๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İmam Ebu Hanife => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 14 Eylül 2010, 20:23:27



Konu Başlığı: Hanefiyye Mezhebinin Teessüsü Ve Gelişmesi
Gönderen: Ekvan üzerinde 14 Eylül 2010, 20:23:27
HANEFİYYE MEZHEBİNİN TEESSÜSÜ VE GELİŞMESİ

67- Hanefîyye Mezhebi Ebü Hanîfe´nîn Ve Ashabının Akvalinî İhtiva Eder


Asırlardan beri nesillerin benimsediği, ulemanın üzerine dü­şüp öğrendiği ve usulüne uygun mes´ele çıkarmak için emek ver: diği Hanefiyye mezhebi, yalnız îmâm-ı A´zam Ebû Hanîfe´nin ka­villerinden müteşekkil değildir. îmâm-ı A´zam kavilieriyle ashabı­nın kavilleri bu mezhebi teşkil eder. îstersen buna Kûfe´deki Ebû Hanîfe Mektebinin ekolünün kavilleri diyebilirsin.Ebû Hanîfe´­nin vefatından sonra talebeleri Ebû Yusuf´la Muhammed´in eliyle bu fıkıh mektebi Bağdad´a geçmiştir.

Bu akvâl niçin böyle mezcolundu? îmam Mâlik´in ve îmam Şa­fiî´nin akvâli başkalarından ayrı bir halde bulunduğu gibi neden Ebû Hanîfe´nin kavilleri de böyle müstakil bir halde bulunarak akvâîinden bu mezheb teessüs etmedi? Müteaddit sebeplerin bir araya gelmesiyle bu böyle oldu. Hanefiyye mezhebi, Ebû Hanîfe´­nin ve ashabının akvâli, hattâ onun çağdaşları olan Osman Betlî, îbn-i Şubrume, îbn-i Ebî Leylâ gibi Irak fukahâsımn re´y ve kavil­leri mezcolunarak meydana geldi.

Hanefiyye mezhebi kitaplarında bu fukahânın re´yleri de zikrolunur. Bu sonuncular o mezhebden değilseler de bâzı kaville­ri alınmıştır. Şimdi bu sebepleri görelim:

a- Bu sebeplerden biri şudur: îmâm-ı A´zam´m kavilleri b;-dayette naklolunurken başkalarından ayrılmış bir halde rivayet olunmuş değildir. Bunun için onun akvâlini seçip derli toplu biı arada ayrılmış bir halde bulmak mümkün olmuyor. Ve ashabının kavillerinden ayırarak her cihetten onlar hakkında bir fikir hâsıl etmek imkânı bulunmuyor. îmam Muhammed Irak fukahâsımn kavillerini toplarken yalnız Ebû Hanîfe´nin kavillerini toplamakla kalmadı, onun re´ylerini, ashabının ve çağdaşı olan diğer fukahâ­nın re´ylerincten ayırmadı. Belki mes´eleleri, bunlarda ittifak var­dır, bunlarda ihtilâf etmişlerdir, diyerek böyle umumî bir tâbirle ayırarak herkesin görüşünü bildirmeden bıraktı. Sonradan gelenlere bu fıkıh mecmuaları bu hâîiyîe intikâl etti. Bunlarda umumen Irak fukahâsmın akvâli ve hassaten Ebû Hanîfe´nin ve talebeleri­nin ahvâli toplanmış idi. Ebû Hanîfe´nin fıkhını rivayet edenlerden îmam muhammed´den başkaları da aynı yolu tuttular. Ziyade et­tikleri birşey varsa o da zâhir-i rivayet kitaplarında îmam Mu-hammed´in ihtilâflarını zikretmeğe ehemmiyet vermediği bâzı as­habının muhalif olduklarını zikrederek bâzı isimler vermelerfdir. Meselâ îmam Muhammed, îmam Züfer´in muhalif olduğu yerleri zikretmiştir. Böylece Ebû Hanîfe´nin re´yleri ve akvâli diğerleriyle karışık bir halde rivayet olduğunu görüyoruz. Ulema bunları bu halde okuyup öğrendiler. Ve bunların mecmuuna Hanefiyye mezhe­bi nâmını verdiler. Bu mezhebe unvan olarak bu imamların en bü­yüğü ve cümlesinin üstadı olan îmâin-ı A´zam Ebû Hanîfe´nin şe­refli adını seçtiler, Hanefiyye mezhebi dediler.

b- Yine" bu sebeplerden biri şudur: Muhtelif ilmî mes´eîeîer incelenir, farazî veya vâki´ olanlar için hüküm verilirken, ders hal­kasında mes´eîe inevzuubahis edilirken yalnız Ebû Hanîfe kendi re´yini söylemekle kalmazdı. Mes´eîe umuma arz olunur, mes´ele etrafında rnübahase ve münakaşa, yapılır, talebelerinin re´ylerini dinler, herkes bildiğini söyler, sualler soruiur, cevaplar verilir, kı­yasların münakaşası yapılır, hal çareleri söylenir, böylece mes´eîe müşavere yoliyle her cihetten incelenerek olgunlaşır, bâzan bir re´yde ittifak ederler, toptan karar verirler, bâzan ihtilâf eder, ek­seriyetle karara bağlarlardı. Öyle anlaşılıyor ki, Ebû Hanîfe Haz­retleri, takvasından, Hakka îmanından ve rery hürriyetine hürme­tinden dolayı talebelerini delilin gösterdiği neticeyi kabule davet ederdi, yoksa kendi dediklerini kabul değil. Eb ûYusuf,. Ebû Hanî­fe fnin re´ylerini not edip yazardı. Kendi re´ylerini $ie. kaydederdi, îşte bû re´yler böyle toplu bir halde sonrakilere intikal etti. İşte bu mecmualar derslerin esasını teşkil etti. Bu fıkıh mektebinin mey-ederdi, yoksa kendi dediklerini kabul değil. Ebû Yusuf, Ebû Hanî­fe´nin halkasında okunan, müzakere olunan, müşavere yoliyle hal­ledilen mes´elelerin mecmudur, Ebû Hanîfe mektebinin eseridir. Ulema bu hükümleri verirken kâh birleşir, kâh ihtilâf ederlerdi. İhtilâf veya ittifak etsinler, onlar hep bir ders halkasının adamları­dırlar. Sonra ounlar bir mezhep altında birleşmiş oldular.

c- Üçüncü bîr sebep de şudur: Bu büyük imamların re´yle­rini bir arada-toplayan sebep yalnız birbirlerinin re´yîerini tanıma­larına vesile olan kuru bir bağlılık değildir. Beraber talebelik, ar­kadaşlık, kavilleri inceleyip tetkik.etmek onları birbirine yaklaştırdı. Kavilleri ister ihtilâf etsin, ister ittifak etsin, hepsi bir usul altında toplanmış oldular. Ebû Hanîfe´nin takip ettiği usul, onun hayatında veya hayatından sonra onun talebelerinin beğenip seç­tikleri usulün aynıdır. Arada bâzı ufak farklar ve tatbikatta biraz ihtilâf olsa da usul hep birdir. Meselâ Ebû Yusuf sonradan hadîs okudu. Re´y fukahâsıyla Hadîs ulemasının temasları sebebiyle Ha­dîs rivayetini çok yaptı. Zamanında fıkıh mektepleri birbiriyle kay­naştı. Birbirlerinin tesiri altında kaldılar. Bu sebeple üstadı Ebû Hanîfe´den daha çok Hadîsle istidlal yapar oldu. Üstadının almadı­ğı Hadîsleri aldı, îmam Muhammed´in de vaziyeti aynıdır. Bunun sebebi: Hadîsi delil olarak alma aslında ihtilâf etmişler değildi. Asıl sebep şudur: Ebû Hanîfe´den sonra Hadîs rivayeti daha şuyû´ bulmuş olduğundan onlar daha çok Hadîs Öğrenmiş oldular. Ebû Hanîfe´nin mevsuk saymadığı râvileri mevsuk sayıp onlardan Ha­dîs aldılar.

îşte bu fukahânm usulde birleşmeleri, mes´elelerî aynı görüş­le halletmeleri hepsinin kavillerinin bir mecmua hâlinde toplanıp bir mezheb meydana getirmelerinin üçüncü sebebi sayılır,


68- Ashabının Kavîllerî Kendilerinin Olmayıp Onun Akvalinden Mî Îhtîyar Olunmuştur?


Bâzı fukahâ zannediyor ki, Ebû Yusuf´un, Muhammed´in ve diğerlerinin kavilleri kendilerinin olmayıp Ebû Hanîfe´nln kaville­rinden seçilmiş şeylerdir. Çünkü Ebû Hanîfe Hazretleri dîne son derece riayetkar olduklarından ihtiyat için bir mes´eîe hakkında muhtelif faraziyeler yürütür, çeşitli yönlerden onu hallederlerdi. İçlerinden birini seçer alır, diğer hal yolîanm terkederdi. Bâzan bir re´y seçer, sonra daha mükemmelini bulunca vazgeçer, onu alırdı. îşte bazı fukahâ, Ebû Hanîfe´nin ashabının kavilleri. Ebû Hanîfe´nin vazgeçtiği o kavillerdir, zannediyorlar.

Dürr-i Muhtar sahibi Ebû Yusuf´tan şunu naklediyor:

Ebû Yusuf diyor ki: «Ebû Hanîfe´ye muhalif olarak söylediğim her kavli, .Ebû Hanîfe de söylemiştir.»

İmam Züfer´in de şöyle dediği rivayet olunur: «Ebû Hanîfe´­ye her hangi bir şeyde muhalif bir şey demişsem, onu Ebû Hanîfe behemehal öyle de söylemiştir.»

Ebû Yusuf diyor ki: «Ebû Hanîfe´ye muhalif olarak söylediğim her kavli, Ebû Hanîfe de söylemiştir.»

İmam Züfer´in de şöyle dediği rivayet olunur: «Ebû Hanîfe´-ye her hangi bir şeyde muhalif bir şey demişsem, onu Ebû Hanîfe behemehal öyle de söylemiştir.»

El-Hâvî şöyle diyor: «O fukahâdan herhangi birinin kavlini alan bilmeli ki, o bu suretle de Ebû Hanîfe´nin kavlini almış olur. Çünkü Ebû Yusuf, Muhammed, Züfer ve Hasan gibi kibar ashabı­nın cümlesinden naklolunmuştur ki, onlar: Biz bir mes´eîe hak­kında bir kavil söyledik mi, o mutlaka bizim Ebû Hanîfe´den ri-vâyetimizdir, demişler ve bunu yeminle te´kîd etmişlerdir. Öyleyse Hanefiyye fıkıh ve mezhebindeki her kavil nasıl olsa onun kavli­dir. Başkasına nisbet olunanlar mecaz voliyledir».

EI-Hâvî´nin kaydı böyledir. Bence bu mübalâğadır. Ebû Yu­suf´un ve Muhammed´in kavillerinin hepsi bu tarzda değildirler. Böyle demekie o, bu fukahâyı müstakil müctehid olmaktan çıka­rıyor, belki de onların şahsiyetleri, üstadlarmm şahsiyetinde eri­miş oluyor. Bakınız,, onlara nisbet olunan kavilleri mecaz voliyle nisbet edilmiş sayıyor, hakikat olarak onlara nisbetini kabul et­miyor.

Şüphesiz ki Ebû Hanîfe bir mes´cleyi hallederken kıyas ve is-fihsân ile çeşitli yönlerden inceler, ona göre hüküm verir, sonra o ihtimallerden birinin halkın muamelelerine uymadığım, kıyas kai­desine muvafık olmadığın veya şâriin maksadiyle birleşmediğini görerek onu bırakır, kendisinin hayatında veya Ölümünden sonra talebelerinden biri o bıraktığı ihtimâli daha iyi bulur, onu kabul ederdi. Fakat bu halde talebeleri onun kail olduğu bir kavli seçi­yorlar, onun görüşünü almış oluyorlar denemez. Onlar bunu ken­di görüşleriyle alıyorlar.

Bnzan Ebû Yusuf, Muhammed ve Züfer; Ebû Hanîfe´nin kail clduğu fakaf sonra ondan vazgeçtiği bir re´y ihtiyar edip alırlar. Bu takdirde o kavli Ebû Hanîfe´nin kavli olmaktan çıkmıştır, on­dan vazgeçmiş olduğundan onun hükümsüz bıraktığı bir kavlidir. Fetva sahibi olan imamlardan biri o kavli seçtiği zaman bununla Ebû Hanîfe´ye iki defa muhalefet etmiştir. Böyle iki suretle mu­halefet ederek bir kavli alan kimse onun dediğini, o rey kendi­sine hakikat voliyle değil mecaz yoiiyle isnad olunuyor denilemez sanırım.

Ebû Hanîfe´nin bâzı talebelerinin ona muhalefet etmelerinin sebebi şu da olabilir; Onun vefatından sonra talebeleri onun haya­tında duymadığı bâzı Hadîsleri görmüşler ve öğrenmişlerdir. Onların bu Hadîslere istinaden kail oldukları re´yler de vardır. Nasıl olur da onların kail oldukları re´yler de vardır. Nasıl olur da on­ların kail oldukları her re´yi Ebû Hanîfe söylemiştir, bu onlara me­caz voliyle nisbet olunur denebilir. îbn-i Âbidin bunu Ebû Hanîfe´nin kavli addetmek istiyor. Fakat onlara mecazen nisbeti de ayırıp atmak istemiyor. Şöyle diyor: «îmâm-ı A´zam, ashabına kendi ak-vâlinden, delilini yerinde bulduklarını almalarını emretmiş oldu­ğundan, ashabının kail oldukları, kavil, üstadlarınin tesis etmiş olduğu kaidelere dayandığından ve bundan her veçhile de rucû etmemiş bulunduğundan, bu itibarla bu kavil üstadlannın kavli sa­yılabilir...

Ebû Hanîfe´nin şöyle dediğini sağlam olarak bilmekteyiz:

«Hadîs-i şerifin sıhhati sabit olunca o benim mezhebimdir; onu alırım.» Bunu ondan İmam İbn-i Abdulber ve diğer imamlar nakletmişlerdir. İmam Şa´rânî bunu dört imamdan nakletmiştir.»[1]


69- Ebû Hanîfe´nin Ashabı Birer Müstakil Müctehiddîrler



Bize göre doğrusu Ebû Hanîfe´nin ashabı (Ebû Yusuf, Muhammed ,Züfer..) müstakil müctchidîerdcn idiler. Her birisi müstakil bir re´y ve görüş sahibi idî, bu görüş üstadının reyine yaklaşır da, ondan uzak da olabilir. Yalnız hepsinin çığın birdir. Meselâ Ebû Yusuf´un kitaplarını okursan, orada bir çok re´ylerdc ihtilâf oldu­ğunu görürsün. Vakıa bu ihtilâflar usul hakkında değildir. Mes´e-leierin hallinde ayni ihtilâfı İmam Muhamrned´in kitaplarında da görüyoruz. Bunlar üstadının re´yme tâbi olup da ondan ötesine geç-miyenlerin kân değildir ki, bu re´ylerin onlara nisbetini mecaz yoliyle sayalım.

Fıkıh kitaplarını araştırıp vakfın lüzumu, sefihi ve borçluyu hacir altına almak gibi ihtilâf mevzuu olan ana mcs´eîdere bakar­san orada nokta-i nazar farkı açıkça göz.e çarpar. Hattâ bu fikri ge­çen mes´elelerde biraz da usul ihtilâfı bile vardır. O imamların şah­siyetinde eritmeğe çalışmak haksızlık olur.

Kitaplarında üstadlannm kavillerini kendi kavilleriyle karışık bir halde kaydetmelerine gelince: Bunu fıkıh öğrenmek isteyenlere bu mes´eleleri muhtelif nokta-i nazarlardan tedkik etme imkânını sağlamış olmak gayretiyle yapıyorlardı, sonra beyan ettiğimiz veçhile hepsinin usulleri birdir. Diğer taraftan, fıkıh öğrenmek isteyen­ler mukabil reyleri de bilerek görüşler arasında mukayese yapa­bilsinler diye Irak fukahası, Ebû Hanîfe devrinden, hattâ ondan öncesindenberi mukayeseli fıkıh okumuğa son derece ehemmiyet veriyorlardı. Hattâ Ebû Hanîfe Hazretleri şöyle diyordu: «İnsanla­rın en âlimi, insanların ihtilâflarını en iyi bilendir.»


70- Dîğer Fukaranın Kavîllerî De Karıştığından Mezhebde Kaviller Çoğalmış Ve Gelîşmîştîr


Ebû Hanîfe´nin akvâline yalnız ashâbmın-talebelerinin akvâli karışmış değildir. Sonradan gelenler ne Ebû Hanîfe´den ve ne de talebelerinden rivayet olunmayan bâzı kavilleri de ilâve etmişler; bunların bir kısmım Hanefiyye mezhebi akvâlinden sayılmış, bir kısmı da sayılmamıştır. Bâzıları da akvâli birbirine tercih etmiş­lerdir. Tercih fazlalaşmıştır. Fakat bunlar gelişigüzel olmamış, ga­yet muhkem ve ince usullerle, sağlam kaidelerle yapılmıştır. Böy­lelikle mezhep gelişmiş, zamanın ihtiyaçlarına ve umumî ahvâlin icaplarına cevap verecek surette genişlemiştir.

Mezhebin bu gelişmesini, biz birbirine bağlı üç âmil ve sebep altında toplayabiliriz. Onlar da:

1- Müctehidler ev tahric erbabı.

2- Haneifyye mezhebinde akvâlin çok olması.

3- Tahric ve tercih mes´elejeri. Bunları birer birer izah ede­lim.







--------------------------------------------------------------------------------

[1] îbn-i Abidin Ream´ül-Müfti, s. 24.