> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İlahi Armağan > 64. Meclis
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 64. Meclis  (Okunma Sayısı 1490 defa)
28 Ocak 2011, 17:24:56
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 28 Ocak 2011, 17:24:56 »



64.MECLİS

 

H
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 28 Ocak 2011, 17:50:21 Gönderen: Hafıza Aişe »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 64. Meclis
« Posted on: 26 Nisan 2024, 06:06:12 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 64. Meclis rüya tabiri,64. Meclis mekke canlı, 64. Meclis kabe canlı yayın, 64. Meclis Üç boyutlu kuran oku 64. Meclis kuran ı kerim, 64. Meclis peygamber kıssaları,64. Meclis ilitam ders soruları, 64. Meclisönlisans arapça,
Logged
28 Ocak 2011, 17:34:01
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #1 : 28 Ocak 2011, 17:34:01 »

doğru değildir.

Zevceni kalbinden bir yana at. Kısmetleri de öyle at. Zâhid olmaya çabala. Maddî olan her şeye karşı kalpten gına duy. Daha sonra neyin varsa mezada arzet.

Aç kimseler gibi gördüğün her şeye sarılma. Edebini iyi kıl. Hak Teâlâ'nın zatından gayri cümle eşyadan ayrıl. Ağyarı bırak, sebeplerde gerçek tesiri görme. Elinde bulunan lambanın sönmesi ile karanlıkta kalmaktan kork. Bunları yaparsan, Hak Teâlâ lambana yakıt gönderir. Bildiklerinle sana nur verir. Her kim bildiği ile âmil olursa, Hak Teâlâ ona bilmediğini verir. Bir kimse Allah için kırk gününü iyilikle geçirirse, hikmet kaynakları kalbinden fışkırır, diline gelir.

Kul, iyi işleri yapmaya devam ederken Musa Peygamber gibi Hakk’ın yaktığı şuleyi aniden görür. Vakta ki o, şuleyi görmüş ve ehline demişti ki: “Siz burada kalın; ben bir ateş gördüm.” (Tâhâ, 20/10)

Bu arada sır âleminden coşup kalbe gelen bir ses şöyle diyordu: “Muhakkak, ben senin Rabb’inim.”, “Ben Allah’ım!”, “Kulum ol.” (Tâhâ, 20/12-14)

Benden gayriye zillet gösterme. Zât’ıma karşı irfan duygusu taşı, gayrımı bırak. Benimle birleş ve Zât’ımdan gayriden kesil. Beni ara, başkasından irâz et. İlmime yönel, yakınlığıma dön. Mülküme katıl. Saltanatıma bağlan. Bu hâller sende tamam olursa, Hakk'a kavuşma hâsıl olur.

Bundan sonra olan oldu, Hak Teâlâ: “Kuluna vahyedeceği kadar vahyetti.” (en-Necm, 53/10)

Perdeler kalktı. Nefis şahin oldu. Her şey yerine geçti. Lütuflar erişti. Ve Firavun’a gitmek zamanı geldi; ona git.

Ey kalp, sen de nefse, şeytana ve hevâya dön. Onların yolunu bana, Zât’ıma çevir. Hidayetimi göster, cemaatini başına topla ve de ki: “Ey kavmim, bana uyunuz; sizi kurtuluş yoluna götüreyim.” (el-Mü’min, 40/38)

Birleş, ayrıl, sonra yine birleş, en sonunda vuslat âlemini bul ve kurtul.

Sana gelince ey zavallı, yakında kuvvetin gidecek. Gücün kalmayacak. Kalabalığın eriyecek. Dostların seni kovacak. Dünyanın fakirlik hâli, öbür âlemin de azabı seni saracak. Kabir sana dar gelecek. Kaburga kemiklerin birbirine girecek, Münker ve Nekir’e cevap veremez hâle geleceksin; dilin tutulacak. Kabrinde şiddetle azap edilecek. Cehennemde sana bir kapı açılacak. Sana oranın sıkıntısı ve zehri gelecek.

Ey cemaatimiz, bu dünyada iyi edep sahibi olunuz; ancak bu şekilde selâmete erilir. İçiniz ve dışınız, Hakk’ın kıyamına ancak böyle durabilir. O kez gözünden perdeler kalkar. Dilinden kir, pas gider. Kulağından perdeler açılır.

Hak Teâlâ sana lokmalar yedirir, kuvvet üstüne kuvvet bulursun. Basiret üstüne basirete erersin. Bir hayattan diğer hayata kavuşursun. Bir beka biter, öbürüne geçersin. Bu rızkın ötesinde bir başka rızık alırsın. Çalışman hoş olur. İyi edebin övülmeye başlar. Adına âkil, din ehli, sabırlı dendikten sonra şâkir adını alırsın. Hak, senin bütün kötü hâllerini değiştirir. Hak, insanlardaki istidada göre hâllerini değiştirir. Bir âyet-i kerimede bu hâle işareten şöyle buyrulur: “Onlar, kendilerinde bir değişiklik yapmadıkça, Allah onların hâlini değiştirmez.” (el-Enfâl, 8/53)

Büyük insanlar, İslâm dininin emirlerine uyarak yaramaz huylarını değiştirirler. Sonra ilme geçer, daha sonra da kader âlemine girer ve bütün hâllerini değiştirirler. Bu güzel hâlleri, onlara Hak nasip etmiştir.

Sanki onlar, yaramaz ellerini, ayaklarını ve diğer duygularını kötülükten almak için gizli bir âleme dalmışlar. Onlarda, bu değişme anında maddî bir hareket görmek kabil değil. Yemek yerken, sanki yiyen onlar değil de, içlerinde bir yiyen var. Onlar, olur olmaz sözleri, niçin, nasıl gibi lafları bilmezler. Onlarda beşerî akıl yok olur. O gizli âlem geçtikten sonra akılları yerine gelir. Hak Teâlâ'dan lütuflar iner. Ve değişik hâlleri kendini gösterir.

O değişik hâl öyle bir hâldir ki. Açlık sonunda taam verilir. Susuzluktan sonra su verilir. Her şeyden soyununca bir başka kisve giydirilir.

Mademki, bir yolcusun ve bu yolda yürüyorsun, azla yetinmen gerekir. Bu azla yetinme hâli, şehevî uygunsuz arzuların sönünceye kadar devam etmeli. Verilen bu emrin hükmünü eda etmelisin.

İslâm dininde yapılması bildirilen işleri ele al ve yap. Yasakları bir yana at ve onlardan kaç.

İçinde bulunduğumuz bu günler geçmekte. Ve her gün, aydın olduğunda, gecenin karanlığı geldiğinde, adım adım Hakk'a yaklaşmaktasın.

Her zatın kendine has yolculuğu var. Senin yolculuğun onlarınki ile kıyas kabul etmez. Bazı zatların yolculuğu bir günde, bazısının yolculuğu bir aydadır; diğer kısmın ise, seneler sürer.

Zamanını, niçin, nasıl olacak gibi laflarla harcayıp bitirme. Orta hâlli bir yol bul ve onu kuvvetlendir.

İyi amel sahibi ol. Onun varlığı evinde yapılan iyi işler, seni Zât’ına has kılar. Bu hâli bekleyebilirsin. Belki de, onun özel cariyelerinden biri sana âşık olur ve seni ona nikâh eder, evlenirsin. Şeklin değişir. Küfen ve testin pazara atılır. Ve sen orada koca bir çiftlik sahibi olursun. Belki daha ileri gider, ülkeleri emrin altına alırsın. Hatta bunumda aşar, şaha nâib veya vezir olursun. İlâhî bir marifete sahip olan zat için bu hâller ve bu vergiler çok sayılmaz.

Hakk'a vuslat bulduktan sonra iştihan açılır. Yaptığın zâhidlik ve fazlayı terk irfan sahibi oluncaya kadardır; sonrası elinden çıkar. Sen bir şey yapmaya kadir olamazsın. Yaptığın her iş O'na vasıl oluncaya kadar ve kendi adını, kim olduğunu ve lakabını bilinceye kadar… Sonrası tam varlık.

Kul marifet âlemini bulup, olup bitenleri anladıktan sonra, bütün arzuları verilir. Elbisesi, kumaşı, evi, ehli, yavruları ve komşuları ona iade edilir.

O irfan sahibi, bütün hâllerinde bir vasat yol bulmuştur. Bir adımı ileri atsa, öbürü geride kalır; dengeyi temin eder. Onun için hazlar ikiye ayrılır. Biri ümit, öbürü de korku.

Cahilin her şeye takaddümü nasıl olur? Bu bir irfan sahibi için düşünülür. O lehine ve aleyhine olan şeylerin cümlesini bırakır. Bunları bir yana attığı an, kendini sultanın kapısında bulur. Hâlbuki o, böyle bir şeyin olabileceğini bilmiyordu. Bu cehalet boştur.

O, bu hâlinde şahın kapısına varır; onun gılmanı ve hurileri ile olur. Bu işler olurken korkar, bir yandan da ümit besler. Çünkü bu işlerin oluşunda şah onunla neler yapmayı diliyor, bilemez. Hâlbuki padişah ona bakmaktadır. Onun bütün işlerini bilir. Ve gılmana emir verir: “Bunu her şeyden üstün tutunuz.”

Ve o kul, bundan sonra daimî bir meşguliyet âlemine geçer, Hakk'ın tecellisine zamanla bir perdeci olur. O'nun katında teklerden sayılır. Sırlarına vâkıf olur. Nişan alır. Önünde ilâhî merasim çalgıları çalınır. Nutukları söylenir. Ve saltanat tacı giydirilir.

Sonunda aile efradına mektuplar yazdırılır ve davet edilir: “Ehlinizi toplayınız ve bana geliniz.” (Yûsuf, 12/93) Bu emri gönderirken, Hak Teâlâ'dan: “Senin bu hâlini değiştirmem” vaadini almıştır.

Bundan sonra O'nun daimî sohbetçisi olur. Daimî dostluk kazanır. Artık bu marifet hâlini bulduktan sonra zühd vs. kalmaz; ama bunu bulan milyonda bir olur. Bu işler, ezelî kabiliyetin, ilâhî bilginin ve bir kader çizgisinin neticesidir.

Allah'ın yemin ederek: “Levvâme nefis” (el-Kıyâme, 75/2) diye ayırdığı kimselerden olma.

 

* * *

 

İman sahibi daima şöyle der: “Söylediğim sözle neyi istiyorum? Attığım adımla nereye gitmek niyetindeyim? Yediğim yemekten kastım ne?”

Böylece nefsi karşısına alır ve hesaba çeker: “Bu işi niçin işledin ve neden yaptın? Bu yaptığın işler kitaba uyar mı?”

Nefsini hesaba çekmeye alıştıktan sonra yakîn derecesini bulmaya bakınız. Yakîn imanın özü ve hulasasıdır. Farz olan ibadetler ancak yakînle edâ edilir. Dünyadan gönül çekmek için yine yakîn gerek. Bu hâli Hak Teâlâ'dan talep et. Yapacağın her duanın icabet bulması için; sükûn ve bir nişan gerek. Duan kabul olmadığı takdirde, itiraz edersin, ama bu hatadır.

Doğru zatlardan ol. Onların baş alâmeti, her işte Hak Teâlâ'ya dönmektir. Şayet hâllerinin gizli kalmasını arzu ederlerse halka karışır, alış veriş yaparlar. Onların kalbi Hak'la olduğu hâlde, dış hâlleri halka karışır.

Bu âlemde insanoğluna gereken bazı işler vardır. O işlerin başında şunlar gelir: İlk defa insanoğlu, kötü tabiatını düzeltmeli. Sonra nefs şeytanı, boş arzuları, hevâsı ile cihad etmeli. Ta hayvanî duyguları atıp insanî duyguları benliğinde toplayıncaya kadar böyle devam etmeli.

Seni önce topraktan, sonra sudan yaratan, daha sonra insan kılan Rabb’ine küfretmektesin. Seni bu hâle getirene vereceğin karşılık küfür mü olmalı? Ona kafa tutmak mı olmalı?

Bir hata işlediğin zaman, insanların görmesini arzu etmezsin, utanırsın. Hâlbuki Allah seni her an görür, ama O'ndan utanmazsın.

Ey velayet iddiasında olan, bu iddian dışta! Hakikatte böyle şeye sahip olduğun yok. İçin Hakk'a isyanla dolu. O'ndan utanmazsın.

Hâlbuki o bütün sırrına vâkıf ve seni görmekte. Dinini dünya ile satmaktasın.

Nedir bu hâliniz, biraz ayıkınız ve anlayışlı olunuz. Harcamakta olduğunuz bütün nimetler Hakk’ın. Hani, O'na şükrünüz?

 

* * *

 

Ey evlat! Bir defa da olsa Yaratan'ı itham etme. Hataya düşebilirsin, doğru da yapabilirsin. Kabahati yalnız özünde bul ki, işlerin düzele.

İyiliğin ve kötülüğün şeklini İslâm çizer, yalnız akılla bulunmaz. Bunlar da zahire taalluk eden şeylerdir. Bir de iç âlemin düzelmesini âmir olan şeyler var ki, o da kalpten gelir. Onları da kalp emreder. Kalbin vereceği fetva din âliminden gelen fetvadan daha ağır olur. Din âlimi içtihat eder, ona göre fetva verir. Ama kalp, kolay yollara sapmayı istemez, biraz ağır şart koşar. Ama bu kalp bütün hatadan beri olursa… Ki böyle bir kalp, Hak Teâlâ'nın bizzat rızasını ve muvafakatini ister. Kalbin verdiği fetvaya uymak, ilmin hikmetle karışık fetvasıd...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

28 Ocak 2011, 17:49:48
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #2 : 28 Ocak 2011, 17:49:48 »

eğilmek üzere olanı doğrultalım. Bu işin tamamlanması gerek. “Ey ay ve güneş yardıma geliniz.” dedim. “Evet” deyip geldiler.

Fakat sizin gelmeniz gerek. Helal şeylerden saklanan var. Onları açığa çıkması lazım. Nedir bu hâliniz? Uyuşmuş ve uyumuş bir hâldeyiz. Perişan hâlde uyumuşuz ve bu kaderin gelmesini bekliyoruz.

 

* * *

 

Geylânî Hazretleri bu arada “Allah’ın adıyla!” deyip kürsüye dayandı. Elini başına koydu. Gözlerini yumdu. Orada biraz sakin durdu. Sonra kalktı sözlerine devam etti:

Siz mecnunlar ve ebleh kimselersiniz. Beni bırakıp evinizdeki köşenize çekilerek oturmanız sermayenin yitirilmesi demektir. Özür olursa bir diyecek yok.

Boş hevese kapılma. Şirkin büyük şerri seni saramasın. Şirk hâlin seni kibre itmesin. İşlerini düzenle, yakında öleceksin.

Geylânî Hazretlerinin meclisine bir gün İmam İzzeddin b. Reisü’r-rüesâ geldi. Yanında hizmetçileri ve köleleri vardı. Ondan önce hiç vaaz meclisine gelmemişti. Toplantılara katılmamıştı. Hazret onları görünce şöyle hitaba başladı:

Siz hepiniz birbirinize hizmet etmektesiniz. İçinizde Allah’a hizmet eden kim? Hepiniz yaratılmışsınız. Asıl varlık O’dur.

Ey ölü ve ey toprak! Yakında toprak olacaksın. Kabrini cifenle kirleteceksin. Beşikte başlayan yolculuk, kabirde bitecek. Bu işler niçin olur, bilir misin? Sebebi ne?

Sende sağırlık var. Sende noksanlık var, aklın kıt. Ölüm seni uyarır, ama ondan önce uyan. Nefsine öğüt ver, onu alt et.

Malını elinle dağıt. Sen bir yolcusun. Ne olursa olsun, bu yola gideceksin.

“Onların eceli gelince işleri tamamdır. O ecel ne öne alınır, ne de sona bırakılır.” (el-A’râf, 7/34) âyetindeki derin manayı anlamaya çalış.

Her şey yok olacak. Sana sahip olan da ölecek. Sana büyüklük satan da ölecek. Kendini senden üstün tutup kabaran da yolcu olacak. Hepsi, hepsi gidecek.

Dostun kötülüğü senden alandır. Düşmanın ise aldatıp yolunu şaşırtandır.

Allah’ım bizi gafil kişilere has olana uykudan uyandır. Birimize öbürümüzden manevi faydalar sağla. Bize yararımıza olan işleri yaptır. Zât’ınla eyle. Ta ki nefsimiz ıslah olsun ve doğru yoldan sana varsın. Biz de ömrümüzün şu son günlerini iyi geçirelim.

 

* * *

 

Başkasına yapacağın öğüdün şartı dediğine inanmış olmandır.

Kulun halkı Hakk’a çağırması, ancak O’na vasıl olduktan sonra hasıl olur. Buna inan, taklitçilik etme.

Hain kişiye yazıklar olsun. Nefsin Allah’a ve Peygamber’e hıyanet ediyor. Emri verir uymaz. Yasak eder, yasak ettiği şeyden çekinmez. Söz söyler iş yapmaz.

Omuz büküp yol yol dönüp durmanda, rengini sarartmanda bugünkü hâlinle fayda yok.

İman şuradadır. (Bunu söylerken bir köşede kendi hâlinde duran büyük zatları işaret ediyordu.) Bu takındığın sıfat onlarındır. Onlar bu evin sahibi tarafından tecellilerle sarılmıştır.

Hak ehlinin her birinin kalbinde bir saha var. Orası bir harp otağıdır. Orada daima nefisle tabiat Hak’tan alıkoyan şeyler ve yol kesenlerle harp ederler.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur: “Bir takım insanlar gördüm. Dudakları makasa kırpılıyordu. Kim olduklarını sordum. ‘Ümmetin sahte bilginleri’ dediler.”

Allah’ım hepsini ıslah et. Allah’ım bizi sâlihlerden eyle. Bizi yararlı hâle getir. Bütün ihtiyacımız sende bitsin. İkbalimiz sana olsun.

 

* * *

 

Kalk el ele verelim, bu harap ülkeden Rabb’imize varalım. Malını evladını ona bırak. Allah için inzivaya çek kalbini. İyi işlere gel. Yakında Hakk’a gideceksin. Yaptığın işleri soracak ne diyeceksin? Seni tevhid için zatını birlemek için yarattı, dünyayı tamir için yaratmadı. Âhiret için de yaratmadı.

Dünya seni doyurmaz, susuzluğunu gideremez. O aldatıcıdır, hilecedir. Başına gelen dert, nefsini görüp ona önem verdiğin için oluyor. Ve başına gelen felaket, nefsini, yaramaz huylarını tatmin için dünyaya yüz çevirmenden ve ona akıl danışmandan oluyor.

İman sahibinin bütün işleri Hak tarafından yapılır. O Hakk’ın işlerine karışıp uygunsuz işleri düşünmez.

Nefsini bir yana atar, iç âlemini ondan temizlersen, kalbinle kelama başlarsın. Sonra sır da söz karışır. Daha sonra Mevla Teâlâ sizi idaresine alır. Bu hâli bulduktan sonra ülkelerin ve kölelerin efendisi olursun.

Şu nefis var ya, onu, ne şekilde olursa olsun azlet, kötü yoldan al, iyiliğe harca.

Bir yaşlı zatı gördüğün zaman ona saygı duy. İçinden şöyle söyle: “Benden yaşlıdır, daha fazla ibadet etmiştir.”

Birçok yolunu sapanlara yol göstermiş ve birçok gençlere iyi yolu öğretmiş olduğunu nefsine anlat. Böylece nefsine bir pay çıkarmaktan kurtulur ve dünyalık şeyleri kalbinden atmayı başarırsın.

Bu hâli bulunca kalp gözünü âhiretten çekersin. Âhirete de göz atmayısın, seni Hakk'ın yakınlık kapışma, sultanlık kapısına, azamet, kibriyâ ve celâl kapısına kadar götürür. Ve Hakk'a kavuşmayı arzularsın, âhirete dair şeyler gözünde küçülür.

İman bakımından kemâle erdiğinde dünyaya bakar, onu Allah'ın yaratmış oldukları arasında en sevimsizi bilirsin. Böylece o da kalbinden çıkar. Sana göre ayıpları tam anlaşıldıktan sonra gözünde boşanmış bir kadın gibi olur. Bu hâllerle nefis ve dünyadan uzaklaşırken önüne öbür âlem gelir. O her ne kadar süslü gözükse de ezelden ayıpları açığa çıkar. Onun da sonradan yaratılmış olduğunu anlar ve bırakırsın.

Sen kendine bir başka âlem ara; Hak Teâlâ'nın zatını. Yahudi ve Nasranî, Müslüman olunca seninle beraber cennete giderler. Aynı yerleri paylaşırsınız. Hiç kimsenin elinden alamayacağı bir âlem ara. Allah'ın zatî yakınlığını! O'na vusulü, O'nunla ülfet ve ünsiyet hâlini.

Şu gördüğün heves düşkünleri ile uğraşma. Onlar dünyayı tanımadıkları için ona yakın oldular.

Ey cemaatimiz, kendinizi Hakk'ın öfkesinden koruyunuz. Allah, bazı peygamberlerine şöyle vahyetti: “Kendini koru; yokladığım zaman aldanmış olarak bulmayayım.”

Yakûb Nebî (a.s) ilk zamanlarda oğlu Yusuf (a.s) için ağladı. Sonra bundan geçti, kendisi için ağlar oldu. Onun varlığına peygamberlik damgası vurulmuştu. Temiz hâlinin gitmesinden çekindi. Onda güzellik ve cemal vardı.

Yaratılmışların çoğu manevî yönden üç bölümün içindedir: Sağır, dilsiz ve âmâ. Sizin yalnız başınızda kulaklarınız var. Onu çalıştırır, kalp kulağınızı çalıştırmazsınız.

Ey ateş kütükleri ve ey avam, manen çökmüşler; siz, sadece bir heves içindesiniz.

“Ayıkınız, işlerin sonu, hep Allah'a varır.” (eş-Şuarâ, 42/53)

Ayık olunuz, ben sizin için bir çobanım, doğru yola sevk ederim, sizin bekçinizim.

Sizin için bir varlık bilseydim, bu makama çıkamazdım. Ne faydanızı görürüm, ne de zararınızı. Bu hâli bulmak için her şeyi tevhid kılıcı ile kestim. Bu makamda sizden gelen övmeyi, kötülemeyi, saygı göstermenizi ve yüz çevirmenizi eşit bildim, bu hâli öyle buldum.

Sizden çoğu, beni hayli kötüledi, sonra döndü, iyi olduğumu söyledi. Her ikisi de Allah'tan. O kuldan değil.

Size bu şekilde alâka duymam, yakın olmam, Allah içindir. Sizden bir şey alıyorsam o da Allah için. Eğer imkân olsa, ölen her birinizle kabre girer, sorgu sual meleklerine, onun yerine cevap verirdim. Bunu size şefkat duyduğum için yapmak istiyorum.

Allah bir kulunu severse, onun kalbini zatına âşık kılar ve şevk verir.

Bayezid-i Bistamî Hazretleri, hayatında yedi defa bir garip hâle kapıldı. Kendisinden, insana hayret veren hâller zuhur ederdi.

Onlar yüksek zatlardır. Kalplerine Hakk’ın yakınlık kapıları açılır. Onlar beş vakit namaz dışında halka karışmazlar. İnsanlarla birleştikleri nokta, beşer kisvesidir. Onların sureti insan şeklindedir. Kalpleri kadere bağlıdır. İç âlemleri de, şaha.

Senin ettiğin tâat, yüzündendir. Asıl elbisen, ileride yüze çıkacak hâlin ve iç âlemindedir. Küfrün de iç âleminde saklıdır. Kalbin, nifak, kendini beğenmek, halk için kötü düşünce ile doldu. Seni ancak kılıç temizler, bir de tevbekâr olmak.

İslâm dini bize susmayı âmirdir. Her hâli gizli tutmak ve sır sahibi olmak dinimizin emridir. Bu olmasaydı, senin yakalanmanı işaret ederdim. Yakandan tutar, şu meclisten dışarı atardım.

Sözlerimiz, dışını yapmaya yarar. Kalplerimiz, iç âlemlerinizi düzeltir.

Her kim beni itham eder, yalancı çıkarırsa, Allah onu yalancı olarak tanıtır. Ve o yalancının, elinden malını alır, çocuklarını alır. Doğduğu, büyüdüğü ülkeden de dışarı atar. Ancak, tevbe edip kötü huylarından döndüğü takdirde bağışlar.

Hiçbir namaz yoktur ki, onu insanlara imam olan zatın ardında kılmak istemeyeyim. Ondan sonra, gelecek vakte kadar da ayrılmak istemem. Her zaman ve her vakit böyle istiyorum.

Allah’ım, gücümüzün yetmediğini bize yükleme.

 

* * *

 

Daima ferahları arayıp onlarla gitme. Mahzunları ara, onlarla ol. Gülenle gülme, fakat ağlayanla ağla. Yüce himmet sahipleri ile yola devam et. Kısmetlerinizi Hakk’ın kapısında yiyiniz. O'nun yakınlık eşiğinde kısmetinizi alınız.

Sana bir akıl gerek, ama sende yok. Ne kadar mümkün olursa, o kadar dünyadan kendini çek. Yavrularının geçim derdi sana kalırsa, onlar için dünyalık al, ver, yesinler, kendin için alma.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz, verilen sadakaları alırdı. Ama onu yemez, fakirlere, mücahitlere, düşkünlere verirdi. Sonra hanımlarının dairesine gelir: “Bize bir şey geldi mi?” diye sorardı. “Yok.” denince şöyle derdi: “O hâlde oruç tutuyorum.”

Bununla nefsine hâkim olduğunu ve bu hâkimiyeti de oruçla anlatırdı. Allah'ın velî kulları da böyledir. Onlar bütün hâllerini işaretle anlatır. Bir velîyi uyku sıcaklığı basar, uyumak isterse, bunu çeşitli yollardan anlatmak isterdi. Basamağın sonundaki oda kapısı ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes