> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 3-4 > Şükrün hakikati
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Şükrün hakikati  (Okunma Sayısı 685 defa)
20 Ocak 2010, 15:25:58
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 20 Ocak 2010, 15:25:58 »



Şükrün Tanımı ve Hakikati

Sabır ile Şük´rün Bir Yerde Birleşmeleri

Soru: Nimetler hakkında söylediğin şeyler ALLAH´ın her varlıkta nimeti olduğuna işarettir. Bundan da anlaşılır ki belanın asla varlığı yoktur. O halde bu durumda sabretmenin mânâsı ne olabilir? Eğer bela mevcut ise belaya şükretmenin mânâsı nedir? Oysa bazıları ´Biz nimete karşı şükretmekten fazla belaya karşı şükrediyoruz´ iddiasında bulunmuşlardır. Bu bakımdan belaya karşı yükretmek nasıl tasavvur olunabilir? Kendisine sabretmek gereken bir şeyin şükrü nasıl yapılır? Oysa belaya karşı sabretmek elemi, şükür de sevinmeyi gerektirir. Elem ile sevinme zıddıdır. O halde sizin ´Muhakkak ALLAH için her var ettiğinde kullarına bir nimeti vardır´ sözünüzün mânâsı nedir?

Cevap: Nimet olduğu gibi belâ da vardır. Nimetin isbâtına dair hüküm, belanın ispatını da içerir. Çünkü nimet ile bela zıddırlar. Bu bakımdan belanın yokluğu nimettir, nimetin yokluğu beladır. Fakat daha önce geçti ki nimet her yönden mutlak ve kayıtsız olan nimet ile ki bu nimet ahirette kulun ALLAH´ın komşuluğunda bulunmasının saadeti gibidir, dünyada ise iman, güzel ahlak ve yardımcıları gibidir bir yönden kayıtlı, diğer bir yönden kayıtlı olmayan nimete ayrılır. Bu son kısmın misali, bir yönden dini ıslah eden, bir yönden ifsad eden mal gibidir. Bu bakımdan bela da mutlak ve mukayyed kısımlara ayrılır. Ahirette mutlak olan bela, bir müddet için veya daima ALLAH´tan uzak olmaktır. Dünyada ise küfür, mâsiyet, kötü ahlaktır. Bunlar insanı mutlaka belaya sürükler. Mukayyed bela ise fakirlik, hastalık, korku ve din hususunda değil, sadece dünya hususunda olan belanın diğer çeşitleri gibi belalardır,

Bu bakımdan mutlak şükür, mutlak nimetin karşılığıdır. Dünyadaki mutlak belaya gelince, bazen ona sabretmek emrolunmaz. Çünkü küfür beladır. Küfüre sabretmenin mânâsı yoktur. Mâsiyet de böyledir. Aksine kâfir bir kimsenin hakkı küfrünü terketmektir. Asinin hakkı da böyledir.

Evet! Kâfir bazen kâfir olduğunu bilmez. Bu bakımdan kendi-sinde bir hastalık olup baygınlıktan veya başka bir sebepten dolayı acı duymayan bir kimse gibi olur. O halde küfür üzerinde sabır yoktur. Günahkâr, günahkâr olduğunu bilirse, kendisine günahı terketmek düşer. İnsana defetmeye muktedir olduğu belaya sabretmek emredilmez,, aksine o elemin giderilmesi emredilir. Sabretmek ancak giderilmesi kulun gücü dahilinde olmayan bir eleme karşı olur. Bu bakımdan dünyadaki sabır, mutlak bela olmayana değil, bir yönden nimet olması caiz olana dönüşür. Bu nedenle bu şeyde sabır ile şükür vazifesinin bir araya gelmesi düşünülür. Mesela zenginliğin, insanın helâk olmasının sebebi olması caizdir. Hatta malından ötürü kendisi ve evlatları öldürülür. Sıhhatli olmak da böyledir. Öyleyse bu dünya nimetlerinden hiçbirisi yoktur ki belaya dönüşmesi caiz olmasın! Fakat bu da ona izafeten böyledir ve böylece hiçbir bela yoktur ki nimet olmaya dönüşmesi caiz olmasın. Fakat bu da ona izafeten böyledir ve bütün bunlar şahsın haline nisbetendir. Çok kul vardır ki onun için hayır fakirlikte ve hastalıktadır. Eğer onun bedeni sıhhatli, malı çok olsaydı haddini aşar, tuğyan ederdi.
ALLAH kullarına rızkı bollaştırsaydı, yüryüzünde azar, taşkınlık ederlerdi.(Şûrâ/27)

Hayır insan azgınlık eder, kendini müstağni gördüğü için! (Alâk/6-7)

Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır:

Muhakkak ALLAH mü´min kulunu sevdiği zaman dünyadan korur; herhangi birinizin hastasını koruduğu gibi...72

Kadın, evlat ve yakınlar da böyledir.
Onaltı kısımda, iman ve güzel ahlâk hariç, söylediğimiz diğer nimetlerin hepsinin, bazı insanlar hakkında bela olması mümkündür. Bu takdirde onların zıdları nimet olur; zira daha önce geçti ki marifet,kemâl ve nimettir. Çünkü ALLAH´ın sıfatlarından biridir. Fakat bazı durumlarda kul için bela olur. Bu takdirde onun yokluğu nimettir. Bunun misali, insanın ecelini bilmemesidir. Bu bilgisizlik insan için nimettir; zira insan ecelini bilmiş olsaydı, çoğu zaman hayat onun için zehir olur, üzüntüsü çok olurdu, insanın dostları ve akrabaları tarafından aleyhinde tasarlanan şeyleri bilmemesi de insan için bir nimettir; zira eğer perde kalkar, buna muttali olursa, elemi, kini ve intikam duygusu artar. Böylece başkasının kötü sıfatlarını bilmemesi de bir nimettir; zira eğer bilseydi ona buğzeder, eziyet ederdi.

Bu da dünya ve ahirette kendisi için günah olurdu. Hatta başkasındaki güzel ahlâkları dahi bilmemesi bazen kendisi için nimettir; zira o insan ALLAH´ın veli kullarından olabilir. Oysa ona eziyet edip onu hafife almak durumunda kalabilir. Eğer ALLAH´ın velî kullarından olduğunu bildiği halde ona eziyet verseydi, şüphesiz ki bu takdirde günahı daha büyük olurdu. Çünkü bir peygambere veya bir velîye, bildiği halde, eziyet veren bir kimse, bilmeyip de eziyet veren bir kimse gibi değildir.

Bu nimetlerden biri de ALLAH Teâlâ´mn kıyamet saatini, kadir gecesini, cuma günündeki eşref saatini ve birtakım büyük günahları mübhem bırakmasıdır. Bütün bunlar nimettir. Çünkü bu bilgisizlik, bunlar: daha fazla aramayı ve çalışmayı gerektirir.

İşte bunlar ALLAH Teâlâ´nın ilimdeki nimetlerini buna kıyas et!Biz nezaman nerede ´ALLAH´ın her mevcutta bir nimeti vardır´ dersek bu söz haktır ve herkesin hakkında da geçerlidir ve bu umumî kaideden, ancak zan ile, bazı insanlarda yaratmış olduğu elemler istisna edilir. Bu elemler de bazen bunlardan sağlam olan bir kimse hakkında nimet olur. Eğer onun hakkında nimet olmazsa, günahtan hâsıl olan elem gibi, kendi elini kesmesi, bedenini dağlamas; gibi şeylerden kişi hem günahkâr olur, hem de elem duyar. Kâfirin ateşteki elemi gibi.., Bu da nimettir. Fakat bun-ların hakkında değil, başka kullar hakkında nimettir; zira bir kavmin musibetleri başka bir kavmin yanında nimet olabilir. Eğer ALLAH Teâlâ azabı yaratmış olup onunla bir grubu azaba düçar etmeseydi, muhakkak nimetlerin içerisinde yüzenler, o nimetlerin kadrini takdir etmezler ve sevinmezlerdi. Bu bakımdan cennet ehlinin sevgisi, ancak cehennem ehlinin elemlerini düşündükleri sürece katmerleşir. Dünya ehlini görmez misin? Şiddetle güneşe muhtaç olmakla beraber çünkü güneş herkes için nimettirgüneşin ışığı ile sevinmezler. Göklerin zînetine bakmakla sevinçleri artmaz. Oysa gökyüzü, yeryüzünde uğraşıp çalıştıkları her bahçeden daha güzeldir.

Fakat göğün süsü umumî olduğu için bunu farketmez ve onunla sevinmez. Madem durum budur, o halde bizim ´ALLAH her ne yaratmış ise muhakkak onda bir nimeti vardır. Ya bütün kullarına veya bir kısım kullarına o nimetini ve-rir´ sözümüz doğrudur. Öyleyse ALLAH´ın yarattığı belada nimet de vardır. Ya mübtelâ olana veya başkasına... O halde, ´mutlak bela´ ve ´mutlak nimet´ diye vasıflandırılmayan şeylerde kul üzerinde iki vazife bir araya gelir. O da sabır ile şükür vazifeleridir.

Soru: Sabır ile şükür zıddır. Nasıl bir araya gelirler? Çünkü sabır üzüntüye, şükür de sevinmeye karşı olur?´

Cevap: Birşey bir yönden üzüntü, bir yönden de sevinme vesilesi olur. Bu bakımdan sabır üzüntü cihetinden, şükür de sevgi cihe-tinden gelir. Fakirlik, hastalık, korku ve dünya belasında beş şey vardır. Akıllı bir kimse onlarla sevinmeli ve onlara karşı şükretmelidir.

Birincisi: Her musibet ve hastalığın, daha büyük olması düşünülebilir; zira ALLAH Teâlâ´nın kudreti dahilinde olanların sonu yoktur. Eğer ALLAH o musibeti kat kat verseydi kim onu reddeder, önüne perde olurdu? O halde kendisine daha büyüğü verilmediği için şükretmelidir.

İkincisi: Musibetin dininde olması mümkündü.

Bir kişi Sehl Tüsterî´ye şöyle dedi:
´Hırsız evime girip eşyamı götürdü´. Sehl ´ALLAH´a şükret´ dedi; ´eğer şeytan kalbine girip tevhidi ifsad etseydi ne yapardın!´ Bu nedenle İsa (a.s) duasında istiâze ederek şöyle demiştir: ´Ey ALLAHım! Benim musibetimi dinimde kılma!´

Hz. Ömer (r.a) ´Ben herhangi bir bela ile mübtelâ olduğumda mutlaka ALLAH´ın dört nimetine mazhar olmuşumdur: a) Dinimde olmadığı için, b) Ondan daha büyüğü olmadığı için, c) Onunla razı olmaktan mahrum olmadığım için, d) Ondan dolayı sevap umduğum için!´

Kalp erbabından birinin bir dostu vardı. Sultan onu hapsetti. Hapsedilen haber gönderip dostunu haberdar ederek şikayette bulundu. O kalp erbabı zat ona ´ALLAH´a şükret!´ dedi. Hapsedilen adam dövüldü. Yine dostuna haber gönderip haberdar etti ve şikayette bulundu. Dostunun sözü ´ALLAH´a şükret!´ oldu. Bir müddet sonra bir mecûsî getirildi, onun yanına hapse tıkıldı. Mecusî de ishal olmuştu. Mecusî´nin eli ayağı zincire vuruldu. O zincirin bir halkası o adamın ayağına, bir halkası da mecusî´nin ayağına takıldı. Hapsedilen, dostuna haber gönderdi. Dostu ´ALLAH´a şükret! diye karşılık verdi. Mecusî kalkmak mecburiyetinde kaldığında o da ayağa kalkmak mecburiyetinde kalıyordu, Mecusî´nin yanıbaşmda duruyor, mecusî def-i hâcet ediyordu, Bu durumu dostuna yazdı.

Dostundan ´ALLAH´a şükret´ diye cevap geldi. Hapsedilen kızarak ´Bu ne zamana kadar devam edecek? Bu beladan daha büyük hangi bela olabilir?!´ dedi. Ârif kişi ona dedi ki: ´Eğer mecusî´nin beline bağlı bulunan zünnar seninkine bağlanmış olsaydı ne yapabilirdin?´
Madem durum budur, herhangi bir bela ile karşılaşan bir insan zâhir ve bâtın kötülüğü hakkında düşündüğü zaman, gerek dünyada gerek ahirette mübtelâ olduğu beladan daha fazlasına müstehak olduğunu görür. Sana yüz sopa atmaya yetkili olan biri on sopa ile iktifa ederse teşekkür edilmeye müstehaktır. Senin iki elini kesmeyi haketmiş biri, birini sana bırakırsa teşekkür edilmeye müstehaktır.

Meşayihten biri bir çarşıdan geçti. Onun kafasına bir tencere kül döküldü. Derhal ALLAH´a şükür secdesine vardı. Kendisine denildi ki: ´Bu secde ne idi?´ Dedi ki: ´Ben, üzerime ateş dökülmesini beklerken külün dökülmesi benim için nimettir´...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Şükrün hakikati
« Posted on: 26 Nisan 2024, 06:02:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Şükrün hakikati rüya tabiri,Şükrün hakikati mekke canlı, Şükrün hakikati kabe canlı yayın, Şükrün hakikati Üç boyutlu kuran oku Şükrün hakikati kuran ı kerim, Şükrün hakikati peygamber kıssaları,Şükrün hakikati ilitam ders soruları, Şükrün hakikatiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes