๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İslam Akaidi => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 25 Mart 2010, 18:22:33



Konu Başlığı: Istılahlar
Gönderen: Eflaki üzerinde 25 Mart 2010, 18:22:33
ISTILAHLAR  

Kitap ismi zikredilmeden parantez içinde görülen varak numaralan el-Bidâye, Laleli ktp. 2271 numaralı nüshaya aittir. el-Kifâye de aynı mecmua içindedir. Diğer kaynaklar için Giriş kısmının 47. dipnotuna bakınız.

Adl:  Her şeyi kendi yerine koymak.

İfrat ve tefrite (iki aşın uca) kaçmadan ortada ve dengede oK mak. Eşitlik ve denklik. Ztddı: ZULÜM.

Ailahı güzef olmayanı yapmaktan ve gerekeni yapmamaktan tenzîh etmek (Mu´tezile ve Şfaya göre). [1]

Ahad, Vâhid:  Allanın srfatlanndan. Bir, tek, yal-nz, benzeri, dengi ve ortağı olmayan. AHAD: Allahın zâtı için kullanılır. Başka bir varlığa srfat olarak kullanılamaz. [2]

Vâhid: Allahın sıfatlan için kullanılır. Allah zâtında ahaddır: şerîk ve inkısam (bölünme) kabul et­mez. Sıfatlarında vâhiddir; tektir, benzeri yoktur (el-Kifâye 10a - 10b). [3]

Akıl: Düşünmek veya duyu vasıtalarıyla idrak etmek suretiyle bilinmesi mümkün olan şeyleri bilme ve anlama kud­reti (EhM sünnete göre). İyiyi kötüden ayırdetme kudreti (Mu´teziye göre). [4]

Akis: Bir kazıyyenin mahmulünü (yüklemini) mevzu1 (konu), mevzû´unu da mahmul yapmaya denir: «Var olan her şey görülür, görülen her şey vardır» gibi. Akis şekline çevrilmemiş bir kazıyye tard halinde bulunur. [5]

Aklî Ve Manevî Mucize:  Her asırdaki akıl sahibi insanlara hitâbedip katiyet ve devamlılık vasfı taşıyan mu´cize ki Kur´ân-ı kerîmdir. [6]

Âlem:  Allahtan başka mevcûd olan her şey (109 b). [7]

Âlimlerimiz:  Mâtürîdiyye ulemâsı kasdolunmuştur. [8]

Allah: Varlığı kendinden olan ve kemal sıfatlarını kendinde toplayan, hakîkî ma´budun özel ismi. Islâmın tanıttığı tek Tanrı. (Bu sebeple cemi´ olarak kullanılamaz.) [9]

Araz, Ayn:  Araz: Var oluşu, ancak kendisini taşıyan başka bir varlıkla hlssedilebiien, kendi başına boşlukta yertutamıyanşey. Ayn; Kendi başına boşlukta yer tutan ve arazlara konu teşkileden (arazları taşıyan) şey.

Cisimlerin rengi, şekli, tadı, kokusu... birer arazdır, bunlara ko­nu teşkH eden madde ise ayn´dır (109b). [10]

ARŞ : Çardak, çatı. Taht. Mülk, saltanat.

Bütün cisimlerden büyük olan ve bazılarına göre cisim olarak tasavvur edilebilen şey.

«insanlar Allahın arş´ını sadece ismiyle bilirler, hakikatini idrak edemezler. Allanın arşı avamın tahayyül ettiği gibi olamaz» Mufredât-ı Râğıb). [11]

ASHÂB-İ ZEVAHİR: bk. Zevahir ulemâsı. [12]

ASLAH : (Allah hakkında muhal olan)

En uygun, en yarayışlı. Kullara ait bir fili yaratırken veya dine dair bir hüküm emrederken, Allah taâlâyı, kendisine veya mahlûkata râci bir maslahatın, bir menfaatin bu fiil veya em­re icbar ve ilzam etmesi. [13]

AYN :bk.Araz. [14]

AYNİYYET, ĞAYRİYYET, TEGAYÖR: İkilşeyden biri diğerinin tıpkısı ise. biri olmadan diğeri tasavvur edilemezse aralarında ayniyyet, aksi takdirde gayriyyet vardır! denilir. [15]

BAKAA : Sebat, devam. Sonu olmamak. Eski hal üzere devam. Geleceğe doğru, sonsuz olarak, sürmek. Zıddı: [16]

BÂTIL :  Boş, yanlış, çürük, devamsız.Zatında sebat ve hakikat bulunmayan. Temelden bozuk. HAKK´ın zıddı. [17]

BÂTINİYYE :  Şaya mensubiyet iddia eden, fakatİslâm müelliflerince İslâm dışı kabul edilen fırka. Naslann zahirî ve bâtınî mânâlan bulunduğunu, zahirin kabuk teşkil ederek asıl maksûd olan mânânın bâtın olduğunu söylerler. Bâtınî mâ­nâlan ancak kendilerince kabul edilen Ma´sûm imamlar bilir. Çeşitli İslâm memleketlerinde değişik adlar almışlardır. Bâtınly-yenin, aslında Allah´ı ve mukaddesatı inkâr ettikleri, nefsin arzu ettiği şeyleri mubah gördükleri kabul edilir. [18]

BEDÎHÎ İLİM :  Düşünmeden, delile başvurmadan İlk bakışta meydana gelen bilgi (108b). [19]

BERÂHİME :  Brahmanlar. İslâm müelliflerine görebu Hind telâkkisinde kâinatın hudûsu ve Allah´ın birliği kabul edilmekle beraber nübüvvet inkâr edilir. Bu sebeple de tenkh de tâbi´ tutulur. (Asıl Brahmanizmde nübüvvetin inkâr edilme­diği ileri sürülmektedir, bk. İslâm Ans. BRAHMANLAR).

BİD´AT :  Sonradan icadedilen şey.

İTİKADDA: Dini vaz´ edenin emrine aykın olarak -ve kendine göre bir delile istinad ettirerek - icad edilen şey. [20]

CÂIZ :  Olması, bulunması düşünülebilen. (125b) Olma­ması zorunlu olmayan. Olması da olmaması da eşit olan. bk. Mümkin. [21]

CEBR :  Mecburiyet, zorlama. İrâde ve ihtiyarın zıddı. [22]

CEBRİYYE :  Kulun hiç bir fiil, irâde ve kudrete sahip bulunmayıp yalnızca ilâhî fiillere sahne teşkil etmeye mecbur olduğunu kabul edenler. En meşhur kolu Cehmiyyedir. [23]

CEHMİYYE :  Cehm b. Safvân´ın (ölm. 128/754) görüş­lerini benimseyenler. Allah´ın sıfatlarını, ru´yetuliahı ve kulun İrâ­desini inkâr ederler. Cennet ile cehennemin -sakinleriyle bir­likte- fânîoiduQunu kabul ederler. [24]

CEVHER :  Boşlukta bizzat yer tutan ve vartıömı bizzat hissetiren şey. Asıl, madde. Mukabili: ´ARAZ. [25]

CEVHER-I FERD :  bk. Cüz1-! iâ yetecezzâ [26]

CEVR : Bk.Zulüm. [27]

CİHET : Yon´taraf- Blr clsrnin etrafından başladığıdüşünülen uzantılar. [28]

CİSİM:  İki veya daha fazla cevherden meydana gelen şey. (109b) Üç boyutu olan şey. (Mutezileye göre). [29]

CÖZ-İLÂ YETECEZZÂ, CEVHERİ FERD  Hiç bir şekilde parçalara aynlamıyan, hatta daha küçük par çalara aynlabileceöi tasavvur biie edilemiyen cevher, bk. Cevher. [30]

DEHRİYYE : Zaman (dehr) ile maddenin ebedîliğini benimseyenler. Allah´ı ve âhiret gününü inkâr ederler. Onlarc göre kâinat kadîm olup tabiat kanunlarına veya feleklerin devrine tâbidir. [31]

DELÎL :  Mürşid, rehber, kılavuz. Bir şey hakkında müsbet veya menfi bir hüküm vermeye götüren şey. Hüccet[32]

DIRÂRİYYE :  Dırâr b. Amr"a mensûb olanlar. Küi< ait istitâatın fiilden önce ve fiil ile beraber bulunduğunu iddk ederier. Allah´ın sübûtî sıfatlarını seibî mânâlarla izah ederier. Şehristânî Dırâriyyeyi Cebriyyeden saymıştır (el-Mi!el, 1/86). [33]

EBED :  Sonu olmayan, sonu düşünülemiyen gelece zaman. Mukabili: EZEL[34]

ECEL : Tayin edilmiş gelecek zaman. Allah taâlâ nez-dinde malûm olan. her canlının hayatının sona ereceği zaman. [35]

EFLÂKİYYE :  Allah´ı inkâr edip kâinatın yaratılış ve idare edilişini kadîm telâkki ettikleri yedi yıldıza bağlayanlar (Yedi felek: Zühal, Müşteri, Merih, Zühre, Utarid, Güneş, Ay). Müneccime. [36]

EHL-İ ADL : Mu´tezile fırkasının kendisine verdiği bir isim. Onların «ad!» prensibi İçin «Mu´tezile» maddesine bakine. [37]

EHL-I HADÎS :  Hadis âlimleri. Selefiyye de kasdedi[38]

EHL-İ HADÎS KELÂMC1LARI:  bk. Muhaddis kelâmcılar. [39]

EHL-I HAK :  Hakka tâbi´ olanlar, doğru yolda bulunan­lar. Müellif, «Ehl-i hak» terimi ile umumiyetle Ehl-i sünneti (Sele­fiyye´ Eş´ariyye ve Mâtürîdiyyeyl) kasdeder. Bazan da «Ehl-i kıble» mânâsına alarak «EhH bid"at»e de şâmii kılar. [40]

EHL-İ KIBLE :  Kâ´beye müteveccihen namaz kıl­manın farzıyyetini kabul edenler. Bu ifadeye Ehl-i sünnetten başka İslâm dairesinin dışına çıkmamış Ehi-i bid´at de dâhildir, bk. EhM millet. [41]

EHL-İ MİLLET : İslâm dini müsntesibleri. islâm dininin remzi sayılan, Kâ´beye müteveccihen namaz kıl­manın farzıyyetini benimseyenler müslüman sayılır, Bununla birlikte Allah´ın varlığına, birliğine, Hz. Muhammed´in nübüvve­tine inanmaları, Islâmiyyetin son ve değişmez din olduğunu, onun getirdiği kesin hükümlerin meşruiyetini de benimsemeleri şarttır (bk. Bağdadî, ei-Fark, s. 12-14,230-233). [42]

EHL-I SÜNNET VE´L-CEMÂAT :  Rasûlüllah (s.a.) ile ashab cemâatinin Akâid sahasında takîbettikieri yolu (sünneti) izleyenler Müellif Sâbûnî, »EhH sünnet» terimiyle Selefiyye (Ehl-i sünnet-i hâssa), Eş´ariyye ve Mâtürîdiyyeyi kasdeder. Abdüikadir el-Bağdadîye göre EhH sünneti şu sekiz zümre teşkil eder: 1) Ehl| bid´atın hatalannı irtikâb etmiyen kelâm âlimleri; 2) Sevrî EvzâTı Dâvûd-i zahirî dâhil büyük fakîhler ve mensûblan; 3) Muhad-disler; 4) EhH bld´ate meyi etmiyen Sarf-Nahiv, lügat ve ede-f biyat âlimleri; 5) EhH sünnetten ayrılmayan kıraat imamları ile müfessirler; 6) Müteşerri1 sofiyye; 7) EhH sünnet yolundan ayrıt-mayan müslüman mücâhidler; 8) EhH sünnet akîdesinin yayıl­dığı memleket ehâlisi (el-Fark, s. 313-318). EhH sünnetin ittifak ettiği Akaid meselelerini Eş´arî 32 maddede (Makaaiât, s. 277-284), İsferâyînî47 maddede (et-Tabsîr, s. 91-113), Bağdadîde 15 maddede (el-Fark, s. 323-324) toplamıştır. [43]

EKAANÎM :  Uknûm´un cem´i. Asıl, esas. Hristiyanlarca Allah mefhûmunun teşekkül ettiği üç srfat: Allah td âlâdan ibaret olan zât (Baba), İsa´dan ibaret olan İlim (Oğır ve Meryem´den İbaret bulunan Hayat (Zevce). [44]

EKVÂN:  bk. Kevn. [45]

ESMÂ-İ HUSNÂ :  En güzel isimler. Nas ile sâbtt ilâhî isimler. Allah taâlö hakkında sıfat sıygasıyla vârid olan hayy, âlim gibi kelimelere verilen husûsî ad. [46]

EŞ´ARİYYE :  Ehl-i sünnetin büyük Akaid mezhep­lerinden biri. Ebû´l-Hasan el-Eş´arîye (ölm. 324/936) mensûb olanlar. Eş´âri, Akaid meselelerinde Mu´teziieden ayrılarak Se­lefe yaklaşmış, fakat bu sahada «kelâm» metodunu benimse­miştir. Mu´tezileyi başarılı bir şekilde tenkid ederek EhH sünnet ilm-i kelâmının kurucularından olmuştur. [47]

EŞYANIN HAKİKATİ :  Bir şeyin hakikati:

Var olması mümkin olan bir varlığı diğerlerinden ayırt eden kendine has özelliği, mâhiyeti. İnsan için «İdrak sahibi olmatj» gibi. Çünkü insan bunsuz düşünülemez. Fakat - meselâ- «gülmek, yazı yazmak» özellikleri de insana aitse de insan bunlar olmadan tasavvur edilebilir. Bu sebeple «gülmek, yazmak» insanın hakîkattndan (mâhiyetinden) değildir, bk. HAKİKAT, ŞEY1. [48]

EZEL  Başlangıcı olmayan geçmiş zaman. Zamanın maziye doğru sonsuz olarak devamı. Mukabili: EBED. [49]

FÂSIK :  ilâhî emirlerin dışına çıkan. Büyük günah işle­yen veya küçük günahları devamlı irtikâp eden müslüman. [50]

FELÂSİFE: bk. Filozoflar. [51]

FİİL :  Eylem. Yapmak, İşlemek.

ALLAH'A İZAFE EDİLDİĞİNDE : Varolması aklen mümkün oian bir şeyf var etmesi, icâdetmesi (halk) KULA İZAFE EDİLDİĞİNDE : Mümkinin meydana gelmesi, için âlet ve vâsrtaya başvurarak iş yapması (kesb). (el-K^fâye, 62b.) [52]

Fİ´Lİ SIFATLAR Allanın, zıdlarıyia^da vasıflan­ması câfe olan sıfatlan : Rıdâ, ihya´, imâte... (bk. tercüme, 1. bölüm, 39. dipnotu). [53]

FİLOZOFLAR: Başta Fârâbî ile ibni Stnâ olmak üzere İslâm filozofları kasdedilir. Felâsife, Allah´ın sübûtî sıfatlan, âlemin hudûsu ve haşr-i cismânî gibi meselelerde EhM sünne­te muhalif kalmıştır. [54]

FUDAYÜYYE : Havâricin tâfîfırklarından biri. Is-met-i enbiyâ hakkında kabulü mümkün olmıyan görüşleri var­dır. Havâricin bir kolu olan Ezânka´nın da benzer görüşleri mevcuddur (bk. Şehristânî, el-Milel, 1/22; aynca bk. Eş´arî, Ma-kaalât,s. 112). [55]

GAYRİYYET: bk. Ayniyyet. [56]

GULÂT-IREVÂF1Z : «Revâfe» burada «Şfa» mânâsına kullanılmıştır, Gulât, Şîaya intisabettiklerl halde görüşlerinde İslâm dairesinin dışına çıkan müfritlerdir. Hz. Alî ile kabul ettikleri diğer Imamlan tannlaştırırlar, teşbîh, tecsîm ve hulule inanırlar. İlâhî yasakları mubah addederler. Çeşitli kollan vardır. [57]

HABER : Doğruya da yalana da İhtimali bulunan ve bir hüküm ifade eden söz. [58]

HABERÎ MU´ClZE :  bk. Mu´cizöt-ı haberiyye. [59]

HABER-IMÖTEVÂTİR :  Yalan söylemekte birleşmele­rini akltn kabul etmiyeceği bir kalabalığın verdiği haber (108b). [60]

HABER-I SÂDIK  Gerçeğe uygun olan (vakıa[61]

HAD :  Tanıtma, sınırlandırma. Bir şeyi, bütün lüzumlu nok­talarını içine alacak ve onu başka şeylerden ayırt edecek şe­kilde tanrrmak, anlatmak. Ta´rîf. [62]

HADES, HUDÛS Yaratılmış olmak. Yokken sonradan var olmak (Zömanî hudûs). Varlığı kendinden olma mak. Var olmak için başkasına muhtaç olmak (Zatî hudûs). (109b, 116a) Zıddı: KIDEM. [63]

HAKAAİK-I EŞYA: bk. Eşyanın hakikati. [64]

HAK :  Allanın isimlerinden : Hikmete uygun icâdeden. Doğru, dürüst, gerçek. Gerçeğe uygunluk, doğruluk. Sabit, vukuu muhakkak. Vâcib. gerekli, lâyık. Vakiin, hariçte meydana gelen hâdisenin itikada uygunluğu.

Zıddı:  BÂTIL.


Bir şeye bizzat olduğu gibi, doğru olarak inanmak: "Falanın cennet ve cehennem hakkındaki itikadı haktır" gibi. Hikmete uygun oian şey. Gerektiği zaman, gerektiği kadar, gerektiği şekilde sarf edilen söz, yapılan iş. [65]

HAKÎKAT, MÂHİYET: Gerçeklik, asıl.

Bir şeyi diğer varlıklardan ayıran, kendine has gerçekliği ve varlığı. [66]


Konu Başlığı: Ynt: Istılahlar
Gönderen: Ceren üzerinde 30 Kasım 2014, 00:37:01
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan hocam...