๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ => ilimdunyasi.com Haberleri => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 30 Kasım 2012, 11:44:35



Konu Başlığı: İnsanın önemi onun değer olmasındadır
Gönderen: Zehibe üzerinde 30 Kasım 2012, 11:44:35
İnsanın önemi onun değer olmasındadır

(http://www.risalehaber.com/d/news/110394.jpg)

Her insan bir değerdir. Onu değerli kılan, yaratılıştan sahip olduğu fıtri durumudur. Değerin kaynağı; Allah'ın, ona kıymet vererek onu yüceltmesi ve yeryüzünü ona amade kılmasıdır.

Gerek insanın genel tarihine, gerekse bu tarih içinde ait olduğumuz değerler bütününün insana dair yaklaşımlarına baktığımızda hep şu sorularla karşılaştık ve bunlara cevaplar bulmaya çalıştık.

İnsan nedir? İnsan niçin var?

Belki de insanlık tarihi kadar eski olan bu sorulara bizler de muhatap olmadan ve yine kendimizce sağlıklı/insana yakışan cevaplar bulmadan bir sonuca ulaşamayız. İnsanı eksen almayan, insanı yalnızca üretim girdilerinden biri olarak ele alan bir ''insan kaynakları'' yaklaşımı ile nereye varabiliriz? Dünyayı anlamlı kılan insanın varlığıdır. Onu çözmeden, onu anlamadan, ona yaklaşmayı denemeden ya da en azından ona ait asgari bilgilere sahip olmadan, dünyayı da hayatı da anlayamayız.

Geleneğimizde her insan biriciktir. Her insan bir değerdir. Onu değerli kılan, yaratılıştan sahip olduğu fıtri durumudur. Değerin kaynağı; Allah'ın, ona kıymet vererek onu yüceltmesi ve yeryüzünü ona amade kılmasıdır. Ya da diğer bir yaklaşımla yeryüzünü ona emanet etmesidir. Emanete ehil olan insanın değeri buradan doğar.

HER İNSAN BİRİCİKTİR

Ayrıca Allah'ın onu değerli kılmasının bir boyutu da ona irade vermesi ve bu iradesini kullanması konusunda serbest bırakmasıdır. 'Allah insanı en güzel bir biçimde yarattı, ona hür irade verdi ve insan bu hür iradesiyle bu güzelliğini ya iyi ve güzel işler yaparak kamil insana dönüştürür ya da kötü ve çirkin işler yaparak canlıların en aşağı mertebesi olan mahlukata düşürür' gerçeğini hiç unutmamak gerekir. Zira başka insana değer vermeyen insan, aynı zamanda kendi değerini de düşürür. O yüzden her insan kendi için istediği iyilik ve güzelliği başkaları için de istemelidir.

İnsan insanın kurdudur yaklaşımından, insan insanın huzurudur yaklaşımına ulaşmamız gerekir. İnsanda bir merhamet duygusu vardır. Bu duygu, toplumsal huzurun ve barışın en büyük güvencelerindendir. Merhamet duygusu her zaman ve her ortamda dipdiri ve canlı kalmalıdır. İnsanlara merhamet etmeyene, Allah merhamet etmez. Özünde bir değer olan insan nihayetinde tekdir, biriciktir, ademdir. Adem olma titizlikle korunmalıdır. Bu korunma hep birlikte olacak ve hep birlikte yapılacak bir şeydir. Hiçbir insan kendini bu görevden azade tutmamalıdır. İnsana değer vermek, onun yaratılış üzere yaşamasını temin etmek ve doğuştan kazandığı hakları gözetmekle olur. Bu hakların dayanağı, temel ihtiyaçlarının giderilmesini temin edecek ve dünya imtihanını/yolculuğunu hakkaniyetle geçireceği bir vasatın oluşturulmasıdır. İnsanın en temel ihtiyaçlarının giderilmesi sadece onun sorunu değil aynı zamanda tüm insanlığın sorunudur. İnsan, insanlık adına savunulmalıdır.

İnsanın ilk hikayesi Hz. Adem ile Havva'nın cennetten ayrılma cenneti yitirme hikayesidir. O gün bu gündür ademoğlunun yitirdiği cenneti tekrar kazanma çabası sürmektedir. Aslında Adem'in davası yani dedemizin davası hepimizin davası olmalıdır. İşte tam da bu noktada insanın misyonu bir imtihan yeri olan dünya üzerinden tekrar cennete gitmektir.

O yüzden diyoruz ki, yitik cennet yolculuğunda bir ağaç altı olan Dünya bir mülk değildir. Hele hele hiç kimsenin mülkü kesinlikle değildir. Bütün arz ve içindekiler insana Allah'ın bir lütfüdür. Dünya gibi, hava gibi, su gibi insanlığın ortak mirası olan her şey herkesindir. Unutulmamalıdır ki, Allah bütün canlıların olduğu gibi tüm insanların da rızkını eşit yaratmıştır. Bunun gereğine uygun davranmak insan olmanın asgari şartıdır. Tabiata arsızca müdahale, ortak mirasa arsızca müdahale, rızıklara arsızca müdahale insana müdahaledir, fıtrata müdahaledir.

KÖLE DEĞİL KULUZ

İnsan köle değil, 'kul'dur. Bu kulluk, onu değerli olarak yaratan ve Adem olarak yücelten Allah'adır yalnızca. Dolayısıyla insanın ilk görevi, bir kul olarak Allah'ın dışındaki tüm bağlılıklarını iptal etmesi ve yaratılış fıtratına uygun yaşam sürmesidir. Allah'a tam bağlanmak insanlardan tam anlamıyla bağımsızlaşmak demektir.

Bu bilinçle bakınca, insanlığın ve toplumun ilk görevi ise, özgür iradesiyle hayatını sürdürecek maddi ve manevi hak ve yetkinliklerle donatılması gereken insana bu vasatı hazırlamaktır. İnsana, niteliklerine uygun iş bulunması ve kendi emeğiyle, kendi çalışmasıyla kendini ve ailesini geçindirmesini temin edecek insana yakışan ortamın oluşturulması, emeğinin gözetilmesi ve karşılığının geciktirilmeden hakkıyla ödenmesi insanlığın en temel görevlerindendir.

Gündelik hayattaki çalışan-çalıştıran, memur-amir, işçi-işveren, eleman-patron ilişkisi bir kulluk ilişkisi değil sözleşme ve hukuk ile oluşmuş bir akit ilişkisidir. Bu ilişkiler sonucunda insanı değer dışına çıkarabilecek her türlü tutum ve davranışlardan kaçınmak her iki taraf için de insani bir görevdir.

İnsana hak ettiği değeri vermek ve bunun için mücadele etmek insanlığın kendine gelmesi demektir. Bu aslında insanlığın kendi onurunu koruması demektir. İnsanın kendine gelmesi kendini gerçekleştirmesi insanlığın kurtuluşunu da mutluluğunu da gerçekleştirecektir.

YENİ ÇAĞDA YENİ İNSAN ANLAYIŞI

İnsanlığın topyekun felaha ermesi, mutlu olması ancak buradadır. İnsan değerinin özüne sahip çıkıp onu korumak ve onun için mücadele etmek gündelik hayatın ta içindedir. Asıl imtihan da budur. İnsan bir 'değer' ise o değere sahip çıkıp onun için mücadele etmek de ''insani değer'dir. İnsanı savunmak, insana ve fıtratına karşı her ne varsa ona karşı dik durmak ve onun için mücadele etmektir aslında. Bu anlamıyla bu çağda yeni bir insan davranışına yeni bir insan tipine ihtiyaç vardır. Ve hatta insanı buradan ele alarak değerlendiren, insanı, dünyayı ve evreni emanet gören bu perspektiften yeni bir dünya tasavvuruna yeni bir çağ anlayışına ihtiyaç vardır. Yaratılış mecrasından uzaklaşan, fıtratından kopan, kendini kaybeden ve hüsranla karşı karşıya olan insanlığın yeniden dirilişi ancak böyle yeni bir insan ve yeni bir dünya tasavvuru ile mümkün olacaktır. Dava insan olma davası ise, yeni insan mümkündür. Yeni dünya da, yeni insanla mümkündür.

Yeni Şafak