๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ => ilimdunyasi.com Haberleri => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 17 Şubat 2014, 22:47:56



Konu Başlığı: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: Sefil üzerinde 17 Şubat 2014, 22:47:56
Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur

(http://www.serhaber.com/Foto/AnaResimler/a8594710cebd9e58562.jpg)

Dünya var oldu olalı insanoğlu içini ferahlatan, saygı, sevgi ve güven üzerine kurulu bir düzen istedi. İstedi ki sağ olduğum müddetçe salim olayım. Gönlünü daraltandan uzak durup huzur vereceğini düşündüğü şeylerin ardınca gitti; bazen aş, eş, iş, kimi zaman mal, mülk, sıhhat ve afiyet dedi. Hatta tükettikçe daha mutlu/huzurlu olurum zannı ile alışveriş gibi çağın hastalıklarının peşinde sürüklendi. Çoğunlukla farklı isimlerle andı bu isteğini. Lakin arzulananların, kavuşulması istenenlerin her birinin içinde olması istenen tek bir histi; huzur. Evet, içi ferahlatan, gönül dirliği veren huzurdu aranılan.

Aslında hepimiz "evvela ben" diyerek kendimiz için istedik ve aradık huzuru fakat yetmedi, yetmeyeceğini yaşayarak tecrübe ettik. Toplumlar, devletler de huzurun peşine düştüler. Çünkü yalnızken bir şekilde çaresine baktığımız başımızın, birlikte yaşadıklarımızla da hoş olması gerekirdi. Bu nedenle yeri geldi huzurun yolunu yordamını tarif eden usul erkan öğrendik, haddi aşmayalım, hadlere riayet edelim diye adaba sarıldık; geleneklerimiz göreneklerimiz oldu.  Hakaretten, gıybetten, su-i zandan, fuhuştan, arsızlıktan uzak kalmak için ahlaktan nasiplenelim istedik. Rüşvet alıp vermeyelim, hırsızlık etmeyelim, kimsenin ırzına, canına tecavüz etmeyelim diye madde madde kanunlar yazdık, anayasalarımız oldu; yine de huzuru bulamadık.


HUZUR İSTEDİK HUZURSUZ OLDUK

Gelişen teknolojiye, kolaylaşan bilgi alış verişine, yükselen eğitim seviyesine, eda ettiğimiz namazlara, tuttuğumuz oruçlara, tilavet ettiğimiz Kur'an-ı Kerim'e vs. rağmen ailemizde, mahallemizde, toplumumuzda güvenin, sevginin ve saygının tadına varamadık. Hala gönlümüz rahat değil, kendimizi güvende hissedemiyoruz.  An geliyor evladımıza, eşimize, komşumuza "Biraz huzur ver" diyoruz. Evlerimizden çıkmaya korkuyoruz, hangi el cebimize habersizce girecek, hangi dilden yaralanacağız, kim ardımızdan kuyumuzu kazacak diye endişe ediyoruz. Oysa tüm bunlardan sakınmak ve huzurun temini için değil miydi, onca adetler, görenekler, yasal düzenlemeler ve en mühimi Allah Teala'nın buyrukları?

Öyleydi, fakat insanca anlayışlarımızdan, tecrübelerimizden, bilgimizden yola çıkarak ortaya koyduklarımız, beşerliğimiz gibi hep eksik, nakıs kaldı. Düzen sağlayıcı olarak kendimizi uymak zorunda hissettiklerimize de uymadık. Dolayısıyla huzur namına şifa olarak öne sürdüğümüz nice gelenekler, görenekler, yasal düzenlemeler ya hiç tesirli olmadı ya da tesirleri geçici oldu.  Bunların yanı sıra bizler, istediğimiz zaman rafa kaldıramayacağımız yahut "Böyle huzur vermiyor, bir de şöyle deneyelim" diyemeyeceğimiz Rabbimiz'in buyruklarına da gönül rızasıyla iman edip, boyun eğendik. Çünkü onlar mutlak iyi, güzel, hak ve doğruydu, huzurun garantisiydi. Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerle ömrümüz boyunca arayacağımız şahsi ve toplumsal huzura nasıl erişebileceğimizin reçetesini elimize hazır veriyordu. Lakin yine de bilerek veya bilmeyerek ardımıza attıklarımız, gözden düşürdüklerimiz yüzünden huzura sahip olamadık.


ALLAH'IN ZİKRİYLE HUZUR BULMAK

"...Biliniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla mutmain olur" (Rad, 28) ayet-i celilesi doğrultusunda huzur isteyen bir Müslümanın ilk yöneleceği iş, Rabbi'ni zikretmektir. Bu reçeteyi tam anlamıyla uygulayıp Allah Teala'yı kalbinin merkezine alan bir insanın huzursuz olması mümkün değildir. Zira kişinin Allah Teala'nın emirlerine uymada ve yasaklarından sakınmada titizliği artmış, kalbi kimseyi incitmeyecek, kimseden incinmeyecek derecede muhabbetullah ile incelmiştir. Artık kamildir, etrafındakilerin onda göreceği her hal güzeldir. Fakat zikir faziletine sahip olabilmek için evvela Allah inancı yanında ihlaslı bir ahiret inancımızın da olması gerekir. Zira ahiret inancı iman esaslarımızdan biridir.


İYİ Kİ AHİRET VAR!

Hamdolsun Müslümanız. "...Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur.." (Nisa, 136) uyarısına muhatap değiliz; zira Allah Teala'ya iman ettiğimiz gibi ahiret gününe de iman edenlerdeniz. Böylece kimimize sefasından yetmez, kimimize cefasından bitmez gelen şu dünya günlerinin biteceğini, zerre miktarınca yaptığımız iyiliğin ve yine zerre miktarıca yaptığımız kötülüğün karşılığını göreceğimiz ebedi hayatımızın başlayacağını biliriz. İşte Allah Teala'ya iman etmenin peşi sıra gelen ahiret gününe iman, her halimizden hesap verme şuurunun ta kendisidir.

Hakkıyla ahiret gününe inandığımızda ne başımıza gelen sıkıntılar ümitsizliğe kapılmamıza sebep olur ne de elimizle, dilimizle düzeltemeyeceğimiz, gücümüzün yetmeyeceği haksızlıklar karşısında sarsılır, bezginlik duyarız. Aksine her hakkın ve her haksızlığın ortaya çıkacağı o güne güvenip "İyi ki ahiret var" der, teselli buluruz. Yapmayı planladığımız her şeyi "Bir gün hesabını vereceğim" diyerek evvela düşünür, sonra yaparız. Sözümüzü, işitmemizi, görmemizi, kılık kıyafetimizi, oturup kalkmamızı ta çocukluğumuzda bize öğretilen "amentü" çerçevesinde ahiret süzgecinden geçiririz. 

Velakin hep böyle mi olur? Maalesef... Öyle hallere düşürürüz ki kendimizi o zaman "İyi ki ahiret var" demenin yerini ahiret gününü unutmak alır. Annemize babamıza "öf" çektiğimizde, eşlerimizin haklarını gözetmediğimizde, birilerinin namusunu gıybet ve iftira ile dilimize doladığımızda, yanımızdaki, yakınımızdaki insanlardan hal hatır sormadan yüz çevirdiğimizde, cebimiz para gördüğü için fakiri fukarayı insandan saymayacak derecede nefsimizi azdırdığımızda, bir başkasının malına, mevkisine göz dikip "O hak etmiyor, ben hak ediyorum" diye haset ettiğimizde, haram kazanca yöneldiğimizde ve daha pek çok halimizde bir ahiret gününün olduğunu unuturuz, umursamayız.


AHİRET HASSASİYETİMİZİ KAYBETTİK

Allah Teala'nın buyrukları ve Rasulullah Efendimiz'in (s.a.v) örnek hayatı doğrultusunda düşündüğümüzde; vicdanı, kalbi ve eylemi ahiret merkezli olan bir insanın şerre düşmesi söz konusu bile olmamalı. Olmamalı lakin ahiret inancımızı tam manasıyla ihlaslı kılamadığımızdan hemen hepsini yapabiliyoruz. Rızasını ummaktan ve sevgisinden kaynaklanan Allah korkumuzun yerine başka korkuları, başka hesapları baş tacı edip önemsemeye başlıyoruz. Tıpkı sahtesini ürettiğimiz ürünlerin fark edilip bir televizyon aracılığıyla görüntülenmesinden, hırsızlık yaptığımızda mal sahibinden, bir cana kıydığımızda polisten, yakalandığımızda hapse girmekten korkmamız gibi...  "Allah Teala ne der?" yerine "Başkalarına yakalanmayayım" endişesi duyarız. Bu halimizle adeta Allah Teala'nın hükümlerini bu dünyadan sıyırıp sadece ahiret hayatına özgü kılarız. İtikadımızın ve vicdanımızın ayarını bozup çekincelerimiz, korkularımız çift başlı hale gelir;  biri bu dünyaya has, diğeri öteki dünyaya.

Böyle bir algı ile tabiata, birbirimize karşı davranışlarımız, düşüncelerimiz ve hissiyatımız da değişime uğruyor. Yetmezmiş gibi din anlayışımız ve dinin temellerinden olan ahiret inancımız da örseleniyor. Ahiret gününün hesabını kendimize uzak görüyoruz. Bu dünyada yakayı ele vermeme, ayıplanmama, dışlanmama, kısıtlanmama isteği daha ağır basıyor. Utancımızın, mahcubiyetimizin daha fazla olacağı Allah Teala'nın huzurunda bulunma gerçeğini erteliyoruz. Halbuki Cenab-ı Hakk'ın muradına uygun olarak ahiret inancımız muhabbetullah ile örülmüş bir kontrol mekanizması gibi çalışmalı. Çalışmalı ki her halimizi bilen Rabbimiz'in huzuruna çıkmadan, yaratılanın hesabına gerek kalmadan kendimizi hesaba çekenlerden olabilmeliyiz. Aksi halde yakındığımız huzursuzluğa set çekemez; bizi sinsice sarıp sarmalayan amaçsızlığa, hedefsizliğe ve her türlü suça, günaha, karmaşaya "dur" diyemeyiz.

İbadetlerimizin ihlaslı olabilmesi, insani ilişkilerimizin zevk ve ihtiraslardan sıyrılıp İslam ahlakına uygun bir seyir izleyebilmesi için ahiret inancımızın içini boşaltmadan özüne, sadakate ihtiyacımız var. Huzur istiyorsak buna mecburuz.

Kaynak: Serhaber


Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: Ceren üzerinde 17 Şubat 2014, 22:56:36
Bir şeylerin sonsuz olduğunu düşündüğümüz zaman,insan aklını kaçıracak gibi olur.Ahirete inandığımız zaman yaptıklarımız anlamını koruyor,her şey daha değerli geliyor insana.


Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 17 Şubat 2014, 23:03:18
Selamunaleykum
Ahiret inancı insanın diğer dünyaya hazırlık için ve öleceğimiz için bir umut oluyor. Bu: nanç bizlere bu hissi ve bu güzel dyyguyu,  kaygilardan uzak bir umut olduğu için Allah bizlerden hiçbir zaman esirgemesin. paylaşim çin hocama minnettarım.


Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: Kader 7/C üzerinde 18 Şubat 2014, 18:13:40
VE ALEYKÜME SELAM;
ALLAH razı olsun bu konu çok hoşuma gitti ...
Bu dünya öbür dünyada bir yer seçmemiz için var bu dünya...
Biz ALLAH yolunu seçip en iyi yolu şeçtik  ALLAH kimseyi yolundan şaşırtmaz İNŞALLAH...


Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: Kevser 9 üzerinde 18 Şubat 2014, 19:43:14
Ve Aleyküme Selam...
Huzur yalnızca bütün kalbi dünya işlerinden temizleyip aklını ve kalbini ALLAH'A çevirip yönünü ona döndürerek olur...
Ama bunu yapamayanlar olarak o kadar çoğuz ki aklımızdan ve kalbimizden dünya işlerini çıkaramıyoruz...
Kendimizi bu dünyaya fazla kaptırmamalıyız...


Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 19 Şubat 2014, 15:23:48
SELAMÜNALEYKÜM;
Allah kalbimizi de aklımı da temizleyerek göndersin yürütsün ahirete giden yolda ve sırat köprüsünde ...Ama bunu yapamayanlar olarak o kadar çoğuz ki aklımızdan ve kalbimizden dünya işlerini çıkaramıyoruz...
Kendimizi bu dünyaya fazla kaptırmamalıyız.. Bu tanım gerçekten çok doğru.Teşekkürler. Allah razı olsun herkesten..
  :)


Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: Meryem Gamze üzerinde 19 Şubat 2014, 15:49:04
Gerçekten iyi ki ahiret var. Rabbim iyi ki yaptıklarından dolayı bazılarını hesaba çekecek.
Huzur istedik huzursuz olduk çünkü hedef yolunda ilerlerken amacımızın ne olduğunu unuttuk.
Bir gün mahşer günü hesaba çekileceğimizi yaptıklarımızın zerre kadar olsa dahi karşılığının geleceğini
unuttuk kısacası biz ahireti ebedi dünyayı unuttuk ve buna hala devam ediyoruz. Rabbim bizi kötü bir
şekilde değil de şefkati ile bizi uyandırsın yoksa hazin sonumuz yakındır. Rabbimin gazabından yine Rabbime sığınıyorum
...


Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 23 Şubat 2014, 16:50:13
Ve aleyküm selam rahmetullahü ve berakatuhü;
Ahiret, bu dünyadan sonraki nihayetsiz (sonsuz) alemdir. Yüce ALLAH, içinde yaşadığımız bu dünyayı ve üzerinde olan bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün gelecek, bu dünyadan ve üzerinde bulunanlardan hiç bir eser kalmayacaktır. ALLAH'ın takdir ettiği gün gelince, insanlarla beraber bütün canlı ve cansız varlıklar yok olacaktır. Bütün dağlar-taşlar, yerler-gökler parçalanacaklardır. Böylece bu alem bambaşka bir alem olacaktır. Bu, kıyamettir.
Bundan sonra yine Yüce ALLAH'ın takdir ettiği zaman gelince, bütün insanlar yeniden dirileceklerdir. İnsanların hepsi "Mahşer" denilen çok geniş ve düz bir sahada toplanmış olacaklar ve yeni bir hayat başlayacaktır. Buna "Umumi Haşr" denilir. Bu yeni hayatın başlayacağı günden itibaren, bitmez ve tükenmez, sonu gelmez bir halde devam edecek olan aleme, ahiret alemi denir. Buna inanmak da, müslümanlıkta bir esastır.
Kıyametin kopması ve ahiretin meydana gelmesi, Kur'an'ın ayetleriyle, Peygamberin hadisleriyle ve ümmetin birliği ile sabittir. Diğer bütün peygamberler de kendi ümmetlerine bu gerçeği bildirmişlerdir. Onun için ahirete iman etmek büyük bir görevdir ve her din için önemli bir inançtır.



Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 23 Şubat 2014, 16:52:24
Kudretine nihayet bulunmayan Yüce Allah için, gelecekte ahiret hayatını meydana getirmek pek kolay şeydir. Alemleri yoktan var eden, hele insanları birçok güç ve meziyetlerle yaratıp kendilerine hayat veren büyük Yaratıcımız için, bütün bu alemleri yok ettikten sonra tekrar yaratmak zor bir şey midir? Bir şeyi önce var eden, sonra tekrar onu var edemez mi? Bunları tekrar var edemeyen yaratıcı olur mu?
Hayır, Yüce Allah öyle bir büyük yaratıcıdır ki, nice alemleri de yaratmaya kadirdir. Bir kere astronomi ilmine bakalım: Ucu bucağı olmayan bir boşlukta dolaşıp duran ve zaman zaman parlayıp sönen yüz binlerce nur ve ışık alemini bu ihtişamları ile yaratmış olan Allah, ahiret alemini de yaratmaya kadirdir.
Allah'a hamdolsun ki, biz müslümanlar, ahiret gününe, ahiretin sonsuz hayatına, Cennet ve Cehennem'in daha önceden yaratılmış olduğuna inanıyoruz. İşte bu iman bizi kurtuluşa götürür, ruhumuzu yükseltir ve bizi mutluluğa kavuşturur. Bu imandan yoksun olmak, insanı şaşırtıp sapıklığa düşürür, hertürlü fenalığa sürükler ve hem dünyada ve hem de ahirette yüzü kara eder.


Konu Başlığı: Ynt: Ahirete İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur
Gönderen: Hadice üzerinde 23 Şubat 2014, 17:39:53

İbadetlerimizin ihlaslı olabilmesi, insani ilişkilerimizin zevk ve ihtiraslardan sıyrılıp İslam ahlakına uygun bir seyir izleyebilmesi için ahiret inancımızın içini boşaltmadan özüne, sadakate ihtiyacımız var. Huzur istiyorsak buna mecburuz.


Son satırlar zaten her şeyi net anlatıyor...anlatıyor anlatmasınada bu inancı,sadakati hayatımıza yansıtıp uygulayabilmekte..paylaşım için teşekürler kardeşim...