bölgelerde Sabiden daha çok Hadis ilmine sahip olanı görmedim.' Şa'bi nin eriştiği ve hadis rivayet ettiği sahabeden bazıları şunlardır: Ali b. Ebû Tâlib, Sa'd b. Ebû Vakkâs. Saîd b. Zeyd. Enes b. Malik. Ebû Saîd el-Hud-rî. Amr b. Nüfeyl. Zeyd b. Sabit. Abdullah b. Abbas. Abdullah b. Ömer. Adiy b. Hatim, Numan b. Beşir, Berâ b Â-zib, Ubâde b. Sâmit, Ebû Mûsâ el-Eş'arî. Ebû Mes'ûd el-Ensâri. İmran b. Husayn gibi daha pek çok sahabeye erişmiş ve bunlardan hadis rivayet etmiştir. Ayrıca Mesruk. Alkame, Haris b. el-A'ver, Hârice b. Salt, Rebî b. Hay-sem. Süfyân Sevrî, İbVı Ebû Leylâ gibi tabiînden de rivayette bulunmuştur. Şa'bî Hazretleri tefsir hususunda çok ihtiyatlı ve tedbirli davranırdı. Tefsir ile ilgili açıklamaları, Resûlullah'tan ve ashâb-ı kiramdan gelen rivayetlere dayanırdı. Çok keskin bir zekâsı vardı. Onun kuvvetli ezber kabiliyeti, darbımesel hâline gelmiştir. Eline kalem alıp, hiçbir şey yazmamıştır. Bununla beraber, kendisine rivayet edilen hadis-i şerifleri hemen ezberler, hiçbirinin tekrar e-dilmesine lüzum hissetmezdi. Derdi ki: "En az rivayet ettiğim şey şiirdir. Bununla birlikte, istersem size tekrar etmeksizin, bir ay devamlı şiir söyleyebilirim." Şa'bî'nin şu beyti insanlar arasında çok söylene gelmiştir: "Gerçek hilm ve yumuşaklık sakinlik anında değil, asıl yumuşaklık gazap ve kızgınlık anındadır." Süleyman et-Teymî, Ebû Mücliz'in kendisine şöyle dediğini naklediyor:"Şa'bî'yi bırakma, zira ben ondan daha bilgilisini görmedim.' Ebû Husayn: "Şa'bî, Fıkıh ilminde çok yüksek derecelerde idi." demiştir. Şa'bî Hazretleri İmam Azam Ebû Hanîfe'nin hocalarındandır. Hatta^ onu ilme, Şa'bî teşvik ermiştir. İmam Azam hem ticaretle, hem de ilimle meşgul olurken zekasını ve dehasını sadece ilme kullanması için Şa'bî Hazretleri onu uyarmış, böylece onu ticaretten kurtarıp ilme yönelmesine vesile olmuştur. Bunu İmam Azam şöyle anlatır:"Bir gün zamanımızın âlimlerinden Şa'bînin yanından geçiyordum, beni gördü ve yanına çağırdı: "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Ben de: "Çarşıya gidiyorum! Dedim O: "Ben senin çarşıya değil, âlimlerin yanına gitmeni ve onların dersine devam etmeni isterim." "Ticaretle uğraştığım için âlimlerin derslerinde devamlı bulunamıyorum." "Senin ilimle uğraşman ve âlimlerin yanından ayrılmaman gerekir! Çünkü ben senin çok zeki, akıllı ve kabiliyetli bir genç olduğunu görüyorum."Şa'bî'nin bu sözleri kalbimde son derece büyük bir tesir bıraktı. Çarşıya ve pazara gitmeyi bıraktım ve ilim tahsiline başladım. Allahu Teâlâ'nın yardımı ile Şa'bi'nin sözünün bana çok faydası oldu." İmam Şa'bî'nin tavsiyesinden sonra İmam Azam artık ticarî işlerini ortağı vasıtasıyla yürüttü ve ilme sarılıp, ders halkalarına devam etmeye başladı. İmam Âzam önce Kelâm ilmini, iman, itikad ve münazara bilgilerini İmam Şa'bi den öğrendi. Kelâm ilminde yüksek dereceye ulaştıktan sonra Ham-mâd b. Ebü Süleyman'ın ders halkasına katılarak Fıkıh ilmini tahsile başladı. Denilir ki Saîd b. Müseyyib Medine'de, Mekhûl Şam'da, Hasan Basrî Basra'da, Şa'bî Kûfe'de o asırda dinin dört direği gibiydiler. Şa'bi Hazretlerine:"Falanca şahıs âlimdir." dediler. Şa'bî bunu söyleyene. "Onda ilmin kisvesini göremiyorum." dedi. "İlmin kisvesi nedir?" diye sorduklarında "Bildiği konularda kibirli, sert ve kaba olmaz, dinlediğinde ise, izzet-i nefsine dokunacak şeyler de olsa hak söze itiraz etmez." buyurdular. Şa'bî ilmin önemini beyan etmek için: "Bir kimse Şam'ın en uzak bir yerinden, Yemen'in en uzak köşesine yolculuk yapsa, yolculuğu sırasında, hayatında faydalı olacak bir kelime öğrense, bu yolculuğu boşuna yapmış sayılmaz." demiştir: Şa'bî der ki:"İlmi ehlinden saklamayın, yoksa günah işlemiş olursunuz. Ehil olmayana da vermeyin, yoksa yine günah işlemiş olursunuz." Şa'bi'nin Halife Abdülmelik b. Mervan ile arası çok iyiydi. Onun yakın dostu ve sohbet arkadaşıydı. Şa'bî bu ilminin yanında nerede, nasıl ve ne şekilde davranılacağını iyi bilir, sorulan sorulara da en münasip cevapları verirdi. Onun bu özelliklerini bilen Abdülmelik b. Mervan bazı kere onu elçi olarak gönderirdi. Rivayet edilir ki. bir keresinde Abdülmelik, Şa'bî'yj Rum kayserine elçi olarak göndermiş: Şa'bî Rum kayserine gidip, söylemesi gerekenleri söylemiş ve vazifesini yerine getirmişti. Bu görüşmeler sırasında Kayser gerek ilmi. gerekse zekâsı ve feraseti karşısında Şa'bi'den oldukça etkilenmiş ve Şa'bî hakkında Abdülmelik'e ayrıca bir mektup yazmıştı. Bu mektubunda şöyle diyordu: Doğrusu bu Müslümanların hâline şaşılır. Çünkü içlerinde böylesine deha kimseler varken nasıl olmuş da senin gibi birini halife yapmışlar." Abdülmelik bu mektubu Şa'bi'nin yanında da okuyunca Şa'bî dedi ki: "Ey Müminlerin emîri! O yalnız beni gördü. Şayet sizi görmüş olsaydı, böyle yazmazdı." Bunun üzerine Abdülmelik, Şa'bî ye şöyle dedi: "Aslında o bu yazıyı kasıtlı yazmış. Senin gibi bir âlimden bizleri mahrum bırakmak için, seni öldürmeye beni tahrik etmek istemiş." Şa'bî'ye birisi kötü sözler söyledi. Bunun üzerine o: "Hakkımdaki bu sözlerin doğru ise, Allahu Teâlâ beni affetsin. Doğru değil de, yalan söylüyorsan, Allahu Teâlâ seni affetsin." dedi. Ebü Zeyd anlatır: Şa'biye bir şey sordum. Bu sorum için bana çok kızdı. Cevabını söylemesi için ısrar edince, o-nu söylemeyeceğine yemin etti. Bunun üzerine gidip ben de kapısının önüne oturdum. Benim bu konuda ısrarlı olduğumu görünce bana dedi ki: "Ben, sorunun cevabını söylemeyeceğime yemin ettim. Fakat sana üç şey söyleyeceğim, iyi dinle. Bunları da aklından çıkarma. Birincisi: Allahu Teâlâ'nın yarattığı bir şey hakkında, "Bunu niçin yarattı?" deme! İkincisi: Bilmediğin bir şey hakkında "Ben onu biliyorum." deme! Üçüncüsü: Dinî meselelerde kendi aklına göre, mukayese yapma! Bakarsın, bir helâli haram, haramı da helâl yapabilirsin. Neticede ayağın sürçüp, tökezler, mahvolup gidersin." Şa'bî der ki: "Bilmediği sorulunca "Bilmiyorum" demek, ilmin yarısıdır. Bilmediği bir şeyde Allah için sükût edenin alacağı sevap, konuşandan az değildir. Çünkü nefse en ağır gelen şey, bilmediğini kabul etmektir." Şa'bî Hazretlerine biri geldi ve cariyesinin kendisi vasıtasıyla Müslüman olduğunu söyledi. Bunun üzerine Şa'bî Hazretleri ona: "Hayatında en hayırlı gün, bugünündür." buyurdu. Şa'bî Hazretlerine bir gün bir grup geldi ve: "Ey Amr'ın babası! Ramazan ayından önceki ve sonraki günü oruç tutanlar hakkında ne dersin?" diye sordular. Şa'bî onlara:"Niçin böyle yapıyorlar?" diye sorduğunda "Ramazan ayından herhangi bir günü kaçırmamak" için dediler. Bunun üzerine Şa'bî şöyle dedi:"İsrailoğullan bu yüzden helak oldu. Ayın başlamasından bir gün önce ve bitiminden sonra bir gün oruç eklediler. Böylece otuz iki gün oruç uttular. O asır geçtikten sonra arkadan gelenler ikişer gün eklediler ve otuz dört gün tuttular. Böylece oruçlarını elli güne kadar çıkardılar. Sizler ramazan hilâlinin doğduğunu gördüğünüzde oruç tutun ve çıktığını gördüğünüzde yiyin." Şa'bî dedi ki: "Yalancı ile cimriden hangisinin cehennemin daha derin kuyusuna atılacağını bilmiyorum." Yine demiştir ki:"Fakirin sadakaya ihtiyacından fazla kendisinin sadaka sevabına muhtaç olduğunu bilemeyen zengin, sadakasını iptal etmiş ve ecrini kaybetmiştir." Şa'bî bir gün ağlıyordu "Niçin ağlıyorsun?" diye soranlara "Ağlayarak geçirmediğim zamana ağlıyorum." diye cevap verdi. Ali b Eş'as b. Siyâr, babasından şöyle nakletmiştir: Şa'bi vefat edince, Basra'ya geldim. Hasan Basrmin huzuruna girdim. "Yâ Ebû Saîd! Şa'bî vefat etti." dedim. Bunun üzerine: "İnnâ lillahi ve innâ i-leyhi râciûn. O ömrü uzun, ilmi çok ve İslâm'da seçkin yer sahibiydi." dedi. Sonra oradan aynlıp yine Şa'bfnin vefatını haber vermek için Ibn Sîrîn'in yanına geldim. Bu haberi duyunca o da Hasan Basrî Hazretlerinin söylediklerini söyledi. Şa'bî Hazretleri hicrî 104 yılında Kûfe'de vefat etmiştir. (Beyan Dergisi) |