> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 3-4 > Murâkabenin hakîkati
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Murâkabenin hakîkati  (Okunma Sayısı 932 defa)
23 Ocak 2010, 16:36:04
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 23 Ocak 2010, 16:36:04 »



Murâkabe´nin Hakîkati ve Dereceleri

Murâkabenin hakîkati Rakîb´i (murâkabe edeni) gözetmek ve himmetini tamamen ona çevirmektir. Başkasından ötürü herhangi bir işten sakınan bir kimseye ´Filan adamı murâkabe edip onun tarafını gözetti´ denir. Bu murâkabeden gaye: kalbin bir durumudur. O durum, marifet çeşitlerinden birinin meyvesidir. Azalarda ve kalpte birtakım ameller meydana getirir.

Hal´e gelince o kalbin, rakibi (murâkabe edeni) gözetmesi, onunla meşgul olması, ona iltifat etmesi, onu mülahaza etmesi ve ona dönmesidir.

Bu hali meyve olarak veren marifet, Allah´ın kalplerdeki gizliliklere muttali olduğunu, kulların amellerini murâkabe ettiğini, her nefsin yaptığını tesbit etmek suretiyle o nefsin üzerinde kâim olduğunu bilmektir. Allah hakkında bedenin görünür kısmının insanlara açık olduğu gibi hatta bundan daha açık bir şekilde kalbin sırlarının Allah´a açık olduğuna inanmaktır. İşte bu marifet yakîne dönüştüğünde yani şüpheden uzak olduğunda kalbe galebe edip kalbi kontrol altına alır. Evet ölümü bilmek gibi birtakım ilim vardır ki içinde şek ve şüphe olmadığı halde kalbe galebe çalmaz. Marifet bu şekilde kalbi istila ettiğinde, kalbi murâkabe edenin yö-nüne çeker, kalbin himmetini murâkabe edene çevirir!
Bu marifeti, yakîn haline getirenler, mukarreblerin ta kendileridir. Bunlar da sıddîklar ise ´Ashâb-ı Yemin´e bölünürler. Bu bakımdan bunların murâkabesi iki derece üzerindedir:

Birinci Derece

Birinci derece, sıddîklardan olan mukarreblerin murâkabesidir. Bu murâkabe tâzim ve iclâl murâkabesidir.
Kalp, celâli düşünmekte tamamen dolar, Allah´ın heybeti altında kırılır. Orada asla başkasına bakma imkânı kalmaz. Bu murâkabe öyle bir murâkabedir ki onun amellerinin tafsilatı hakkında tartışmayı uzatmayacağız. Çünkü o sadece kalpte tahakkuk eden bir murâkabedir. Azalar ise, onlar mübahlara bile bakmaktan muattal olurlar. Nerde kaldı mahzurlulara bakmak? Azalar taatlarla harekete geçirildiğinde, kendileriyle iş görülen aletler gibi olurlar. Artık doğruluk yolları üzerinde korumasında herhangi bir tesbit ihtiyacı kalmaz. Bilakis çobanın tamamını elde eden, güdüleni düzeltir. Kalp ise, çobandır. Ne zaman ki mâbud ile dolarsa, azalar, zorluk olmaksızın istikamet üzerinde cereyan eden aletler olur.

Bu kimse himmeti bir olan ve dolayısıyla Allah Teâlâ tarafından diğer himmetlerin (derdin)den korunan bir kimsedir. Bu dereceye vâsıl olan bir kimse, bazen halktan gafil olur. Öyle ki gözlerini açtığı halde yanında hazır olanı görmez. Kulağında sağırlık bulunmadığı halde kendisine söylenileni dinlemez. Bazen mesela oğlu yanından geçer, oğluyla konuşmaz. Hatta seleften bazısının üzerinde, bu hal cereyan ediyordu. Kendisini kınayan bir kimseye dedi ki: ´Yanından geçerken beri dürt!´ Bu durum, uzak sayılacak bir durum değildir; zira sen bunun benzerini dünya sultanlarını tâzim eden kalplerde bile görürsün(!) Hatta sultanın hizmetkârları, sultanlara kalplerini şiddetli bir şekilde kaptırdıklarından, sultanların meclislerinde başlarından geçenlerin farkında olmazlar. Hatta bazen kalp basit bir işle meşgul olur, o hususta düşünceye dalıp gider. Çoğu kez varmak istediği yeri geçer ve peşine düştüğü işi unutur!

Abdülvahid b. Zeyd´e (Basra´lı bir âbiddir) şöyle soruldu: ´Sen bu zamanda haliyle meşgul olup da halktan uzaklaşan birini biliyor musun?´ Cevap olarak dedi ki: ´Ben bilmiyorum! Ancak bildiğim bir kişi vardır. O da şu saatte sizin yanınıza gelecek´.

Bu sözünden az bir zaman sonra Utbetü´I-Gulâm içeri girdi. Abdülvahid b. Zeyd ona dedi ki:
´Ey Utbe! Nerden geliyorsun?´ ´Filan yerden geliyorum´ dedi. Onun geldiği yol çarşıdan geçerdi. Abdülvahid ona ´Yolda kimlerle karşılaştın?´ dedi. O ´Hiç kimseyi görmedim!´ dedi.
Hz. Yahya bir kadının yanından geçti. Kadını iteledi. Kadın yüz üstü yere düştü. Bunun üzerine Yahya´ya (a.s) ´Niçin böyle yaptınız?´ dediler. Hz. Yahya ´Ben onu duvar sandım!´ diye cevap verdi.

Bir kişi şöyle anlatıyor: ´Ok ile yarışan bir cemaatin yanından geçtim. Biri onlardan uzak oturuyordu. Yanına vardım. Onunla konuşmak istedim. Bana dedi ki:

- Allah´ın zikri daha hoştur.
- Tek başınasın!
- Beraberimde rabbim ve iki melek vardır!
- Şu kişilerden hangisi yarışı kazandı?
- Allah kimi affetmişse o!
- Yol nerede?
Göğe doğru işaret ederek kalkıp yürüdü ve şöyle dedi:
- (Ey rabbim!) Senin kullarının çoğu senden uzaktır!

İşte bu, Allah´ın müşahedesiyle kalbi dolan bir kimsenin sözüdür. Bu kimse ancak Allah´tan konuşur. Ancak Allah yolundaki konuşmayı dinler. Bu bakımdan böyle bir kimse dil ve azalarının murâkabesine muhtaç değildir; zira onlar ancak onda bulunan mânâ ile hareket ederler!

Şiblî, Ebu Hüseyin en-Nûri itikâfta iken huzuruna vardı. Onu sakin, görünüşü güzel ve hareketsiz bir halde gördü. Kendisine ´Sen bu sükûnet ve murâkabeyi nerden aldın?´ diye sordu. Ebu Hüseyin ´Bizim bir kedimiz vardı, ondan! O kedi avlanmak istediğinde deliğin kapısında nöbet bekler, kılı dahi kıpırdamazdı´ dedi.

Ebu Abdullah b. Hafif12 şöyle anlatır: Mısır´dan çıkıp Ebu Ali el-Ruzubarî´yi13 ziyaret etmek için, Ramle´ye gitmek istedim. Zâhid diye bilinen Mısırlı İsa b. Yunus bana dedi ki: ´Sur´da (Şam´da bir yerdir), bir genç ile bir ihtiyar vardı. İkisi murâkabe hali üzerinde bir araya gelmişlerdi. Eğer onlara gidersen onlardan istifade edersin!´ Bu söz üzerine aç ve susuz olduğum, belime bağlı bir bez ve omuzlarımda birşey olmadığı halde, Sur´a gittim, camiye girdiğimde kıbleye yönelmiş oturan iki şahıs gördüm. Kendilerine selâm verdim. Bana cevap vermediler. İkinci, üçüncü defa selâmı tekrarladım. Yine selâmıma karşılık vermediler. Bunun üzerine, ´Neden benim selâmımın cevabını vermiyorsunuz!´ dedim. Bunun üzerine, genç olanı, başını kaldırarak bana baktı ve şöyle dedi: ´Ey Hafif´in oğlu! Dünya azdır. Azdan da ancak azı kalmıştır. O halde, azdan çoğu edin! Ey Hafif´in oğlu! Senin meşguliyetin ne az imiş ki boşalıp bizimle birleşmeye vakit buldun?´ O bu sözüyle beni tesiri altına aldı! Sonra başını önüne eğerek murâkabeye daldı! Ben onların yanında öğle ve ikindiyi kılıncaya kadar kaldım. Dolayısıyla açlığım, susuzluğum ve yorgunluğum kalmadı. İkindi zamanı olunca şöyle dedim: ´Bana nasihat et!´ Bunun üzerine başını bana doğru çevirerek şöyle dedi: ´Ey Hafif´in oğlu! Biz musibetzedeleriz. Bizde nasihat dili yoktur´. Böylece onların yanında üç gün kaldım. Ne yedim, ne içtim, ne uyudum. Onların da birşey yediğini veiçtiğini görmedim. Üçüncü gün olunca kalbimden dedim ki: ´Bunların ikisine yemin verdireyim ki bana nasihat etsinler! Umulur ki onların nasihatlarından faydalanırım!´ Bunun üzerine genç, başını kaldırıp bana şöyle dedi: ´Ey Hafif´in oğlu! Görünüşü sana Allah´ı hatırlatan, heybeti kalbine düşen, diliyle değil, fiiliyle sana nasihat eden bir kimsenin arkadaşı ol! Selâm sana! Kalk! Bizden ayrıl!´

İşte bu, kalplerine Allah´ın iclâl ve tâzimi galebe çalmış, kalplerinde Allah´tan başkasına yer kalmamış ve murâkabeye dalmış kimselerin derecesidir.

İkinci Derece
İkinci derece ashab-ı yemin den olan muttakî kimselerin murâkabesidir. Bu kimselerin, Allah´ın zâhir ve bâtınlarına muttali olmasının yakîni kalplerine galebe çalmıştır. Fakat celâlin mülâhazası, onları sarhoş etmemiştir. Onların kalpleri normal bir derecede kalmıştır, hallere ve amellere bakacak genişliktedir. Ancak o kalpler amelleri işlemekle beraber, murakabeden boşalmazlar. Evet! Bunlara Allah´tan utanmak galip gelmiştir ve onlar ancak Allah hususundaki tahkik ve tesbitten sonra ilerler veya gerilerler. Kıyamette kendilerini rezil edecek her şeyden çekinirler. Çünkü onlar Allah´ın dünyada kendilerine muttali olduğunu bilirler. Kıyameti görmeye ihtiyaç duymazlar.

İki derecenin değişikliği, müşahedelerle bilinir; zira sen halvet halinde, bazen birtakım ameller işlersin. Yanına bir çocuk veya bir kadın geldiğinde bilirsin ki bu gelen senin haline muttalidir. Ondan utanır, oturmanı düzeltir, hallerine dikkat edersin. Bu dikkatin gelenin büyüklüğünden değil, utanmaktan ileri gelir; zira gelenin müşahedesi, her ne kadar, seni sarhoş edecek ve kalbini tamamen kaplayacak derecede değilse de o müşahede sende hayali kabartır. Bazen de sultanlardan biri yanına gelir veya büyüklerden biri içeri girer. Dolayısıyla girenin büyütülmesi senin bütün kalbini kaplar. Öyle ki onunla meşgul olmak için içinde bulunduğun herşeyi terkedersin. Bu davranışın ondan utandığın için değildir.

İşte Allah´ın murâkabesinde kulların mertebeleri böyle değişik olur. Kim bu derecede olursa o, bütün hareket, sekene, kalbindeki düşünce ve mülâhazalarında murâkabeye muhtaçtır. Kısacası; bütün tercihlerini mülâhaza etmelidir. Onun burada iki bakışı vardır: Biri amelden önce, diğeri amel hakkındadır.

Amelden öncesine gelince, kişi kendisine görünen ve yapılmasından ötürü kalbini harekete geçiren şeyin sadece Allah rızası mı olduğuna, yoksa hevâ-i nefiste, şeytanın peşine takılmaktan mı ibaret olduğuna dikkat etmelidir. Bu bakımdan kişi hakkın nûruyla bu durum kendisine inkişâf edinceye kadar bunu tahkik ve tesbite çalışmalıdır. Eğer sadece Allah için bir şey ise onu yapmalı, Allah´tan başkası içinse Allah´tan korkup, O´ndan çekinmelidir. Ona rağbet ettiğinden dolayı da nefsini kınamalıdır. Nefsine, nefsinin kötü fiilini, rezil olması hususunda çalışmasını ve eğer Allah, nefsin yardımına yetişmeseydi kendi kendisinin düşmanı olduğunu hatırlatıp tanıtmalıdır.

Bu tesbit, beyanın hududuna varıncaya kadar işlerin başlangıcında farzdır. Hiç kimse, böyle bir tesbit yapmaktan müstağni değildir; zira haberde şöyle vârid olmuştur:
Ne k...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Murâkabenin hakîkati
« Posted on: 24 Nisan 2024, 07:56:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Murâkabenin hakîkati rüya tabiri,Murâkabenin hakîkati mekke canlı, Murâkabenin hakîkati kabe canlı yayın, Murâkabenin hakîkati Üç boyutlu kuran oku Murâkabenin hakîkati kuran ı kerim, Murâkabenin hakîkati peygamber kıssaları,Murâkabenin hakîkati ilitam ders soruları, Murâkabenin hakîkatiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes