> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > İtikat > İman ve Esasları > Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ?
Sayfa: [1] 2 3   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ?  (Okunma Sayısı 5615 defa)
02 Aralık 2009, 21:48:54
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 02 Aralık 2009, 21:48:54 »



KELİME-İ TEVHİDİN MANASI

(Emr/Hüküm, İlah, Rab ve Melik)

Tevhid; arapça bir kelime olup birleştirme, bir, tek bilme anlamlarına gelir. İslâm ıstılahında; Allah Subhenehû ve Teala'nın zatını ve sıfatlarını zihinlerde tasavvur olunan, vehimlerde ve hayallerde tahayyül edilen (düşlenen) her şeyden tecrit etmektir. Bu yönüyle Allah'ın zatı ve sıfatlarıyla bir tek olduğunu bilmek ve inanmaktır. Allah Subhenehû ve Teala'yı böyle tanıyan ve inanan kişiye de Muvahhid denir.

Bu konuya açıklık getirmek için Allah Resulünün onu ilk getirdiği ana dönmemiz uygun olacaktır. Mekke müşriklerinin putperest ve dolayısıyla yüzlerce puta sahip idiler. Ancak onların inançlarının dayanağı olan bu putlar, sahip oldukları putların sadece bir kısmını teşkil etmekteydi. Çünkü Arap toplumunda (özellikle de Mekke halkında) kabilelere, ailelere ve hatta fertlere ait özel putlar da bulunmaktaydı ve bunların sayısı oldukça çoktu. Ayrıca geçici bir süre için kabul edilip inanılan, kendisine sığınılan putlar da mevcuttu. Yolculuklar sırasında edinilen ve yolculuk bittiğinde terk edilen putlar gibi. Bu bilgiler bize, Mekke müşriklerinin putperestlikte hemfikir olmalarına karşılık, inançlarının temelini oluşturan putlarda hemfikir olmadıklarını gösteriyor. Örneğin bir kabile veya ailenin putu, başka kabile ya da aileler tarafından kabul görmeyebiliyordu. Bu durumda şu sorular sorulabilir: O kadar çok putun bulunduğu ve herkesin hepsini kabul etmediği bir ortamda, bazılarının ayrı bir inanca sahip olmaları niçin problemlere neden olsun? Halbuki bizzat o toplumda, farklı putlara inanmak normal bir durum değil midir?

Problemin ayrı bir inanca sahip olmaktan değil de, putlara hakaret edilmesinden ve onların aşağılanmasından kaynaklandığı düşünülecek olursa, bunun da müşrikler açısından probleme yol açacak bir durum olmadığı kesindir. Zira bu, bizzat kendilerinin her zaman yapa geldikleri bir özellikti. Putlarına karşı hiçte iyi düşünce ve davranışlara sahip olmayanların Mekke müşrikleri arasında azımsanmayacak kadar çok olduğu, sahip olduğu biliniyordu. Bununla ilgili olarak, müşrikler arasında, putlarına ayırdıkları yiyecekleri veya undan yapılmış putlarını yiyenlerin, putlarına bağışlanmış eşyayı çalanların, Yaûk isimli putu karşısında; "Bu dünyada yaratan kimine iyilik, kimine kötülük yapar. Yeûk ise ne iyilik, ne kötülük yapabilir" diyen şair Malik el-Hamdani gibilerinin, putuna adadığı koyun yerine daha küçük ve bakımsız bir hayvanı kurban edip; "Bir taş parçası böyle şeylerin farkına varmaz" diyenlerin veya Sa'd isimli putu karşısında; "Biz Sa'd'a bizi birleştirsin diye geldik, fakat Sa'd bizi darmadağın etti, öyle ise biz Sa'd'dan değiliz. Sa'd artık çöldeki kayadan başka bir şey değildir! Ona ne eğri için ne de doğru için dua edilir" diyerek puttan korkarak dağılan sürüsünü kızgınlık içerisinde toplamaya çalışanların hiç eksik olmadığı gelen rivayetler arasındadır. Üstelik bütün bunlar, Mekke toplumunda her zaman karşılaşılan özelliklerden olup, hiçbir tepki görmeyen durumlardı. Ayrıca, müşriklerin Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e davasından vazgeçmesi şartıyla sundukları teklifleri de inançlarına karşı samimiyetsizliklerinin en önemli belgesidir.

Mekke müşriklerinin "Yaratan" anlayışı putlarında somutlaştığı, bu nedenle gaip olan, görmedikleri bir ilaha çağrı tepki nedeni olarak düşünülebilir. Ancak, araştırıldığında anlaşılmaktadır ki, bunun da gerçekle bir ilgisi bulunmamaktadır. Çünkü onların ilah, hatta daha önemlisi "Allah" inancına sahip olduklarına bizzat Kur’an ayetleri şahitlik etmektedir. Ayetlerde bildirildiğine göre onlar Allah adına yemin edip, gökleri yaratanın ayı ve güneşi kontrol edenin, yağmuru yağdıranın, kendilerini yaratanın ve her şeyin Rabb'inin Allah olduğuna inanıyor ve sorulduğu zaman da bunu açıkça söylüyorlardı. Hatta onlar Kâbe'yi ziyaretleri sırasında; "Buyur Allah'ım buyur, buyur senin ortağın yoktur, ancak bir ortağın vardır o da senin hükmündedir," sözleriyle Allah'a olan inançlarını dile getiriyorlardı. Zaten onların putlara olan inançları da, Allah'a olan inançlarının bir uzantısından başka bir şey değildi. Putları, kendileri ile Allah arasında aracı olarak düşünüyor ve bu nedenle putların Allah karşısındaki aşağılığını ve acziyetini kabul ediyorlardı. Onlar Allah'a inandıkları, fakat bazı konularda Allah'ın ortakları veya benzerleri olduğunu zannettikleri için müşrik idiler. Eğer Allah'a inanmıyor olsalardı müşrik olmazlardı. Hatta daha da önemlisi Mekke müşrikleri sadece Allah'a inandıkları ve putları reddettikleri bir döneme de sahip olmuşlardı. Bu dönem unutulacak kadar çok eskilerde de değildi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in de çocukluk yıllarına rastlıyordu.

Tarihi kaynakların bildirdiğine göre onlar, Kâbe'yi yıkmak için gelen Ebrehe'nin ordusu karşısında çaresizliklerini fark edince, bütün putlarını dışlayıp, sadece ve doğrudan Allah'a yönelerek dua etmişlerdi. Ebrehe'nin ve ordusunun ilahi bir azapla hezimete uğratıldığını görünce de sadece Allah'a olan yönelişlerini birkaç yıl daha devam ettirdiler. Dolayısıyla onlar için Allah inancı, yabancı olmadıkları bir inançtı.

Bütün bunlar da gösteriyor ki, "La İlahe İllallah" çağrısına karşı çıkanların bizzat kendileri Allah inancına sahiptiler ve üstü örtülü de olsa Allah inancını devam ettiriyorlardı. Diyelim ki; bunların dışında müşriklerin gelenek ölçüleri kabul edilmediği için tepkide bulundular. Ancak Mekke müşriklerinin bizzat kendilerinin, gelenekleri karşısında lakayt insanlar olduklarına yönelik de oldukça çok bilgi bulunmaktadır. Bizzat kendileri sürekli geleneksel değerlerini çiğneyen kişiler durumundaydılar. Geleneği aşağılayıp, çiğneyen kişiler olmalarına rağmen Mekke'de rahat şekilde hayatlarını devam ettiren Hanif'lerin durumu ise konumuz açısından ayrıca bir öneme sahiptir.

Bilinmektedir ki, isimleri Hanif olan ve gelenek ölçülerini kabul etmeyen, daha da önemlisi, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in tebliğ ettiği Allah inancına çok yakın inanca sahip olanlar Mekke'de mevcuttu ve onlar hiçbir tepki ile karşılaşmıyorlardı. Bunlardan Zeyd ibn Amr bin Nufeyl, Hıristiyanları tanıdığında; "Bizim milletimizin şirki ile bunların şirki arasında herhangi bir fark yoktur" veya; "Ey Rabb! Sen şahidim ol, ben İbrahim'in dinine bağlıyım." diyecek kadar akla dayalı bir Tevhid inancına sahip olan ve Mekke müşriklerinin geleneksel birçok uygulamalarına karşı çıkan birisi idi. Varaka bin Nevfel, Sırma bin Enes, Amr bin Abese, Adiyy, Ümeyye bin Ebi's-Salt ise diğer Haniflerden bazıları idi. Ve onlar Mekke toplumunda hakim olan şirke bulaşmadan, şirke karşı çıkarak yaşantılarını devam ettiriyorlardı. Açıkçası, Haniflerin statükoyu reddetmelerinin bir tepkiye neden olmaması, buna karşılık Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'in tepki görmesi, bir çifte standart olarak görünmektedir.

Haniflerle ilgili bilgiler şunu gösteriyor ki; Mekke müşriklerinin Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e tepkilerinin nedeni, geleneklerinin aşağılandığı konusu olamaz. Bunların dışında acaba Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e karşı güven duymadıkları, davasını devam ettirmesi durumunda, hâkimiyeti ele geçirmesinden ve böylelikle bir despot, zalim olmasından korkuyor olmaları ve önceki gerekçelerini de buna bağlı olarak ifade ettikleri düşünülebilir mi? Olabilir ancak bu, onların dahi ifade etmek gereği duymadıkları bir durumdur. Zira onların, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e "Emin" sıfatıyla anacak kadar güvendikleri, onun dürüstlük ve doğruluğundan hiç şüphe duymadıkları, hakkında olumsuz kanaatlere sahip olmadıkları gayet açık olarak bilinmektedir. Onlar; "Senin yalan söylediğine hiç şahit olmadık" diyerek Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e olan güvenlerini her fırsatta tekrarlamışlardır. Bundan dolayıdır ki; yabancıların onunla görüşmesini engellemek için neler yapabileceklerini düşünüp, tartıştıkları zaman dahi, onun hakkında yalancı olduğu veya kötü niyetler taşıdığı vs. iddialarını dile getirememişlerdir. Üstelik onların Resulullah'ın hakimiyeti (yönetimi) ele geçirmesi gibi bir kuşku ve korkuları da söz konusu değildi. Eğer öyle olsaydı, bizzat kendileri sadece birkaç taraftarı bulunan Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e krallık, zenginlik tekliflerini tekrarlayıp durmazlardı. Şu tekliflerde olduğu gibi: "Eğer bu davayı mal elde etmek kaygısıyla ortaya attınsa, sana mal verelim, en zenginimiz ol. Şeref ve mevki istiyorsan kral yapalım. Sana gelen bu şeyi cin getiriyorsa ve onun sana galip geldiğine inanıyorsan seni iyileştirmek, sağlığına kavuşturmak, tedavi ettirmek için bütün malımızı sarf ederiz."

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem'e; "Sen asla yalan söylemedin, senin söylediğin her şeye inanırız." demelerine rağmen ona tepkiyi zorunlu gören müşrikler; "La İlahe İllallah" çağrısını kabulleri durumunda korkacakları şeylerle karşılaşacaklarını düşünüyor ve bunu açıkça ifade de ediyorlardı; "Ya Muhammed! Vallahi sen bize hiç yalan söylemedin. Velâkin sana uyarsak yerimizden olacağız. Bundan dolayı iman etmiyoruz."

Onlar bu sözleriyle korkularını dile getirirlerken, önceki peygamberlerin dönemlerindeki seleflerinin korkularını da yenilemekten başka bir şey yapmıyorlardı. Örneğin; hiçbir siyasi, ekonomik, askeri güce sahip olmayan Hz. Musa ve kardeşinin; "Ya Fir'avn! Ben alemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim" ve "La İlahe İllallah"'a inanmaya, söylemeye davet etmeleri karşısında, Mısır gibi zamanının en güçlü ve büyük bir devletinin yöneticisi olan Fir'avn ve yardımcısının; "Sen bizi babalarımızı üzerinde bulduğumuz şeyden çeviresin de yeryüzünde büyüklük ikinize kalsın diye mi bize geldin?" demeleri anlamlı ve üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir durumdur.

Peki, bütün bunlar niçin olmaktadır? Müşrikler "La İlahe İllallah" çağrısı ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ?
« Posted on: 29 Mart 2024, 09:25:43 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ? rüya tabiri,Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ? mekke canlı, Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ? kabe canlı yayın, Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ? Üç boyutlu kuran oku Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ? kuran ı kerim, Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ? peygamber kıssaları,Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ? ilitam ders soruları, Kelime-i Tevhidin Manası Nedir ?önlisans arapça,
Logged
21 Ocak 2015, 19:23:31
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 21 Ocak 2015, 19:23:31 »

Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan hocam.Rabbim bizlere ölene kadar ve ölüm anında kelime i tevhid i söylemeyi nasip etsin inşallah....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

14 Haziran 2015, 15:14:03
❣ Muhammed ❣

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 3.112


« Yanıtla #2 : 14 Haziran 2015, 15:14:03 »

Ve Alleykümselam Ve Rahmetullah Ve Berekatuh.Maşşallah,Hocamız çok güzel açıklamış.Rabbim (c.c) ölene kadar ağzımızdan kelime-i tevhidi eksik etmesin İnşaAllah.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

10 Temmuz 2015, 18:34:11
Pelinay
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.696


« Yanıtla #3 : 10 Temmuz 2015, 18:34:11 »

Ve alrykumusselam ve rahmetullah.amin ecmain insallah..
Bu yazida dah once bikmedigim farkli fikirler,yorumlar  dikkatimi cekti.Allah razi olsun hocam.
kelimei tevhidin cahiliye devrinde yasaynlar icin bu anlamlari ifade ettigini bilmiyordum.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 10 Temmuz 2015, 18:34:43 Gönderen: Mevlüde »
Kayıtlı

10 Temmuz 2015, 18:56:24
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.662


Site
« Yanıtla #4 : 10 Temmuz 2015, 18:56:24 »

Ve aleykümüsselam , Tevhid birlemek anlamındadır. Vahid de Allah'ın (celle celalühü) birlik sıfatıdır. Cahiliye dönemi dediğimiz dönem aslında o kadar da cahil değildi. Çünkü müşrikler kelime-i tevhidin anlamını bildiklerinden dolayı reddetmişlerdir. Putlar onların ayrıca para kaynağıydı. Yalnızca o dönemde değil diğer peygamberlerin döneminde de asıl sorun tevhid olmuştur.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 10 Temmuz 2015, 19:00:21 Gönderen: Habeş-i Bilal »
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes