> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 3-4 > Murâbete´nin altıncı makamı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Murâbete´nin altıncı makamı  (Okunma Sayısı 970 defa)
23 Ocak 2010, 16:31:30
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 23 Ocak 2010, 16:31:30 »



Murâbete´nin Altıncı Makamı Olan Nefsin Kınanması


En şedid düşmanın, kaburgalarının arasında bulunan nefsindir. O nefis, kötülüğü emredici, şerre meyyal, hayırdan uzaklaştırıcı olarak yaratılmıştır. Sen de onu tezkiye etmek, düzeltmek, kahrın zincirleriyle rabbinin ibadetine çekmekle, şehvetlerinden menetmek, lezzetlerinden alıkoymakla memursun.

Eğer onu başıboş bırakırsan, serkeşlik ve saldırganlık yapar. Artık onu bir türlü mağlup edemezsin. Eğer kınamak, ceza vermek, uzaklaştırmak ve kınamak suretiyle onun yakasına yapışırsan, bu takdirde nefsin, Allah Teâlâ´nın kendisiyle kasem ettiği nefs-i levvâme olur. Ümit ederim ki Allah´ın nimetinden razı ve Allah´ı hoşnut eden kullarının zümresine dahil olmaya seni davet eden nefs-i mutmainne olur. Bu bakımdan hiçbir an ona hatırlatmaktan ve onu kınamaktan gafil olma! Nefsine etmekle meşgul olmadan önce başkasına nasihat etmekle meşgul olma!

Allah Teâlâ Hz. İsa´ya (a.s) vahyederek şöyle buyurmuştur: ´Ey Meryem´in oğlu! Nefsine nasihat et! Eğer nefsin kabul ederse halka nasihat et. Aksi takdirde benden utan!´
Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak mü´minlere fayda verir.(Zâriyat/55)

Senin yapman gereken şey nefse yönelip nefsin yanında cahilliğini tesbit etmektir ve nefsin, zeki oluşuyla ve hidayette bulunuşuyla mağrurlaşıp, burnunun büyüdüğünü iyi bil! Ne zaman onu ahmaklığa nisbet edersen, ona şöyle demelisin: ´Senin cehaletin ne kadar da büyük! Sen hikmet ve zekâ iddia ediyorsun! Oysa insanların en ahmağısın. Sen önündeki cennet ve cehennemi bilmiyor musun? Yakında onların birine gideceğini anlamıyor musun? O halde neden seviniyor, gülüyor, tepiniyorsun? Oysa sen bu büyük olay için aranmaktasın. Belki bugün, belki yarın götürüleceksin. Ey nefis! Seni görüyorum ki ölümü uzak sanıyorsun. Oysa Allah onu yakın görüyor. Bilmez misin her gelecek yakındır. Uzak olan şey, gelmeyecek şeydir. Bilmez misin ölüm, herhangi bir elçi göndermeksizin aniden gelir.

Arada herhangi bir sözleşme olmadan konar. O bir durumda gelir de başka bir durumda gelmez değildir. O kışta gelip yazda gelmez, yazda gelip kışta gelmez, gece gelip gündüz gelmez, gündüz gelip gece gelmez değildir. O, çocukluk devrinde gelmez de gençlik devrinde gelir veya çocukluk devrinde gelir de gençlik devrinde gelmez değildir. Aksine her nefeste, ansızın, ölümün gelmesi mümkündür. Eğer ansızın ölüm gelmezse ansızın hastalık gelir. Sonra ölüme sirayet eder. Öyleyse her yakından sana daha yakın olan ölüme neden hazırlanmıyorsun? Allah Teâlâ´nın şu ayetini düşünmez misin?

İnsanların hesap vakti yaklaştı, fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler. Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı mutlaka eğlenerek dinlerler. Kalpleri eğlencededir.(Enbiya/1-3)

Ey nefis! Eğer Allah´ın seni görmeyeceği inancıyla ona karşı isyana cüret edersen senin küfrün ne kadar da büyüktür. Eğer Allah´ın senin yaptıklarına muttali olduğunu bildiğin halde isyana dalarsan senin ahmaklığın ne kadar da şiddetli, ne kadar da utanmazsın. Ey nefis! Eğer kölelerinden veya ihvanından biri, hoşuna gitmeyen bir hareketle karşına çıksa ona ne kadar kızıp öfkeleneceğini düşün! O halde Allah´ın gazabına, şiddetli cezasına hangi cesaretle kendini maruz bırakıyorsun? Sen O´nun azabının altından kalkabileceğini mi sanıyorsun? Heyhat! Nerede!Ey nefis! Kendini tecrübe et! Eğer baştan çıkmak seni Allah´ın azabının şiddetinden meşgul ederse, bir saat güneşte veya hamamın külhanında kendini hapset veya parmağını ateşe yaklaştır ki senin gücünün miktarı sana belirmiş olsun! Yoksa sen Allah´ın kerem ve fazlına mı aldanıyorsun? Senin ibadetine ihtiyaç olmadığına mı kanıyorsun? O halde önemli işlerinde neden Allah´ın keremine yaslanmıyorsun? Bir düşmanın seni sıkıştırdığında neden onu defetmek için çareler düşünüyorsun? Neden onu Allah´ın keremine havale etmiyorsun? Herhangi bir ihtiyaç seni, ancak para ile elde edilen dünya işlerinin birine mecbur ettiğinde neden onun peşinden çarelere başvurarak onu yapabilmek için kendini zorluklara sokuyorsun? Neden bu hususta Allah´ın keremine güvenmiyorsun ki Allah seni herhangi bir hazineye muttali veya kullarından birini sana musahhar kılsın da o senin çalışman ve çabalaman olmaksızın senin ihtiyacını sana alıp getirsin? Acaba Allah´ın dünya hususunda değil de sadece ahiret hususunda mı kerîm olduğunu sanıyorsun? Oysa Allah´ın kanun-u ilâhîsi olduğunu ve bu kanunun değişmez bulunduğunu biliyorsun ve yine biliyorsun ki ahiret ve dünyanın sahibi birdir. İnsanoğlu için ancak ne yapmışsa o vardır.

Ey nefis! Senin münafıklığın ne acaiptir? Bâtıl davaların ne hayret verici! Sen dilinle imân ettiğini iddia ediyorsun. Oysa münafıklığın eseri senin üzerinde görünmektedir. Efendin sana şöyle dememiş midir?
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah´a ait olmasın!(Hûd/6)

İnsana çalışmasından başka birşey yoktur.(Necm/39)

İşte görüldüğü gibi Allah, sadece dünya işi için sana kefil olmuş, seni o hususta zayi olmaktan kurtarmıştır. Oysa sen fiillerinle O´nu yalanladın. Kendinden geçmiş sarhoşun dalışı gibi dünyanın talebine dalmış bir vaziyette sabahladın. Dünya ve ahiret işini senin çalışmana tevkil ettiği halde hakir sayan, mağrur olan bir kimse gibi ahiretten yüz çevirdin. Bu imanın alametlerinden değildir. Eğer iman dil ile olsaydı, o halde münafıklar neden ateşin en alçak tabakasında olacaklardır?

Ey nefis! Sanki sen hesap gününe iman etmiyorsun. Öldüğünde kurtulacağını zannediyorsun. Heyhat! (Kurtuluş nerede!) Başıboş bırakılacağını mı sanıyorsun?

Sen, dökülen bir damla meniden ibaret değil miydin? Sonra bir et parçası olmadın mı? Sonra Allah Teâlâ seni yarattı ve tam âzalı bir şekle getirdi. Böyle yapan Allah ölüleri diriltmeye kâdir değil midir? Eğer senin kalbinde bu inanç saklı ise sen ne acaip bir kâfir ve ne acaip cahilsin? Hiç düşünmez misin, O seni hangi maddeden yaratmıştır?
Seni bir nutfeden yarattı. Sonra çıkış yolunu senin için kolaylaştırdı. Sonra seni öldürdü, mezara gömdürdü. Acaba ´Sonra o, dilediği zaman seni diriltecektir´ sözünde O´nu yalanlıyor musun? Eğer O´nu yalanlayıcı değilsen neden sakınmıyorsun? Oysa bir yahudi doktor sana en lezzetli yemek hakkında ´Hastalık halinde bu sana zararlıdır´ dese, sabreder ve onu terkedersin, o yemek hususunda nefsinle cedelleşirsin. Acaba mu´cizelerle takviye edilen peygamberlerin ve Allah Teâlâ´nın peygamberlere indirmiş olduğu kitablardaki sözleri, senin nezdinde tesir bakımından, tecrübe, tahmin ve zandan haber veren eksik akıllı, eksik ilimli bir yahudinin sözünden daha mı eksiktir?
Hayret edilecek şeydir? Eğer bir çocuk sana ´Elbisenin içinde akrep vardır!´ dese, çocuktan delil istemeksizin derhal elbiseni çıkarıp atarsın.

Acaba peygamberlerin, âlim, hukema ve bütün evliyanın sözleri, senin katında, sühefa sınıfından sayılan bir çocuğun sözünden daha mı az kıymet taşır? Veya cehennemin harareti, bukağı ve kelepçeleri, zakkumu, tokmakları, irini, zehirleri, yılan ve akrepleri senin nezdinde, ancak bir gün veya bir günden daha az bir zaman elemini hissedeceğin bir akrebin ısırmasından daha mı azdır? Senin bu yaptıkların akıllı kimselerin yaptığı şeyler değildir. Hatta hâlin, akılsız hayvanlara bile keşfolunsa, senin du-rumuna gülerler, aklınla alay ederler.

Ey nefis! Eğer sen bütün bunları bilmiş ve iman etmişsen, o halde neden ameli geciktiriyorsun? Oysa ölüm seni beklemektedir. Mühlet vermeksizin ölümün seni yakalaması mümkündür. Ecelin gecikeceğinden nasıl emin oldun? Sana yüz senelik bir mühlet verilse bile, zanneder misin ki gediğin en derininde bineğine yediren bir kimse o binekle felaha kavuşur, o gediği geçebilir. Eğer böyle zannedersen, cehaletin ne kadar da büyüktür!
Eğer bir kişi, gurbet diyarında, fıkıh öğrenmek için sefere çıksa, senelerce orada boş dursa bu kişi memleketine dönüşünde, kendini fıkıhla donatılmış sayabilir mi? Böyle bir kimse kısa zamanda fakîh olunur düşüncesinde olsa veya fakîhlerin mertebelerinin fıkıh okumaksızın sadece Allah´ın keremine yaslanmak suretiyle kazanıldığını sansa, onun aklına gülmez misin?

Sonra ömrün sonunda hummalı çalışmanın fayda verdiğini ve insanı yüce derecelere ulaştırdığını düşün! Böyle olsa bile içinde bulunduğun günün, senin ömrünün sonu olması mümkündür. O halde neden bugün de ibadetlerle meşgul olmuyorsun? Eğer Allah Teâlâ sana mühlet vermezse, acaba o ecelin acelece gelmesine ne mâni olabilir? Veya seni ibadeti geciktirmeye teşvik eden ne olabilir? Bunun sebebi; şehvetlerine muhalefet etmek zor ve meşakkatli olduğu için acizlik göstermenden başka ne olabilir? Acaba bir gün mü bekliyorsun ki o gün gelsin de o günde şehvetlere muhalefet senin için zor olmasın? Böyle bir günü, Allah Teâlâ yaratmamış ve yaratmayacaktır. Bu bakımdan cennet hiçbir zaman zorluklarla çevrili olmaktan kurtulmaz. Zorluklar da hiçbir zaman nefislere hafif gelmez. Bu, varlığı muhal birşeydir.

Düşünmez misin, ne zamana kadar nefsine va´dedip ona ´Yarın yarın´ diyeceksin? Oysa ´Yarın´ geldi ve ´Bugün´ oldu. Öyleyse onu nasıl gördün? Bilmez misin o ´Yarın´ gelip ´Bugün´ olmuştur. Onun için ´Dün´ün hükmü vardır. Hayır! Sen bugün ondan acizsin. Öyleyse ´Yarın´ ondan daha da aciz olursun; zira şehvet kökleşmiş bir ağaç gibidir. Öyle ağaç ki kul onu kaldırmakla görevlendirilmiştir. Kul onun kaldırılmasından aciz olup onu tehir edince, tıpkı genç ve kuvvetli olduğu halde bir ağacın sökülmesinden aciz olup onu başka bir seneye tehir eden bir kimse gibi olur. Oysa bu kimse biliyor ki zamanın uzaması ağaca kuvvet ve kök salma imkânını verir. Sökmekle görevli bulunan kimseyi de zaman güçten düşürür. Bu bakımdan gençlik zamanında güç yetirilmeyen bir şeye ihtiyarlık zamanında hiçbir zaman güç yetirilemez. İhtiyarlığın tâlimi meşakkattandır. Kurt´u edeplendirmek de azap çekmektir. Yaş a...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Murâbete´nin altıncı makamı
« Posted on: 23 Nisan 2024, 16:47:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Murâbete´nin altıncı makamı rüya tabiri,Murâbete´nin altıncı makamı mekke canlı, Murâbete´nin altıncı makamı kabe canlı yayın, Murâbete´nin altıncı makamı Üç boyutlu kuran oku Murâbete´nin altıncı makamı kuran ı kerim, Murâbete´nin altıncı makamı peygamber kıssaları,Murâbete´nin altıncı makamı ilitam ders soruları, Murâbete´nin altıncı makamıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes