> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Rızâ
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Rızâ  (Okunma Sayısı 2609 defa)
29 Ekim 2010, 14:51:38
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 29 Ekim 2010, 14:51:38 »



Rızâ


Mâsivâ, yâni Allâh'dan gayrı bütün varlıklar, en basitinden mükemmeline doğru bir hiyerarşiye tâbî olarak yaratılmıştır. Bu hiyerarşinin zirve noktası insandır. Çünkü o, Rabbin bütün celâl ve cemal sıfatlarından nasîb almış bir varlıktır. Bundan dolayı hayır ve şer, iki kutup, iki ayrı ve zıd temâyül ile techîz olunmuştur. Allâh'da zât-ı ulûhiyyetine mahsus bir vasıfta ve sükûnet hâlinde bulunan celâl ve cemal tezahürleri, insanda ebedî bir çatışma hâlindedir.

Eğer âdemoğlu, irâdesini müsbet temâyülleri geliştirmek istikâmetinde kullanabilir ve kalbin tasfiyesi ile şahsiyetinde hayrın galebesini sağlarsa, bundaki başarısı nisbetinde Rabbine yaklaşır. Gönüller, yolun sonuna gelen bir gurbet yolcusu gibi, âdetâ Rabbine kavuşmanın seâdet ve heyecânını yaşar.

Böylece kul ile Allâh arasındaki mesâfe kısalarak hayâtın gurbet olma vasfı zaafa uğrar. İdrâkte, en derin ve en köklü ızdırâbın kaynağı olan Allâh'dan uzak olmanın doğurduğu elemler, aslında hep aynı kalsa bile azalmaya başlar. Hattâ bu temel ızdırâbın üstüne ilâve edilen beşerî ızdırâbın doğurduğu kederler dahî, Rabb ile beraber olmanın sürûru içinde âdetâ hissedilmez hâle gelir. Dünyevî elem ve ızdıraplar, sanki narkoze edilmiş olur.

Hazret-i Alî -radıyallâhü anh-'ın, baldırına saplanmış olan bir oku, Rabbe en yakın olduğu namaz ânında çıkarttırmasındaki incelik, bunun pek bâriz bir misâlidir.

İdrâk, kalbi tasfiye ve nefsi tezkiye neticesinde seviye kazanınca, kul, kalb-i selîm sâhibi olur. O zaman büyük bir neş'e ve istiğrâk ile:

"Hoştur bana senden gelen,
Ya gonca gül, yâhud diken!" beytindeki inceliğe erer.

Bu hâle gelen kimselerin kalb gözleri açıldığından sebebe ve vâsıtaya ehemmiyet vermezler. Hakîkî ve nihâî müsebbib ve san'atkârda, yâni Hâlık Teâlâ'da fânî olmaya gayret ederler. Bu kemâle ulaşamayanlar ise, ara sebeblerden birine takılır kalır. O sebebler ki, gönle bir olta olan Leylâ mesâbesindedir, Mevlâ'ya ulaşmaya mânî olur.

Nefsânî ve dünyevî temâyülleri aşan dertli Yûnus, gönlün merhalelerini ve kendisinin Hakk'da fânî oluşunu ne güzel ifâde eder:

Sûfîlere sohbet gerek,
Ahîlere ahret gerek,
Mecnûnlara Leylâ gerek,
Bana seni gerek seni!..

Bu kemâle ulaşmanın en feyizli vâsıtası, birer ızdırap kaynağı olan iptilâlardır. Bundan dolayıdır ki hadîs-i şerîfde de ifâde buyurulduğu gibi insanların iptilâlara en çok muhâtab olanları, peygamberlerdir. Çünkü onlar, ümmetlerine nümûnedir. Vazîfeleri îcâbı Rabbe en yakın bir mevkîde bulunmak durumundadırlar ki, bu yakınlık mevkîinin zemîni de, dosta bağlılık derecesini ölçen iptilâlardır. Nitekim aşırı sürûr ve aşırı ızdırap gibi nefse tuzak olan uç noktalara sürüklenmeyip rızâ ve bunun neticesi olan sabır ve tevekkül sâhibi olunması sâyesindedir ki, peygamberlerde hayâl edilmez bir tahammül müşâhede olunur.

Bunun içindir ki, gönle gelen sürûra râzı olup da gam ve kederden hoşnudsuzluk aslında doğru değildir. Fakat insan, kemâlâtın zirvesine varmadıkça, bu beşerî zaafdan kolay kolay kurtulamaz. Hazret-i Ya'kûb, oğlu Hazret-i Yûsuf'un hasret ve ızdırâbını sînesine gömebildi: "Bana sabr-ı cemîl düşer!" diyebildi ise, O, bunu peygamberlik sûretinde tecellî eden kemâlâtın zirvesinde bulunmaya borçlu idi. Gerçekten O, hâlini Rabbinden başka kimseye açmadı. Böylece hasreti, vuslata inkılâb etti.

Hadîs-i şerîfde nakledilmiştir ki, Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, Hazret-i Cebrâîl'e sordu:

"-Ya'kûb'un Yûsuf'a hicrânı ne dereceye varmıştı?"

Cebrâîl -aleyhisselâm-:

"-Evlâdını kaybeden yetmiş ananın toplam hicrânına!." dedi.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

"-O hâlde onun sevâbı ne kadardır?" deyince, o da:

"-Yüz şehîd sevâbıdır. Çünkü o, Allâh'a bir an bile sû-i zan etmedi..." dedi. (Hak Dîni Kur'ân Dili, V, 83)

Yâni gamlar ve çileler, hayâtta şâd olmaya mânî gibi görünürse de, öyle değildir. Sabretmesini, Allâh'dan gelenlere rızâ göstermesini bilenler için belki daha büyük bir sürûra ulaşmak içindir.

*

Gam, çile ve ızdırâb, nefsânî temâyülleri zaafa uğratan ve neticede insan rûhunu yücelten en büyük müessirdir. Bundan dolayıdır ki, insanlara yol göstermeye me'mûr olan hakîkat ve gönül erleri, mutlakâ şiddetli bir ızdırâbın haddesinden geçerler. Izdırâbın en kazandırıcı vâsıtası ise, aşktır. Bu sebepledir ki şâir:

"Yâ Rab, belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni,

Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni!.." demiştir.

Nitekim Mûsâ -aleyhisselâm-'ın asâsının karşısında acze düşen sihirbazlar:

"-Biz Mûsâ ve Hârûn'un Rabbine secde ediyoruz!" dediler.

Firavun, onları tattıracağı ızdırap ile tehdîd etti:

"-Sizlerin kollarınızı ve ayaklarınızı çapraz kestirerek hurma dallarına asarım! Ölümün en acı şeklini sizlere tattırırım!" dedi.

Sihirbazlar cevâben:

"-Senin fiilin (çektireceğin ızdırab), bize bir zarar vermez! Nasıl olsa Rabbimize döndürüleceğiz!"

deyip dünyevî ızdırapların gel-geç ve fânî olduğunu ahmak Firavun'a âdetâ telkîn ederek, onun tehditlerine meydan okudular. Çünkü büyük bir hakîkate ulaşmanın rûhî sürûru, -evvelce temas edildiği gibi- ulvî ızdırapları idrâkte küçültür, ehemmiyetsiz kılar.

Önce ülû'l-azm bir peygamber ile müsâbakaya çıkan sihirbazlar, yüce hakîkati idrâk edince, büyük bir îmân vecdi içinde Mûsâ -aleyhisselâm-'ı tasdîk ettiler. Büyük bir îmân heyecanı ile şehâdet şerbetini içmeyi tercîh ettiler. Dünyâya âid ızdıraplara büyük bir tevekkülle meydan okuyarak, ilâhî sonsuzluk yolculuğunun seyyâhı oldular. Böylece işkence gibi gözüken bir zulüm, onlar için ebedî kazanç vâsıtası oldu. Hakk'dan gelen kahrı da lutuf olarak kabûllenen sâlihlerden oldular.

Firavun ise, iblîs gibi gurûruna mağlûb olarak âşikâr hakîkati inkâra devâm etti.

*

Sâdıklar için Hakk'ın cefâsı, bu geçici hayâl ve serap âleminin sürûr ve bayramlarından bin kere evlâdır! Onlar, avâmın yöneldiği lutuf zannedilen şeylerden el çekmişlerdir. Hazret-i Mevlânâ güzel tasvîrlerine devamla:

"Avâm için tamamiyle lutuf olan şeyler, nâzenînler, yâni ehlullâh için kahırdır."

"Şu halde halk, belâ ve elem çekmeli ki, bunlar arasındaki farkı anlasın!" buyurur.

Hastalığının en şiddetli günlerinde Eyyûb -aleyhisselâm-'a hanımı Rahîme hatun:

"-Sen bir peygambersin! Allâh Teâlâ'dan sıhhat ve âfiyet istesen de bu dertlerden halâs olsan!" deyince Eyyûb -aleyhisselâm-:

"-Sıhhat ve âfiyetle geçen günlerimiz ne kadardı?" diye sordu.

Rahîme hatun:

"-Seksen yıl idi." dedi.

Bunun üzerine Hazret-i Eyyûb:

"-Ey Rahîme! Şiddet ve belâ zamânı en az sıhhat ve safâ süresi kadar olmadan Cenâb-ı Mevlâ'ya şikâyet etmekten hayâ ederim.. Allâh Teâlâ, bizlere nîmetler verirken, biz O'ndan gelen belâlara niçin sabretmeyelim?! Ben Rabbimden râzıyım!" dedi.

Eyyûb -aleyhisselâm-'ın bu ifâde ve hâli, rızânın en güzel örneğini sergiler. Eyyûb -aleyhisselâm-, hastalandığı sırada, bütün musîbet ve sıkıntılarına rağmen, hâlinden şikâyet eder bir duruma düşmemek ve takdîre rızâda îcâb eden sabrı göstermek için, hastalığını Cenâb-ı Hakk'a arzetmekten, sıhhat ve âfiyet istemekten bile çekinmiştir. Nihâyet zevcesinin ısrârı ile sadece:

"Sen merhametlilerin en merhametlisisin!" diye niyâzda bulunmuştur.

Bu duâ üzerine Allâh Teâlâ, kullukta dâim olanlara bir rahmet hâtırâsı olmak üzere onun derdini gidermiş ve hastalığına şifâ vermiştir. Böylece sabır, şükür, teslîmiyyet ve aşkullâhın neticesinde eski zinde hayâtı Eyyûb -aleyhisselâm-'a iâde edilmiştir.

Allâh Teâlâ, Hazret-i Eyyûb'u, bütün bu olup bitenler sırasında rızâ hâlinde sabırlı bir kul olarak bulduğunu beyan buyurmuştur.

Eyyûb -aleyhisselâm-'ın sabrı ve rızâ hâli, Hakk yoluna giren sâlik ve dervişlerin nasîb alacağı en güzel bir örnektir.

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in Tâif'de katlandığı ızdırap ve çile, hiçbir kula nasîb olmayan "Mi'râc" hâdisesinin zemînini teşkîl ediyordu.

Bir başka tecellîye mazhariyetle Halîlullâh kılınan İbrâhîm -aleyhisselâm-'ın hâli de, Hakk'a meclûbiyetin daha değişik bir tezâhürünü arzeder:

İbrâhîm -aleyhisselâm- ateşe atılırken Cebrâîl -aleyhisselâm- geldi:

"-Bir hâcetin var mı? Benden bir arzun var mı?" dedi.

O da:

"-Hâcetim var, ama sana değil!" dedi.

Sonra Cebrâîl'e sordu:

"-Ateşe yakma gücünü veren kimdir?"

Neticede, İbrâhîm -aleyhisselâm-'ın Allâh'a olan aşkının tecellîsi, dünyâ ateşini bir anda helâk etti. Çünkü İbrâhîm -aleyhisselâm-'da eşyânın isimlerinin sırları tecellî etmiş ve O, Hakk'da fânî olmuştu.

*

Hakk'da fânî olan evliyâullâh için Allâh'dan ister lutuf, ister kahır, ne gelirse gelsin, hepsi kulun yükselişinin hayrına delâlet eder. Kahırlar, çileler ve ızdıraplar, onlar için bir lutuftur. Aynen Hazret-i İbrâhîm -aleyhisselâm- gibi Cebrâîl'i dahî vâsıta olarak kullanmaktan imtinâ ederler. Çünkü onlar, Hakk'ın mazharı olmuşlardır. Işığa nâil olmak için kendini helâk eden kelebeklerden bir farkları kalmamıştır.

Ancak şuna dikkat etmek lâzımdır ki;

Hazret-i İbrâhîm'i yakmayan ateşi örnek alarak, bir kimsenin kendisi hakkında da aynı neticenin zuhûrunu beklemesi, haddini bilmemek olur. Bunun sonu ise hüsrândır.

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- bu husûsu şöyle açıklar:

"Allâh yolunda ateşe girmek vardır. Lâkin ateşe atılmadan önce, kendinde İbrâhîm'lik olup olmadığını araştır! Çünkü ateş seni değil, İbrâhîmler'i tanır ve yakmaz!.."<...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Rızâ
« Posted on: 28 Mart 2024, 11:27:39 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Rızâ rüya tabiri,Rızâ mekke canlı, Rızâ kabe canlı yayın, Rızâ Üç boyutlu kuran oku Rızâ kuran ı kerim, Rızâ peygamber kıssaları,Rızâ ilitam ders soruları, Rızâönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes