> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 3-4 > Tevekkül´ün esası
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tevekkül´ün esası  (Okunma Sayısı 856 defa)
22 Ocak 2010, 15:24:17
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 22 Ocak 2010, 15:24:17 »



Tevekkül´ün Esası Olan Tevhîd´in Hakikati

Tevekkül, imanın kapılarındandır. İmanın kapıları ancak ilim, hâl ve amelle düzene girer. Böylece tevekkül, esas olan ilim, meyve olan amel ve tevekkül ismiyle kastolunan bir hâl meydana getirir.

Bu bakımdan esas olan ilmin beyanıyla meseleye başlayalım. Bu ilim, lisanın esasında iman diye adlandırılan ilimdir; zira iman tasdik (doğrulama) demektir. Kalple olan her tasdik ilimdir. Kuvvet bulduğu zaman adı yakîn olur. Fakat yakînin kapıları çoktur. Biz, üzerine tevekkülü bina edeceğimiz yakîne muhtacız. O da La ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîkeleh (Allah´tan başka mabud yok! Allah birdir. O´nun ortağı yoktur) sözünün tercümesi olan Tevhid´dir. Lehül Mülk (Mülk ancak O´nundur) sözünün tercümesi ve tefsiri nisbetinde kudrete imandır. O cömertlik ve hikmet ki ona velehül hamd (hamd ancak O´nadır) sözü delâlet eder. Bu bakımdan kim ´Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey´in kadir´ (Allah´tan başka ilah yoktur. O tek, bir Allah´tır. Ortağı yoktur. Mülk ancak O´nundur. Hamd ancak O´na mahsustur. O her şeye hakkıyla kâdirdir) dese, tevekkülün esası olan iman bu kimse için tamamlanır. Benim gayem; bu sözün mânâsının söyleyenin kalbinden ayrılmayan bir vasıf ve ona hâkim olan bir nitelik olduğunda, tevekkülün esası olan imanın onun için tamamlanacağını anlatmaktır.

Tevhîd´e gelince, o esastır. Onun hakkında söz çok uzar. O, mükâşefe ilimlerdendir. Fakat mükâşefe ilimlerinin bir kısmı, haller vasıtasıyla amellere bağlıdır. Muamele ilmi de ancak onlarla tamamlanır, Bu bakımdan biz, ancak muameleye bağlı bulunan miktardan bahsedebiliriz. Tevhid, sahili bulunmayan engin bir denizdir.

Tevhîd´in dört mertebesi vardır. Tevhid öze, özün özüne, kabuğa, kabuğun kabuğuna bürünür. Kavramaktan zayıf olan zihinlere yaklaştırmak için, biz buna kabuğunda bulunan cevizden bir misal verelim: Cevizin iki kabuğu ve özü vardır. Özünün de yağı vardır ki o, özün özü olur.

Tevhîd´in birinci mertebesi, insanın diliyle Lâ ilâhe illâllah, kalbi gafil veya inkâr edici olmadan demesidir. Münafıkların Tevhîd´i gibi...

Tevhîd´in ikinci mertebesi, lafzın mânâsını kalben tasdik et-mektir. Nitekim bütün müslümanlar bunu tasdik ederler. Bu ise halk tabakasının inancıdır.

Tevhîd´in üçüncü mertebesi, hak nûrunun vasıtası ve keşif yoluyla, o mânâyı müşahede etmektir. Bu makam, Allah´ın dergâhına yaklaştırılan mukarreblerin makamıdır. Bunun mânâsı: Birçok şeyi müşahede ettiği halde onların çokluklarına rağmen, kahhâr ve bir olan Allah´tan sâdır olduklarını bilmek demektir.

Tevhid´in dördüncü mertebes
i, varlıkta birden başkasını gör-memektir. Bu ise sıddîkların müşahedesidir. Sûfîler buna el-fenâ fıt-Tevhîd (Tevhîd´de fâni olmak) adını verirler. Çünkü şahıs, birden başkasını görmemek hasebiyle, nefsini dahi görmez. Tevhid´le müstağrak olduğundan dolayı, nefsini görmediğinden, Tevhîd hususunda nefsinden de fâni olur. Yani hem nefsini görmekten, hem de halkın görmesinden yok olur.

Birincisi, sadece diliyle muvahhid´dir. Bu şekildeki tevhid, sadece dünyada sahibinin boynunu şeriatın kılıcından korur.

İkincisi, söylediğine kalben inanan ve söylediğim kalbi yalanlamayan bir muvahhiddir. Bu tevhid, kalp üzerine vurulan bir düğümdür. Bunda kalp genişliği yoktur. Fakat sahibi eğer bu inanç üzerinde ölmüş ve imanı günahlarla zayıflamışsa ahirette onu azaptan korur. Bu düğümün birtakım hileleri vardır. Onların zayıflatılıp sökülmesi gerekir. O hilelere bid´at adı verilir ve bir takım hileleri vardır ki onlarla çözülmenin ondan uzaklaştırılması istenilir ve yine onlardan bu düğümün sağlamlaştırılması ve kalp üzerine iyice bağlanması kastolunuyr. Bu ikinci duruma da kelâm adı verilir. Kelâmı bilene de mütekellim adı verilir. Mütekellim, mübtedi´in (bid´atçı´nın) zıddıdır. Mütekellimîn gayesi, bid´atçıyı bu düğümü halk tabakasının kalplerinden çözmeyi istemekten uzaklaştırmaktır. Bazen mütekellime, muvahhid ismi de tahsis olunur. Çünkü kelâmıyla halk tabakasının Tevhîd´ini kalplerinden bu düğümün çözülmesi için korumak ister.

Üçüncüsü şu mânâ ile muvahhiddir: Hak, olduğu gibi kendisine keşfolunduğunda bir failden başkasını görmez. Hakîkat açısından ancak bir fail görür. Böyle gördüğü zaman hakîkat olduğu gibi kendisine keşfolunmuş demektir. Mânâsı; kalbini hakîkat lâfzının mefhumu üzerinde bağlamaya zorlamak değildir. Çünkü böyle bir mertebe, halk tabakasının ve kelâmcıların mertebesidir; zira kelâmcı, avâmdan inanç hususunda ayrılmaz. Yani ikisi de bu hususta eşittir. Kelâmcının avâm tabakasından üstünlüğü ancak bu düğümü çözmekte bid´atçının hilelerini defetmeye yararlı kelâm sanatını bilmesindendir.

Dördüncüsü şu mânâ ile muvahhiddir: Onun şuhudunda birden başkası hazır olmamıştır. Bu bakımdan çok olmak hasebiyle değil, bir olarak görür. İşte Tevhîd´de en yüce gaye budur.

Birinci derece, cevizin üst kabuğu, ikinci derece alt kabuğu, üçüncü derece özü, dördüncü derece de özden çıkarılan yağ gibidir. Cevizin üst kabuğu hayırsız, yenildiği zaman acıdır, içine bakıldığı zaman çirkin, odun olarak kullanıldığında ateşi söndürüp, dumanı çoğaltır, evde bırakıldığı zaman yeri daraltır. Ancak bir müddet cevizi korumak için üzerinde kalır, sonra atılır. İşte imanın birinci derecesi de aynen onun gibi kalben tasdik edilmeksizin sadece dil ile söylenen tevhidin de faydası yok, zararı çok, zâhir ve bâtını çirkin olan bir tevhîd´dir. Fakat bu tevhid, bir müddet ölüm anına kadar alt kabuğu korumakta faydalı olur Alt kabuk, burada, kalp ile bedendir. Münâfığın tevhîdi, bedenini şeriatın kılıcından korur. Çünkü İslâm gazileri kalpleri yarıp içindekine bakmakla mükellef kılınmamışlardır. Kılıç ise, ancak bedene dokunur ki bu da alt kabuktur. Ancak ondan ölümle soyunur. Ölümden sonra münâfığın tevhîd´inin hiçbir faydası kalmaz. Nasıl ki alt kabuğu üst kabuğa nisbeten menfaati zâhir ise (tıpkı onun gibi)...

Çünkü alt kabuk özü korur. Zâhid onu edindiğinde, fesaddan korunur. Kabuk özün üzerinden soyulduğunda odun olarak kendisinden faydalanılabilir. Fakat öze nisbeten kıymeti pek düşüktür. İşte onun gibi, keşif olmaksızın sadece mücerred inanç, mücerred dil ile söylemeye nisbeten çok faydalıdır. Fakat göğsün genişlemesi ve hakkın nûrunun orada doğması ile elde edilen müşahede ve keşfe nisbeten kıymeti düşüktür. Çünkü şu ayetle ancak göğsün inşirahı kastolunmuştur.
Allah kime hidayet etmeyi dilerse, onun göğsünü İslâm´a açar.(En´âm/125)

Allah´ın göğsünü İslâm´a açtığı kimse, rabbinden bir nûr üzere değil mi?(Zümer/23)

Öz, kabuğa nisbeten daha güzeldir, fakat ikisi de gereklidir. Fakat kendisinden yağ çıkması için sıkılması gerekir, aynen onun gibi, fiil Tevhîd´i de sâlikler için gereklidir. Fakat başka şeylerin karışmasından uzak da değildir. Hak olan bir´den başkasını müşahede etmeyene nisbeten, çokluğa iltifat etmektir.

Soru: Kişi göğü, yeri ve çok olduğu halde hissedilen cisimleri gördüğünde, nasıl olur da birden başkasını müşahede etmemesi düşünülebilir? Nasıl çok, bir olur?

Cevap: Bu, mükâşefe ilimlerinin son noktasıdır. Bu ilmin sırlarını hiçbir kitapta yazmak caiz değildir. Arifler rubûbiyet sırrını ifşa etmenin küfür olduğunu söylemişlerdir. Sonra bunun muamele ilmiyle ilgisi yoktur. Bunu imkânsız görmeni bir misal ile anlatmak mümkündür. O misal şudur: Şey, bazen bir nevi müşahede ve ibretle çok olur. Müşahede ve ibretin diğer bir çeşidiyle bir olur. Bu tıpkı şunun gibidir: Ruhuna, bedenine, azalarına, damarlarına kemiklerine ve iç organlarına bakıldığı takdirde, insan çok olur ve aynı insan başka bir itibarla ve başka bir müşâhede ile bir´dir; o zaman ´O bir insandır´ deriz. Bu bakımdan o, insaniyete nisbeten bir´dir ve nice şahıs vardır ki insanı gördüğü zaman, kalbine, insanın iç organlarının çokluğu, damarları, azaları, ruhunun tafsilâtı, bedeni hiç tesir etmez.

Bu iki durumun arasındaki fark şudur: Kişi istiğrak (dalış) halinde bir ile müstağraktır. Ona dalar. Onda tefrik etmek yoktur. Sanki o, cem´in (birleşmenin) kendisindendir. Çokluğa bakan ise, tefrika içindedir. İşte bunun gibi, varlık âleminde olan herşey Hâlık´tan tut, mahluk´a kadar, birçok değişik müşahedeleri vardır. Bu bakımdan o, itibarlardan biriyle birdir. Başka itibarlarla onun masivası çoktur. Bu itibarların bazısı, kesret bakımından, diğerinden daha şiddetlidir. Bunun misali insandır. Her ne kadar bu misal hedefe tam uygun olmasa da...

Fakat az da olsa bu misal, müşahede hükmünde çokluğun bir olmaya dönüştüğünün keyfiye-tine dikkati çeker! Bu misalden anlaşıldı ki varmadığın bir makamı inkâr etmeyip onu tasdik ederek varlığına inanman ve bu tevhidle ona inandığından dolayı inandığın şey senin sıfatın değilse de ondan nasibin olur. Nasıl ki sen, peygamberliğe inandığında, her ne kadar peygamber değilsen de imanının kuvveti derecesinde, senin o makamdan nasibinin olduğu gibi... Bu müşahede ki onda, hak olan Bir´den başkası görünmez. Bazen devam eder. Bazen da çakan şimşek gibi gelirgeçer. Bu sonuncu durum daha galiptir. Devamlılığı pek nadirdir.

Hüseyin b. Mansur Hallac, Havvas´ın seferden sefere koştuğunu gördüğünde ´Sen hangi halin içindesin?´ diye sordu. O da ´Tevekkül hakkındaki hâlimi tashih etmek için dolaşıyorum´
dedi. Oysa Havvas tevekkül sahiplerindendi. Hallac-ı Mansur, ona ´Sen hayatını, iç âlemini tamir etmek hususunda tükettin. Acaba tevhîd hususunda fani olmak nerede kaldı?´ demekle buna işaret etti. Sanki Havvas, Tevhîd´in üçüncü makamını tashih etmek durumunda idi. Hallac ise,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tevekkül´ün esası
« Posted on: 29 Mart 2024, 16:07:51 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tevekkül´ün esası rüya tabiri,Tevekkül´ün esası mekke canlı, Tevekkül´ün esası kabe canlı yayın, Tevekkül´ün esası Üç boyutlu kuran oku Tevekkül´ün esası kuran ı kerim, Tevekkül´ün esası peygamber kıssaları,Tevekkül´ün esası ilitam ders soruları, Tevekkül´ün esasıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes