๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İman ve Hayat => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 20 Ocak 2011, 15:48:30



Konu Başlığı: Ruh doktorları iman kafilesinde
Gönderen: Hadice üzerinde 20 Ocak 2011, 15:48:30

RUH DOKTORLARI İMAN KAFİLESİNDE:

Üstelik, birçok ruh doktorları, müteaddit tecrübeleri ile isbat etmişlerdir ki, Allah’a ve ahirete iman, ruh hastalıklarının en tesirli ilaçlarındandır. Ve birçokları hastalarını tedavi ederken dinden yararlanmış ve büyük başarılar elde etmişlerdir. Yaptıkları araştırmalar, yazdıkları kitap ve makaleler bunların örnekleri ile doludur.

fiimdi aklıma gelen en açık misal, Amerikalı Ünlü Ruh Doktoru Henry Link’tir. Bu bir zamanlar nüfus kağıdından gelen dini kabul etmemiş, ayakkabısını çıkarır gibi eski inançlarını soyup atmıştı. Senelerce Allah’a ve ahirete inanmadan yaşadı. Bunu da ilim adına yaptı. Çünkü o günkü gördüğü ilim dinle çatışma halinde idi yahut en azından bot edemediği gibi varlığını da isbat edemez. Böyle olunca akıllı insana yaraşan “bilmiyorum” yani, şüphe ediyorum, inanmıyorum, demektir. İşte ilmin dinden uzaklaştırmadığı bu adam, ilim yolu ile tekrar dine döndü ve bunu da Amerika’da 47 defa basılan “İmana Dönüş” kitabı ile dünyaya duyurdu.

fiimdi bizzat kendisini dinliyelim; imana niçin döndüğünü, hangi şartlar altında döndüğünü ve nasıl döndüğünü bize anlatsın;

“Ben şimdi imana döşümü tescil edeceğim. Bu, bir zamanlar dünyayı çiğneyip geçen mal darlığının (krizinin) bir sonucu değildi. Bununla beraber, şunu itiraf edeyim ki bu boşluk, benim için yararlı olan bazı gerçeklerin olgun anlaşmasına yardım etti. Yaşımın ilerlemesi veya ihtiyarlığa yaklaşmış olmam dönüşüme etki etmedi -bu ikisi çoğu zaman insanın düşüncesine tesir ederler. Çünkü ben hala kırk beşimdeyim ki bu yaş bir bakıma az sayılır. Allah’a şükür, sıhhatım yerinde, bünyem kuvvetlidir; üstüste on defa eyilip doğrulabilirim. Bir mil yüzebilir ve sonucundan korkmadan ve gönlümün çektiği her şeyi yiyebilirim. Demek ki imana dönüşüm sağlığımdaki bir gerilemeğe raci değildir. Ve aklımı etkilelecek şiddetli bir rahatsızlığa da irca edilemez. Böyle bir şey olsa idi, dünya sıkıntısından kurtulmak ve ahirete bağlanmak için kendini ümit girdabının içine atabilirdim. Fakat böyle bir şey de yok; hayatım hep rahat ve huzur içinde geçti. fiunu da itiraf edebilirim ki, imana dönüşüm büyük bir musibet veya bir kazadan sonra da olmuş değildir; tam terdisne on altı sene sakin bir evlilik hayatı geçirdikten sonra olmuştur. Ben şanslı bir adamım; üç çocuğum var; bunlar benim mutluluk ve neşe kaynağımdır. Ve genel olarak umduğumdan daha çok başarı elde ettim. Gelirim ise benim ve ailemin ihtiyaçlarını bolbol karşılayacak durumdadır...

Gördüğünüz gibi hidayete erişimde herhangi bir romantik dalgalanmanın veya iç bunalımın rolü olmamıştır. Acı bir tecrübe de geçirmedim. fiok tesiri yapan bir hadise de olmazdı. Ve şimdi tescil ettiğim bu değişikliğe sebep olacak yeni bir keşif de gözümü açmış değildir.

Hidayet bana sakin sakin geldi; öyleki ilk zamanlarda farkına bile varmadım. Bu değişikliğin sebebi, bir ruh doktoru olarak çalıştığım zamanlarda sıksık karşılaştığım deneyleden başkası değlidi126.

(126) İmana dönüş, S. 14, 15.

Bu bilgin ve doktor zat kendine güvenerek ve gayet açık olarak ilan ediyor ki, mü’minleri arasına dönüşü muvakat bir etki ve gelip geçici bir reaksiyon neticesi olamamıştır. Benimsediği psişik nazariyelerin, intisap ettiği felsefi fikirlerin de buna etkisi olmamıştır; çünkü nazariye ve fikirler; kabul de edilebilir, red de edilebilir, doğru da olabilir, yanlış da olabilir. Bu zat, kendi kaptığı deneylere ve defalarca gözü ile gördüğü müşahedelere dayanarak imana dönmüştür. Bu tecrübe ve gözlemler deneysel psikolojinin esaslarıdır. O deneysel psikoloji ki, deneye, sayım ve rakama dayanarak ruhsal olayları araştırır. Bu yüzdendir ki bu psişik araştırmalar “felsefe” değil de “ilim” olmuştur.

Ve kendileri bu manayı izah ve tekid ederek şöyle diyor:

“İşte matematik ve rakam esasına dayanan ve kağıt üzerinde kalmayarak insana tatbik edilen (uygulanan) bu yeni psikoloji; uzun zamandır bende başlayan gelişmeyi fark etmeden, fikirlerimi ve prensiplerimi altüst etti.

Bu ilimle psikanaliz’i birbirine karıştırmamalıdır. O psikanaliz ki, tamamen doğruluklarını söylemek mümkün olmayan nazariyeler ortaya atmıştır; mesela, kişi baskı, rüya, şuuraltı, libido127, eksiklik düğümü ve ilerici terbiye gibi. Bir asra yakın zamandır kimya ve fizik derecesine ulaşan bu ilmi psikoloji hakında insanlar pek az şey biliyorlar. Zeka testi veya zeka ölçüsü hakkında da aynı durumdalar. Psikologların 10,000 den fazla ruhi deneme yaptıklarını ve bunların büyük bir kısmının halen hayatta tatbik edildiğini bilen insanların sayısı çok azdır. fiimdi büyük okullarda kullanılan yardımlaşma denemelerini keşfetmek için bir grup psiloloğa Pockfeller vakfının yarım milyon dolar bağışta bulunduğunu yine pek az insan bilir. Minisota Üniversitesinde pskikoloji uleması beş sene devamlı araştırma yaptıktan sonra nihayet İnsanın Mekanik Yeterliliği ile mekanik cihazları kullanmak için tabii kabiliyeti arasında mukayese yapmağa yarayan üç keşifte bulundular. Buna tam yüz bin dolar harcandı. Masrafı da Milli Araştırmalar Kurulu v.s. gibi müeseseler gördü.

(127) Libido: İnsanda hayati bir güçtür. Freud bu terimle cinsel mahrumiyeti ve cinsel güdünün akıl tarafını kasdeder.  Fakat Bonc, kelimenin manasını daha genişletmiş ve onu genel hayati güdüler karşılığında kullanmıştır. Mütercim (İmana Dönüş’ün Mütercimi). 

 Sanırım müzik araştırmalarına milyonlarca dolar harcayan halk, “İnsanda fıtri müzik kabiliyeti”ni keşfetmek için Sişor’un ince denemelerinden haberi yok gibidir. Sişor, psikoloji asistanlarının da yardımı ile bu işe tam yirmi beş senesini verdi ve sonunda başardı.

Yine Rudors, Kriston, Albert, Wels, Ros, Burunroyter v.b. Ruh bilimcilerin sırf “fiahsiyet” konusunda ne gibi zor çalışmalar yaptıklarını bilenlerin sayısı azdır.

Yukarda adı geçen deneylerin hastaların tedavisinde kullanılması ile “fiahsiyeti anlaşılması ve geliştirilmesi” konularında da elle tutulur, gözle görülür önemli başarılar sağlanmıştır. 1935 senesinde Amerika Birleşlik Devletlerinde hasta kabul merkezlerinde ve  okullarda “fiahsiyetin Ölçülmesi” konusunda yarım milyona yakın insan üzerinde deneme yapılmıştır.

İşte benim dini inançlarımı değiştiren şey, genel psikolojinin bir dalı olan bu ilmin buluşlarıdır. Bu ilim -daha önce de açıkladığım gibi- şu halk arasında dolaşan yaldızlı nazariyelere benzemez. Netekim benim de bu ilmi psikolojiye çok katkılarım oldu ve hüsn-ü kabul gördü. Kendi kuruluşlarımı ise ileride anlatacağım. Eğer başka psikologların da ilmi denemeleri olmasa idi benimkilerin gerçekleşmesi mümkün değildi. Bu araştırmalardan elde edilen sonuçların bazı temel dini inançları desteklemesi, hatta onlarla tıpatıp uyuşması meselesini de halk zamanla kabul etmeğe mecbur kalacaktır.

Psikolojinin buluşlarını insanlığın birçok problemlerine uyguladım. Newyork şehri işsizleri oyalama derneği, on altı aylık bir zaman zarfında 15321 erkek ve kadın üzerinde psişik denemeler yaptı. Bu denemelerin sonunda herkese münasip bir iş bulmak veya bulunana münasip işe hazırlamak mümkün olur.

Çoğu zaman şahsiyetlerinde keşfedilen ve onları işsiz bırakan problemlerin çözümünde öğüde öncelik tanınıyordu. Ve bu iş iki yüz bin dolardan daha çok bir külfet açtı, bunun çoğunu da Carnegie Vakfı ile Newyork işsizlere Yardım Derneği karşıladı. Bu iş yapılırken ben özel müsteşardım ve 7326 kişi üzerinde yapılan denemelerden çıkan sonuçları denetleme görevi de bana verilmişti. Her fert için geniş bir rapor hazırladım. İşte tam ve o zaman dinin insan hayatında ne kadar önemli olduğunu anlamağa başladım. Ve kendi hastalarım üzerinde yaptığım denemelerin, bu geniş araştırmanın açık sonuçları ile benzerlik arz ettiğini gördüm. Bütün denemelerden şöyle önemli bir netice çıkardık -gerçi bu, son raporda yayınlamadı: “Din inananlar veya ibadet etmeyenlerden daha kıymetli ve daha faziletli bir şahsiyete sahip oluyorlar”.

Benim dine dönüşüm, sapıtıp da sonradan doğru bir dine dönen insanınki gibi olmamıştır, yani dönüşüme şuur değil maalesef akıl sebep olmuştur. Ve bütün dindarların bunu da kabul edeceklerini sanmıyorum; hatta ben bile, bu yolun ideal olduğuna inanmıyorum. Zira düşüncelerimin içinde öyle inançlar vardır ki, birtakım mezhepler onları kabul etmez. Yine öyle inançları da reddederim ki, önemli bazı mezhepler onları benimsemiştir. Öyleyse...Din nedir?

Din; hayat kaynağı  olan bi rkuvete inamaktı. Bu kuvvet de, kainatı idare eden ve yeri, göğü yaratan Allah’ın Kuvvetidir. Din, Allah’ın, çeşitli zamanlarda indirdiği kitaplarında belirttiği fıtri ve ilahi kanunu benimsemektir. Din; bütün ilimlerden daha yüce bir gaye taşıyan semavi (göksel) talimatı, içinde tonlarca gerçek saklıyan en kıymetli bir hazine kabul etmektir128.

(128) a. g. e. S. 23-26.

Gerçek şudur ki bu zat -daha birçokları gibi- küfre giderken ve dini reddederken Allah’ın gerçek dinini reddetmiş değildi. O, dine ilave edilen hurafelere ve bid’atleri reddetmişti. İman ederek dine döndüğü zaman da önceden kabul etmediği dine dönmüştü; ister ki bazı kilise mezhepleri bundan hoşlanmasın. Zaten kendisi de önmeli bazı mezheplerin görüşlerine katılmıyor. Eğer bu adama İslam’ı tanıma fırsatı verilse idi ihtida edip bulduğu ve ona dönüşünü herkese ilan ettiği dinin gerçekte, akıl ve fırsat dini, hayat ve kuvvet dini olan İslam dini olduğunu görürdü. Bu din kuvetlilerin silahıdır; zayıfların sağınağı değildir. Doktor aynı şeyi bir parağrafta şöyle dile getiriyor:

“Fertler üzerinde yaptığım derin araştırmalar, beni o parlak hidayet nuruna götürdü. Uygun bir vazife bulmada etkisi olan ister insanın ümidi olsun, ister ekonomik güven, sosyal huzur ve aile saadeti olsun, insanlar bu kumar oynayan hayat tarzına ve içinde yaşadığımız topluma amansız birsavaş açmadıkça ve fiili yüksek ideallere bağlanmadıkça bolluk yaygınlaşamaz129.

Binaenaleyh, üzerinde konuştuğumuz din, acizlerinsığınağı değil, yiğitlerin silahıdır. O, insanı çevresinin kurbanı ve kölesi değil de efendisi olması için elinden tutup kaldıran kahramanca bir hayat vesilesidir130.

(129) Bu parağrafın dğru terceme deldiğinine emin değilim. Mütercim.

(1307 a. g. e. S. 28, 29.

Tecrübe ve ilim yolu ile imana dönen sadece Dr. Henry Long değildir. Ondan başka daha çok kimse vardır.

“Üzüntüyü Bırak Yaşamağa Bak” kitabının müellifi Amerikalı Ünlü Yazar Dale Carnegie bize şunları anlatıyor:fiüphe ve üzüntü dalgaları bir zamanlar benim imanımı da bürüdü; neredeyse dinsiz olup çıkacaktım. Hayatın gayesi ve hedefi olmadığını; insanların, iki milyon sene yeryüzünde dolaşan dinazorlar gibi ülküsüz gezdiklerini ve insan dev’inin de onlar gibi soyunun tükeneciğini düşündüm.

Sonra bu adamın üzerine öyle bir iman rüzgarı esiyor ki, ona iman vahası olmayan hayatın, uçsuz bucaksız bir çöl, kup kuru ve tehlikeli bir sahra olduğu hissini veriyor. Ezcümle şöyle diyor:

“Elektrik, gıda ve su ne ise din de benim için aynı önemi taşır. Bunlar bize iy bir hayat sürmemizi temin eder. Din ise daha çok şey verir; ruh zevki verir, yahut William James’in dediği gibi, bizi hayata; bol, geniş, mutlu ve beğenilir hayata bağlar. O bize iman verir, umut ve cesaret verir. bizden korkuyu, üzüntü ve kederi uzaklaştırır. Hayattaki hedef ve gayemizi belirler. Önümüze mutluluk ufukları açar ve hayat çölünün ortasında verimli bir vaha yaratmamıza yardım eder”.

Filozof Francis Bacon’un şu sözü ne kadar doğrudur:

Yüzeysel felsefe insanı inkara derin felsefe ise dine götürür”.


Derin olmayanlar, yarım filozoflar ve ilmin ve felsefenin kabuğu ile uğraşanlar heyecana kapılır büyük hata işlerler: Dine saldırırlar, Allah’a isyan ederler, hatta varlığını bile kabul etmek istemezler. Kimisi bunu hürriyet adına ve şöhret için yapar; kimisi de içine daldığı şehvetin, arkasında koştuğu zevk-u safanın temizliğini göstermek için yapar. Dini temelinden yıkmak isterki, herhangi bir zorluk görmeden, insanlardan utanmadan ve vicdan azabı çekmeden nefsinin bütün arzularını yerine getirsin.

İlimde kökleşmiş olanlara ve derin düşünenlere gelince, bunlar; o sönmeyen nurdan ve tükenmeyen azıktan, iman ruhundan, yakin azığından kendilerini mahrum etmeyecek kadar akıllıdırlar.

İster filozof, ister doktor olsunlar, ruhsal hayat ile uğraşan büyüklerin dinin kulpuna sarılmaları ve olanca sesleri ile halkı ona davet etmeleri yadırganmamalıdır artık.

Pragmatizm Ekolünün kurcusu ünlü bilgin William James şöyle der:

“Allah’la bizim aramızda kopmayan bir bağ vardır. Eğer biz kedimizi onun kontrolüne teslim edersek bütün ümit ve aruzularımız gerçekleşir”.

“İnsanın hayata karşı başarı kazanması için iman kuvvetini hazırlaması lazımdır. Onu kaybetmek hayatın karşısında çekilmek demektir”.

James, Harvard Üniversitesinde profesör iken de şöyle demişti:

“Üzüntünün en büyük ilacı -hiç şüphesiz- imandır”.

Carneğie de buna şu ilavede bulunuyor: Bunu öğrenmek için Harvard’da okumağa lüzum yok. Annemle babam mütevazi köy evlerinde iken bunu biliyorlardı. Ne sel, ne borç, ne de afetler; güçlü, neşeli ve üstün ruhlarına etki edememişti. Annemin, ev işlerini yaparken şu şarkıyı mırıldandığını şimdi kulaklalrımla duyar gibiyim:

“Aman, aman, şu korkunun elinden:

Rahman ve Rahim’in kalbimize koyduğu korkudan.

Allah’ım, bana aman vermeni istiyorum,

Gönlüme dolup taşan bir aman...”

Yina Dale Carnegie şöyle diyor:

“O günleri hatırlarım da insanlar, ilimle din arasındaki çekişmeden başka bir şeyden bahsetmezlerdi. Fakat o çekişme, bir daha geri gelmemek üzere gitmiştir. Çünkü en genç ilim, tıb psikolojisi dinin prensiplerini müjdelemektedir. Neden?

“Çünkü ruh doktorları iyice anlamışlardır ki, iman, din ve namaz (dua); bütün üzüntü ve korkuları, asap gerginliklerini yenecek ve şikayet ettğimiz birçok hastalıklara şifa verecek güçtedir... Evet, ruh doktorları bunu biliyorlar. Sözcüleri A. A. Bril: “Gerçek dindar bir kişi, asla ruh hastalığına yakalanmaz” diyor.

“Bana göre, ruh doktorları yeni tarz vaizlerdir. Onlar bizi ahiretteki cehennem azabından korunmak için dine teşvik etmiyor; bu dünyadaki cehennem azabından; ülserden, sinir bozukluğundan ve delilikten korunmak için dine teşvik ediyorlar...

Bugünkü Amerikan neslinin en büyük ruh doktoru Carl Young “Modern İnsan Ruh Arıyor” adlı kitabında diyor ki:

“Geçen otuz sene içerisinde medeni milletlerden bana çok insan baş vurdu. Yüzlerce hasta tedavi ettim. Otuz beş yaş civarında hangi hastayı gördümse ya dinsiz, ya amelsizdi. fiunu kesinlikle diyebilirim ki, bunlar dinin vereceği ruh huzurundan mahrum oldukları için bu hastalıklara yakalanmışlardı. Ve tekrar imana gelmeden, dine dönmeden hiç bir şifa bulamadı”.

“Allah’a inanmak ve O’na dayanmak nasıl oluyor da insana emniyet, selamet ve huzur veriyor? Bu sorunun cevabını William James’e bırakıyorum:

“Nasıl okyanusun yüzündeki dalgalar dibini bulandırmazsa, gelip geçici sıkıntılar da mü’min’in kalbini bulandırmaz. Gerçekten dindar bir insan üzülmez, dengesini korur ve zamanla başına gelebilecek hadiselere karşı hazırlılklı olur131”.

(131) Dale Carnegie, üzüntüyü Bırak Yaşamağa Bak.

29.11.1962 tarihli el-Cumhuriyye gazetesi “İlim Adamları Akıl Hastalarını Tedavi Etmek İçin Dine Sarılıyorlar” başlaklı bir makale yayınladı:

“Dinlerine sarılanlara, medeniyetin karanlık ve parlak zamanlarında imanların sarsmayanlara müjde!

Ruh doktorları; hastalarını tedavi etmek için bugün dinden, Allah’a, inanmaktan, gökten merhamet beklemekten, Allah’ın inayetine sarılmaktan ve bütün kuvvetlerin aczi anlaşıldığı zaman Yaratan’ın sonsuz kudretine sığınmaktan daha tesirli ve uzun menzilli silah bulamıyorlar!!!

Halbuki bir zamanlar, başta Darwin’in “Tekamül (evrim)” nazariyesi taraftarları olmak üzere insanlar avurtlarını şişire şişire dinin bid’at (asılsız) olduğunu ve Julian Huxley’in iddia ettiği gibi, insanın kainata tek başına (dinsiz) yaşayabileceğini, söylüyorlardı.

Newyork vilayetinde suçlu aklı hastalarının kaldığı bir hastahanede denemeler başladı. Bu denemelerde, elektriğin, sinir yatıştırıcı ilaçların yanı sıra din de yeni bir çare olarak ele alındı.

Sonuç çok parlak... O, şifa bulmaları zor olanlar, hatta bu ümidi külliyyen kaybedenler, deliler aleminden akıllılar alemine geçtiler.... İrade yitimine uğradıkları için en ağır suçları işleyenler, iradelerine, düşüncelerine ve davranışlarına hakim olmağa başladılar. Artık gözlerinden pişmanlık yaşı döküyor ve hep birden Allah’ın rahmet ve mağfiretini ümid ediyorlar.

Ulema teslim oldular;  ellerini göğe kaldırıp acizliklerini itiraf ettiler ve dünyaya şunu duyurdular: İlim imana götürür; asla imansızlığa götürmez”.

St. John’s Üniversitesi Anatomi Doçenti ve Amerikalı Operatörler Derneği Üyesi Dr. Paul Ernst Adolf diyor ki: fiuna kesinlikle inandım ki, gerçek tedavi aynı zamanda hem de bedene hitap etmelidir. Ve şunu da anladım ki, tıbbi ve cerrahi bilgilerimin yanı sıra Allah’a imanımı da kullanmalıyım. Bunu da esaslı bir şekilde tatbik ettim. Sırf bu metot yardımı ile hastalarıma istedikleri mükemmel tedaviyi sunabildim. Derin derin düşündükten sonra anladım ki, tıbbi bilgilerimle Allah’a olan inancım, yeni tıb felsefesinin üzerine dayanacağı iki temel olmalıdır132.

(132) “İlim çağında Allah Tecelli Ediyor” kitabından, S. 138, 139.

Tıb ile uğraşırken şunu gördüm ki, tıbbi maddenin yanı sıra, ruh sılahını da kullanmak bana bütün hastalıkları gerçekten mübarek denebilecek şekilde tedavi etme imkanı verdi. Ama insan Allah’ı o çevreden uzaklaştırırsa, tedavideki taşarı nisbeti yarıya, hatta daha da aşağı düşer.

Öyleyse sinir hastalıkları dediğimiz şeylerin baş sebeplerei nelerdir?

Bu hastalıkların baş sebepleri şunlardır: Günah, korku, din, üzüntü, baskı, tereddüt, şüphe, kıskançlık, bencillik ve bıkkınlık şuuru. fiunu da esefle belirtelim ki, ruh tedavisi ile uğraşanların çoğu ruhi bunalımların sebeplerini bulmada başarı gösteriyorlar da tedavisine gelince bozguna uğruyorlar. Çünkü tedavi ederken hastaların ruhlarına iman vermek istemiyorlar”.

Memleketimizde bazı kültürlü kimseler Batıdan gelmeyen sese kulak vermediklerinden bu samimi haykırışları iyi dinlemelidirler. Bu sesin sahipleri öyle yalancı alim değiller. Duygularına kapılan sathi kimseler olmadıkları gibi, rüyada yaşayan hayalperestler de değillerdir. Bunlar derinleşmiş; yalnız çağın düşünce, tecrübe ve araştırma esaslarına dayanan ilim mantığı ile hüküm veren “bilginler”.

İşin şaşılacak tarafı bu seslerin; ilmin, maddi zenginliğin ve geçim bolluğunun zirvesine çıkmış; vatandaşlarını ay’a götürme imkanı bulmuş bir ülkeden gelmiş olmasıdır. O ülke ki pragmatizme (Farabi’nin) faziletli şehirlerine ve Eflatın’un ideallerine inanmaz. Fakat büyükleri -gördüğünüz gibi- karuyucu ve tedavi olarak, arkadaş ve rehber olarak imana sarılmanın zaruretini dünyaya ilan ediyorlar.

Öyleyse bütün ayrıcalıkları çirkin yüzleri ve kör kalpleri olan sözüm ona o insanların ikide birde: İlim imanla uyuşmaz veya ilim imanın yerini tutar,d iye -heyhat- ortaya attıkları o kuyruklu yalanları ayağımızın ucu ile var gücümüzle vurup ebediyete kadar yanımızdan uzaklaştırmalıyız.

 


Konu Başlığı: Ynt: Ruh doktorları iman kafilesinde
Gönderen: Ceren üzerinde 18 Ağustos 2019, 15:07:30
Esselamu aleyküm.İman ve inaç sayesin de ruhsal olarak da bedensel olarak da sağlığa ve huzura kavuşuyoruz.Kur ana ve Allahın birliğine teslim olan kullardan olalım inşallah.:.


Konu Başlığı: Ynt: Ruh doktorları iman kafilesinde
Gönderen: Mehmed. üzerinde 19 Ağustos 2019, 13:29:40
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Ruh doktorları iman kafilesinde
Gönderen: Sevgi. üzerinde 20 Ağustos 2019, 09:15:12
Aleyküm selâm. Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun inşaAllah kardeşim


Konu Başlığı: Ynt: Ruh doktorları iman kafilesinde
Gönderen: Züleyha üzerinde 20 Ağustos 2019, 11:12:24
Allah razı olsun hocam insallah selam ve dua