> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İşarat - Şeyh Taği K.S > Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri  (Okunma Sayısı 2122 defa)
22 Aralık 2009, 17:31:25
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 22 Aralık 2009, 17:31:25 »



ŞEYH ABDURRAHMÂN-İ TÂĞİ (H.Z)´NİN MÜBAREK SÖZLERİ
Hicri 1291-1296 yılları arasında rabıta, rabıtanın çeşitleri, rabıtanın şekli ve faydaları hususunda Abdurrahmân-ı Tâğî hz.lerinin söylemiş olduğu mübarek sözleri okuyacaksınız.

Hicri 1291 senesinde Hamurit´de Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri buyurdular ki:
-Seyr-i sülûkum esnasında Seyr-i ilâllah makamının nihayetinde Gavs (k.s) hz.leri bana, sana rabıtamı kesecek derecede bir atiye verilmedi mi? diye sordu. Ben de kendisine verildi, fakat ben rabıtamı kesmedim, diye cevap verdim. Bilâhere kendisine dönerek “rabıtayı kesmemenin ne gibi farkı var?” diye sordum. Bana "rabıtayı kesmemenin kemâle erişmeye faydası var" diye cevap verdi.
Seyda-i Tâğî (k.s) yine bu tarihte Tercünk´te halvette bulunduğu sırada şöyle buyurdu:
-Mürit virdini çekerken kıbleye karşı teverrük oturuşuyla oturup rabıtalı haliyle bulunmalı ve yüzünü temiz bir örtü ile örtmelidir. Bu müstehabtır.
Seyda-i Tâğî (k.s) yine aynı tarihte Cukreş köyünde iken kendilerine "Mürid günlük virdini şeyhinin bulunduğu evde yapabilir mi?"diye sordum.
-Hayır, böyle yapmak doğru olmaz, dedi.
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.lerine:
-Akşamla yatsı namazı arasında şeyhin yanında rabıta mı yapılmalı yoksa kalb-i vukuf mu yapılmalıdır? sorusunu şöyle açıklıyor.
-Gavs (k.s) hz.lerinin huzurundayken bazı kişiler rabıta yapardı. Bazıları da gözlerini yumar kalb-i vukuf yapardı. Rabıta yapanları men etmezdi. Bence üstad hz.lerinin kanaati, kalb-i vukuf yapılmasının daha iyi olduğun yönündeydi.
Kendilerine:
-Akşamla yatsı arasında virdimizi çekmemiz caiz midir? diye sordum. Bunun üzerine;
-O vakit rabıta vaktidir. buyurdular. Zikir için en güzel vakit sabah namazından sonraki vakittir.
Abdurrahmân-i Tağî (k.s) hz.leri rabıta ile ilgili bir soru üzerine Gavs (k.s) hz.lerinden naklen şöyle cevap verdiler.
Hâce Ubeydullah Ahrar (k.s) hz.lerinin tarifine göre rabıta şöyledir. Mürid iki kaşı arasında hayali bir göz ile mürşidinin alınının ortasına bakar.
Gavs (k.s) hz.leri diyor:
-Ben bir müddet böyle yaptım. Lakin vücuduma bir ağırlık çöktü. Halimi Şeyhim Seyyid Tâhâ (k.s) hz.lerine arzedince, bana bu ağırlığı gidermem için bir müddet rabıtayı kesmemi söyledi. Bu rabıtaya devam edilince fena hasıl oluyor. Bilhassa fenafişşeyh, bilâhere fenafillah ...
Bir gün Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri buyurdular:
-Rabıta:
Mürşidin suretinden yayılan nurun , müridin her tarafına yayılıncaya kadar, mürşidin suretine bakmaktır. Sonra mürid, mürşidinin sureti için kalbinin hizasında bir boşluk farzedip mürşidin suretini buraya yerleştirmeli. Bilâhere tüm duyu organlarını buraya teksif edip bakmalıdır, tüm dikkatini yöneltmelidir. Öyle ki müridin bütün azaları (göz, kulak vb.) mürşidin azaları haline kavuşur. Gözü, kulağı hep onun gözü kulağı gibi olur. İşte o zaman manevî olarak müridin vücudu, mürşidin vücuduna benzer. Bu bir haldir. Nisbet artar, iki kalp bir müşahedeyi temin için yapılır."
Ve bir şiir okudular:
Sen kalplerin şeffaflığında, kalbler arasında akarsın,
Göz pınarlarında göz yaşlarının aktığı gibi.
Kalbin, benim kalbimin boşluğuna girer.
Bedenlere ruhun girdiği gibi.
Şiiri okuduktan sonra sözlerini şöyle bitirdiler.
-Bu şiir kalb ile kurulan rabıtaya işarettir. Az önce tarifi geçen rabıta da budur
Müridlerden bazısı Seyda-ı Tağî (k.s) hz.lerine:
-"Rabıtam kalbimde beliriyor" demeleri üzerine cevaben buyurdu:
-Zaten bazı meşayih rabıtayı öyle talim etmişlerdir.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) den sordular:
-Efendim nerede olursam olayım rabıta bana gelmiyor. Ben rabıtamda kendimi sohbet yerinde buluyorum. Cevaben buyurdular:
-İnsanın istediği yanına gelmeyince o onun yanına gider. Şeyhini yanına getirinceye kadar tekrar tekrar gider. Böyle Rabıtanın gayesi: Nefsi öldürmektir. İnsanın nefsi tıpkı bir yılan gibidir. İki başı vardır. Biri göbeğinin altında bulunurken, diğeri alnının ortasından dışarıya çıkar. Bazı hayvanlarda olduğu gibi bu yılanında bir çok ayakları, kolları vardır. İnsanın bütün vücudunu dolaşmış ihata etmiştir.(Yani nefis vücudun bazı yerlerine kök salmış-tır) Alında bulunan, göbeğin altında bulunandan daha tehlikelidir. Rabıta alın karşısında hayal edilerek yapılınca, nefis yılanının buradaki başı, rabıtanın bereketiyle öldürülür.
Sözlerinin burasında söylediklerini doğrulayan şu mısrayı okudu:
"Nefs ancak şeyhin gölgesi ile ölür"
Daha sonrada şu beyti okudu.
İskender’in ayinesi Cem´in kadehidir, ona bak da,
Dara´nın memleketinin durumu gözün önüne gelsin.
"Meşhur iskender ordusuyla Dara´nın memleketini kuşatır. Dara bu orduya karşı şöyle bir hileye başvurur. Erkeklerin menileri ve kadınların menilerini bir arada toplar ve bunları karıştırır. Bir kazana doldurur. Kazanı ateşin üzerine koyar ve kazandan bir yılan çıkar. Bu yılanı gören İskender´in askerleri ölür ve vücutları dağılır. Bunun üzerine İskender veziri Aristo´ya danışarak bir ayna yaptırır. Bu aynayı yılanın karşısına koyar. Yılan aynada kendi aksini görür görmez dağılır ve ölür. Askerler yılandan kurtulur ve Dara´nın ülkesini fetheder."
Başka bir sohbetinde "Kalbdeki rabıtanın faydası, vesvese ve hatıraları gidermesidir" buyurmuştur.
Bir gün Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri "Acziyet halinde iken Şeyhim bana başımın üstünde rabıta kurmamı emrediyor" dedi. Devamla şunları söyledi "Bu çeşit rabıtanın yararı çoktur. Zira şeytanı ve nefsi daha çabuk kovar"
Seyda-ı Tâğî (k.s) buyurdu:
-Baş üzerinde beliren rabıtanın, rabıta sahibi ile konuşması, kalb ve yüzün karşısında düşünülerek yapılan rabıtalara göre daha doğru çıkar. Rabıtanın bu şekli diğerlerine göre şeyhe karşı hürmeti daha çok artırır.
Seyda-i Tâğî(k.s) buyurdu:
"Rabıtada konuşma durumunda bu konuşmayı şeriate arzetmeli. Uygunsa amel eder, değilse amel etmez. Şeriatle ilgili bir mevzu ise onunla amel edebilir."
Seyda-i Tâğî (k.s) buyurdu:
"Rabıtada konuşma bir veya iki sefer olduğunda önemsenmesin. Üçüncü sefer vuku bulduğunda şeriate arz edilsin. Rabıtada gelen sözlerin en doğrusu cihetsiz olarak kalbe gelendir."
Seyda-i Tâğî (k.s) buyurdu ki:
"Baş üzerinde rabıta kurmanın başka bir şeklide şöyledir. Mürid şeyhinin suretini başı üzerinde çadır yapar. Dünyada ne varsa hepsinin bu çadırda kaybolduğunu hayal eder. Bu hayalinin canlandırmayı sürdürünce bir müddet sonra kendisininde o çadırda yok olduğunu görür."
Seyda-i Tâğî (k.s) buyurdu:
- Rabıtanın nuru güneşin ışığına, zikrin nuru ise lambanın ışığına benzer. Rabıta ile meydana gelen fena daimi olur. Zikir ile hasıl olan fena bazen zail olabilir. Rabıta asla terkedilmez. Hatta şeyhlerden birisi "zikirde şuhut halinde iken rabıtanın başı bana zahir olursa, o rabıtanın başını keserim" demesinden dolayı azarlanmıştır.
Vasıl olmakta rabıta yolu, vukuf-u kalbî yolundan daha kısadır. "Tarikatımız rabıta yoludur."
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) buyuruyor: Rabıta iki çeşittir.
1. Şeklî rabıta: Rabıtanın bu şekli, şeyhin suretini hayal etmektir.
2. Hayalî rabıta: Her yerde şeyhi yanındaymış gibi farzetmek. Onun himmeti âlilerini daima üzerinde hissetmek. Faydalı ve zararlı her şeyi, günahlar ve hatalardan uzak durabilmeyi sadece şeyh´inden bilmektir.
[size=1qpt]Abdurrahmân-i Tağî(k.s) Hazretleri:

"Falanın rabıtası gelmiyor" şeklindeki bir soruya cevaben şöyle buyurdular. "Zararı yok, çünkü rabıta, kalbi rabıta üzerine toplamaktır."
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) Hazretleri yine bir gün İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretlerinden naklen şunları söyledi:
- Rabıta, kanın damarlarda dolaştığı gibi damarlarda akmadıkça terkedilmez.
Başka bir sefer şöyle buyurdular:
-Rabıta manevî hale gelmedikçe rabıtanın ne kendisi belirir ne de faydası ortaya çıkar. Rabıta yapılacak olan şeyh seyr-i sülukunu tamamlamış ve "mercû" (geri dönüş) haline ermiş olmalı-dı.
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:34:07 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri rüya tabiri,Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri mekke canlı, Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri kabe canlı yayın, Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri Üç boyutlu kuran oku Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri kuran ı kerim, Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri peygamber kıssaları,Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleri ilitam ders soruları, Şehy Abdurrahman-i Taği(H.z) 'nin Mübarek Sözleriönlisans arapça,
Logged
22 Aralık 2009, 17:33:56
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 22 Aralık 2009, 17:33:56 »

SOHBETİN FAZİLETİ

Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri buyurdular ki:
-Yolumuz sohbet yoludur, tarikatımızdan olmayanları sohbetimize almaktan alıkoymuyoruz.
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri 1293 yılında şöyle sohbet buyurdular:
İnsanlara hayret ediyorum, niçin sohbeti istemezler, niye sohbet meclisine katılmazlar, niye sufilerin arasına katılmazlar?
-Oysa sufilerin ev sahibi Hz. Allah (C.C), teşrifatçısı Hz.Ali (k.v), sakisi Hz.Hızır (a.s)´dır. Onların makamından daha yüksek bir makam yoktur.
-Şayet sohbet etmek için yedi kişi bir araya gelse, bu mertebeye erişebilirler. Zira umulur ki aralarında bir Allah (C.C) dostu vardır. Sohbet arasında uyanık olan kimse kalbini mürşidinden hiç ayırmayan kimsedir. Bu kişinin kalbine feyiz akar.
-Günümüz meşayihinin büyüklüğünün hikmeti şudur:
Kalblerine devamlı fuyuzât-ı Rabbani gelir. (Devamlı olarak bu kelimeyi bir kaç defa tekrar ettiler.) Zira günümüz gaflet asrıdır. Bu sebeble insanlar arasında kalbini uyanık tutanların kalbine fuyuzât gelir. İşte böyleleri kendi hisselerini aldıkları gibi başkalarına da sahip oluverirler ve azametli olurlar. Hz.Musa (a.s) azametli idi. Zira Firavun´un öldürdüğü çocukların feyizlerine de sahib olmuştu.
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) Hazretleri; Nurşin´deki hanelerinde, azizandan bazıları ve Süleyman Efendi´nin halifeleri huzurunda bana dedi:
-Dinlediğin sohbetlerin mühim kelimelerini kayd etmelisin. Ben de zat-ı âlilerine:
-Bu işi bir müddettir bıraktım, dedim.
"Niçin bıraktın?"diye sordukları zaman kendilerine cevaben şöyle dedim:
-Zira zat-ı âlinizin "kelimelerin sözünü almak değil nisbetini almak gerekir" dediğinizi duydum. Başka bir sohbetinizde de:
-Manası ve nisbetini anlamadan, onlara göre nefsi terbiye etmedikten sonra kelimeleri kaydetmenin ne faydası var? buyurdunuz. Bu sebeble kelimâtınızı kaydetmenin faidesiz olduğu kanaatına vararak yazma işini terk ettim. Bu beyanım üzerine bana; O sohbetimden maksat kelimâtı yazmaktan vazgeçirmek değildi. Aksine o sözlerim yeni ve başka bir emirdi, diye cevap verdiler.
Bu hadiseden önce bana bir kaç defa daha sohbetlerinden bazı cümleleri kaydetmemi emir buyurmuşlardı.
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri yine aynı köyde hâne-i saadetlerinden bir gün "Sofi Halid-i Kerpeykî´nin sohbetlerinden anladım ki muhabbet cezbesiyle birleşen manevî uyanıklık, cezbesiz ve muhabbetsiz uyanıklıktan yeğdir." ve bu sözü "sohbet yolu ile muhabbet tahsil etmek ve neticede uyanık olmak" olarak şerhetti.
Abdurrahmân-i Tağî(k.s) hz.leri buyurdular ki:
-Vaaz ile sohbet arasında çok fark vardır. Şöyleki sohbet cezbeden gelir. Yani muhabbet ile husule gelir, oysa vaaz böyle değildir.
Ayrıca ilâhi sohbete iştirak edip dinleyenlere feyz ve nisbet geldiğinde hem dinleyiciler hem de sohbet eden feyz ve nisbet alırlar. Vaaz ise böyle değildir, gelen feyz dinleyicilere akar.
Sohbet eden sûfi kendi gönül deryasından konuşmalıdır. Şeyhin durumu değişiktir. O´nun başka deryalardan söz etmesi lazımdır. Bir başka seferinde buyurduğu "Müridin nisbeti şeyhin nisbetinden daha çoktur" sözü böyle açıklanmış oldu.
Zira mürid vahdet deryasında gark olmuş olabilir veya rabıta halindedir. Üstadın rabıtasında olsa da, Üstad´dan dolayı Allah´ı (C.C) tefekkür etmiş olur. Neticede her iki durumda da vahdet denizine dalmaktadır. Bu mübarek sözlerinden anladım ki, şeyhim burada "mürid hiç bir zaman derya-i vahdetin dışına çıkamaz, mürşid de devamlı olarak müridini düşünür." Şeklindeki sözlerinin şerhini yapıyorlardı.
Şu beyitle sohbetlerini bitirdiler.
Ben senin peşindeyim,
Oysa sen başkasının peşinde.
Seyda-i Tağî (k.s) hz.lerinin açıklamasına göre bu beyit, mürşidi kendisinin peşinde koşarken, müridin dünyalık meselelerle uğraşmasına işaret etmektedir.
İbrahim Çokreşî (k.s) diyor ki:
Şimdi üstad hazretlerinden anladığıma göre vaiz ile şeyh arasındaki farkı açıklamak istiyorum. Hatta yazdıktan sonra şeyhime gösterip tashihini isteyeceğim. Bu husustaki kanaatlerim şöyledir.
Şeyh bir başkasının feyz deryasından istifade ederek sohbet etse bile Rabbinin muradı uyarınca sohbet eder. O aynı zamanda cezbenin zirvesindedir. Oysa vaiz öyle değildir. O başkasının deryasından istifade etse bile yine de nefsinin arzularına mukayyet kalarak konuşur. Bunun yanında şeyh söylediği sözlerle hemhal olur, yani yaşar. Bu duruma uymadıkça konuşmaz. Oysa vaiz öyle değildir. O kendisinin uygulamadığı nasihatları başkasına verebilir. Bu yazmış olduklarımı bilahere şeyhime tashih etmesi için gösterdiğimde "Bu söylediklerin doğrudur. Şu var ki, söylediklerin sadece dünyevî menfaat peşinde koşan vaizlerle, şeyhin arasındaki farkı ortaya koyuyor." dedi ve sohbetlerine şöylece devam buyurdular:
-Sohbet eden kişi ve mürşit ile vaiz arasındaki esas fark şudur: Sohbet ehli ve mürşit, müşahede ve muhabbetin cezbesiyle sarhoş olarak sohbet eder. Vaiz ise havf ve reca saikasıyla vaaz eder. Çünkü müşahade haliyle yetişmemiştir.
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri şöyle buyurdular:
-Yine intisab eden sûfilere talimatı sağlam bina ediniz, onları güzelce eğitiniz. Bildiğiniz şeyleri sohbet üslûbu içinde öğretiniz. Tarikatın âdabını onlara güzelce belletiniz. Eğer bazı sûfiler müridliklerini zamanla kaybediyorlarsa sebcb âdâb ve eğitim eksikliğidir.
Abdurrahman-ı Tâğî (k.s) hz.leri daha önce bir kâfire ait olan bir evde sohbet ederken şöyle buyurdular:
-Cehri olarak Kur´an okumak ve sohbet, evlerden zulûmâtı kaldırır. Onun için bu evin sahibi bildiği sureleri cehri olarak okusun.
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.leri şöyle buyurdular:
-Ashab-ı Kiram (r.anhüm), Hz. Peygamberimiz Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz’in sohbetine iştirak ettiklerinde arasıra söze katılarak sohbeti arttırırlardı. Sizde öyle yapın ki sohbetimiz vaaza dönmesin.
Abdurrahmân-i Tâğî (k.s) hz.leri sohbeti teşvik için şöyle buyurdular:
-Sohbet peşinde koşmayı severim. Nerede sohbet ehli varsa oraya gitmek isterim. Mümkün mertebe hiç bir dervişin sohbetini kaçırmak istemem.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Aralık 2009, 22:16:55
akmina

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 477


« Yanıtla #2 : 22 Aralık 2009, 22:16:55 »

Paylaşımların için teşekkürler
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes