> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 3-4 > Zühd´ün fazileti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Zühd´ün fazileti  (Okunma Sayısı 789 defa)
22 Ocak 2010, 14:21:01
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 22 Ocak 2010, 14:21:01 »



]Zühd´ün Fazileti

Zühd´ün Hakîkati, Fazileti, Dereceleri, Kısımları; Yemek, Elbise, Mesken, Ev Eşyası Hususunda Zühd´ün Tafsilâta, Geçim Çeşitleri ve Zühd´ün Alâmeti


Zühd, dünyada, sâlihlerin şerefli makamlarından birisidir. Diğer makamlar gibi bu makam da ilim, hal ve amel´den oluşur; zira imanın bütün kapıları selefin dediği gibi akd, söz ve amel´e açılır; yani bunlar etrafında dönüp dolaşır. Şöyle ki; burada adeta söz, hâl´in ortaya çıkması için, onun yerine geçmiştir; zira onunla bâtın (gizli) bir hal ortaya çıkar. Yoksa burada bizzat söz´ün ken-disi kastedilmemiştir. Bir hal´den sâdır olmayan (çıkmayan) söz´e ´iman´ değil ´islâm´ adı verilir. İlim, hal hakkında ´sebeb´in ta kendisi olup meyve veren (ağaç) gibidir. Hal´in amel kısmı ise, meyve yerine geçer. Bu bakımdan biz hal´i, ilim ve amel ´den ibaret olan iki tarafıyla birlikte ele alalım.

Hâl´den gayemiz; zühd diye adlandırılan şeydir. Bu da bir şeyden yüz çevirip onu kendisinden daha hayırlı olan bir başka şeye döndürmekten ibarettir. Bu bakımdan bir bedel, alış veriş veya başka şeyler karşılığında herhangi bir şeyden dönüp daha başka bir şeye yönelen kimse, ancak birincisinden vazgeçtiğinden dolayı dönmüş olur. İkincisine ancak rağbeti olduğundan dolayı yönelmiştir. Bu bakımdan kendisinden vazgeçilen şey açısından bakılan hale zühd adı verilir. Kendisine yönelinen şey açısından da rağbet ve hubb adını alır. Zühd hali, bir şeyden yüz çevirerek ondan daha hayırlı bir şeye yönelmektir. Ancak kendisinden yüz çevirile-rek vazgeçilen şey´in de rağbet edilen bir yanının bulunması şarttır. Yoksa zaten rağbet edilmeyen bir şeyden yüz çeviren kimseye zâhid denilmez; meselâ taş, toprak ve benzerlerini terkeden kimseye zâhid adı verilmez. Ancak dirhem ve dinarları (paraları) terkeden kimseye zâhid denir.

Çünkü toprak ve taş, rağbet edilen şeyler değildir. (Bu durum, müellifin yaşadığı asır için geçerli olsa gerektir; zira zamanımızda toprak paradan daha değerlidir). Kendisine yönelinen şey´in şartı ise, kişinin nezdinde, terkedilen şey´den daha hayırlı olmasıdır ki bu rağbet galebe çalsın! Bu bakımdan bir satıcı, satışa ancak alınan mal, satılan maldan daha hayırlı ise yönelir. Bu durumda satıcının hali, satılan mal açısından zühddür. O malın bedeli, yani alınan açısındansa rağbet etmek ve sevmektir.
Onu değersiz bir fiyat ile birkaç paraya sattılar. Onlar ona karşı isteksiz (zâhid) idiler.(Yusuf/20)

Ayetin mânâsı, ´onu sattılar´ demektir; zira ´şirâ´ tabiri satış mânâsını ifade eder. Hz. Yusuf´un kardeşlerinin, onun hakkında zâhidlikle vasıflandırılmaları şu sebepten ileri gelmektedir: Onlar babalarının sevgisinin sadece kendilerine kalmasını istiyorlardı. Bu durum, onların katında Yusuf´tan daha sevimli idi! Bu bakımdan karşılığında alacakları şeye tamah ederek kendisini sattılar. Kim ahiret karşılığında dünyayı satarsa o, dünya hakkında zâhiddir. Kim de dünya karşılığında ahireti satarsa, o da ahiret hakkında zâhiddir. Fakat, ´zühd´ isminin yalnızca dünya hakkında zâhidlik yapanlar için kullanılması âdet olmuştur. Tıpkı dilde mutlak meyletme mânâsına gelen ´ilhad´ tabirinin, sadece bâtıla meyledenler hakkında kullanılması gibi.

Zühd, sevilen bir şeyden yüz çevirme olduğuna göre bu durum ancak ondan daha sevimli birşeye yönelme şeklinde düşünülebilir. Aksi takdirde, sevilen bir şeyi, daha sevimli olmayandan ötürü bırakmak imkansızdır. Allah´tan başka her şeyden, hatta cennetlerden bile yüz çevirerek, O´ndan başkasını sevmeyen kimse, mutlak mânâda zâhiddir. Dünya zevklerinden yüz çevirip de âhiretin bunlara benzer zevklerinden yüz çevirmeyen, bilakis hûrilere, köşklere, nehirlere ve meyvelere rağbet eden kimse de zâhiddir; fakat derece bakımından birincisinden eksiktir. Böyle bir kimse dünya nasiblerinden bir kısmını terkeden; meselâ mevkî hırsını bırakmayıp da malı bırakan veya çok yemeyi terkedip de süsü ter-ketmeyen kimse gibidir. Bu gibi kimseler zahd-i mutlak ismine müstehak olamaz. Böyle bir kimsenin derecesi, günahlarının bir kısmına tevbe eden kimsenin tevbekârlar arasındaki derecesi gibi
dir. Bu zühd, sıhhatli (sahih) bir zühddür; tıpkı günahlardan bazılarına tevbe etmenin sahih oluşu gibi; zira tevbe mahzurluları, zühd ise, nefsin payı olan mübahları terketmekten ibarettir.

Mübahların bir kısmını terketmeye güç yetirip bir kısmına güç yetirememek, uzak bir ihtimal değildir. Bu durum mahzurlular hakkında da aynen geçerlidir. Her ne kadar mahzurlular hakkında zühd göstermiş ve onlardan yüz çevirmişse de yalnızca mahzurluları terkeden kimseye zâhid denilmez. Fakat bu ismin, mübahları terketme hususunda kullanılması âdet olmuştur. Bu duruma göre zâhidlik, ahirete yönelmek için dünyadan yüz çevirmekten veya Allah´a yönelmek için O´nun gayrisinden yüz çevirmekten ibarettir. Bu, en yüce derecedir. Yapılmak istenilen şeyin, yapmak isteyen nezdinde daha hayırlı olması şart olduğu gibi, kendisinden yüz çevrilen şeyin yapılabilir (güç yetirilebilir) olması da şarttır. Çünkü yapılamayan bir şeyi terketmek mümkün değildir. Rağbetin kesilmesi ise ancak terketme sayesinde ortaya çıkar.

İbn Mübârek, kendisine ´Ey zâhid!´ diye seslenen birisine şunları söylemiştir: ´Zâhid, Ömer b. Abdülazîz´dir; zira dünya ister istemez kendisine geldiği halde o dünyayı terketti. Ben ise hangi şey hakkında zâhidlik yapabilirim? (Benim birşeyim yok ki onu terkedebileyim)´
Bu hali doğuran ilme gelince, bu, terkedilen şeyin alınan şey´e oranla daha değersiz olduğunu bilmektir. Tıpkı bir tüccarın, aldığı paranın, sattığı maldan daha hayırlı olduğunu bilmesi ve bu satışa rağbet etmesi gibi...

Bunu bilmedikçe tüccarın, elindeki maldan vazgeçerek onu satması düşünülemez. Allah Teâlâ nezdindeki nimetlerin ebedî, ahiret zevklerinin de daha değerli ve daimî olduğunu bilen kimsenin hali de böyledir. Bu durum, tıpkı mücevherlerin buzdan daha hayırlı ve bâki olduğunu bilen kimsenin durumuna benzer. Bu durumda, elindeki buzları, mücevher ve inciler karşılığında satması kişiye zor gelmez. İşte dünya ve ahiret de bunun gibidir. Dünya güneşe konulan bir buzdur. Durmadan erir ve nihayet yok olur. Ahiretse yok olmayan mücevher gibidir. Bu bakımdan kişi, dünyayı ahiretle değiştirme alışverişinde yakîni ve dünya ile ahiret arasındaki büyük farkı bilmesi nisbetinde, sahip olduğu herşeyden vazgeçebilir.

Allah, kendi yolunda savaşıp öldüren ve öldürülen mü´minlerden canlarını ve mallarını, cennet onların olmak üzere satın almıştır. (Tevbe/111)

Sonra Allah Teâlâ, onların bu alışverişlerinin çok kârlı olduğunu bildirerek şöyle buyurmuştur:

O halde, yaptığınız bu hayırlı alışverişten dolayı sevinin. Gerçekten bu çok büyük bir başarıdır.(Tevbe/111)

Zühd konusunda ahire tin daha hayırlı ve devamlı olduğunun bilinmesi kâfidir. Bu durumu, dünyayı terketmeye güç yetiremeyen kimse de bilir! Böyle kimselerin dünyayı terketmeyişi ya ilminin ve yakîninin zayıflığından veya şehvetin kendisini istilâ edip şeytana mağlup olmasından veya onun nasıl olsa önünde daha çok zaman var şeklindeki yalancı va´dlerine aldanmaktan ileri gelir. Böylece ölüm gelip çatar; fırsatı kaçırdıktan sonra, elinde, pişmanlıktan başka birşey kalmaz! Dünyanın değersizliğine şu ayetle işaret edilmektedir:
De ki: "Dünya geçimi azdır´. (Nisâ/77) Ahiretin daha hayırlı olduğuna ise şu ayetle işaret edilmiştir:

Kendilerine ilim verilenler, ´(Ey Karûn gibi dünyayı isteyenler!) Yazıklar olsun size! İman edip sâlih amel işleyen için Allah´ın sevabı daha hayırlıdır´ dediler.(Kasas/80)

Bu şekilde Allah Teâlâ, mücevherin daha hayırlı oluşunu bilmenin, karşılığında verilen şeyden yüz çevirmenin biricik sebebi olduğuna dikkat çekmektedir. Zühd ancak sevileni, ondan daha se-vimli birşey karşılığında bırakmak olarak düşünüldüğü içindir ki bir zât duasında şunları söylemiştir: ´Yarab! Dünyayı bana, sen nasıl görüyorsan öyle göster!´ Bunu duyan Hz. Peygamber (s.a) ona şöyle buyurmuştur:
Böyle deme! Bunun yerine ´Yarab! Dünyayı bana, sâlih kul-larına gösterdiğin gibi göster!´ de!67
Bunun hikmeti şudur:
Allah Teâlâ dünyayı olduğu gibi hakir görür. Aynı zamanda Allah´ın celâline nisbetle her mahluk da hakirdir. Kul ise dünyayı, ancak kendi nefsi açısından daha hayırlı olan şeylere nisbetle hakir görür. Atını satan bir kimsenin, atından ne kadar bıkmış olursa olsun onu meselâ haşereler derecesinde görmesi düşünülemez. Çünkü kişi böceklere hiçbir zaman muhtaç olmaz. At´a ise zaman zaman muhtaçtır. Allah Teâlâ, zâtıyla, kendi dışındaki şeylerin (mâsivâ) hiç birine muhtaç değildir; onlardan müstağnidir. Bu bakımdan onların hepsini, celâline nisbetle bir derecede görür. Değişik görmesi, ancak başkasına nisbetledir. Zâhid ise değişikliği başkasına nisbetle değil, nefsine nisbetle görür. Zühd halinden doğan amel´e gelince bu, almak ile vermektir. Çünkü zühd, bir alışveriş ve muamele olup kıymet bakımından aşağı olanı verip daha hayırlısını almaktır. Nasıl ki alış veriş akdinden doğan amel, satılan malı terketmek, elden çıkarmak ve karşılığını almaksa, zühd de aynı şekilde hakkında zühd yapılan şeyin tamamen terkedilmesini gerektirir. Bu da sebepleri, mukad-dimeleri ve bağlantılarıyla birlikte dünyanın tamamıdır.

Bu bakımdan zâhid, kalbinden dünya sevgisini çıkarır, oraya ibâdet sevgisini sokar. Kalbinden çıkardığını göz, el ve sair azalarından da çıkarır. Bu âzalar üzerine ibâdet vazifelerini yükler. Aksi tak-dirde malını, selef yoluyla verip bahasını almayan kimse gibi olur. Böyle bir kişi, yapmış olduğu alışverişe, ancak her iki tarafın şartı yerine gelirse sevinebilir; zira karşı taraf (satıcı), ancak bu şartla sözünü yerine getirmiş demektir. Bu bakımdan elindeki malı, ortada olmayan bir mal için selef38 akdiyle ver...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Zühd´ün fazileti
« Posted on: 20 Nisan 2024, 08:11:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Zühd´ün fazileti rüya tabiri,Zühd´ün fazileti mekke canlı, Zühd´ün fazileti kabe canlı yayın, Zühd´ün fazileti Üç boyutlu kuran oku Zühd´ün fazileti kuran ı kerim, Zühd´ün fazileti peygamber kıssaları,Zühd´ün fazileti ilitam ders soruları, Zühd´ün faziletiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes