๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İhya-u Ulumiddin 3-4 => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 15 Ocak 2010, 20:23:29



Konu Başlığı: Haksızlığa Nasıl Karşı Konulmalıdır?
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Ocak 2010, 20:23:29
Haksızlığa Nasıl Karşı Konulmalıdır?

Bir şahıstan sâdır olan zulme, benzeriyle karşılık vermek caiz değildir. Mesela gıybete gıybetle, tecessüse tecessüsle, sövmeye sövmekle mukabele caiz değildir! Diğer günahlar da böyledir. Ancak kısas ve cezalandırma, Allah nizamının belirttiği oranda olur. Biz bunları yazmış olduğumuz fıkıh kitaplarında belirtmiş bulunuyoruz. Sövmeye gelince, ona benzer bir sövmekle karşılık verilmemesi hususu sabittir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Eğer bir kişi sende bulunan bir hasletten dolayı seni ayıplarsa, sakın onda bulunan bir hasletten dolayı onu ayıplama!56

Küfreden iki kişi birbirine ne söylerlerse, mazlum haddini aşmadıkça günah ilk başlayan zâlimin boynunadır.

Birbirlerine küfreden iki kişi birbirleriyle toslaşan iki şeytan gibidir.57

Bir kişi Ebubekir Sıddîk´a küfretti. Hz. Ebubekir de susarak dinliyordu. Hz. Ebubekir adama karşılık vermeye başlayınca Hz. Peygamber ayağa kalkıp yürüdü. Bunun üzerine Hz. Ebubekir Hz. Peygamber´e ´O bana küfrettiği zaman sen susmuş dinliyordun. Ben ona karşılık vermeye başlayınca kalkıp gidiyorsun!´ dedi. Hz. Peygamber (s.a) ona şöyle cevap verdi:

Çünkü sen sustuğun zaman, bir melek senin yerine ona cevap veriyordu. Sen konuştuğun zaman melek gitti, şeytan geldi. Ben, içinde şeytan bulunan bir mecliste oturmam.58

Bir grup dedi ki: ´Karşıdaki insana yalan olmayan bir sözle karşılık vermek caizdir´. Ancak Hz. Peygamber, ayıplamaya ayıplama ile karşılık vermeyi tenzihi olarak nehyetmiştir. En faziletlisi, karşılık vermeyi terketmektir. Fakat karşılık verirse günahkâr olmaz. Ruhsat verilen durum ´Sen kimsin? Sen ancak filan soydansın!´ demektedir.

Sa´d b. Ebî Vakkas, İbn Mes´ud´a şöyle demiştir: ´Sen ancak Benî Huzeyl soyundan bir kimsesin!´ İbn Mes´ud da cevap olarak şöyle demiştir: ´Sen de ancak bir cariyeciğin oğlusun!´

Kişinin ´Ey ahmak!´ demesi de bunun gibidir. Mutarrıf59 der ki: ´Herkes Allah ile arasındaki muamele hususunda ahmaktır. Ancak insanların bir kısmının bu husustaki ahmaklığı, diğer bir kısmının ahmaklığından daha azdır´.

İbn Ömer şöyle demiştir: ´Bütün insanları Allah´ın zatı hakkında ahmak olarak görürsün...´60
Kişinin ´ey cahil!´ demesi de böyledir; zira hiç kimse yoktur ki onda cehalet bulunmasın! Bu bakımdan böyle diyen bir kimse karşısındaki insanı yalan olmayan bir sözle üzmüş olur. Kişinin ´ey kötü ahlâklı!´ veya ´ey ince yüzlü!´ veya ´ey haysiyetlere saldıran köpek!´ demesi de -eğer bu sıfatlar muhatabında varsa- böyledir, kişinin ´Eğer sende haya olsaydı seninle konuşmazdım. Sen yaptığınla benim gözümde çok hâkir düştün. Allah sana müstehakını versin ve senden intikam alsın´ demesi de böyledir.

Nemime (kovuculuk), gıybet, yalan, anne ve babaya küfretmeye gelince, bütün ulemanın ittifakıyla haramdır. Çünkü rivayet ediliyor ki, Halid b. Velid ile Sa´d b. Ebî Vakkas arasında bir tartışma oldu. Bir kişi Sa´d´ın yanında Hz. Halid´in aleyhinde konuştu. Hz. Sa´d ona sert bir çıkış yaparak sus dedi: ´Bizim aramızdaki kırgınlık dinimize tesir edecek dereceye varmamıştır!´ Yani ´Birimizin diğeri hakkında günahkâr olacak raddeye varmamıştır´ deyip kötü konuşmayı dinlemedi. Bu bakımdan, böyle karşılık vermek hiç de caiz olmaz.

Zinaya nisbet etmek, fuhuş ve küfür gibi yalan ve haram olmayanla hasmına karşılık vermenin caiz olduğuna delil, Hz. Âişe´nin rivayet ettiği şu hadîs-i şeriftir: Hz. Peygamberin zevceleri Hz. Peygamber´e elçi olarak kızı Hz. Fâtıma´yı gönderdiler. Hz. Fâtıma Hz. Peygamber´e gelerek dedi ki: ´Zevcelerin beni elçi olarak sana gönderdiler. Ebu Kuhafe´nin kızı hakkında (Hz. Âişe kasdediliyor) adalet yapmayı senden talep ediyorlar!´ Hz. Fâtıma bu sözleri söylerken Hz. Peygamber uzanmış bulunuyordu. Ona cevap olarak şöyle dedi:

Ey kızım! Benim sevdiğimi sever misin?

-Evet

-O halde şunu (Aişe´yi) sev!

Bunun üzerine Hz. Fâtıma, Hz. Peygamber´in zevcelerine dönüp onlara bu konuşmayı anlattı. Onlar dediler ki: ´Ey Fâtıma! Sen bizim için hiçbir şey yapamadın?´ Bunun üzerine Cahş´ın kızı Zeyneb´i Hz. Peygamber´e elçi olarak gönderdiler. O Zeyneb ki Hz. Peygamber´in sevgisi hususunda benimle yarışırdı. Zeyneb, Hz. Peygamber´e gelerek ´Ebubekir´in kızı, Ebubekir´in kızı!´ diye aleyhimde durmadan atıp tuttu. Ben de susarak dinliyordum. Hz. Peygamberin bana cevap vermek hususunda izin vermesini bekliyordum. Nihayet Hz. Peygamber bana cevap vermek hususunda izin verdi.. Ben de dilim kuruyuncaya kadar Zeyneb´e karşılık verdim. Bundan sonra Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Ey Zeyneb! Öyle söyleme! Muhakkak o, Ebubekir´in kızıdır. (Sen hiçbir zaman konuşmakta onu mağlup edemezsin!)61

Metindeki ona küfrettim ibaresinden fâhiş konuşma kastolunmaz. Yalan katılmaksızın onun konuşmasına cevap vermek kastediliyor. Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Birbirine söven iki kişinin söylediklerinin mesuliyeti önce başlayanın boynunadır. Ta ki mazlum, kendisine söylenilenden daha fazlasını söyleyinceye kadar..62

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, mazlum bir kimseye haddi aşmamak şartıyla karşılık verme hakkını tanımıştır. İşte bahsi geçen grubun helâl gördükleri miktar bu kadardır. Bu, zâlimin eziyetine karşılık ona eziyet vermek hususunda bir ruhsattır. Ruhsat, bu söylenen miktardan öteye gitmez. Fakat en faziletlisi terketmektir. Çünkü zâlimin söylediği nisbetinde ona cevap vermek her ne kadar mübah ise de onun ötesine insanı sürüklediğinden dolayı ve hak olan miktarın sınırını geçmemenin mümkün olmamasından dolayı en faziletlisi terketmektir. Esasında cevap vermemek daha evlâdır. Çünkü böyle yapmak cevap vermekten daha kolay ve cevaptaki şeriatın çizmiş olduğu sınırı tesbit etmekten daha rahattır. Fakat buna rağmen insanlardan birtakım kimseler vardır ki öfkeleri kabardığı sırada kendilerini zaptetmeye güçleri yetmez. Ancak öfkeleri çabuk geçer. Bir kısım da vardır ki nefsini başlangıçta tutar. Fakat daimî bir şekilde karşısındaki adamdan nefret eder.
İnsanlar öfke hususunda dört sınıfa ayrılırlar:

1.Bazıları kındıra otu gibi erken yanar ve çabuk söner.

2.Bazıları seksek ağacı gibi geç tutuşur, çabuk söner.

3.Bazıları ise geç tutuşur, tez söner. Eğer bu durumu gayret hususunda gevşekliğe sürükleyici olmazsa bu en iyisidir.

4.Bazıları da çabuk tutuşur, geç söner. Bu ise en şerlileridir.

Mü´min bir kimse çabuk öfkelenir, çabuk razı olur.
Yani parlamasıyla sönmesi aynı andadır. Düşmanlık göstermez. Öyle ise onun parlayışına kefaret olarak çabuk razı olması kifayet eder.63 İmam Şâfiî (r.a) şöyle demiştir: ´Kim kızdırıldığı halde öfkelenmezse o eşektir. Kim razı olması istenildiği halde razı olmazsa şeytandır!´

Ebu Said el-Hudrî Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

İyi bilin ki Âdemoğulları çeşitli derece ve tabakalarda yaratılmışlardır. Onlardan bazıları vardır ki geç öfkelenir, çabuk sakinleşir. Bir kısmı vardır ki çabuk öfkelenir, çabuk sakinleşir. Onun sakinleşmesi öfkelenmesinin kefareti olur. Bir kısmı da vardır ki çabuk öfkelenip, geç sakinleşir. Dikkat edilsin, insanların en hayırlısı geç öfkelenip çabuk sakinleşenlerdir. En şerlisi ise çabuk öfkelenip geç sakinleşenlerdir.64

Öfke, her insanda heyecana yol açar ve tesir eder, o halde sultana, öfkeli olduğu zaman, hiç kimseye ceza tatbik etmemesi farzdır. Çünkü sultan öfkeden dolayı gereken cezanın hududunu aşabilir veya kendisine ceza tatbik edilen adama kızgın olabilir. Dolayısıyla gönlünü rahat ettirmek için aşırı gidebilir. Bu bakımdan saltanat sahibinin intikam alması ve zâlime tatbik edilen cezayı kendi nefsi için değil sadece Allah için tatbik etmesi lâzımdır.

Hz. Ömer (r.a) bir sarhoş gördü. Onu tutup cezalandırmak istedi. Sarhoş Hz. Ömer´e küfretti. Bunun üzerine Hz. Ömer onu cezalandırmaktan vazgeçti. Bu durum karşısında kendisine ´Ey mü´minlerin emiri! Bu adam sana küfrettiği zaman onu bıraktın´ denildiğinde, cevap olarak şöyle demiştir: ´Çünkü o beni öfkelendirdi. Eğer ben tazir ederek cezalandırmış olsaydım, kendi nefsim için öfkelendiğimden dolayı bunu yapmış olurdum. Oysa ben kendi nefsimin himaye ve korunması için hiçbir müslümana vurmayı sevmem´.
Ömer b. Abdülaziz kendisini öfkelendiren bir kişiye şöyle dedi: ´Eğer sen beni öfkelendirmeseydin mutlaka seni cezalandırırdım´.

__________________________
56)İmam Ahmed
57) Daha önce geçmişti
58)Ebu Dâvud
59)Abdullah oğlu Mutarrıf tâbün-i kiramdandır. Güvenilir bir zattır.
60)İlim bahsinde geçmişti.
61)Müslim
62)Müslim ve İmam Ahmed
63)Daha önce geçmişti.
64)Daha önce geçmişti.