> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 3-4 > Rıza´nın hakikati
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Rıza´nın hakikati  (Okunma Sayısı 720 defa)
22 Ocak 2010, 18:59:24
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 22 Ocak 2010, 18:59:24 »



Rıza´nın Hakikati, Heva-i Nefse Muhalif Olan Hususlarda Düşünülmesi

Hevâya ve belânın çeşitlerine muhalefet edene sabır´dan başka, yapacağı birşey yoktur. Rıza düşünülemez diyenin sözü ise ancak muhabbeti inkâr etme cihetinden geliyor. Allah´ı sevmeyi düşünmek ve himmeti tamamen bu hususa sarfetmek sabit olduğunda sevgi, habibin fiillerine rıza göstermeyi gerektirir. Bu ise iki yönden olur:

Bir
O yönlerin biri, elemi hissettirmeyi iptal etmesidir. Öyle ki yara aldığı halde yine de elemi hissetmez. Bunun misali savaşan kişidir. Bu kişi öfke veya korku halindedir. Bu durumda yara alır ve hissetmez. Ancak kanı gördüğünde yarası olduğunu farkeder. Bazen işe giden bir kimsenin ayağına diken batar da kalbi meşgul olduğundan dolayı elemini hissetmez. Aksine hacamat yapan veyahut başını körleşmiş bir demir ile traş eden kimse ondan elem duyar. Eğer kalbi mühim şeylerle meşgul ise berber ve haccam vazifesini yaparlarken hissetmez. Bütün bunlar, kalp, işlerin biriyle tam mânâsıyla dolu bulunduğu zaman ve o işi yerine getirmekle meşgul olup başkasını idrâk etmediği için olur. Mâşukunun müşahedesi veya sevgisiyle sarhoş olan bir aşık da böyledir. Elem verici veya üzücü birşey ona isabet ettiğinde, sevgi onun kalbini kapsadığından isabet eden üzüntü ve elemi duymaz. Bu ancak dosttan başkasından kendisine isabet ettiği zaman böyledir. Acaba dostundan kendisine isabet ederse durum nasıldır? Kalbin muhabbet ve aşk ile meşguliyeti, meşguliyetlerin en büyüklerindendir.

Bu durum hafif bir sevgiden ötürü azıcık bir elemde düşünüldüğüne göre büyük bir sevgi ile büyük bir elemde elbette düşünülür. Çünkü sevginin de elemin de kat kat olması düşünüldüğü gibi, kuvvetin de katmerli olması düşünülür. Nasıl ki gözle idrâk edilen güzel suretlerin sevgisi kuvvetlenirse basiret nûruyla idrâk ve gizli suretlerin sevgisi de kuvvetlenir. Allah Teâlâ´nın cemâl ve celâline gelince ona hiçbir cemâl ve celâl kıyas edilemez. Bu bakımdan bir kimseye ondan birşey keşf olunursa, o aklını kaybedercesine, düşüp bayılırcasına dehşete kapılır. Kendisine dokunandan haberi bile olmaz!

Rivayet ediliyor ki Feth el-Mevsilî nin hanımı düştü ve tırnağı ikiye yarıldı ve gülmeye başladı. Kendisine ´Sen acıyı hissetmiyor musun?´ diye soruldu. Dedi ki: ´Bu musibetin sevabının lezzeti, eleminin acılığını kalbimden sildi!´

Sehl et-Tüsterî´nin bedeninde bir hastalık vardı. Aynı hastalığa müptelâ olanları tedavi eder, fakat kendini tedavi etmezdi. Bu hususta kendisine sorulunca cevap olarak şöyle dedi: ´Ey dost! Dostun vuruşu acıtmaz!´

İki

İkinci vecih, elemi hissetmesi ve acıyı idrâk etmesidir. Fakat buna rağmen eleme rıza göstermesidir. Her ne kadar tabiatı ondan hoşlanmıyorsa da aklı ile onu ister. Tıpkı kan alıcıdan kanının aldırılmasını isteyen bir kimse gibi... Bu kimse bunun elemini idrâk eder. Fakat buna razı olur. Üstelik de kan alana minnettar olur. İşte kendisine elem isabet edip razı olanın hali budur. Kâr etmek için sefere çıkan yolculuğun meşakkatini çeker. Fakat seferin meyvesini sevmesi onun nezdinde yolculuğun zorluğunu hoş etmiştir. Onu bu zorluğa razı kılmıştır. Ne zaman ki Allah tarafından ona bir bela isabet eder ve o da bu bela ile elden kaçırdığından daha fazla sevap alacağını bilirse, bu kimse belaya razı olur. Hatta belayı ister, sever ve beladan ötürü Allah´a şükreder. Bu durum eğer kişi bundan dolayı mazhar olacağı ihsan ve sevabı düşünürse böyledir. Yani sevgi ona galebe çalar.

Muhibbin nasibi, mahbubunun murad ve rızasındadır, Bunun ötesinde değildir. Bu bakımdan bu kimse için dostun kastı ve rızası mahbub ve matlubdur. Bu söylediklerimizin örnekleri gözle görülen halk sevgisinde mevcuttur. Nazım ve nesirlerde bu durum vasıflandırılmıştır. Bunun mânâsı; ancak zâhir suretlerin güzelliğini gözle mülahaza etmektir. Eğer yalnızca güzelliğe bakılırsa, muhakkak güzellik, deri, et ve kandan ibarettir. İçi pis-liklerle doludur. Başlangıcı necis bir damla menidendir. Sonu da müteaffin bir cîfedir. O güzel başlangıç ile sonuç arasında pisliği taşır. Eğer kişi güzelliği idrâk edene bakarsa... O da hasis bir gözdür. Öyle bir göz ki gördüklerinde çoğu kez yanılır. Küçüğü büyük, büyüğü küçük görür! Uzağı yakın, çirkini güzel görür. Bu bakımdan bu sevginin yayılması düşünüldüğünde ezelî ve ebedî güzelliğin sevgisi hakkında bu nasıl muhal olabilir? Öyle ezelî bir güzellik ki onun kemâline son yoktur. O basiret gözüyle idrâk olu-nur. Öyle basiret gözü ki yanılmaz ve ölüme mahkum olmaz. Ölümden sonra Allah´ın katında dipdiri olarak kalır. Allah´ın verdiği rızıkla sevinir. Ölümle, uyanma ve keşfetmeyi elde eder. Bu, ibret gözüyle bakış yönünden apaçık bir durumdur. Buna varlık şehadet eder. Muhiblerin hal ve sözleri de şahidlik yapar.

Şakîk-i Belhî şöyle demiştir:
´Kim şiddetin sevabını (hakkıyla görürse) şiddetten kaçmayı istemez!´

Cüneyd-i Bağdâdî de şöyle anlatıyor: Sırrî es-Sekatî´ye ´Muhib bir kimse belanın elemini hisseder mi?´ diye sordum. ´Hayır!´ dedi. ´Kılıçla vurulsa dahi böyle mi?´ dedim. ´Evet! Kılıçla yetmiş darbe aynı noktaya üst üste vurulsa yine de hissetmez´ dedi.

Biri şöyle demiştir
: ´Onun sevgisinden ötürü her şeyi sevdim. Hatta o ateşi sevseydi ateşe girmeyi bile severdim!´

Bişr b. Hâris şöyle anlatıyor: Bağdadin doğusunda yüz sopa yediği halde konuşmayan ve hapse götürülen bir kişinin yanından geçtim. Arkasına takılıp kendisine şöyle sordum:
- Neden dövüldün?
- Aşığım da ondan...
- Neden sustun?
- Çünkü mâşuğum karşımda durmuş bana bakıyordu!
- Ya en büyük mâşuka baksaydın (halin ne olurdu)?
Bunun üzerine bir çığlık atıp ölü olarak yere yığıldı.

Yahya b. Muaz er-Râzî şöyle demiştir
: ´Cennet ehli Allah´a baktıklarında gözleri Allah´a bakmanın zevkinden ötürü kalplerine dalar ve içlerine siner, ancak sekiz yüz sene sonra onlar yerine döner. O halde, cemâl ve celâlin arasına düşen, celâlini mülâhaza ettikleri zaman korkan, cemâlini düşündükleri zaman şaşıran kalpler hakkındaki düşüncen nedir?´

Bişr el-Hafî dedi ki
: ´Abadan´a gittim. Âmâ, cüzzamlı, mecnun, sâr´aya tutulmuş, karıncaların üzerine üşüşüp ve etini yedikleri bir kişi gördüm. Onun başını yerden kaldırıp eteğime koydum. Durmadan kendisine fısıldıyordum. Ayıldığımda dedi ki: ´Şu benimle rabbimin arasına giren adam kimdir? Eğer rabbim beni parça parça kesse O´na daha çok yaklaşırım´.

Bişr der ki: ´Bu hâdiseden sonra kul ile rabbi arasında herhangi bir musibet gördümse o musibeti hor telâkki etmedim´.
Ebu Amr Muhammed b. Eş´as dedi ki: ´Mısır ehlinin dört ay müddetle gıdaları ancak Hz. Yusufun (a.s) yüzüne bakmaktı. Acıktıkları zaman onun yüzüne bakarlardı. Onun güzelliği, onları açlık elemini hissetmekten alıkoyardı. (Bu hadise kıtlık zamanında cereyan etmiştir)´.

Kur´an´da, Ebu Amr Muhammed´in söylediğinden daha beliği vardır. Bu da kadınlar Hz. Yusuf´un (a.s) güzelliğini seyretmeye o kadar dalmışlardı ki ellerini bıçaklarla paramparça ettiler ve bunu hissetmediler.

Said b. Yahya şöyle anlatıyor: Basra´da Ata b. Müslim´in yanında bir genç gördüm. Elinde bir hançer vardı. Halk etrafını sardığı halde yüksek sesle bağırıyor ve şöyle diyordu:
Ayrılık günü kıyametten daha uzundur. Ölüm, ayrılığın eleminden daha güzeldir. Dediler: Göç! Ben dedim ki: Göç etmem! Fakat göç eden benim yüreğimdir.

Bu şiiri okuduktan sonra hançer ile karnını deşti ve ölü olarak düştü.69 Onun durumunu ve kim olduğunu sordum. Bana denildi ki: ´O meliklerden birinin bir kölesini seviyormuş. O köleyi ondan ayırmışlar´.

Rivayet ediliyor ki Hz. Yunus (a.s) Cebrâil´e şöyle dedi:
´Bana yeryüzünün en âbid kimsesini göster?´ Cebrâil (a.s) ona eli ve ayağı cüzzamdan kopmuş, gözü kör olmuş bir kimseyi gösterdi. Yunus ona, kulak verdiğinde şöyle dediğini işitti: ´Yârab! Onların ikisiyle benî istediğin kadar lezzetlendirdin. Yine senin istediğin kadar benden onları aldın. Senin hakkındaki benim emelimi bende bıraktın. Ey Birr! (İyilik yapan) Ey Vesûl´
Abdullah b. Ömer´in oğlu hastalandı. Oğlu için üzüntüsü oldukça şiddetlendi. Hatta bazı kimseler dediler ki: ´Eğer çocuğun başına birşey gelirse bu ihtiyarın başına da birşey gelmesinden korkuyoruz´. Bundan sonra çocuk öldü. İbn Ömer, cenazesine iştirak etti. Hiç kimse ondan daha mesrur değildi. Kendisine bu hâlinden sorulduğunda şöyle demiştir: ´Eski üzüntüm onun için bir rahmetti. Allah´ın emri vâki olduğunda ona razı oldum!´

Mesruk dedi ki: "Çölde oturan bir kişinin bir köpeği, bir merkebi ve bir de horozu vardı. Horoz onları namaza kaldırır, merkebin sırtında su taşır ve eşyalarını yüklerdi. Köpek ise onları korurdu. Birgün bir tilki gelip horozu yedi. Aile efradı bunun için üzüldüler. Salih bir kimse dedi ki: ´Üzülmeyiniz, umulur ki bu daha hayırlıdır´. Sonra kurt gelip merkebin karnını deşip öldürdü. Çocuklar bunun için de üzüldüler. Salih kişi ´Bu daha hayırlıdır!´ dedi. Sonra köpek felâkete uğradı kişi ´Bilakis daha hayırlıdır!´ dedi. Sonra bir sabah uyanıp baktılar ki etraflarında yerleşmiş bulunan bütün insanlar esir edilmiş, sadece kendileri kalmışlar. Bunun üzerine o salih insan ´Etrafınızdaki insanların esir edilmeleri onların yanında köpek, merkeb ve horoz sesleri olduğundan dolayıdır. Bu bakımdan Allah Teâlâ´nın takdir buyurduğu gibi, bizim için hayır bu üç hayvanın helâk olmasında idi´ dedi.
Durum bu olunca Allah´ın gizli lütfûnu bilen bir kimse her durumda O´nun fiiline razı olur.

Rivayet ediliyor ki Hz. İsa (a.s) âmâ, alaca, k...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Rıza´nın hakikati
« Posted on: 20 Nisan 2024, 06:20:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Rıza´nın hakikati rüya tabiri,Rıza´nın hakikati mekke canlı, Rıza´nın hakikati kabe canlı yayın, Rıza´nın hakikati Üç boyutlu kuran oku Rıza´nın hakikati kuran ı kerim, Rıza´nın hakikati peygamber kıssaları,Rıza´nın hakikati ilitam ders soruları, Rıza´nın hakikatiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes