> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > ilimdunyasi.com Haberleri > Resulullah bir kentli olarak yaşadı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Resulullah bir kentli olarak yaşadı  (Okunma Sayısı 669 defa)
03 Ekim 2010, 01:11:50
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 03 Ekim 2010, 01:11:50 »



Resulullah bir kentli olarak yaşadı



Hz. Muhammed (a.s.) şehirde doğdu, tam bir "şehirli" (medenî) olarak yaşadı. Şehirde vahiy alıp peygamber oldu ve nihayet şehirde hayata gözlerini kapadı.

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı'nın makalesi

Kentlilik ahlâkı: "Kent dindarlığı" müzâkerelerine bir katkı


İslâm, ilk vahiyden son vahye kadar kentte gelişip tamamlandı, bütün maddi ve mânevi unsurlarıyla kent hayatını dikkate alan bir düzen kurdu.

Hicretten sonra Müslümanlar, Yesrib kentine Medine (şehir) adını verdiler. Latincede civilisation'un (uygarlık) civilis (kent) kelimesinden türetilmesi gibi bizim kültürümüzde de medeniyet "Medine"den gelmektedir. Yine "medine"den gelen temeddün kelimesi hem "şehirlileşme, şehirli hayatı yaşama" hem "medenileşme, uygarca yaşama" anlamında kullanılır. İslâm düşünürleri, Aristo'nun "zoon-politikon" (siyasal canlı) şeklindeki insan tanımını "medenî canlı" diye çevirmişler; insanı toplumsal ve siyasal boyutuyla inceleyen felsefe dalına da "medenî ilim" demişlerdir. İslâm düşünürü Fârâbî, medine terimine getirdiği içerikle İslâm siyaset düşüncesinde çığır açmıştır. Fârâbî, yerleşim birimlerini, insanın kendine yaraşır erdemleri ve yetkinlikleri gerçekleştirmesine elverişli olanlar ve olmayanlar diye iki gruba ayırarak kenti birinci, köyü ikinci grupta değerlendirmiştir. Bu anlayış sonraki siyaset ve ahlâk literatürüne hâkim olmuştur. İbn Haldun, "köylülük" de diyebileceğimiz bedevî hayat tarzının hüküm sürdüğü yöreleri temeddün etmemiş (şehirlileşmemiş) yerler olarak değerlendirmiştir.

Fârâbî'nin ideal devlet başkanına (imam) yüklediği nitelikleri dikkate alan bazı araştırmacılar, onun düşüncesindeki devlet başkanını "filozof elbisesi giydirilmiş Peygamber" diye tanımlarlar. Böyle bir benzetmeyi Fârâbî'nin ve onu izleyen düşünürlerin, ahlâk kitaplarında "üstün insanî ve ahlâkî ilke ve kuralların hâkim olduğu kent" anlamında sıklıkla kullandıkları "erdemli kent" (el-medînetü'l-fâzıla) deyimi için de yapabiliriz; yani erdemli kentin aslında Hz. Peygamber'in Medine'si olduğunu, ilhamını ondan aldığını söyleyebiliriz.

Gerçekten Hz. Peygamber Medine'yi, günümüzde "kent etiği" denilen ilkeler ve erdemlerle donatmış; vahyin aydınlığında yeni kentini -çağdaş deyimiyle- "yaşanabilir bir medine" yapmaya çalışmış; orada dört başı mamur bir kent ahlâkı oluşturmuş, kenti paylaşanlara ona sahip çıkma bilinci aşılamıştır. Keza, Medine'de yaşayanlarda kentsel sorunların aşılması sürecine katılma sorumluluğunu geliştirmiş, kısaca Medinelilere bir medeniyet/kentlilik bilinci kazandırmıştır.

Kent, insan ilişkilerinin çok yoğun olduğu bir yapıdır. Kent hayatında sokaklar ve yollardan işyerlerine, ibadethanelerden çarşı pazarlara kadar sayısız paylaşma alanları vardır ve bu bakımdan bütün kentlilerin neredeyse birbirlerinin komşuları olduğu söylenebilir. Modern kent etiğinde olduğu gibi İslâm ahlâkında da komşuluğun, dolayısıyla birlikte yaşamanın birinci şartı "başkalarına zarar vermemek"tir. Hz. Peygamber, insanların ortak kullanım alanlarını da içeren "başkalarına zarar vermeme" ilkesine büyük önem vermiş; öyle ki, bu hususta komşularının güven duymadığı kimselerden söz ederken "Vallahi o iman etmiş sayılmaz!" buyurmuş, bunu üç kez tekrarlamıştır.[1] "Zarar vermeme" prensibini dile getiren, dolayısıyla kent ahlâkı bakımından ilkesel değer taşıyan bir başka hadis de şöyledir: "Müslüman, diğer Müslümanların, dilinden ve elinden zarar görmediği kişidir."[2] "Zarar vermeme" ilkesini içeren daha pek çok âyet ve hadis zikredebiliriz.

İslâm sosyal ahlâkının ikinci ilkesi "başkalarına yararlı olmak"tır. Kur'ân-ı Kerîm'de Medine'nin yerlileri olan Müslümanların (Ensâr), Mekke'den oraya göçen din kardeşlerine (Muhâcirîn) gösterdikleri yardım severlikten şöyle söz edilir: "Onlar, kendileri sıkıntı içinde olsalar dahi muhacirleri kendi öz canlarına tercih ederler."[3] "Başkalarına yararlı olma" ilkesini dile getiren ahlâk yasası değerindeki bir hadisin anlamı şöyledir: "Hiçbiriniz, kendiniz için beğenip istediğinizi kardeşiniz için de istemedikçe mümin sayılmazsınız."[4]

Günümüzde "âdil kent", "kent hakkı" gibi deyimlerle anlatılmak istenen kentlilik kuralları ve sorumluluklarını geliştirmede ilke işlevi görecek daha birçok âyet ve hadis var. Yukarıda birkaç örneğini sunduğumuz âyet ve hadislerde, "mümin" ve "müslüman" olmanın, sadece inanmadan ibaret görülmediği, bu isimlerin "başkalarına zarar vermeme" ve "başkalarına yararlı olma" diye özetlediğimiz bir ahlâkî-sosyal ilişkiler düzenini de içerdiği, dolayısıyla âyet ve hadislerde "mümin" ve "müslüman" kelimelerinin aynı zamanda birer uygarlık kavramları sayıldığı görülmektedir. Zaten İslâm bilginlerinin, ilgili âyet ve hadislerden yola çıkarak, İslâm'ın bütün buyruk ve yasaklarını "Allah'ın yasasına saygı ve Allah'ın yarattıklarına şefkat" şeklinde formüle etmeleri de aynı bakışın ürünüdür.

Günümüz İslâm toplumlarının sağlıklı bir kent yapısı ve ilişkisi kurma hususunda yaşadıkları sıkıntıların temel sebeplerinden birinin, belirtilen kapsamdaki din ve dindarlık anlayışından sapma, dolayısıyla yanlış ya da eksik din eğitimi olduğunda kuşku yoktur.

 Aslında sağlıklı bir kent yapısı ve ilişkisi kurmanın Müslümanlar için bir ödev olduğunu gösteren çok sayıda dinî kavram vardır. "Farz-ı kifâye" terimi bunlardan biridir. Fıkıh kitaplarındaki bilgilere göre Farz-ı kifâye, toplumun ihtiyaç duyduğu hayırlı ve yararlı kurumların oluşturulması, mevcutların çağın icap ve ihtiyaçlarına göre geliştirilmesi, bu çerçeveye giren iş ve hizmetlerin yürütülmesi gibi görevlerin ifasıyla ilgili bir kavramdır. Bu görevleri yeterli ölçüde yerine getirenler bulunduğunda toplumun diğer üyeleri dinen sorumluluktan kurtulur, aksi halde gücü yeten bütün Müslümanlar, farz-ı kifâyenin ihmalinden doğan zararlardan dolayı sorumlu ve günahkâr olurlar. Klasik kitaplarımızda hekimlik, hâkimlik, askerlik gibi insanların ihtiyaç duyduğu alanlarda eğitim, öğretim faaliyetleriyle ve bu konulardaki meslekleri icra etme birer farz-ı kifâye sayılmıştır. Günümüzün çok gelişmiş kent yapılanmasında ihtiyaç duyulan bütün meşru iş ve mesleklerde yeterli sayıda ve donanımda eleman yetiştirilmesi ve kaliteli hizmet verilmesi, bunlar için ihtiyaç duyulan sivil toplum gibi örgütler oluşturulması farz-ı kifâye kapsamına girer. "İçinizden, iyiliğe davet eden, doğru ve meşru işleri yaptırmaya, yanlış ve çirkin işlerden uzaklaştırmaya çalışan bir topluluk bulunsun"[5] meâlindeki âyet de toplum yararına kurumlar oluşturmayı buyurmaktadır. Bizim kültürümüzde genellikle toplumun ortak ihtiyaçlarını karşılamak, himayeye muhtaç insanların bakımını temin etmek maksadıyla kurulan sosyal kurumların temelinde, hayır yapıp sevap kazanma kadar, bir farz-ı kifâyeyi yerine getirme şeklindeki toplumsal sorumluluk bilincinin de payı vardır.

İslâmî kentlilik sorumluluğunun bir sonucu olan bu farz-ı kifâye anlayışını günümüzde de devam ettirmemiz gerekmektedir; bunun icabı da modern kent insanının ihtiyaçları neler ise onları göz önüne alarak toplumsal yapılar oluşturmaktır. Bu anlayış, modern dünyada Müslümanların kurduğu yahut geliştirdiği kentlere, onların kendi kimliklerini ve değerlerini de katarak "İslâm şehri" denilen bir kent karakteri oluşturmalarının vazgeçilmez şartıdır. Bir kent, sadece maddi yapısıyla farklı bir kimlik taşımaz, bundan daha önemlisi hatta bunun da kurucu unsuru, o kentte yaşayan insanların mânevi, ahlâkî ve kültürel değerleridir. Bir kentte Müslümanların yaşıyor olması orayı İslâm kenti yapmaz; bunun için bilgisiyle, irfanıyla, ahlâkıyla ince davranış kurallarıyla (âdâb), estetik anlayışıyla İslâm kavramının içini dolduran değerlerin kentte yaşayan insanların kişiliklerine, davranışlarına, insan ve çevre ilişkilerine belirleyici bir şekilde sinmesi gerekir. Konuya buradan baktığımızda günümüzde Müslümanların oluşturduğu ya da yeniden şekillendirdiği yerleşim yerlerinin "İslâm kenti" olduğunu söylemek zordur.

İslâm dini, Müslümanların kendi Müslümanlık karakterlerini korumaları şartıyla insanlığın ürettiği doğru, güzel ve yararlı birikimden yararlanmayı özendirmiştir. Bir İslâm kentinin, fiziksel ve moral yapısına kendi öz değerlerini taşıması yanında, dünya insanlığının ulaştığı uygarlık tezahürleri sayılan birikimleri de alması ve içleştirmesi gerektiğinde kuşku yoktur. Nitekim daha Hz. Peygamber döneminden itibaren İslâm toplumları "farz-ı kifâye, amel-i sâlih, hayırda yarış, yitik mal (hikmet), sünnet-i hasene" (güzel bir çığır açma) gibi dinî kavramlar ışığında kendi dönemlerine göre bir kentlilik bilinci oluşturmuşlar, başka kültürlerden aldıkları yeni kent değerleriyle bu bilinci sürekli geliştirmişlerdir. Bunun fiziksel/estetik düzeyde tipik örneğini mimaride, moral değerler ve davranış kuralları düzeyinde şehirlilik âdâbındaki gelişmelerde görebiliriz. İslâm edeb ve hikmet literatürü bunun örnekleriyle doludur.

İslâm kültüründe başka toplumların ürettiği değerlerden yararlanıp kendi kültürünü daha da zenginleştirme ve insânîleştirme, aslında İslâm dininin dünyaya ve insanlığa, hatta tabiata küllî-kucaklayıcı bakışının, dolayısıyla evrenselliğinin bir yansımasıdır. Bu durum, geçmişte İslâm toplumlarının dinî, etnik ve kültürel çoğulculuğu rahatlıkla içleştirip yüzyıllar boyunca yaşatmasında da görülmektedir. Bu suretle, İslâm kentlilik ahlâkının en önemli şartlarından biri, ilkelerini Kur'ân-ı Kerîm'den alan ve bizzat Hz. Peygamber tarafından başlatılıp Râşid Halifeler'den itibaren bütün Müslüman yöneticiler, âlimler ve d...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Resulullah bir kentli olarak yaşadı
« Posted on: 29 Mart 2024, 17:06:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Resulullah bir kentli olarak yaşadı rüya tabiri,Resulullah bir kentli olarak yaşadı mekke canlı, Resulullah bir kentli olarak yaşadı kabe canlı yayın, Resulullah bir kentli olarak yaşadı Üç boyutlu kuran oku Resulullah bir kentli olarak yaşadı kuran ı kerim, Resulullah bir kentli olarak yaşadı peygamber kıssaları,Resulullah bir kentli olarak yaşadı ilitam ders soruları, Resulullah bir kentli olarak yaşadıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes