> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İlahi Armağan > 62. Meclis
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: 62. Meclis  (Okunma Sayısı 1303 defa)
28 Ocak 2011, 18:04:42
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 28 Ocak 2011, 18:04:42 »



62. MECLİS

 

Bu konuşma Cuma sabahı medresede yapıldı.

Konuşma tarihi: Hicri 546 Recep ayının sonu, Milâdi 1151.

 

Aziz ve Celil olan Hakk'ı tevhid et; her şeyde, her varlıkta O'nun nurunu gör. Şöyle ki, kalbinde ne dâr kalsın, ne diyar. Hatta iç âle­minde, fâni eşyadan zerrenin dahi yeri olmasın.

Tevhid, her şeyi yok eder. Bütün şifa tevhiddedir. Ve bütün şifa tevhide sarılıp dünya ejderinden kaçmaktadır.

Havva ana gelinceye kadar dünya yılanından kaç. O gelsin, diş­lerini söksün, zehrini akıtsın, zararsız hâle getirsin, sana yaklaştırsın. Ve bu işin yolunu, bu işteki hünerini de sana belletsin. Sonra o dün­yanın zehirli yaratığını sana teslim etsin.

Artık bundan sonra onun sana gücü yetmez, eziyet edemez. On­da istediğin ameliyeyi yaparsın; dokunmaya güç bulamaz.

Hak Teâlâ'yı seversen, O da seni sever. Bu sevgi dolayısıyla dün­ya, şehvet, yersiz lezzet, nefis, hevâ ve şeytanların şerrinden seni ko­rur. O'nun bu koruması, sana yeter. Hâl böyle olunca, kısmetlerini zararsız ve kedersiz alırsın.

Ey şahitsiz davacı, kalbinde Hakk'a şirk beslediğin hâlde daha ne kadar tevhid iddiasında bulunacaksın?

Güçlü isen gel. Sen eline bir silâh al, ben de silâhsız olayım; en korkunç yerlere gidelim. Bu gidiş geceleyin olsun, bakalım orada kim feryadı basacak? Sen mi, ben mi? Bakalım, kim kimin cübbesine sı­ğınacak? için nasıl dışa çıkacak! Sen nifakla terbiye oldun, ben imanla.

 

* * *

 

Ey cemaat! Size dünya bir şey versin diye onun ardından koşar­sınız. Hâlbuki o veli kullara bir şey kabul ettirebilmek için peşlerin­de gezer. Onların önüne gelir, başını eğer, onlara bir şey verebilmek için sızlanır.

Nefsine tevhid kılıcı ile vur. Onun ıslahı için başarı zırhını giy. O nefsi mücahede okuyla yere sermeye bak. Hele takva korkusunu ondan uzak etme. Yakin -tam iman- kılıcı elinden hiç düşmesin. Nefse, gâh mızrağınla dürt, gâh onu sopanla döv. Sözünü dinler hâle gelinceye kadar bu hâlin devam etsin. Onun üstüne çıkıp ağzına gem geçirinceye ve yularını ele alıncaya kadar tarif ettiğimiz işleri yap. Nefsi, bu hâle getirdikten sonra, onun sırtında denizi, deryayı, kara­yı dolaşman kabil olur. Nefsi bu hâle getiren kimse ile Rabb’i iftihar eder; sonra onu nefsin belini kıran, halâsı bu yolda bilen, başka yol tanımayan kimselere katar.

Nefsini anlayan, ona göç yükünü taşıtır. Ona her ağırlığını vur­duğu hâlde karşı gelmez ve emrini dinler; yanlış hareket etmez.

Sende hayır yok. Nefsi, kötü arzulardan beri alıp onu iyi anladıktan sonra hakkını verirsen, hayrını bulursun. İşte bundan sonradır ki, o nefis, kalbin himayesine girer. Kalp nefsin elinden tutar, sırra gider. Sır da onlarla birlikte Hak Teâlâ'yâ varır.

Cihad asasını nefsin üstünden kaldırmayınız; onun yalancı iyiliklerine aldanmayasınız. Onun yalandan uyuklaması sizi kandırmasın. Nefsin uyuklaması, yırtıcı hayvanın uyuklamasına benzer; daldınız mı biner. O kendini uyur göstermeyi sever.

Şu nefis var yâ, uyarlık gösterebilir; yumuşak başlı, engin hail olduğunu ve hayrı takip ettiğini belirtebilir; ama biliniz ki, içinde bunların aksini saklar. Nefse karşı daima dikkatli ol. İşlerin hayırlı bitmesi için, onu başıboş bırakma.

ALLAH yolcularının, halktan ırak bir başka meşguliyetleri vardır Bununla beraber, halka bakmak için onlara vazife verilmiştir. Bu yüzden onlarla oturur, kalkar, emir verir ve yasakları bildirirler.

Halkla Hak yolcularının durumuna şu hikâye bir misaldir. Şöyle ki: “Birtakım yolcular, deniz aşırı yerlere gitmek istediler. İçlerin­de yoldan anlayanlar geçti ve şaha vardı. Öbürleri, önce gidenlerin geçtiği yolu bilmedikleri için tuhaf oldular ve boğulmaya ramak kal­dı. Bu durumu iyi bilen şah önce gelenlerden dilediğini yol göster­mek üzere geri saldı. Onlar da gelip yol üzerinde durdular ve yolda kalan kulları doğru yola davet ettiler. ‘İşte yol burada; kurtuluş şurada’ dediler.
Bunu duyup gelen elini verdi ve kurtuldu.”

Bu hikâyenin aslı Hak Teâlâ'nın şu kelâmına dayanır: “O kimse ki, imanlı idi, gitti ve ey cemaat bana uyunuz, sizi doğra yola götüreceğim, dedi.” (el-Mu’min, 40/38)

Sizden aklı başında olan, dünya ile ferahlık duyamaz. Çocukları­na güvenemez. Mal, mülk, akraba onun için bir dayanak olamaz. Ye­mek, içmek, nikâh gibi işler, ona bir sevinç duygusu getiremez. Çün­kü bunların hepsi birer hevesten ibarettir. İman sahibi bunu bilir. Dolayısıyla iman sahibinin ferah duygusu, yalnız iman kuvvetinden, kalbin, Yaratan'a vasıl olmasından hâsıl olur.

Ayık olunuz ve dinleyiniz: Dünyanın ve öbür âlemin sultanları, Hakk'a arif olup O'nun emirleriyle amel edenlerdir.

 

* * *

 

Ey evlat! Kalbin ne zaman temiz olur ve sırrın ne zaman safa âlemine geçer ki, hâlâ halkı Hakk'a ortak koşmaktasın. Sen nasıl fe­lah bulabilirsin ki, her gece sabah olunca, kimi şikâyet edecek, kime dert yanacak ve kimden dünyalık koparacaksan onları hesap eder­sin. Ve kalbinde tevhidin zerresi bile olmadığını bilirsin. Bu hâlinle kalp güzelliğini nasıl arzularsın? Tevhid nurdur; şirk karanlıktır. Sen nasıl iflah olursun ki, kalbinde takvadan zerre dahi yok. Ve sen, Hakk'ı halkla perdeledin. Sebepleri gördün, onların sahibine kapalı kaldın. Halka dayanmakta ve halka güvenmektesin. Bu hâlinle mü­cerret bir davadan ibaretsin. Üzerinden yararı alınan ot köküsün. Şahit, ispat getirmeden yalnız kuru dava ile bir şey olacağını sanma. Hakiki tevhid ve safa âlemine geçmek iki şekilde olur: Birincisi, mücahede, zor işlere katlanıp riyazet yolunu tutmak, nefse ağır gelen birçok güç ibadetlere katlanmaktır ki, bu, sâlih kul­lar arasında maruf ve meşhur bir yoldur.

İkincisine gelince; o ilâhî bir vergi olarak gelir. Bu, nadir olan bir vakıadır. Hak Teâlâ istediği kulun kalbine sevgisini ve marifetini verir. Ehlini alır, sanatını bıraktırır ve o kulunda, kuvvetini, kudre­tini gösterir. Bir zamanlar yol kesip eşkıya olan Zât’ı, az zaman sonra bir mabede müdavim kılabilir. Yakınlık kapısını o kula açar, bulun­duğu yaramaz hâllerden onu beri eder. Önce, dünyanın tümü eline girse doyması kabil olmayan bu zat Hakk'ın bir tecellisi sayesinde azla yetinmeye başlar.

Hak, bu kuluna anlayış, hikmet, izzet ihsan eder. Gördüğü her şeyden ibret, işittiği her şeyden öğüt alır. Yaptığı işler, yalnız Hak yakınlığına ileten olur. Bu hâli benliğinde bulduktan sonra hidayet yolunu gösterir, kullara yardım eder. Bu sebeple bir an bile ondan ayrıldığı olmaz. Hak, onu bütün kötülükten korur. Nasıl ki, Hz. Yu­suf hakkında: “Biz ondan, böylece kötülükleri beri aldık; çünkü o, bizim hâlis kullarımızdandı.” (Yûsuf, 12/24) buyrulur.

İşte bunun gibi o kuldan da bütün kötülükler alınır. Ve bütün işlerinde başarı verilir.

İlâhî sevgiye eren ve O'na arif olan kimseden herkes öğüt alır. Her şeyden ve her ilim dalından o zat herkese bilgi dağıtır. O zat, öğüdü ve verdiği bilgileri bazen sözle, bazen hareketleriyle yapar. Bazen de manevi bir himmetle yapar. Kullar onun verdiği öğüdün yönünü bazen tayin edebilir, bazen de tayin edemez.

 

* * *

 

Ey evlat! İman yönünden zayıfladığını duyduğun an, nefsini sığaya çek. Onun iyiliğini bulmaya bak. İmanın tehlikede olduğu an, komşunu, akrabanı, beldeni ve iklimini bir yana at. Çünkü onlar se­ni kurtaramaz. İman kuvvetini bulunca da durma, ehline git. Halka koş, onlara doğruyu ve gerçeği anlat. Takva zırhına bürünmeden halka karışma. Ayrıca iman kalkanı ile de kalbini koru. Elinde daima tevhid kılıcı bulunsun. Yayında, dua icabetine ait oklar hazır olmalı.

Başarı kalesine gir. Kement atmayı, kaçmayı, dövmeyi, vurmayı öğren. Bundan sonra ALLAH düşmanlarına karşı çık. Bunları öğren­dikten sonradır ki, her yerden sana yardım eli uzanır. Bu yardım sa­yesinde halkı şeytandan alır, Hak kapısına götürürsün. Onlara cen­net ehlinin yaptığı işleri tarif eder, cehennem ehline has işleri yap­maktan alıkoyarsın. Bu işleri yapman için nereden engel çıksın, çün­kü her şeyi öğrendin. Cenneti tanıdın, cehennemi tanıdın, ayrıca on­lara has işleri de anladın.

Bu makama çıkanların kalbinden perdeler kalkar. Altı yönden hangisine yönelse, bakışı etrafı deler ve ötelerde cereyan eden işleri görür. Kalp başını kaldırdığı zaman, arş ve semalara bakar. Aşağı eğilince de yerin dibini görür. Ve oralarda yerleştirilmiş olan cin tay­falarını seyreder. Bunların hepsi iman ve marifet yolu ile olur. İman sahibi, marifet hâline tam erer, hükümlerle amel ederse, bu hâlleri bulur.

Anlatılan makama erince, halkı Hak kapısına davet et. Bu ma­kamı bulmadan yapılan davete icabet olmaz. Halkı davet ederken manevi bir vazifen yoksa sana vebal olur, büyük bir hata yapabilir­sin. Her yaptığın harekette batar ve her yükselme talebinde inersin.

Senin yanında sâlih kullardan haber yok. Sadece gürültüsün. Dilin var, kalbin yok. Dışın var, için yok. Zahirde bir işler yaparsın, yalnız kaldığında hatalara dalarsın.

Kılıcın kuru ottan, okun kibrit çöpünden ibaret. Korkaksın, ce­saretin yok. En ufak bir fiske, seni yere serebilir. Bir kurbağa, senin kıyametini kopartabilir.

ALLAH'ım, dinimize, imanımıza ve vücudumuza kuvvet ver. Ya­kınlığın hakkı için dileğimizi yerine getir.

“Bize dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver ve bizi ateş azabından koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin!

 

* * *


 

Bir kişi ile oturamam, oturacak olsam iki veya üç kişi ile otururum. Onlarında bana uyar olmasına bakarım.

ALLAH yolcularına katıl, onlarla sohbet et. Onların öyle nazarı vardır ki,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 28 Ocak 2011, 18:06:33 Gönderen: Hafıza Aişe »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: 62. Meclis
« Posted on: 29 Mart 2024, 17:07:11 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: 62. Meclis rüya tabiri,62. Meclis mekke canlı, 62. Meclis kabe canlı yayın, 62. Meclis Üç boyutlu kuran oku 62. Meclis kuran ı kerim, 62. Meclis peygamber kıssaları,62. Meclis ilitam ders soruları, 62. Meclisönlisans arapça,
Logged
28 Ocak 2011, 18:06:20
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« Yanıtla #1 : 28 Ocak 2011, 18:06:20 »

O'na yalvarır, o hâlden ayrıl­mak istemez.

Kelâm pazarım işlemez oldu; ne tuhaf. Çünkü ortalık, kötü arzu ve havai işler peşinde koşan nefislerle doldu. Sözlerim onlara yaramı­yor.

Bu zaman, âhir zamana benzedi. Nifak çarşısı kuruldu. Hâlbuki ben, Peygamber’in (s.a.v), Ashâb’ın ve onlara uyanların dinini yerine getirmeye çalışıyorum. Bu zaman, âhir zaman oldu. Çoğunuzun mabudu altın, gümüş oldu. Bu zamanların insanı, Musa Peygamber’in kavmine benzedi. Buzağı kulluğu kalplerine yer etti. Bu zamanın kalplerindeki buzağı, altın, gümüş oldu.

Yazık sana, şu mülkte niçin şöhret, mal talep eder ve ona güve­nirsin? En önemli işlerini ona gördürmek dilersin. Yakında ya her şeyin elinden çıkacak, bir yana atılacaksın yahut ölüme mahkûm olup gideceksin.

Ona dayanan herkesin, malı yok olacak, mülkü eriyecek, şöhreti sönecek ve tek başına kabre konacak. Orası karanlık, vahşet ve deh­şet yuvasıdır. Yalnızlık ve kederle, gamla doludur. Bir sürü böcekle doludur. Ona bağlı olan herkes, saltanattan ölüme gider. Ancak kur­tulan odur ki, iyi işleri buluna ve hak için iyi niyet beslemiş ola. O zaman Allah, onu rahmeti ile kaplar ve hesabını hafif kılar.

Dünyada olduğun müddet, ölümü mukadder olana dayanma. Ye­rinden atılması muhtemel olana güvenme. Sonra ümitlerin söner, dayanağın çöker.

İman sahibinin ümidi, himmeti yücedir. O, arzularını, yerden ve ehlinden, âhiret ve onun uşaklarından yüce tutar. O bilir ki, Allah himmeti âli kimseleri sever. Bu yüzden himmetini yüce tutar; ta, Hakk'a vasıl oluncaya kadar

Oraya varan, himmetini Hakk'ın varlığı önüne serer ve secdeye kapanır. Himmetin oradan ayrılmasına izin vermez. Sırrı ve kalbi ile duaya başlar. Bu dua sonunda Hak, onlara Zât’ından niyabet ihsan eder. Dünyada temekkün, halka baş olma hâlini bulur. Şu âlemde üstün yaşar, öbür âlemde yine öyle olur. Dünyanın şahı, âhiretin şahı olur.

Ey cemaat! Rabb’inize şükrediniz. O'nun verdiğini başkasına ait kılmayınız. O'nun şu kelâmı, elinde ne varsa O'na ait olduğunu açık­lar: “Sizde olan nimetler Allah tarafından verildi.” (en-Nahl, 16/53)

Sana gelen bir dilenciye bir şey vermeden tetkik et. Sonra vere­ceğini ver. Sana hilekâr bir nifak sahibi gelebilir. Zengin olduğu hâl­de, kendini fakir gösterip bir şeyler çekmek ister. O içi bozuk, yalan­cı ağlayış ve sızlayışı ile asıl fukara olanların işini sarpa uğratır.

O cins kimse, senden bir talepte bulunursa bir an dur, kalbine danış; belki hakikaten zengindir. Senin ona vereceğin onun hakkı değildir. Zihnini yokla ve özüne danış. Müftüler bir iş için fetva dahi verse, kalbine sor.

İman sahibi, halkı iyi bilir. Halkın onda işaretleri vardır. Kalbi çok duygulu olup bakışları Allah'ın nuru ile olur. O ilâhî nuru kal­binin derinliğine yerleştirmiştir.

Yazık sana, tembelsin. Bu tembellikle eline bir şeyin geçeceği yok.

Komşuların, arkadaşların, akraban, hep yol alıp gittiler. Çeşitli araştırmalar yaptılar, kazılar yaptılar, kıymetli mallar gömdüler. On­ların içinde iyi iş tutanlar, bire karşı yirmi kazandı. Onlar geldi, gani­metlerle dönüp gittiler. Sen hiçbir kazanca sahip olmadan yerinde saymaktasın.

Yakında elinde az mevcudu olan da tükenir; sonra halktan mal talebine geçersin. Sana yazık olur sonra. Allah yolunda çalışmaya başla. Onun kaderine güvenip kalma.

“O kimseler ki, uğrumuzda cihad ederler, onlara hidâyet yollarımızı açarız.” (el-Ankebût, 29/69) âyetini duymadın mı?

Gidilen yola koyul; elbet sana katılan olacak ve çalışman müspet bitecek. Her şey Allah'ın kudreti ve kuvveti dâhilindedir. O'ndan gayri kimseden bir şey talep etme. Şu yüce âyet-i kerimeyi işitmedin mi: “Hiçbir şey yoktur ki, onun hazinesi bizde olmasın. Ama, ancak malûm miktar indiririz.” (el-Hicr, 15/21)

Bu âyeti beyandan sonra söylenecek söz kalmıyor. Ne söylenebi­lir ki?

Ey altın, gümüş arayan, vakıa onlar bir şeydir, ama onlar Hakk’ın kuvvet, kudret elindedir. Hâl böyle olduğuna göre, onları halktan isteme. Sebeplere itimat ederek şirk dilinle halka koşup al­tın, gümüş isteme.

Allah'ım, ey halkı yaratan ve ey sebepleri sebep eden! Halkı Sana ortak ederek yaptığımız şirk bağından bizleri kurtar. Sebepleri Sana ortak kılıyorsak, ondan da kurtar.

 

* * *

 

Ey Allah'ın kulları, siz hikmet evindesiniz. Elbette vasıtalara talip olmanız gerekir. O hâlde durmayıp Mabud’unuza yalvarın, kalbi­nizi şifaya erdirecek doktoru, tedavi edecek kimseleri isteyin. Eli­mizden tutup O'na götürecek delili talep edin.

Hakk’ın terbiyeye muktedir kıldığı kimselere yakın olunuz. Hal­ka edep, erkân öğretmesi için Hak Teâlâ’nın vazife verdiği kimseleri arayınız. O’nun yakınlık perdedarını bulunuz. O’nun kapılarını araş­tırınız.

Nefsinize hizmet etmekle yetindiniz. Boş arzularınıza uyup kaldınız. Tabii isteklerinizin tatminine razı oldunuz.

Ben huyunuzu güzel etmeye gayret ederim. Hakk'a layık olmanız için kirinizi çıkarmak isterim.

Nefsini sevince boğan, dünya sultanları önünde zerreler gibi kü­çülen; onların önünde zelil ve hakir düşen pespayelere uymayınız. Onlar Hakk'ın emrettiğini demez, onun yasak kıldığını bildirmez. Şa­yet böyle bir şeyi yapacak olsa dahi nefsi, şeytanı için, nifakı için yapar. Allah o gibileri yeryüzünden alsın. Yeri onların kirinden te­miz etsin.

Rabb’imiz, cümle münafığı yeryüzünden ya temizlesin, ya da on­ları ıslah etsin, tevbe nasip etsin ve hidayet versin. Şu kimseye kızarım ki, dille “Allah, Allah” der, fakat başkasında kuvvet görür. Ey Allah'ı anan, kendini O'nun yanında bilerek an. Dilden O'nu anıp, kalbin başkasında olmasın.

Bana dost ve düşman aynı görünür. Yeryüzünde seçmiş olduğum ne bir dostum, ne de düşmanım var. Ama bu hudut, tevhidin sıhhat hâlini bulmasına kadar uzar ve orada kalır. Kim ki, tevhid işinde sağlık bulur, halkı aciz görür ve o benim dostum olur. Ama benim asıl dostum Allah'a karşı ittikâ üzere olandır. Düşmanım ise, Hakk'a karşı isyan bayrağı açandır. İşte imanımın dostu ve onun düşmanı.

Allah'ım, bu hâlimi gerçeğe ilet. Yolumu açık tut. Doğru yolda bana sebat ver. Verdiğin iyi hâli, bir daha almamak üzere hibe et; emanet olarak verme.

Anlatmak istediğim mevzu mühimdir. Yalnız kuru dava, boş söz, temenni ile elde edilmez. İsimler almak, lakaplar kullanmak, dil gürültüsünü öğrenmiş olmak bir fayda sağlamaz. Ancak ihlâsa sahip olmak, riyayı terk etmek ve nefse, şeytana, boş arzulara karşı savaş açmakla olur.

Akıllı olunuz. Sizde hakiki kalbi bulamıyorum. Kalbi erin sahibi­ne karşı irfanı sizde göremiyorum.

Nefisleriniz güzelleşmiyor, hayrını ve şerrini öğrenmiyor. O, ki­birle dolu, azametle kaplı. Hak yol, onun tuttuğu yol değil. Hak yolu arayan: “Ben, benim için, benimle” demez.

Bu yol, önden sona mahviyet ve yoklukla doludur. İmanın zayıflık devresinde: “Allah'tan başka ilâh yoktur” denir, iman tam kuvvetini bulunca, “Senden gayrı ilâh yoktur” sözü ile hitap edilir; çünkü iman müşahede hâlini bulmuştur.

Her kim ki, kullara bakar, aradığını onlardan bekler, o Hakk'a karşı kör olur. Halka bakan, Hakk'a dair olan bir şeyi göremez, O'nun kapısına varamaz. Çünkü Hakk'a hizmet etmiyor, O'nun emrini tut­muyor. O'nunla sohbet etmek istemiyor. Eğer ki, gençlik çağında Hakk'a hadim olsa, yaşlı devrinde elbet Hak onu kimseye muhtaç kılmaz. Kul niçin hizmetinin karşılığını almasın ki, Allah kendini bilip hizmet etmeyenlerin bile ecrini ihsan eder; bilerek kulluk ede­ne neden vermesin?

İman sahibi, yaşını aldıkça, imanını kuvvetlendirir ve halka kar­şı gına duyar; çünkü Hakk'a yaklaşmaktadır. Elinde zerresi, bir lok­ması ve bir hırkası dahi olmasa yine kullara el açmaz.

Sözlerimi ayık olarak dinleyiniz. Kelâmımı arkaya atmayınız. Ben halk içinde Hakk'ı yerine getirmek isterim. Sözlerimin her biri tecrübenin mahsulüdür.

Sizin çoğunuz, Hakk'ın nurundan, İslâm’ın ruhundan mahrum ve onlara karşı perdelenmiş, İslâm iddiasını yapar, ama onun haki­katinden haberi yoktur.

Yazıklar olsun size, İslâm’ın yalnız ismi size ne fayda sağlar ki, onun adı ile yetinirsiniz. Dıştan şartlarını yerine getirmeye gayret edersiniz, ama hakikatini asla. İşiniz hiç bir şeye denge verecek du­rumda değil.

 

* * *

 

Kadir gecesine ait Hakk'ın sâlih kulları yanında alâmet vardır. O kulların bazısı, kadir gecesi meleklerin nur yüzlerini ve ellerinde taşınan velayet nurlarını görür. Onlar sema kapılarının nurunu da görürler. Hakk'ın varlık yüzündeki nuru da görürler. Hak, o gece, yer ehline açıktan tecelli eder.

Kul, Hakk'a karşı irfan duygusuna sahip olursa, ilâhî yakınlığın tümünü vergilerin hepsini, ülfetin cümle ahvalini, izzetin bütün şa­şaasını bulur. Hepsini alır. Hak Teâlâ ara sıra kulu ile arasına perde çeker. Sebebi ise, onu denemek, ötelerden onun hâline bakmak ve tecrübe etmek. O verilmiş olan bütün hâlleri bazen alır, irfan hâlin­de ve sebat ediyor mu, etmiyor mu bakar. Yoksa o hâlleri kaybolduğu için, ters istikamete mi gidiyor? Şayet Mevlâ, onda bir sebat sezerse, tekrar perdeyi aralar, önce ihsan ettiği yüce hâlleri iade eder.

 

* * *

 

Cüneyd Hazretleri birçok zamanlarında şöyle derdi: “Bende, benim için ne olabilir ki, kul ve elindeki Mevlâ’sına aittir.”

O zat, nefsini Rabb’ine teslim edip, şahsi arzusunu izale etmişti. Bütün varlığını ona bırakıp, Hakk'ı kader işinde rıza yolu ile göze­tirdi. Kalbi salâh bulmuş, nefsi itminan derecesine ermişti. “Benim sahibim o Allah'tır ki, kitabı indirdi ve sâlihlere o sahip olur.” (el-A’râf, 7/196) kavline göre amel ederdi.

Füdayl b. İyaz, Süfyân-ı Sevri ile karşılattığı zaman: “Gel, Allah'ın ezeli ilmindeki ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes