๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => İslam Alimleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Haziran 2012, 02:49:39



Konu Başlığı: Cafer Es-Sadık
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Haziran 2012, 02:49:39
CAFER ES-SADIK (ö. 148/765)

 
 

                                                 İsnaaşeriyye'nin altıncı, İsmailiyye'nin beşinci imamı, Ca'feri fıkhının kurucusu.




          Ebu Abdillah Ca'fer b. Muhammed el-Bakır b. Alt Zeynil'abidin. 80 (699) veya 83 (702) yılında Medine'de doğdu. Babası İsnaaşeriyye'nin beşinci imamı Muhammed el-Bakır, annesi Hz. Ebu Bekir'in torunu olan Kasım b. Muhammed'in kızı Ümmü Ferve'dir. Böylece Cafer es-Sadık'ın soyu baba tarafından Hz. Ali'ye, anne tarafından da Hz. Ebu Bekir'e ulaşmaktadır. Künyesi büyük oğlu İsmail'e nisbetle Ebu İsmail ise de onun kendisinden önce vefat etmesi sebebiyle daha çok Ebu Abdullah, bazen da Ebu Musa diye anılmıştır. Lakaplarının en meşhuru Sadık olup Sâbir, Fazıl, Tahir ve Atır lakaplarıyla da zikredilmiştir.

            Dedesi Zeynelabidin'in ölümü sırasında on beş yaşında olan Cafer es-Sadık, ilk bilgileri ondan ve babası Muhammed el-Bakır'dan aldı. Babasının on dokuz yıl süren imametinden sonra kendisi de otuz dört yıl aynı vazifeyi devam ettirdi.
            Şii âlimler, Hz. Ali'nin Hasan ve Hüseyin'i kendisinden sonra imam tayin ettiği gibi Muhammed el-Bakır'ın da oğlu Cafer'i imam olarak belirlediği görüşündedirler. Onlara göre Bakır, 'Biz yeryüzünde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak, yine onları varisler yapmak istiyoruz." (el-Kasas 28/5) mealindeki ayette ifade edilen kimseler arasında Cafer es-Sadık'ın da bulunduğunu belirtmiş, vefatı sırasında ona, mensuplarına karşı iyi davranmasını tavsiye etmiş ve kendisine "kaim"in kim olacağı sorulduğunda eliyle Cafer'e dokunarak, "Hz. Peygamber'in al-i beytinin kaimi budur' diye cevap vermiştir. Onun bu ifadeleri, Cafer es-Sadık'ın imameti konusunda mütevatir deliller olarak kabul edilmiştir          Uzun süren imamet devresinde çeşitli kesimlere mensup geniş İslam toplumuyla iyi münasebetler kuran Cafer es-Sadık, Sünni kaynaklarda da daima hürmetle anılan ilmi bir şahsiyet olarak benimsenmiştir. Emevi ve Abbasi devirlerin idrak eden ve mensubu olduğu Haşimiler'in imamı olarak onların durumunu korumaya çalışan Cafer, amcası Zeyd b. Ali'nin isyan edip öldürülmesinden sonra (122/740) ağırlaşan şartların tesiriyle siyasetten tamamen uzaklaşmış, Medine'de ilimle meşgul olmuş ve bu şekilde Emeviler'in baskılarından kurtulabilmiştir. Abbasiler devrinde de siyasi- idari tutum açısından önemli bir değişikliğin olmadığını görerek kendisini ilme vakfetmiştir. Özellikle amcazadeleri Muhammed en-Nefsüzzekiyye ile ibrahim b. Abdullah'ın 145 (762) yılındaki isyanlarına muhalefet etmiş, onlara başarılı olamayıp öldürülebileceklerini söylemiştir. Hadiselerin Cafer es-Sadık'ın tahmin ettiği istikamette gelişmesi, daha sonra Şia tarafından onun geleceği bilmesi şeklinde değerlendirilmiştir.

            Cafer es-Sadık Medine'de vefat etti. Sii rivayetler onun Abbasi Halifesi Ebu Cafer el-Mansur tarafından zehirlenerek öldürüldüğü şeklindedir. Cenazesi Cennetü'l-Baki'da babası Muhammed el-Bakır ve dedesi Zeynelabidin'in kabirlerinin yanına defnedildi. Mezarı Vehhabiler'in tahribine kadar ziyaret mahalli olarak kalmıştır, Cafer es-Sadık'ın, amcası Hüseyin b. Ali Zeynelabidin'in kızı olan ilk hanımı Fatıma'dan İsmail, Abdullah, Ümmü Ferve; Hamide el-Berberiyye adlı ikinci hanımından Musa, İshak, Fatıma, Muhammed; diğer hanımlarından da Abbas, Ali ve Esma olmak üzere on çocuğu olmuştur. Ölümünden sonra Şia, oğulları İsmail adına kurulan İsmailiyye ve Musa el-Kazım'ı imam tanıyan İsnaaşeriyye olmak üzere iki büyük gruba ayrıldı.

            Hadis, tefsir, fıkıh, akaid, cedel, lügat ve tarih gibi alanlarda yoğun bir faaliyetin görüldüğü, değişik fikir ve görüşlerin fırkalaşmayı meydana getirmeye başladığı II. (VIII.) yüzyılda İslami konulardaki düşüncelerini daha toplayıcı bir tarzda ortaya koyan Cafer es-Sadık, bununla birlikte sapık fırkalarla mücadele etmekten de geri durmamıştır. Bu sebeple çağdaşlarının takdirini kazanmış, ancak çeşitli zümreler onun farklı meziyetlerini ön plana çıkarmışlardır. İsnaaşeriyye'ye göre o bütün gizli, felsefi, tasavvufi, fıkhi, kimyevi ve tabii ilimlere, ayrıca Zebur, Tevrat, İncil'e ve İbrahim'in suhufuna, Hz. Fatıma'nın mushafına, her türlü helal ve harama, geçmiş ve gelecekteki bilgi ve haberleri ihtiva eden cefr ilmine vakıftır; ilahi ilimlerin taşıyıcısı ve Şia'nın altıncı imamıdır. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de yer alan Musa ve Hızır kıssasındaki ihtilafta her ikisinin de haberdar olmadığı hususları bilen, başlangıçtan kıyamete kadar olmuş ve olacak her şeyi Hz. Peygamberden veraset yoluyla öğrenmiş olan kimsedir. Hattabiyye, Bezigıyye, Umeyriyye, Navüsiyye ve Mufaddaliyye gibi müfrit Şii fırkaları, İsmailiyye imamları ve dolayısıyla Cafer es-sadık hakkında bundan daha aşırı fikirler ileri sürerken onun Ali'den üstün, mehdi, peygamber ve hatta ilah olduğunu iddia etmişlerdir. Buna karşılık Ehl-i sünnet Cafer'i hadisle uğraşan, fıkıhta müctehid derecesine ulaşmış, sezgi gücü yüksek, doğru sözlü, nakline ve görüşlerine güvenilir bir hadis ve fıkıh âlimi olarak değerlendirmektedir.

            Hadis ilminde sika kabul edilen Cafer es-sadık'ın kendilerinden hadis rivayet ettiği kimselerin başında babası ile anne tarafından dedesi olan Kasım b. Muhammed b. Ebu Bekir gelmektedir. Bunlardan başka Ubeydullah b. Ebu Rafi, Urve b. Zübeyr, İkrime el-Berberi, Ata b. Ebu Rebah, Nafi' ve Zühri'den de rivayette bulunmuştur. Malik b. Enes, Süfyan es-Seyri, Süfyan b. Uyeyne, Ebu Hanife, Iktedir bn Cüreyc, Ebu Asım en-Nebil, Yahya b. Said el-Ensari, Yahya el-Kattan, oğulları İsmail, Muhammed, Musa el-Kazım, İshak ve Şia kaynaklarında sayıları 4000'e ulaştığı belirtilen kimseler kendisinden hadis dinlemiş ve rivayette bulunmuşlardır. Rivayetleri Buhari'nin el-Cami'ü's-sahihi dışında Kütüb-i Sitte'de yer almıştır. Buhari'nin bu eserinde Cafer'den rivayette bulunmaması, onun hadis konusunda zayıf oluşu yüzünden değil meclisine girip çıkan bazı kimselerin kendisinin söylemediği münker ve mevzu hadisleri ona isnat etmeleri sebebiyledir. Nitekim Buhari el - Edebü 'l- müfred'inde ve diğer eserlerinde onun rivayetlerine yer vermiştir. Cafer es-sadık'ın Ebu Hanife ile Medine ve Irak'ta, Amr b. Ubeyd, Vasıl b. Ata ve Hafs b. Salim ile de Mekke'- de ilmi münakaşalar yaptığı bilinmektedir, Zürare b. A'yen ile kardeşleri Bekir ve Hamran, Cemil b. Salih, Muhammed b. Müslim et-Taifi. Büreyd b. Muaviye, Hişam b. Hakem, Hişam b. Salim, Ebü Basir, Muhammed el-Halebi, Abdullah b. Sinan. Ebü's-Sabbah el-Kinani öğrencilerinden bazılarıdır.

            Cafer es-Sadık tasavvuf tarihinde de önemli bir yere sahiptir. İlk sufilerin hayat hikâyelerini anlatan Ebu Nasır es-Serrac, Ebu Talib el-Mekki, Muhammed b. Hüseyin es-Sülemi ve Abdülkerim el-Kuşeyri gibi mutasavvıf müelliflerin ondan hiç bahsetmemiş veya nadiren atıfta bulunmuş olmalarına karşılık Ebu Nuaym el-İsfahani, Hilyetü'l- evliya'da kendisine geniş yer ayırmıştır. Attar ise Tezkiretül-Evliya adlı eserine onunla başlar. Bütün sufilerin evliyadan saydıkları Cafer es-Sadık tarikat silsilelerinde de önemli bir yer tutar. Nakşibendiyye ve Bektaşiyye mensupları ona tarikat silsilelerinde yer verir. Beyazid-i Bistami'yi onun müridi olarak görürler. Bir tarikat olmaktan çok tasavvufi bir tavrı ifade eden Aşkıyye mensupları silsilelerini Cafer es-Sadık'la başlatırlar. Ni'metullahiyye, Nürbahşiyye ve Zehebiyye gibi şii tarikatları da onun tasavvuf bakımından önemini kabul etmişlerdir. Bununla beraber genel olarak Şia Cafer es-Sadık'ın tasavvufla hiçbir ilgisinin bulunmadığını, sufileri kendisine düşman bildiğini ve onlarla mücadele etmeyi dini bir görev saydığını ileri sürerler. Cefr, havas, tılsım gibi birtakım gizli ilimlerin, gaybi ve geleceği bilme ile ilgili bazı olağan üstü yeteneklerin ona nisbet edilmesi, daha ziyade son dönem mutasavvıfları için ilgi çekici olmuş, bu ise birçok hurafi inanç ve uygulamaların ortaya çıkmasına yol açmıştır.

            İnsanların din konusunda bilmeleri zaruri olan başlıca hususları, Allah'ı kâinatın yaratıcısı ve yöneticisi olarak tanımak. O'nun nimetlerini ve O'na karşı yapılması gereken vazifeleri bilmek, küfür ve irtidada sebep olacak şeylere vakıf olmak şeklinde gösteren Cafer es-Sadık'a göre Allah hiçbir şeye benzemez, hiçbir şey de O'na benzemez. Allah kulların tasavvur ettiği her türlü hayal ve vehmin ötesindedir, gözler O'nu idrak edemez. Cafer, Hz. Peygamberin mi'rac'da Allah'ı görüp görmediği hususu kendisine sorulduğunda "kalbiyle gördü" şeklinde cevap vermiştir. İnsanların ihtiyar fiillerinin kendilerine nisbet edileceğini, fiillerin hayır veya şer olmasından dolayı mükafat ve ceza göreceklerini belirten Cafer es-Sadık, kıyamet gününde Allah'ın bütün mahlukatı toplayacağını, onları emirlerini yerine getirmemekten dolayı mesul tutacağını, iradeleri dışında maruz kaldıkları şeylerden dolayı ise sorumlu tutmayacağını söylemiştir. Büyük günah işleyen kimsenin durumu hakkında ona nisbet edilen görüş, günahkâr müminin günahı miktarınca azap gördükten sonra cehennemden çıkıp cennete gireceği şeklindedir. Ona göre büyük günahlar şirk, Allah'ın rahmetinden ümit kesmek, ebeveyne itaatsizlik, adam öldürmek, namuslu kadınlara zina isnadında bulunmak, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, yalan yere yemin etmek, riba, zina, hıyanet. Zekât vermemek, yalancı şahitlik, içki içmek, namazı terk etmek, ahdi bozmak, akrabalık münasebetini kesmek, yalan söylemek. Allah'a karşı nankörlük, ölçü ve tartıda hile yapmak, livata ve bidat olmak üzere yirmiyi aşkındır.

            Kur'an-ı Kerim tefsirinin re'ye dayandırılmasını tasvip etmeyen Cafer es-Sadık, böyle bir tefsirde isabet edilse bile sahibinin Allah katında bir ecir elde edemeyeceğini söylemiştir. Re'y ile yapılan tefsiri tamamıyla kabul veya reddetmeyen İmamiyye ise imamların beyanına aykırı olan açıklamalara karşı çıkmaktadır.

            Cafer es-Sadıktan nakledilen, "Takıyye benim ve atalarımın dinidir", "takıyyeye uymayanın dini yoktur" ve, "Durumumuzu ifşa eden onu inkar eden gibidir" şeklindeki sözler, başkalarının bilmediği, kendisinin de yayılmasını istemediği ve özellikle devlet yönetimini ilgilendiren bazı düşüncelerinin bulunduğu izlenimini vermektedir. Fakat muhtemel tehlikeleri önlemek amacıyla konulan bu prensip, daha sonraki Şii fırkalarınca zaman zaman istismar edilmiş, sübjektif sebeplerle inançlarını gizleme, prensiplere aykırı davranma ve taahhütlerini yerine getirmeme gibi uygulamalara yol açmıştır. Beda konusundaki Şii düşüncesi de oğlu İsmail'in erken ölümü dolayısıyla ona nisbet edilmiştir. Gerekli şartlar hazırlanmadan devlet reisine isyan etmenin faydadan çok zarar getireceğini düşünen Cafer es-Sadık, babası Muhammed el-Bakır ve dedesi Zeynelabidin'in yolunu takip ederek fitneden mümkün olduğu kadar uzaklaşmaya gayret göstermiş, Muhammed en-Nefsüzzekiyye ile kardeşi İbrahim b. Abdullah'ı da bu sebeple isyandan vazgeçirmeye çalışmıştır Ehl-i sünnet kaynaklarında ise Cafer es-Sadık rec'at, beda, tenasüh, gaybet, hulül ve teşbih ile ilgili hususlardan tamamen tenzih edilmiştir. Şia'ya göre imamların bilgisi hata ihtimali bulunmayan ledünni bilgi türün den olduğu için Cafer es-Sadık'ın fıkıh la ilgili görüşleri de delillerinden istinbat edilerek ulaşılmış akli bilgiler olmayıp Hz. Peygamberden kendisine intikal eden ilahi bilginin sonucudur. Bu sebeple o helal ve haramlarla ilgili gerçekleri bilmek için diğer müctehidler gibi ictihad ederek belli bir hükme ulaşma durumunda değildir. Ehl-i sünnet âlimleri ise Cafer es-Sadık'ı, başta Kitap ve Sünnet olmak üzere dayanacağı kaynakları ve ictihadında uygulayacağı metotları bulunan ve kesinlikle masum olmayan bir müctehid olarak kabul etmektedirler.

            Şia grupları Cafer es-Sadık'a pek çok mucize isnat etmiş, bütün dua ve dileklerinin kabul olunduğunu, dünyadaki bütün lisanları bildiğini iddia ederek hemen her konuda söylenmiş hikmetli sözlerinin bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu sözlere 'nesrü'd-dürer" (saçılmış inciler) denilmektedir.

            Cafer es-Sadık'ın tabii ilimler ve özellikle kimya konusunda geniş çalışmaları bulunduğu, nitrik asit ve kezzap ile tuz ruhunun karışımından meydana gelen ve altın eritmeye mahsus bir sıvı olan 'aqua regia"yı (el -maü'l -meliki, kral suyu) keşfettiği ve kimya konusundaki bilgilerini kabiliyetli gördüğü öğrencisi Cabir b. Hayyan'a öğrettiği yaygın rivayetler arasındadır yer alır. Ancak bu rivayetlerin doğruluğu çok şüphelidir. J. F. Ruska, P. Kraus gibi bazı şarkiyatçılar kimya, cefr, havas gibi konularda Cafer'e isnat edilen rivayetlerin asılsız olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ruska'ya göre o dönemde Medine'de kimya ile ilgilenmeyi mümkün kılacak şartlar mevcut değildi; ayrıca "bu takva ehli insanlar"ın teorik veya pratik kimya bilgilerine ulaşmaları imkansızdı. Ancak bazı araştırmacılar, Cafer'in genellikle Medine'de yaşamakla birlikte Irak'a giderek bir süre orada kaldığını ve kimya, tıp, astronomiye özel merakı olan ve bu alanda birkaç kitabın Arapça'ya çevrilmesini sağlayan Halid b. Yezid'in (Muviye'nin torunu) halasının oğlu olduğunu dikkate alarak kimya ile ilgilenmiş olabileceğini belirtmişlerdir. Bununla birlikte gerek kimya gerekse cefr, tılsım, havas, hurüf gibi sırri ilimlerde uzman olduğu, kitaplar yazdığı, öğrenciler yetiştirdiği, keşifler yaptığı yolundaki iddialar tamamen asılsız olmasa bile büyük ölçüde mübalağalıdır. Bu hususta kendisine isnat edilen görüş, bilgi ve eserlerin çoğu, aslında sonraki Şii- Batıni zümrelere ait olup Cafer'in bütün müslümanlar nezdinde saygı gören kişiliğini istismar etmek üzere ona izafe edilmiştir. Nitekim Buhari'nin, Cafer'in yanına girip çıkanların onun ağzından hadis uydurduklarını göz önünde bulundurarak ondan nakledilen hadislere itibar etmemesi de daha hayatta iken çevresinin kendisi hakkında yakıştırmalar yapmaya başladığını göstermektedir.

      Eserleri. Cafer es-Sadık'ın yüzlerce kitap ve risale yazdığı ileri sürülmektedir. Bunların büyük bir kısmının ona nisbeti şüpheli olup yaşadığı dönem, çevresi, ilmi ve dini şahsiyeti dikkate alınırsa bilhassa kimya ve cefr gibi konulara dair kitapların onun telifleri olması imkansız gibidir. Bu konuda hayli müsamahakar olanlar bile Cafer'in bu alanlarda eser yazıp yazmadığının bilinmediğini söylemektedirler. Aslında Cafer'in öğrencisi olduğunu söyleyen ve onu söz konusu ilimlerde otorite kabul eden Cabir b. Hayyan'ın bu ilimlerle ilgili bir tek eserinin bile adını zikretmemesi, bu eserler üzerindeki tereddütleri daha da arttırmıştır.

     Cafer es-Sadık'ın zamanımıza ulaşan eserleri şunlardır:


1.Mişbahu'ş-şeria ve miftahul-hakika. Cafer es-Sadık'ın dini ve ahlaki muhtevalı sözlerinin 100 babda ele alındığı bu eserin çeşitli yazma nüshaları British Museum'da, Meşhed ve Haydarabad Osmaniye Üniversitesi kütüphanelerinde bulunmaktadır. Kitap Delhi (1856), Tebriz (1278) ve Tahran'da (1314) yayımlanmış, ayrıca Farsça tercüme ve şerhiyle birlikte Hasan el-Mustafavi tarafından neşredilmiştir (Tahran 1363 hş.).

2. Tefsirü1-Kur'an. En eski nüshası hicri X. asra ait olan bu eserin Bankipür, Bohar ve Aligarh kütüphanelerinde yazmaları mevcuttur.

3. Kitabü'l-Cefr. el -hafiyefi'l-cefr, el-hafiye fi ilmi'l-hurüf veya el -Hafiye adlarıyla da anılan eserin yazma nüshaları British Museum'da, İskenderiye el-Mektebetü'l-belediyye, Darü'l- kütübi'l-Misriyye (Talat). Süleymaniye (Carullah) ve Köprülü kütüphanelerinde bulunmaktadır.

4. İhtilacü'l-aza'. İnsan organlarındaki titremeler ve bunların sebep olduğu hastalıklardan bahseden eserin yazma nüshaları Berlin Staatsbibliothek ile Gotha, Topkapı  ve Kastamonu kütüphanelerinde mevcuttur.

5. Heyakil'ün-nur (es-Seb'a). Tılsımdan bahseden bu eserin iki nüshası Bibliotheque Nationale ve Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi'ndedir.

6. Esrarü'l-vahy. Hicri X ve XIII. yüzyılda istinsah edilen iki yazması Süleymaniye Kütüphanesi'nde bulunan küçük bir risaledir.

7. Havass'ül Kur'anil-azim. Hicri IV ve XI. yüzyılda istinsah edilmiş nüshalarının bulunduğu bilinen risalenin bir yazması Darü'l - kütübi'z-Zahiriyye'dedir.

8. Kitabüt-Tevhid ve'l-ihlilce.

9. Risaletü'l- vesaya ve'l-fusul.

10. Dua'ül-cevşen.



                                                                                                                                                                 
(T.D.V. İslam Ans.7/1-5)