๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ => ilimdunyasi.com Haberleri => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 01 Mart 2014, 19:41:03



Konu Başlığı: İhlâs-Riyâ ikilemi
Gönderen: Sefil üzerinde 01 Mart 2014, 19:41:03
İhlâs-Riyâ ikilemi

(http://www.serhaber.com/Foto/AnaResimler/324200c4bafc4756140.jpg)

Başkaları gördüğü için daha itinalı ibadet etmeye çalışmak ile cemaatten etkilenerek coşkulu ifa etmek arasında büyük bir fark bulunmaktadır

Cemaat olmanın verdiği manevi hazzı düşünüp "Acaba riya mı yapıyorum!" diye endişeye kapıldığımız olur bazen. Bu durumu sahabiler de zaman zaman yaşamıştır.

Başkaları gördüğü için daha itinalı ibadet etmeye çalışmak ile cemaatten etkilenerek coşkulu ifa etmek arasında büyük bir fark vardır. Birincisi riyadır, ikincisinde ise topluluğun manevi ikliminin insanı kuşatması söz konusudur. Birileri görüyor diye ya da göze girmek niyetiyle ibadetini yalnızken yaptığından daha dikkatle yerine getirmeye çalışan kimse kulluğu sadece ALLAH'a has kılmamış olur. Gözüne girmeye çalıştığı kimseyi de ibadetine ortak etmiş olur. Bu durumda büyük bir günaha düşmek söz konusudur.

İkinci durum ise son derece farklıdır. Nitekim evimizde tek başımıza eda ettiğimiz ibadetten aldığımız lezzet ile camide kıldığımız namaz arasında büyük fark vardır. Hele Kâbe ve Mescid-i Nebevî'de kıldığımız namaz bambaşkadır. Etrafımızda bulunan kalabalığın iman coşkusuna katılırız, manevi ortam bizi kuşatır. Cemaati saran derunî atmosfer sebebiyle belki gözlerimizden yaşlar boşanır. Sonra bu hali her zaman yaşamadığımızı fark ederiz. Bu durum müminin kendi başına da yapabileceği ibadetleri kardeşleriyle cemaat olarak eda etmesinin ne kadar önemli olduğunu gösterir. İslâm'ın cemaatle yaşanması gereken bir din olduğunu böylece bir kez daha anlarız.


Acaba riya mı?

Cemaat olmanın verdiği manevi hazzı düşünüp "Acaba riya mı yapıyorum!" diye endişeye kapıldığımız olur bazen. Bu durumu sahabiler de zaman zaman yaşamıştır. Rasulullah s.a.v.'in vahiy katiplerinden Hanzala r.a. başından geçen şu olayı anlatmıştır:

Bir gün Ebubekir'le karşılaştım. Bana nasıl olduğumu sordu. Ben de:
- Hanzala münafık oldu, dedim. Şaşırıp:
- Sübhanallah! Sen ne diyorsun, diye hayretini belirtti. Ben de devamla dedim ki:
- Hz. Peygamber s.a.v.'in huzurunda bulunuyoruz. Bizlere cenneti cehennemi hatırlatıyor. Sanki oraları gözlerimizle görür gibi oluyoruz. Fakat huzurundan çıkınca hanımlarımızla, çocuklarımızla, iş güçle meşgul olmaktan O'nun anlattıklarını unutuveriyoruz.
Bunun üzerine Ebubekir r.a.:
- ALLAH biliyor ya, bizler de aynı durumdayız, dedi.
Beraberce ALLAH Rasulü'nün yanına vardık. Ben:
- Hanzala münafık oldu, ey ALLAH'ın Rasulü, dedim. Hz. Peygamber s.a.v.:
- Bu da ne demek, diye sordu.
- Ey ALLAH'ın Rasulü! Senin yanındayken bize cennet ve cehennemi öyle anlatıyorsun ki, sanki gözümüzle görüyoruz. Yanından ayrılınca hanımlarla, çocuklarla, iş güçle uğraşmaktan anlattıklarınızı unutuveriyoruz, dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurdular:
- Canım kudret elinde olan ALLAH'a and olsun ki, huzurumda bulunduğunuz hal üzere kalsaydınız, (cennet ve cehennemi) o şekilde hatırlamaya devam edecek olsaydınız, melekler evlerinizde ve yollarda sizinle musafaha ederdi. Gel gör ki ey Hanzala, insan bu... Bir öyle, bir böyle..." (Müslim, 4937)

Bu örnek bize, ihlâsımızın artması, ibadetlerimizi daha samimi yapabilmek için salih bir niyetle cemaat içinde bulunmak gerektiği ne güzel anlatır. Kul, kendisine ALLAH'ı hatırlatan, kalbini dünyevî meşgalelerden uzaklaştıran, güzel etkileşim içinde bulunduğu müminlerle beraber olduğunda imanı güçlenir. Bu imkanı bulamayan, İslâm'ı kendi başına yaşamaya gayret edenlerin çağın şeytanî saldırılarına karşı koymaları ve ihlâslarını koruyabilmeleri oldukça zordur. Şerre ve münkere direnebilmek için hayırlı insanların bulunduğu ortamlara, cemaatlere devam etmek zorunluluk arz etmektedir. Unutmamak gerekir ki yalnızlık ibadet şevkini azaltır.


Nafile ile farzları korumak

İnsanın ALLAH Tealâ'nın emrettiği gibi ihlâslı olabilmesinin çaresi, kulluğu beş vakit namaz, oruç ve hac gibi belli zamanlarda yapılan ibadetlere hapsetmemesidir. Rabbimiz pek çok ayette farz ibadetlerin yanında nafile ibadetler, zikir ve tefekkür gibi vesilelerle hayatın süslenmesini istemekte, yasaklardan kaçınılmasını emretmektedir. Hz. Peygamber s.a.v. de bize bunun ne şekilde olacağını kendi örnek hayatıyla göstermiştir.

Çevremize baktığımızda yaşadığı hayatı nafile ibadetlerle süslemeyen müminlerin, kulluğu farzlarla sınırlandırmaları sebebiyle ibadetlerini hakkıyla yerine getiremediklerinden ve ihlâsı elde edemediklerinden yakındığını görmekteyiz. Böyle olunca da ibadet cehennem korkusuyla zorla yerine getirilen, sıradanlaşan bir sorumluluk gibi algılanmaktadır. Bu şekilde bir süre devam edilen ibadetlerin zamanla aksatılması, bir müddet sonra da tamamen bırakılması etrafımızda çok şahit olduğumuz bir durumdur.


Büyük badire

ALLAH Tealâ'nın riyayla yapılan ibadeti kabul buyurmamasının hikmetini iyi anlamamız gerekir. Bilmek gerekir ki, Hak Tealâ'nın asla hoşnut olmayacağı bir şey varsa, o da kendisine ortak koşulmasıdır. Riya insanın kulluğu yaparken Rabbinin rızasıyla beraber bir başkasının hoşnutluğunu gözetmek ve ibadetini ALLAH ile kul arasında taksim etmektir. Oysa bize ibadeti sadece kendi rızası için eda etmemizi emreden ALLAH Tealâ'dır.

Bu yüzden samimi olmayan ve dünyevî bir amaçla başkalarına da beğendirilmeye çalışılan ibadet elbette Hak katında kabul edilmeyecektir. Kul nasıl olur da ALLAH'ın emrettiği bir ibadeti kendisi gibi fani olan insanların takdirini toplamak veya geçici dünyadan bir menfaat elde etmek için yerine getirir? Alemleri kudretiyle yaratan ve rahmetiyle donatan ALLAH Tealâ, kendi rızasıyla beraber bizim gibi fani ve aciz varlıkların rızasının da hedeflenmesine hiç razı olur mu? Kaldı ki hem riyakâr olan kişi hem de takdiri beklenilen kimse, makamı ve statüsü ne olursa olsun, ALLAH'ın huzuruna gidecektir.

Hz. Peygamber s.a.v. bu hususta şöyle buyurmaktadır:
- Sizin adınıza en korktuğum şey küçük şirktir.
- Küçük şirk nedir, diye bir sahabi sorunca ALLAH Rasulü s.a.v. şu cevabı verir:
- Riyadır. ALLAH Tealâ'nın kullarını amellerine göre mükafatlandıracağı kıyamet günü riyakârlara "Dünyada kim için ibadet etmişseniz, şimdi gidin bakın, onların yanında bir mükafat bulabilecek misiniz!" buyuracaktır. (Müsned, 23630)

Bir diğer hadiste de Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurur: "Kim riya yaparsa ALLAH onun amelini boşa çıkarır." (Müsned, 20474)

Hz. Ömer r.a. bir gün yolda giderken gözlerinden yaşlar dökülen Muaz b. Cebel r.a.'a üzüntüsünün nedenini sorar. Muaz r.a. da Hz. Peygamber s.a.v.'in "Riyanın en azı şirktir." Dediğini hatırladığı için ağladığını söyler. (el-Mu'cemu'l-Evsat, 4950)


İbadetin manasına sarılmak

İbadetin manasından ve ruhundan uzaklaşmak, kalpteki ihlâsı yok eden ve ibadeti gösteriş haline getiren sebeplerden biridir. Son zamanlarda özellikle hac ibadetinde bu durumu görmekteyiz. Taate yoğunlaşmaktan, ibadetin manevi hazzını yakalamaya çalışmaktan ziyade turist gibi gezmek veya amaçsızca dolaşmak gafletin bir tezahürüdür. İnsanın mutluluğunu paylaşmak ve kutsal yerlere gelişini kayıt altına almak arzusuyla fotoğraf çektirmesi anlaşılabilir bir durumdur elbet. Ancak fotoğraf makinesini elinden düşürmeyenler, parmakları sürekli telefonun tuşlarında gezinenler hatta tavaf esnasında telefonla muhabbet edenlere rastlamak da mümkün. Oysa kutsal beldelere gelmekteki amaç ALLAH rızası için ibadete yoğunlaşmak, dünyevî gailelerden uzaklaşmaktır. Bu nedenle müslümanlar arasında haccın öneminin ve manevi havasının eski dönemlere göre yeterince anlaşılmadığını söylemek durumundayız. Maalesef şekilcilik daha öne çıkmakta, hac ibadetinin ruhu kaybolmaktadır.


İhlâsı korumak, ihlâsla korunmak

Başkalarını teşvik etmek amacıyla farz veya nafile ibadetleri insanların gözü önünde yapmakta bir beis yoktur. Fakat bu durumda kalbimize sahip olabilmeliyiz. Gayemiz sadece başkalarını teşvik etmek olmamalı, kendimizin ALLAH'ın huzurunda bulunduğunu unutmamalıyız. Doğrusu bunu başarabilmek oldukça zordur. ALLAH'ın rızasını talep ederken insanların alkışından etkilenmemeyi herkes başaramaz. Nefsin bu hastalığının üstesinden gelebilenler, ibadetleri hakkıyla yerine getirenlerdir.

Başkalarını teşvik etmek amacıyla ihtiyaç sahiplerine açıktan infakta bulunmak, vaktinin geçeceğinden endişe ettiği namazı başkalarının görmesine rağmen uygun olan ilk mekanda kılmak elbette riya olmaz. Hatta çocukların görebileceği yerde ibadet etmek, kişinin verdiği sadakayı veya yaptığı iyiliği bir vesileyle ailesinin yanında dile getirmesi onları hayra teşvik etmesi ve sevdirmesi bakımından yararlı olacaktır. Fakat tüm bunları yaparken ALLAH'ın rızasını talep etmeyi unutmamalıdır, kulların memnuniyeti bizi etkilememelidir.

Ebu Süleyman ed-Darânî k.s. hazretlerinin şu veciz sözü ihlâs ile riya arasındaki ince çizgiyi ne güzel özetlemektedir: "Amelde takvayı korumak, amelden daha zordur." İnşALLAH her yaptığını ALLAH için yapabilen kullardan oluruz.

Kaynak: Serhaber



Konu Başlığı: Ynt: İhlâs-Riyâ ikilemi
Gönderen: Kevser 9 üzerinde 02 Mart 2014, 13:43:52
EESELAMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATÜH...
ALLAH hiçbirimize riya vermesin...
İçimiz temiz kalbimiz saf olsun İNŞALLAH...


Konu Başlığı: Ynt: İhlâs-Riyâ ikilemi
Gönderen: Hafsa Nur 6.D üzerinde 02 Mart 2014, 19:45:59
Ve aleyküm selam ve rahmetullahü ve berakatuhü;
EESELAMÜ ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BEREKATÜH...
ALLAH hiçbirimize riya vermesin...
İçimiz temiz kalbimiz saf olsun İNŞALLAH...
haklısın Kevser ablacım 




Konu Başlığı: Ynt: İhlâs-Riyâ ikilemi
Gönderen: Ceren üzerinde 02 Mart 2014, 22:38:56
Bazen ben de şüpheye düşüyorum.Çünkü bazı insanlar yaptığım ibadetleri görünce.duyunca konuşup,övmeye başlıyorlar.Bu yüzden çok dikkatli olmaya çalışıyorum.


Konu Başlığı: Ynt: İhlâs-Riyâ ikilemi
Gönderen: Ekvan üzerinde 03 Mart 2014, 20:40:03


             Riyadan ziyade, manevi canliligimizi koruyamamak benim problemim...nafilelere riayet etmemek sebep oluyormuş..buna dikkat etmeye çalişalım inşaallah...