> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > ilimdunyasi.com Haberleri > Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur  (Okunma Sayısı 1290 defa)
02 Mayıs 2009, 00:07:38
cahit

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 95


« : 02 Mayıs 2009, 00:07:38 »



Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur  
 
 
Allah, Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve selem) iç ve dış yapısı itibarıyla öyle bir genişlik bahşetmişti ki, fevkalâde mütevazı olmasının yanında olabildiğine mehîb ve büyüleyiciydi; huzuruna giren en mağrur ve mütekebbir ruhlar bile O'nun mehâbeti karşısında tir tir titrer, düşünce ve niyetlerinin hilâfına farklı bir hâl alırlardı. 
 
 
 
Mağrur Kisra elçileri, o mehâbet abidesiyle karşılaştıklarında oldukları yerde kalakalmış ve ne diyeceklerini unutmuşlardı. Aynı zamanda böylesi bir heybet ve ciddiyetin yanında herkesi büyüleyen ve kendine çeken öyle bir yumuşaklığı vardı ki, O'nu yakından tanıyan herkes, O'na, evlât, anne-baba ve bütün sevdiklerinden daha fazla alâka duyar, âdeta O'nun tiryakisi olur ve bir daha da huzurundan ayrılmak istemezdi. O her hâliyle çevresine güven vadeder; söz, tavır ve mimikleriyle her zaman Rabbisinin huzurunda bulunduğunu işaretler; sürekli emniyet soluklar ve herkese demet demet güven dağıtırdı. O, evvel ve âhir emin olarak tanınmıştı; bakışlarında emniyet nümâyândı, sözleri emniyet etrafında döner durur ve huzurunda hep emniyet besteleri duyulurdu.

O'nun umumî davranışlarıyla aklı, ruhu, hissi, mantığı atbaşıydı ve birbirine müsâvî sayılırdı. Keskin zekâsı; hiç yanıltmayan firaseti; her türlü tereddüde kapalı kararlılığı; azm ü ikdamı; kimseyi aldatmamanın yanında baş döndüren stratejileri; en yaman hâdiseler karşısında dahi asla "pes" etmemesi; musibetlerin yüzüne gülmesi ve belâları iyi okuyup onlardan kitaplar dolusu ibretler çıkarması; şiddet, hiddet ve öfkeye sebebiyet veren münasebetsizlikler karşısında olabildiğine soğukkanlı, olabildiğine temkinli davranması hem O'nun insanüstü karakterini, hem de konumunu ve o konuma göre duruşunu aksettiren hususlardan sadece birkaçıdır. Herkesin telâşa kapılıp paniklediği yerlerde O'nun öyle merdâne bir duruşu vardır ki, o duruş karşısında hezimetler zafere dönüşür, bozgunlar yerlerini taarruza bırakır ve mağlûbiyetin tozu-dumanı içinde başarı stratejileri tüllenirdi.

Aile efradı arasında O, eşi menendi olmayan bir aile reisiydi.. arkadaşları içinde, kardeşçe, yumuşak tavırlarıyla gönüllere girmesini çok iyi bilen mükemmel bir mürşit ve muallimdi.. arkasındakileri hiçbir zaman yanıltmayan ve inkisara uğratmayan eşsiz bir rehberdi.. söz sultanı bir hatip, kalp eri bir rabbânî, muhakeme üstadı bir hâkim; harikulâde bir devlet reisi ve bozgunlardan zafer çıkaran bir erkân-ı harpti. Bu mükemmelliklerin hepsi O'nda zirveye ulaşıyordu ama, bütün bunlara rağmen O, her zaman düz bir insan gibi davranıyor, kendini insanlardan bir insan sayıyor; hakkı olan, halkın da terbiyesinin gereği bulunan büyük payeler isnadından fevkalâde rahatsızlık duyuyor ve çok sevdiği o güzide arkadaşlarına bu konuda yer yer biraz da şiddetli ikazlarda bulunuyordu
.


O, MİSYONUNUN ENGİNLİĞİNE DENK BİR OKYANUSTU

Fevkalâde asalet, necâbet ve Hak'la münasebetin hâsıl ettiği, herkesin başını döndüren o müthiş mehâbetine rağmen, zıtları bir arada yaşıyor gibi öylesine mütevaziydi ki; az önce arz edilen hususiyetleri görmeyenler O'nu âhâd-ı nastan biri sanırlardı. Arkadaşlarının onca tazim ve saygısını görmezlikten gelerek onlarla aynı zeminde bulunur, aynı sofrada yemek yer; farklılık ve hususiyetlerini bir namus gibi setreder ve yanında bulunanları, tabiatındaki mehâbet, haşmet ve mehâfetle bunaltmamak için yer yer cemâlî tecelli dalga boyundan, ibret, ders ve nükte edalı mülâtefelerle rahatlatır; izzetini tevazu ile süsler; mehâbetini şefkatle tadil eder ve nâsûtî rengini öne çıkararak o şeker-şerbet konumuna ayrı bir halâvet katardı.

O her zaman halim, selim ve dengeliydi; kin, nefret ve öfke hislerinin tetiklendiği durumlarda bile fevkalâde mülayim davranır; gayzla köpüren insanların şiddetini, hiddetini tadil eder; en can alıcı hasımlarını bir hamlede yumuşatır ve cephe durumuna getirilmek istendiği yerlerde dahi hemen sıçrayıp hakemlik koltuğuna oturmasını bilirdi. Umumî bir hakkın çiğnenmediği, Allah hakkına saygısızlıkta bulunulmadığı hemen her yerde O, bağışlayıcı ve müsamahalı davranırdı ki siyer-i nebevîde, O'nun afv u safh ve müsamahasını gösteren misallerin yüzlercesini görmek, göstermek mümkündür.

Vade vefada da O'nun eşi-emsali yoktu. Bir kere hulfü'l-vaadde bulunduğu, bir kere olsun sözünden döndüğü görülmemişti. Ne peygamberliğinden önce ne de nübüvvetle serfiraz kılındıktan sonra -ahd u misak tanımayanlara karşı kararlı tavrı malum- hiç mi hiç sözünden dönmemiş, hilâf-ı vaki beyanda, hatta böyle bir şeyi îmâda dahi bulunmamış, hep bir güven ve vefa abidesi olarak yaşamıştı.

O, bütün muhtevası pırıl pırıl öyle bir bilgi havzı ve hazinesiydi ki, ne geçmiş zamanın küllenmiş hâdiselerinden verdiği haberlerinde ne de tarih öncesi farklı milletlerin din, mezhep, kültür, an'ane ve örfleriyle alâkalı ihbarlarında hiçbir itirazla karşılaşmamıştı; karşılaşmazdı da; zira O, Allah'ın elçisiydi ve O'nun bilgi havzına akan o yanıltmayan malumat da hep O'ndan geliyordu. O, ifadelerinde söz kesen bir beyan sultanı, mantığında bir muhakeme abidesi ve düşüncelerinde de misyonunun enginliğine denk bir okyanustu. İfadeleri o kadar kıvrak, beyanı o denli vâzıh, üslûbu öylesine zengin ve rengin idi ki, bazen bir-iki cümle ile muhataplarına dünya kadar hakikatleri birden arz eder, bazen mücelletlere sığmayacak kadar geniş konuları bir solukluk söze sıkıştırır, bazen de tevil ve tefsir üstadlarına yorumlamak üzere ne söz cevherleri ne söz cevherleri emanet ederdi. "Bana cevâmiu'l-kelim verilmiştir" sözleri O'nun işte bu enginliğini işaretlemektedir.


ÖZETLE

1- ) Yüce Allah, Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve selem) iç ve dış yapısı itibarıyla öyle bir genişlik bahşetmişti ki, fevkalâde mütevazı olmasının yanında olabildiğine mehîb ve büyüleyiciydi.

2- ) Herkesin telâşa kapılıp paniklediği yerlerde O'nun öyle merdâne bir duruşu vardır ki, o duruş karşısında hezimetler zafere dönüşür ve mağlûbiyetin tozu-dumanı içinde başarı stratejileri tüllenirdi.

3- ) İfadeleri o kadar kıvrak, üslûbu öylesine zengin idi ki, bazen bir-iki cümle ile muhataplarına dünya kadar hakikatleri birden arz eder, bazen mücelletlere sığmayacak konuları bir solukluk söze sıkıştırırdı.

 

 
Zaman Gazetesi 01 Mayıs 2009, Cuma

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur
« Posted on: 28 Mart 2024, 11:49:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur rüya tabiri,Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur mekke canlı, Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur kabe canlı yayın, Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur Üç boyutlu kuran oku Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur kuran ı kerim, Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur peygamber kıssaları,Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur ilitam ders soruları, Allah Resûlü'nün Eşi Menendi Yoktur önlisans arapça,
Logged
02 Mayıs 2009, 00:59:32
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 02 Mayıs 2009, 00:59:32 »

Efendimsin Baharım Sen'de Gizlidir



Nasıl ki kâinat insan için yaratılmış ve kâinattan maksûd ve müntehap insandır; öyle de, insandan dahi en büyük maksûd ve en kıymettâr müntehab ve en parlak âyine-i samed, elbette Ahmed-i Muhammed’dir. / Risâle-i Nûr

Efendim! Sen geldin, karanlığın en koyu deminde ebedî gündüzü müjdeledin. Sen geldin, gelişin bütün gelişlerin anası oldu. Sen geldin, kalplerin bekleyiş nidası sükûn buldu. Dünyamız Seninle dünya oldu. Ukbamız Seninle ukba oldu. Bir tek sözün, uyumuş yürekleri coşkuya uyandırdı. Bir tek hareketin, donuk iradeleri coşku seline çevirdi. Güneş nasıl bir anda geceyi gündüze çevirirse, Mü’min kalplere öyle güneş olarak doğdun. Bir yol açtın ki asırlarımızın önüne, yolunda yürüdüğümüz takdirde ödülümüz, dünyada afiyet, ahirette Cennet oldu.

Efendim, kâinatın en mükemmel meyvesi insan, insanlığın en mükemmel meyvesi Sen. Sen geldin, kâinat varlığının gayesine kavuştu. Kalpler yaratılış sırrına uyanır oldu. İdrâkler Senin sesinle soluğunla şereflendi de varlıkların gerisindeki mânâ ufkuna yol buldu. Bakışın, duyuşun, mânevî ışıltın vurmasaydı asırlarımıza, mümin bir anne-babadan dünyaya gelmezdik. Bu tamamlanmış inanç manzumesini, bu ahlâk düzenini hazır bulmazdık. Benliğimiz, dünyamız, sonsuzlukla bütünleşen bir mânâ derinliği içinde ukbâya yürümezdi. Bütün varlık, Senin şerefinle ayakta. Nurun bir anda çekiliverse dünyamızdan her şey dağılıp giderdi.

Efendim, Senin her hareketin, her sözün ilâhî terbiye göklerinde olgunlaştı. Her biri hikmetlidir fiillerinin. Her biri, mâvera buutludur sözlerinin. Fiillerin müminler için kulluk yordamı, yasasıdır. Dünyada da ukbâda da sürekli sevinç senin yolunla… Senin fiillerine, sözlerine tutunarak yürümek yolların en kestirmesi, en güvenlisi, en huzurlusu... Bütün plânların, formüllerin en selâmetlisi… Müminlerin ‘can kulağı’ Senin mübarek sözlerinden alır gıdasını.

Efendim, Allah sevgisine aracı Sensin. Manevî yükselişlerin mirâcı Sen. Büyük menzillere ulaşmanın kılavuzu Sen. Yönsüzdür yönünü Sana dönmeyen. Mûcizelerin anası Sendedir. “Milyarlık İslâm tesbihinin imâmesi Sensin.” Seni tasdik edenler doğrulukta en önde olanlardır. Seni yüceltenler toplumların en yücesi… Kötülüklerin, âfetlerin, sapkınlıkların istilası zamanlarında Senin fiillerine, sözlerine sarılmak bir “Nuh Gemisi” emniyeti sağlar bize. Sana hayran, sana hasret, sana bağlı yaşamak; dünyada ve ukbâda afiyetle yaşamaktır.

Efendim, nasıl ki bir padişahın sevgisini kazanmak, onun emrindeki birinin sevgisini kazanmak, dediklerini yapmakla olur, padişahlar padişahının sevgisini kazanmak rûhsatı Senin elinde, Senin şefaatinde… Bütün bir ömrü hatarsız, kirsiz-passız, dikensiz, bir huzur evreninde geçirmenin iksiri Sende… Dünya hayatını ibadet coşkusuna çevirmenin kimyası Sende.

Tükenmeyen huzurların, eksilmeyen coşkuların, artıp duran sevgilerin, sevinçlerin kaynağı Sende. Seni anmak ibadet, Sana uymak ibadet, Sende aramak ibadet, Senden ummak ibadet!

Efendim, kâinatın yüreğine bir tohum atıldı. Murat Sendin. Hani toprağa itinayla bir çekirdek ekerler, ona özenle bakarlar, sular, her türlü tehlikeden korumak için gece gündüz onu beklerler. Filizlenip büyüme çağlarında daha bir itinayla fidanın üstüne titrerler. Bütün bu çabalar, emekler, itinalar fidanın büyüyüp ağaç olması, sonra da meyve vermesi için. Bunca meşakkat, bunca zaman sabırla beklemekteki ana gaye meyvedir. Kâinatta bunca deveran, bunca hareket, bunca bereket, bunca neşv ü nemâ, hep insan için. İnsan, şuurlu varlık, eşref-i mahlûkat. Bütün varlıklara üstünlüğü şuurlu oluşundan. Rabbinin sanatını, yüceliğini, kudretini fikredebilen ve bu fikrini derinleştirebilen, tasdik edip şükredebilen, duygu ve akıl cevheriyle kulluk bilincini zenginleştiren, ihlâs ve takva budunda mesafe aldıkça ilâhî lütûflarla, ihsanlarla tanışabilen… İnsanlar arasında da mâneviyat ufkunda sayısız mertebe var.

Efendim, kâinattan gaye, seçkin insandır. İnsandan gaye, ‘seçilmiş’ Sensin. Ay, bir gecede burçları dolaşır. Dünya, güneş, gezegenler ve bütün seyyareler göklerde hadsiz mesafeleri aşarlar ve böylece bir gerçeğin hükmünü örer dururlar. Bu, ne kadar açık bir hakikatse, Senin mübarek mirâcın bundan daha hakikat. Senin yüce hatırına, Rabb’im bize de mânâ ufkunda mirâçlar nasip etsin.

Efendim, nice ülkelerde saltanatlar yıkılır, tahtlar devrilir, taçlar sahip değiştirir, paraların üzerindeki isimlerden biri gider, biri gelir; ama mânâ ülkesinin padişahlığı hep Sendedir. Kutlu adın, rûh göklerimizden hiç silinmez. Sesin, soluğun gönül evlerimizi hep süsler durur. Güneşin doğudan doğup, batıdan batması ne kadar hakikatse Senin mûcizelerin bundan daha hakikat! Doğruluktan şaşmayan onca yakın dostun şahit olduysa sayısız mûcizene, onların mûcizelerini görmesi, işitmesi; kendi gözümüz-kulağımızla işitmek, görmek kadar hakikattir bize.

Efendim, gönüllerimizdeki saltanatın ebedidir. Rehberliğin, hiçbir rehberliğe benzemez. Bize hatarlı dünya yolculuğunda göz oldun, kulak oldun. Salimce yol almak için akıl, duygu, el, ayak oldun. Senin gözünle bakmak âleme, Sence duymak, Sence hissetmek Bize ebedî kurtuluş, selâmet oldu.

Efendim, İslâmiyet ağacının özsuyusun, meyvesisin. Bunca teveccüh Sana, Rabbimin ihsânıdır. Sendeki bunca şefaat, Rabbimin ikrâmıdır. Doğup yaşadığın ve medfun bulunduğun diyarlar, kutsal beldeleri oldu mümin yüreklerin. Bastığın yerler, dokunduğun eşya, dilinden dökülen cümleler, kıblesi oldu gönüllerimizin. Rehberimizsin ki yolunu yol bilerek “insan” katına çıktık. Önderimizsin ki sözlerini emir bilerek “ümmet” sıfatına erdik. İbadette en öndesin, kullukta en önde. Şükürde, dua niyazda en öndesin. En son gelsen de bütün gelenlerin önderliği Sende.

Efendim, Seni anarız, imanımız artar, pekişir huzurumuz. Seni anarız, arınıp paklanır kalp ve rûh hamurumuz. Seni anmak Rabbimizi anma şevkine basamaktır. Seni anmak kalbimizin, Seni anmak rûhumuzun gıdası, cilasıdır. Rabbim Senin kalbinle nazar etti âleme. Böylece bütün âlem Senin ışığınla ışıklandı. Seni anmak Rabbimizin rahmetine vesiledir.

Efendim, başsızlık, rehbersizlik en büyük mahrûmiyet, en büyük keşmekeş. Kaç put devirdin, kalplerimizde tevhit bayrağı dalgalandırmak için. Ne çileler çektin önümüzde yürünesi yol açmak için. Ne hakaretlere katlandın, kalplerimizdeki geceyi gündüze çevirmek için… “Sakının!” dediklerin, bizi nefisten, şeytandan korudu.

Mevlana Hazretleri’nin diliyle: “Senin yalımın olmadıkça aydın gün bile gecedir. Sana sığınmadıkça arslan bile tavşana tutsaktır. Bu arı duru tertemiz denizde, bu temizlik denizinde kaptan ol! Çünkü ey Mustafa [sallallahu aleyhi vesellem] ikinci Nuh’sun sen..”

Efendim, kâinattan gaye, seçkin insandır. İnsandan gaye “seçilmiş” Sensin. Ve Sen, Rabbimiz için en mücellâ “âyine-i Samed”sin. Onun ışığıyla görür Onun ışığıyla gösterirsin. Ve sözünle, fiillerinle, Bizim sözlerimizin, fiillerimizin kıblesisin.

***

Ey Allah’ım bizi Efendimizin hürmetine bağışla! Mazhar eyle Onun şefaatine. Donat, ışıldat ve ukbâda komşu eyle, Ona ve ashabına…


M. Said Türkoğlu
Yağmur Dergisi
Sayı: 39 Nisan - Mayıs - Haziran 2008

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes